Soruşturma

"Temelde storyboard’lar çizgi romanın anlatım tekniğini kullanır."

Çizgi roman edebiyatın/sanatın çok özel bir dalı. Senaryosu ile metin ile yapılan sanata açılan bir kapısı var. Kâğıt üzerindeki kompozisyonlar ve her karede işlenen çizimler ile resim sanatına açılan bir kapısı var. En önemlisi ise...

Sıradan bir okur çizgi bant, karikatür bant, resimli roman, çizgi roman, mangayı kendi türsel dinamikleri içerisinde nasıl ayırt edebilir? Türler arasındaki muğlak sınırları siz nasıl tanımlar, okursunuz? Tematik olarak çizgi romanları nasıl sınıflandırabiliriz?

“Sıradan bir okur” derken eline çizgi eseri olarak ilk kez bir şey almış birinden bahsediyorsak, bunları ayırt edemeyebilir tabii, ama bu zamana kadar yapılmış işlerin meşhur olanlarına az çok aşina olan herhangi birisinin aklında bir miktar bilgi aslında var. Zaten muğlak dediğiniz sınırları da bu alanda zaman geçtikçe ortaya çıkan büyük işler belirliyor.

Örneğin manga, çok basitçe “Japonların çizgi romanı” diye tanımlanabilir, ama coğrafi olarak Japonya’dan çıkması veya üretenin Japon olması sebebiyle değil. Orada yıllarca kullanılarak biriktirilen bir anlatım dili oluşuyor ve diğer çizgi romanlardan görsel olarak, anlatım şekli olarak vb. kendini ayırıyor. Bir tür ortaya konmuş oluyor. Veya önceden resim ve metinlerin nispeten basitçe birleşimlerinden oluşan grafik romanlar piyasadayken Will Eisner gibi usta bir isim çıkıyor ve yeni bir anlatım metodu ortaya koyuyor ve bugün modern anlamda çizgi roman olarak görebileceğiniz eserlerin kapısını aralıyor… Tenten’in çizeri Herge yeni bir çizgi stili ile Avrupa ekolünü yaratıyor vb. Bu sınıflandırmalar büyük işlerin açtıkları yolları takip edenlerin yaptığı bir yol iziyle ortaya çıkıyor diyebiliriz.

Daha detayıyla sınıflandırmak bana düşmez diyeyim, ben çizgi romancıdan çok karikatürcüyüm aslında, çok iddialı olmadığım bir alan.

 

Üst kültür-alt kültür, popüler-estetik karşıtlığında çizgi romanın alımlanışı okur ve eleştirmenler özelinde sizce tarihsel olarak nasıl konumlanır? Çizgi roman edebiyatı, çizerlik ve estetiğinden söz edilebilir mi?

Kesinlikle söz edilebilir. Çizgi roman edebiyatın/sanatın çok özel bir dalı. Senaryosu ile metin ile yapılan sanata açılan bir kapısı var. Kâğıt üzerindeki kompozisyonlar ve her karede işlenen çizimler ile resim sanatına açılan bir kapısı var. En önemlisi ise olay akışı ve zaman faktörünü kâğıt üzerine işleyebilmesiyle sinemaya açılan bir kapısı var. Bu üçünden de beslenen ve bu üçünü de besleyen bir sanat dalı. Nitekim yapılan her film bir storyboard/görüntü yönetmenliği sürecinden geçiyor. Temelde storyboard’lar çizgi romanın anlatım tekniğini kullanır. Kadraja ön bilgiyi verir, yol gösterir.

 

Çizgi roman ve manga okurluğunun uluslararası alanda kazandığı ivme son zamanlarda dikkat çekiyor. Tarihsel olarak ülkemizde de zaman zaman tür popüler olmuş. Yeniden yazım ve adaptasyonlar odağında çizgi romanların bir dönem bir kültürel aktarım aracı işlevi yüklendiğini ve milliyetçi bir çıkış yakaladığını iddia etmek dahi mümkün. Yerli ve milli çizgi roman denemeleri var. Estetik yönü, aksiyonu, özgün/taklit çizgisi ya da birçok şey konuşulabilir ama sizce bize özgü bir çizgi roman mümkün mü? Çocuk Yazını okurları için yerli çizgi roman tarihinden okurluk repertuarınızda yer edenlerden hangilerini anmak istersiniz?

Türkiye’de inanılmaz çizerlerimiz var, çok kaliteli işleri var, çizgi kalitesi çok iyi. Fakat bizde çizgi işi, kültür olarak bir sistem dahilinde gelişmediği için henüz Marvel/DC gibi Amerikan tarzı, Belçika ekolü, manga… gibi bir “Türk Ekolü” çıkmadı galiba daha. Belli bir coğrafyada sistemli olarak belli bir tarzda iş çıktığı zaman, çizgi işleri “bir çizerin canla başla hayatından koparıp verdiği devasa bir emek” gibi tekil tekil değil de bir yapı, sistem tarafından üretilmeye desteklenmeye başladığı zaman… oraya özgü, oraya ait çizgi roman meydana geliyor. Yani misal “Kurtuluş Savaşı’nı çizgi roman yaptım, veya işte ne bileyim, Osmanlı döneminde bir süper kahraman varmış meğer…” bu şekilde seçtiğimiz konu buraya ait olunca ürünü direk bizim ekolümüzdür diyemeyiz ona. En çok özgünleştiğimiz alan mizah türü çizgi romanlar olabilir. Döneminin çok meşhuru birçok çizgi karakter üretmişiz, en akılda kalıcılar onlar olmuş. Mizah doğası gereği biraz “çıktığı yere ait” oluyor zaten.

En çok hatırımda kalmış olan Türk çizgi roman örneklerini bir düşünelim… Bülent Üstün’ün Kötü Kedi Şerafettin’i, Emrah Ablak’ın Tübitak’ı, Ersin Karabulut’un birçok öyküsü… Galip Tekin’in eserleri ile biraz geç tanışsam da çizgilerindeki kalite aklıma kazınmıştır. Kendim de bant karikatür çiziyorum, Oğuz Aral’ın Avni’sini kesinlikle söylemem lazım.

 

Okurluk ediminde gündelik hayattan kaçış, bir sığınma alanı olarak değil de güç ve iktidar ilişkisi bağlamında politik bir alanda hesaplaşmaların temsili gibi farklı okuma pratiklerine açılabilecek çizgi romanlardan söz edebilir miyiz? Alternatif bir direniş olarak da türü yorumlamak mümkün mü?

Önceki sorulardan birinde de bahsi geçmişti, çizgi roman esaslı bir sanat dalı. Eğer bu dedikleriniz diğer herhangi bir sanat dalı ile mümkünse, kullanışınıza göre çizgi romanda da mümkün. Birkaç sanat dalı ile kesişimini hesaba katarsanız, çok da etkili olur.

 

Türk ve dünya klasiklerinin çizgi romana uyarlandığı bir akım da mevcut. Estetik özerklik ve çizgi roman estetiği özelinde bu örnekler nasıl değerlendirilebilir?

Biraz şöyle bu tip eserler bana göre: Harika olduğu ispatlanmış bir çizgi roman senaryonuz var, onu çiziyorsunuz. Ayırt edici faktör ise şu: Çizgi romanın anlatım gücünden bir şeyleri esere katabiliyor musunuz? Metin zaten güçlü. Çizen kişi renklerle, kompozisyonlarla, karelerde kullandığı kadrajla, karakter tasarımıyla… anlatımı güçlendirmiş mi? Bir şey katmış mı? Yapabildiyse iyi bir çizgi roman. Yapamadı ise basitçe resimli bir kitap çıkarmış gibi olur.

 

Emre Bilgiç’in çizerliği nasıl başladı? Çizgi roman okurluğunun çiziminize etkisinden söz edebilir miyiz? Yerli çizgi roman bağlamında sizin çizerliğiniz nerede konumlanır?

Türkiye’deki birçok çizerin yolculuğu mizah dergilerinde başlıyor. Benim de öyle oldu. Üniversitede Cafcaf’a çizimlerimi göndererek çizerliğe adım attım. Orada çok iyi ustalardan çok şey öğrendim. Dergide hep karikatür ve bant karikatür ürettim. Bant karikatürü daha çok sevince iyice oraya yöneldim. Dünyaya mal olmuş bir sürü yabancı örnekleri olan ama Türk çizgisinde fazla da bulaşılmamış bir tür, o açıdan da hoşuma gitti. Emre ile Emmare adlı bir serim var, epeydir çiziyorum, 6-7 yıl oldu galiba. Bir cilt kitap olarak çıktı, ikinci kitabı da mutfakta.

Çizgi romana benzer işlere çok daha sonra girdim. Bir çocuk dergisinde 4-5 sayfalık çizgi öyküler yazıp çizmeye başlayarak. Mizah dergilerinden geldiğim için komedi öyküleri daha iyi yazıyordum, öyle bir seri yarattım ve 5 yıl kadar çizdim. Afacanlar Sınıfı’nın 3 tane derleme cildi çıktı.

Çocukluğumdan beri okuduğum bir dünya çizgi öykü, çizgi roman, karikatür… Tabii ki anlatımımı etkiledi. Ne gördüyseniz, neyden beslendiyseniz onlar sizi şekillendiriyor. Zamanla çizgi işlerini “kendime buradan ne katabilirim” gözüyle okumayı öğrendikten sonra ise bu etkilenme daha kaliteli, rafine bir şekilde işlerime yansıdı sanırım.

 

Son olarak Çocuk Yazını’nın bu dosyasında sorduğu temel soruyu size yöneltelim, çizgi roman, manga ve animeler çocuk edebiyatının nesi olur? Çocuğa göre çizgi roman ve manga örneklerinden de bahsetmek ister misiniz? Çocuğa görelik çizimi de kuşatır mı?

Kuşatır demek az gelir. Dünyaya mal olmuş en meşhur çizgi karakterlerin içinde çocuklar için üretilenler çoktur. Garfield, Snoopy, Calvin bant çizgi karakterleri. Asterix, Red Kit, Belçika ekolü çizgi romanının baş yapıtlarından. Benim de çocukluğumun büyük parçasını kaplayan Pokemon, çocuklara hitap eden bir atari oyununun animesi… Saymakla bitmeyecek kadar örnek var.

Pek uzmanlık alanım değil ama, bir çizgi romanın çocuğa göre olup olmadığını, diğer eserlerde “çocuğa göre”liği neyle ölçüyorsak ancak öyle ölçeriz herhalde. Her yaş grubuna göre bir anlatım metodu var. Belli yaştan önce hikâyeniz soyut konseptler içermez, kurgu hikâyelerin belli bir yaşı vardır… Üretirken bunları göz önüne alırsa, çizgici o yaşa göre bir eser ortaya koyar. Pedagojik açıdan bir problem var mı, belli bir yaştan önce maruz kalmaması gereken bir şeye maruz kalıp travmatik bir şey yaşar mı… Bunlar da “çocuğa göre” ayrımına dahil sorular.