Dosya

Boş Bir Parfüm Şisesi: İlkbahar Prensi'ni Klasik Anlatılarla Okumak

Mesnevî’de tavşan ve aslanın hikâyesinde aslana gitmeyi geciktiren tavşan, aslanın gazabından kurtulmak için kendine bir çıkış yolu bulur. Bu çıkış yolu aslana sır vermektir.

“İnsan içi su ile dolu, dışı kuru bir küp gibidir”

Mesnevi-i Şerif, Mevlana

Mesnevî’de tavşan ve aslanın hikâyesinde aslana gitmeyi geciktiren tavşan, aslanın gazabından kurtulmak için kendine bir çıkış yolu bulur. Bu çıkış yolu aslana sır vermektir. Tavşan önce bu sırrın beşiğini yapar, “Gönül, kendisine sır vereni ve ok, kendisini uzağa atanı görmezse, atını kaybolmuş sanır ve bindiği atı yolda, inatla hırçınlıkla koşturur. (Halbuki) atını kaybettim sanan o kahramanı yine kendi atı rüzgâr gibi uçurmaktadır” (Mevlana 152). Sonra sırrı bu beşiğe yatırır, “İnsan içi su dolu, dışı kuru bir küp gibidir” (153). Yani zahirde boş görünen küp aslında bakmayı bilene doludur, sırra vâkıf olan onu doldurur. At yerindedir, küp ise dolma potansiyelini içinde barındırır. Küp ister akıl olsun, ister gönül, isterse de beden; bu hikâyede verenden ziyade, alanın eylemi, bakışın bakılanı nitelendirmesi ön plandadır. Önemli olan kabın doluluğunu görebilmek, sırlanabilmektir.

Melike Günyüz’ün kaleme aldığı İlkbahar Prensi ise bir yanıyla klasik metinleri andıran temi, diğer yanıyla modernist özellikler taşıyan anlatım özellikleriyle baharı konu edinen yaratıcı bir metindir. Kitabın girişinde karakterlerin tanıtımı yer alır. Küçük Tüy masalın ana kahramanıdır ve hayali masallardaki prensler gibi olmaktır. Yazar, Küçük Tüy’ün peşine takılan ve olayları seyirci konumunda takip ederek okura sunan, kahramanlarla konuşan, fikir veren bir anlatıcıdır. Anlatının modernist özellikler sergilediği en belirgin yerdir burası ve bu noktada üst kurmaca belirmeye başlar. Baykuş Amca, Kargalar Diyarı’nın bilge kuşudur. Hayal satıcıları ise âdeta sırlar aleminden gelen ve “parlak renkli eşyalar getirip dağıtan renkli kuşlar”dır (Günyüz 1).

Anlatı hayal satıcılarının Kargalar Diyarı’na geldiği haberi ve satıcıların gizemi ile başlar. Yazar da kendisinin de bu kuşlarla daha önce hiç karşılaşmadığını vurgulayarak gözleyen pozisyonuna çekilir. Benzer şekilde baykuşa bu kuşların gizemini sormasıyla da her şeyi bilen müdahil anlatıcılıktan sıyrılır. Zamansal olarak olayın oluş anında ilerler. Kargaların karalığının aksine rengarenk kuşlardır hayal satıcıları ve her biri başka bir ağaca konar, başka bir nesneyi tanıtır. “Çin İmparatoru’nun inci kolyesi”, “Hint Mihracesi’nin yakut yüzüğü” (12), “Rus prenslerinin renkli kristal topları” (15), “Afgan Kralının zümrüt ve safir iğneleri” (16), “İran şahının parfüm şişesi” (19) bu nesneler arasındadır. Satıcılar bu ürünlerin hünerlerini sergilerler. Metin bu noktada hem renkler hem de satılan nesnelerin ait oldukları ülkeler üzerinden evrensel bir anlatım yakalar. Zira, her bireyin kendine has özellikleri ve bu özelliklerin şekillendirdiği bir talebi vardır. Küçük Tüy de, meşrebine ve amacına uygun yol seçen mürşitler gibi sihirli olduğu söylenen İran şahının şişesini almak ister çünkü şişenin sihri dolayımında hayallerine kavuşacağına inanmaktadır. Bu noktada satıcı da yazar da Küçük Tüy’ün seçimini onaylarlar. Ancak kahramanımız tek başına kaldığında şişenin boş olduğunu fark eder ve tıpkı atı kaybolmuş sanan kişi gibi hayal kırıklığı yaşar. Üstelik bu şişe satıcının elinde zahirde parıldarken, şimdi hem boş hem de renksizdir (23). Bu yanıyla içi boş parfüm şişesi metaforu dışı kuru küp anlatısını hatırlatır. Küp burada bedeni değil zihni temsil eder, parfüm şişesi ise sonsuz hayallere açılan bir kapıdır. Küçük Tüy bu farklılaşmanın sebebini önce Baykuş’a sorar. Baykuşsa, Küçük Tüy’ü teselli eder, o şişeyi “senin hayallerin dolduracak, tıpkı kitaplar gibi. Çocuklar yazar dostları sayesinde hayal yolculuğuna çıkarlar. Birçok macera yaşarlar. Şimdi de sen de hangi güzel kokuyu hayal edersen şişen öyle kokacak” der (25).  Böylelikle yazara yeni bir özellik daha yüklenir. Bu özellik Hüsn ü Aşk’ta Aşk’ın elini tutmak yerine yola onunla birlikte devam eden Sühan’ın rehberlik etme özelliğidir. Deyim yerindeyse yazar anlatıda kontrollü ebeveyn gibi hareket eder. Kahramanının baykuştan akıl alışına ise baykuşun bilgeliğini kendisi de onayladığından seyirci kalır. Küçük kuşsa bu teselli ile harekete geçer. Şişesini önce ırmağa daldırır, “sonra çamlara, çimenlere, çiçeklere” serper (28). Yazar kahramanımızın eylemine, Küçük Tüy ise onun kokuyu almayışına şaşırır. O artık İlkbahar prensi olmuştur. Şişesi ilkbaharın kokusuyla doludur ve bu sırrı sadece kendinde bırakmaz, taliplerine de açar. Bu talipler anlatıda İlkbahar Prensi’ni okuyacak okurlar olarak belirir.

Sonuç olarak, İlkbaharın Prensi anlatı düzleminde klasik anlatılarla akrabalık kurarken üstkurmaca özellikleri de sergileyen, hakikatle ilişiğini kesmeyen modernist bir metindir. Anlatının kahramanı Küçük Tüy, satın alırken olağanüstü, satın aldıktan sonra ise basit bir parfüm şişesi gibi görünen bir şişeyi, hayal deryasından bir hayal sayılabilecek ilkbaharın kokusu ile doldurur. Böylelikle insanın içinin aslında su ile dolu olması sırrına ermesi gibi ilkbaharın kokusunu duyumsar, şişesini ise bu kokuyla sırra açar. Başka bir deyişle, Mantıku’t Tayr’ın Hayret vadisini aşan kuşları gibi bir tür uyanma hâli yaşar. Ancak Küçük Tüy bu sırrı kargalar topluluğu ile değil, baykuş ve yazarın rehberliğinde bireysel olarak deneyimler.

 

Kaynakça

Günyüz, Melike. İlkbahar Prensi. Res. Vagnar Aghaei. İstanbul: Erdem Çocuk, 2017.

Rifâî, Ken’an. Şerhli Mesnevî-i Şerif. İstanbul: Kubbealtı, 2013.