Tüm bu türler bizim kültürümüzün dışında doğdu ve gelişti. O yüzden isimlendirmeleri hep yabancı dilde oldu. Buradaki kafa karışıklığının sebebi, tür adlarını bizim farklı tercüme etmemizde, hatta Türkçe isim koymamızda bence.
Sıradan bir okur çizgi bant, karikatür bant, resimli roman, çizgi romanı kendi türsel dinamikleri içerisinde nasıl ayırt edebilir? Türler arasındaki muğlak sınırları siz nasıl tanımlar, okursunuz?
Tüm bu türler bizim kültürümüzün dışında doğdu ve gelişti. O yüzden isimlendirmeleri hep yabancı dilde oldu. Buradaki kafa karışıklığının sebebi, tür adlarını bizim farklı tercüme etmemizde, hatta Türkçe isim koymamızda bence. Benim nasıl ayırdığıma gelince; Edebiyattaki fıkra, hikâye ve roman türünü düşünüyorum. 3-5 karelik çizgi bant/karikatür bant, bence fıkra gibi: Kısa, öz ve komik. Aynı bir fıkra anlatır gibi son karede esriyi patlatır. Çizgi hikâye, başı sonu belli bir hikâye anlatır. 1 sayfa veya 20 sayfa sürebilir. Fakat hikâye gibi kendi dünyasında bir olayı, bir anı anlatır, biter. Öncesi ve sonrası pek yoktur. Fakat çizgi roman/grafik roman, roman gibi bir karakterin gelişimine odaklanır. Bir kahramanın yolculuğunu anlatır. Onlarca, yüzlerce sayfa olabilir. Hatta kahramanın devam hikâyesi bile çıkar.
Üst kültür-alt kültür, popüler-estetik karşıtlığında çizgi romanın alımlanışı okur ve eleştirmenler özelinde sizce tarihsel olarak nasıl konumlanır? Çizgi roman edebiyatı ve estetiğinden söz edilebilir mi?
Mağara duvarlarına çizilen hayvan resimleri, eski Mısır’da kullanılan hiyeroglifler bazı sanat tarihçileri için ilk çizgi hikâyeler. İnsanlık, tarih boyunca hep hikâye anlatmanın peşinde. Bunun en ilkel ve basit yolu çizgiydi. Aslında tüm eski resimler, minyatürler bize birer hikâye anlatır. Onlar da tek karelik çizgi hikâye olabilir. Tabii kâğıdın ve mürekkebin değerli olduğu zamanlarda tüm bunlar üst kültürün ürünüydü. Normal halkın ulaşabileceği şeyler değildi. Ne zaman matbaa bulundu, gazeteler çıktı. Çizgi hikâyeler de halka indi.
Tabii bizim bugün çizgi roman dediğimiz şey çok modern ve yeni bir şey. Hatta ilk çıktığında epey hor görülen, üvey evlat muamelesi yapılan bir tür. Yıllarca çizgi romanlar kitapçılarda ve kütüphanelerde çocuk ve mizah bölümlerine layık görüldü. Zaman ilerledikçe, çizgi roman sanatçıları, muhteşem çizgi roman eserleri verdikçe, çizgi roman ayrı bir sanat olmayı hak etti.
Çizgi roman sanatı bugün, sinema gibi birçok sanattan besleniyor. Ama onu resim veya edebiyatın bir alt dalı olarak düşünmemek lazım bence. Çizgi roman, resim, tiyatro, edebiyat gibi sanatın ayrı bir dalı. Hatta 9. sanat deniyor. Scott McCloud, çizgi romanı “ardışık sanat” olarak tanımlıyor. Evet bu tanımdan çizgi film ve sinema da çıkar. Onlar zaten çizgi romandan çıkmadılar mı? Çizgi romanın çizimleri, kurguları, ardaşıklığı ne kadar estetize edilirse o kadar sanatsal değeri de yükselmiş olur.
Çizgi roman ve manga okurluğunun uluslararası alanda kazandığı ivme son zamanlarda dikkat çekiyor. Tarihsel olarak ülkemizde de zaman zaman tür popüler olmuş. Yeniden yazım ve adaptasyonlar odağında çizgi romanların bir dönem bir kültürel aktarım aracı işlevi yüklendiğini ve milliyetçi bir çıkış yakaladığını iddia etmek dahi mümkün. Yerli ve milli çizgi roman denemeleri var. Estetik yönü, aksiyonu, özgün/taklit çizgisi ya da birçok şey konuşulabilir ama sizce bize özgü bir çizgi roman mümkün mü? Çocuk Yazını okurları için yerli çizgi roman tarihinden okurluk repertuarınızda yer edenlerden hangilerini anmak istersiniz? Belki çizerlerden de söz edebilirsiniz.
Modern çizgi roman, Batı’nın birkaç yüzyılda geliştirdiği ve geliştiği bir alan. Biz bu alana çok sonra girdik. Gelişmemiz, özgün bir tarz, dil geliştirmemiz zaman alacaktır. Evet, bu alan Batı’dan çıktı ama Uzak Doğu, manga ile farklı bir tarz, farklı bir dil geliştirebildi. Biz de bunu yapabiliriz tabii. Geldiğimiz noktada yetenekli görsel sanatçılar yetiştirdik bence. Tek eksiğimiz “hikâye anlatıcılığı”. Evet, kültürümüzde anlatılacak çok hikâyemiz var. Fakat hikâye ile hikâye anlatıcılığı çok farklı şeyler. Hele konu çizgi hikâyeyse, görsel anlatım ve kurgu teknikleri de anlatıma giriyor. Bu konular da bence hâlâ çok geriyiz.
Beğenerek takip ettiğim Hikmet Yamansavaşçılar’ın Karabala Efsanesi’nden bahsetmek isterim. Yıllarca Kara Murat’ların çizerliğini yapan üstadımız yepyeni bir kahraman ve dünya ile geri döndü. Benim hikâyede en çok sevdiğim tür budur: Tarihsel gerçeklik içinde kurgusal, fantastik yeni bir dünya kurmak! Karabala, Orta Asya Türk boylarında yaşayan hayali bir kahraman. Üstadımız, fantastik ögelerle, epik bir hikâyeyi olağanüstü güzel çizim ve renklendirmelerle ve kurguyla anlatmayı başarmış. Son yılların en başarılı projesi bence. Şimdi merakla 5. albümü bekliyoruz. Ve beni sarsan bir eser Uğur Erbaş’ın Gozo ve Sagre’si. Çizgi film tadında çizimleri ve sağlam alt metniyle çok başarılı bir grafik roman. Uğur Erbaş bu eserinde sevdiğim tür gibi alternatif bir tarihte fantastik, mitolojik bir hikâye anlatıyor. Eskilerden, Üstat Bülent Arabacığlu’ndan En kahraman Rıdvan (Çocukluk ve gençlik kahramanım idi) Üstat Gürbüz Azak’dan Deli Balta’yı anabilirim (minimalist çizimleri beni epey etkilemişti).
Okurluk ediminde gündelik hayattan kaçış, bir sığınma alanı olarak değil de güç ve iktidar ilişkisi bağlamında politik bir alanda hesaplaşmaların temsili gibi farklı okuma pratiklerine açılabilecek çizgi romanlardan söz edebilir miyiz? Alternatif bir direniş olarak da türü yorumlamak mümkün mü?
Sadece çizgi roman değil tüm sanat türleri, iktidarların, her türlü izm’lerin propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Ya da iyi niyetli halkı, çocukları, gençleri eğitmek için bilgi veren didaktik içerikli çizgi romanlar yapılmıştır. Çizgi romanın direnişçi, anarşist bir yapısı olsa da bir şeylere alet olmasını istemem. Hatta sanatın da böyle kullanılmasına karşıyım. Bence sanat, ki özelde çizgi roman, bize bizi, “insan”ı anlatmalı. Ben “insan”ı anlatan her türlü esere, “sanat eseri” derim. Propaganda yapan, didaktik içerikli her türlü yapıttan da uzak dururum. En büyük devrim; “insan”ın kendini keşfetmesi değil mi?
Türk ve dünya klasiklerinin çizgi romana uyarlandığı bir akım da mevcut. Estetik özerklik ve çizgi roman estetiği özelinde bu örnekler nasıl değerlendirilebilir?
Türler arası çevrim tartışması, en çok sinemada edebiyat uyarlamalarında yaşanıyor. Bence bire bir çevirim, kitaba bağlı kalma gibi hassasiyetler olmamalı. Bu türlerin doğasına aykırı. Bir kere biçimleri farklı. Bir edebiyat klasiği edebi, yazılı biçimde yaratılmış. Olayların ve karakterlerin dünyaları kelimelerle kurulmuş. Bu eseri filme/çizgi romana uyarlamak demek bu yazılı dünyayı görsel, ardaşık bir biçime çevirmek demektir. Genel olarak klasiklerin çizgi roman uyarlamaları, ne yazık ki kitabı okuyamayanlar için “görsel bir kitap özeti” tadında kalıyor. Ama çok başarılı örnekler de mevcut: Çizer İlban Ertem, Yazar İhsan Oktay Anar’ın ünlü eseri Puslu Kıtalar Atlası’nı çizgi romana çok başarılı uyarlamıştır. İhsan Oktay Anar’ın yarattığı o otantik dünyayı görsel olarak tatarsınız. Yazar Jack London’un Ateş Yakmak hikayesini Çizer Chaboute görsel bir şölene çevirmiştir. Siyah beyaz çizgilerde Kanada’nın o soğuk ve vahşi doğasını hissedebilirsiniz. Yine Jack London’un Deniz Kurdu eseri Çizer Riff Reb’s’in fırçasında görkemli bir çizime dönüşüyor. Her karesi bir tablo gibi. Artık bu kitaplar da klasik edebiyat eserinden daha fazla şey var!
Çocuk edebiyatı gibi yetişkin ve çocuk okuru bir araya getiren bir okuma kültürü manga ve çizgi roman okurluğu dolayımıyla da tesis edilebilir mi?
Olabilir tabii. Çizgi roman/manga çizimlerinin, görsel dünyalarının zaten bir çekiciliği, cazibesi var. Bu biçim olarak her yaştan okurun dikkatini çekebiliyor. İçerik olarak da kaliteli çizgi romanlar/mangalar edebi eserler, klasikler kadar katmanlı, alt metinli olabiliyor. Bu çok katmanlı okuma, çocuk edebiyatında da olan bir şey değil mi zaten? Çocuklar, çocuk edebiyatında kendilerince bir şey yakalıyorlar. Yetişkinler ise daha derin meseleleri o eserde görebiliyor. Çizgi romanda/mangada da böyle. Çocuklar genelde çizimlerde, görsel dünyada takılıp kalabiliyor. Ama inanın çocuk edebiyatı gibi, alt metinler çocukların daima bilinçaltlarına işleniyor. Belki Jung’un bahsettiği kolektif bilinçaltı aktifleşiyor. Konu yine hikâye anlatıcılığına, arketiplere ve mitlere geliyor. Mesela Uğur Erbaş’ın Gozo ve Sagre eseri, çizimleriyle çocukların ilgisini çekebilir. Fakat hikâyedeki derinlik, entelektüel yetişkinleri felsefi bir inanç tartışmasının içine çekecektir.
Son olarak Çocuk Yazını’nın bu dosyasında sorduğu temel soruyu size yöneltelim, çizgi roman, manga ve animeler çocuk edebiyatının nesi olur? Çocuğa göre çizgi roman ve manga örneklerinden de bahsetmek ister misiniz?
Çizgi romanı/mangayı bir kere ayrı bir sanat dalı olarak görmek gerek. Çocuk edebiyatından beslenebilir. Ama o 9. Sanat olarak sanat tarihindeki yerini alıyor. Çocuklar için çok başarılı çizgi roman örnekleri var. Aklıma ilk gelenler: Kim Korkar Hain Tilki’den (Benjamin Renner), Balık Tutma Dersi (Emilie Bravo), Son Hava Bükücü Avatar çizgi filminin yeni çizgi roman maceraları, Ms. Marvel, Tenten, Asteriks ve Ret Kit maceraları, Tılsım serisi kitapları (Kazu Kibuishi), Esrarengiz Kasaba, Cedric çizgi filmlerinin çizgi hikâyeleri…