Kritik

“Post-Truth” Çağında Ejderhalara İnanmak: Bir Zamanlar Bir Ülkede… Masalların Kısa Tarihi Üzerine

"Masalların geçmişten esinlenip oluşturulmuş olma ihtimali bir tarafa, çoğunlukla çocuklara yönelik olarak düşünülebilecek masalların bir diğer özelliği de kişiyi hayata, hayatın gerçeklerine, karşılaşacağı zorluklara hazırlamaktır.

"Masalların geçmişten esinlenip oluşturulmuş olma ihtimali bir tarafa, çoğunlukla çocuklara yönelik olarak düşünülebilecek masalların bir diğer özelliği de kişiyi hayata, hayatın gerçeklerine, karşılaşacağı zorluklara hazırlamaktır. Freud’un düşler için söylediğine benzer bir şekilde masallar da henüz yaşamadığın ama yaşama ihtimalin olan durumlara karşı bir çeşit hazırlık yapmanı sağlar."   
 

Dün yolda yürürken karşılaştığım sarı saçlı mavi gözlü, elinde asası olan perinin bana yol sorduğunu anlatsam inanır mısınız? Veya geçen ay tam yemek yapacakken zar zor açtığım kavanozdan parmak boyunda bir cinin çıkıp bana sihirli ekmeğin tarifini verdiğini, ekmeği yapıp yedikten sonra görünmez olabildiğimi söylesem? Şimdilerde böyle şeylere değil yetişkinler, çocuklar bile inanmıyor, belki de inanmamaları isteniyor. Çocuklar “çok şey” biliyor, perilerin, cinlerin, cücelerin “gerçek” olmadığını da.

Sessiz, karanlık, kalabalık, uhrevi düşüncenin egemen olduğu zamanlarda özellikle geceleri toplanıp masal anlatmanın belli işlevleri vardı: Vakit geçirmek, eğlenmek, heyecanlanmak, arınmak, hayallere dalmak… Son 150 yıldır ise aynı işlevleri yerine getirecek pek çok farklı seçenek ortaya çıktı: Radyo, TV, internet, Netflix, Youtube, Facebook… Dahası, artık ne sokaklar karanlık ne de sessiz. Bugünün insanının düşünce sistemi ise gök gürlemesini Tanrı’nın sinirlendiğine yormayıp bilimsel kanunlarla açıklayabilecek kadar rasyonel. Peki ya çocuklar? Çocuklar ejderhalara, perilere, cadılara, gulyabanilere inanabilir belki ama çok da kaptırmasınlar canım! Nihayetinde cadı diye bir şey yok, artık prensler ve prensesler şatolarında mutlu bir ömür sürmüyorlar ve hiçbir ülke de Külkedisi’ni ayakkabısını deneterek bulacak kadar küçük değil.

Bir Zamanlar Bir Ülkede… Masalların Kısa Tarihi; araştırmacı, yazar Marina Warner’ın Türkçedeki şimdilik tek kitabı. Masallar üzerine uzun yıllardır çalışmalar yapan Warner bu kitabında temelde masalların ortaya çıktıkları dönemden günümüze kadar alımlanışında geçirdiği bazı kritik dönem ve durumları dikkate alarak masalların toplumlar için ne anlam ifade ettiğinin tarihini sunuyor. Bu açıdan eser bir masal tarihi kitabındansa masalların alımlanış tarihi olarak düşünülebilir.

 

 

Klasik anlamda masallara[1] her topluluk ihtiyaç duymuş, başında söylenen “Bir varmış bir yokmuş […] ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken…” benzeri tekerlemelerle anlatan ile dinleyen arasında anlatılacakların neden-sonuç ilişkisinin sorgulanmayacağına dair bir çeşit sözleşme yapılmış,[2] tüm masalların mutlu sonla bitmesi geleneğiyle de dinleyenlerin umutlarının canlı tutulması sağlanmıştır. Vladimir Propp, meşhur eseri Masalın Biçimbilimi’nde belli sayıda olaylar dizisi olduğunu iddia etse de genellendiğinde her masal tek bir şeyi anlatır: Kahraman evden çıkar, başına çeşitli aksilikler gelir, tüm bunlarla savaştıktan sonra ilk hâlinden daha iyi bir biçimde (ödülle) yuvasına geri döner. Campbell’ın da Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nda söylediği de bundan çok farklı değildir. Geçmişte dile ve hayal gücüne özgürlük sağlayan masallar her ne kadar bugünlerde dikkate alınmıyor görünse de fantastik, bilim kurgusal edebiyat, dizi ve film sektörü, ilhamını büyük oranda masal ve mitlerden alır.

Matbaanın yaygınlaşması ve ulusçuluğun artmasıyla masallar dönüşür ve yeni bir işlev kazanır: Her millet kendi sözlü kültür ürünleri olan masalları yazıya geçirerek (elbette sansür, çarpıtma vb. ile birlikte) ulusal kimlik inşasına katkı sağlar. Warner’ın da kitabında sıklıkla örnek olarak verdiği Grimm Masalları, masalların yazıya geçirildiği ilk örneklerdendir. Öyle etkili olmuştur ki dünyada Kitab-ı Mukaddes ve Kuran’dan sonra en çok çevrilen eserdir. Alman ulusal kimliğinin inşa edilmesine yardımcı olması için derlenen bu masalların beklenmedik bir şekilde evrensel olduğunun farkına varılması, tıpkı mitolojilerde olduğu gibi masallar söz konusu olduğunda da toplumdan topluma değişen pek bir şeyin olmadığını ortaya koyar.

Warner’ın masallarda anlatılanların gerçekten yaşanmış olup olmadığına dair sorgulamaya girdiği bölüm, kitabın kimileri için en ilgi çekici kısmı olabilir. Destanlardan farklı olarak masallar kahramanları değil sıradan insanları anlatır. Mesela anne-babası tarafından ormana terk edilen Hansel ve Gratel, gerçekten yaşamış olamaz mıdır? Ya da Kırmızı Başlıklı Kız’a dair yapılan psikanalitik yorumla birlikte düşünürsek, kötü kalpli kurt esasında pedofili bir sapığı temsil ediyor ve bu kişi tarihte varlık bulmuştur diyemez miyiz?

Masalların geçmişten esinlenip oluşturulmuş olma ihtimali bir tarafa, çoğunlukla çocuklara yönelik olarak düşünülebilecek masalların bir diğer özelliği de kişiyi hayata, hayatın gerçeklerine, karşılaşacağı zorluklara hazırlamaktır. Freud’un düşler için söylediğine benzer bir şekilde masallar da henüz yaşamadığın ama yaşama ihtimalin olan durumlara karşı bir çeşit hazırlık yapmanı sağlar.

Masalların aydınlanma çağı ile birlikte artık sadece çocuklara yönelik olması, resimli kitapları ve masallara uygulanan sansürü de artırır. Her masalın bundan böyle bir de çocuk versiyonu olacaktır. Öte yandan biraz daha bugüne yaklaştığımızda masalların çeşitli eleştirel versiyonlarla sinemaya ve sahneye uyarlandığını görürüz. En önemli eleştiri feministlerden gelir ve “beyaz atlı prensi tarafından kurtarılmayı bekleyen genç kız” arketipi yıkılarak anti-prenses ve prensler yaratılır. 

Ursula K. Le Guin, “Amerikalılar Ejderhalardan Neden Korkar?” yazısında Amerikalıların (yetişkinlerin) fantezi edebiyattan ve hatta kurmacadan neden fellik fellik kaçtıklarını sorgular. Kurmaca “uydurma”dır, “faydasız”dır ve “zamanı boşa geçirir.” Hiçbir şey öğretmez, yalanlarla sizi oyalar. Öte yandan aynı Amerikalılar, “post-truth”[3] çağında Trump’ın seçimi manipüle ederek, yasa dışı oyları öne sürüp seçimi kazanmasına “inanırlar.”

Bir masal araştırmacısı olan Marina Warner, bu eserinde her ne kadar Binbir Gece Masalları hariç, Doğu masal geleneğinden hiç bahsetmemiş olsa da bir Batı masalları alımlama tarihi çerçevesi çizmesi bakımından önemli bir çalışma ortaya koymuştur. Sık sık masallardan örnekler vermesi, kitabın sonuna ek okumalar için bir liste eklemiş olması özellikle masal tarihine ilgisi olanlar için yapıtı Türkçedeki önemli bir kaynak hâline getirir.

 

Kaynakça

Campbell, Joseph. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. Çev. Sabri Gürses. İstanbul: Kabalcı Yayıncılık, 2013.

Eco, Umberto. Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti. Çev. Kemal Atakay. İstanbul: Can Yayınları, 2012.

Grimm Masalları. Çev. Kâmuran Şipal. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2018.

LeGuin, Ursula. K. “Amerikalılar Ejderhalardan Neden Korkar?” Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar içinde. Çev. Meltem

Ahıska. İstanbul: Metis Yayınları, 2015.

Mcintyre, Lee. Hakikat Sonrası. Çev. Mehmet Fahrettin Biçici. İstanbul: Tellekt, 2019.

Propp, Vladimir. Masalın Biçimbilimi. Çev. Mehmet Rifat ve Sema Rifat. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları,

2018.

Warner, Marina. Bir Zamanlar Bir Ülkede… Masalların Kısa Tarihi. Çev. Güven Turan. İstanbul: Yapı Kredi

Yayınları, 2019.


[1] Orijinalinde fairy tale olarak geçen bu ifadeyi Güven Turan “peri masalı” olarak çevirmeyi uygun görse de ben yazımda masal sözcüğünü bu anlamda kullanacağım.

[2] Umberto Eco buna, kurmaca anlatıların hayal ürünü olduğuna ama yine de okurun her ne okursa okusun buna inanacağını ifade eden “okur sözleşmesi” der. Masalların başındaki tekerlemeler de bir çeşit okur/dinler sözleşmesidir.

[3] Türkçeye “hakikat sonrası” olarak çevrilebilecek, nesnel hakikatlerin kamuoyu üzerinde duygular ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması anlamına gelen sözcük.