Soruşturma

"Manga veya anime serileri iyi tasarlanmış emtialardır."

Anima Latince “can, ruh” demek. Animasyon sanatı film teknolojisinin verdiği imkânlardan faydalanarak basitçe hareket illüzyonu yapmaktır. Animasyon türünün ürünlerini ifade ederken bir Japon gibi anime demek Japon kültürün kodları ve teknikleri...

Sıradan bir okur çizgi roman, anime ve mangayı kendi türsel dinamikleri içerisinde nasıl ayırt edebilir? Türler arasındaki muğlak sınırları siz nasıl tanımlar, okursunuz? Manga edebiyatı ve estetiğinden söz edilebilir mi?

Çizgi roman, Türkçede masaüstü yayıncılık ürünlerinde ardışık görsel öyküleme yöntemi yoluyla aktarılan hikâye ve içeriklerin hepsini tanımlamak için kullandığımız bir şemsiye terim olmuş. Ancak çizgi roman terimi başlı başına problemli bir tanımlamadır. Roman bir edebi öyküleme türünün adıdır. Oysa lügati tercümesi tam anlamıyla çizgi roman olan iki farklı ürün Batı kültüründe zaten var; “visual novel” ve “graphic novel”! Bunlardan ilki olan “visual novel” yani görsel roman, hiç yazı kullanılmadan sadece statik ve ardışık resimsel imgeler yoluyla anlatılan uzun hikâyelere verilen ad; Örnek olarak Shaun Tan’ın Uzak adlı kitabını ya da Fraz Masereel’in çalışmalarını verebiliriz. “Graphic novel” yani grafik-çizgi roman ise (grafik kelimesi Antik Yunanca “graphus”’tan gelir ve çizgi demektir; çizilerek üretilmiş, göstererek anlatmak için yapılmış görsel) bir süreci temsil etmek için art arda ve yan yana yerleştirilmiş panellerde bulunan, yazı veya diğer imgeler kullanılarak anlatılan uzun hikâyelere verilen isimdir; Allan Moore’un Watchmen’i, Inue Asano’un İyi Geceler Punpun’u gibi kitaplar bu türün örnekleri. Edebiyat ürünleri olarak senaryo-piyes kategorisinde de değerlendirilebilir bunların metinsel içerikleri. Bu tip ürünlerin yazılı içeriği başka türlü görsel-işitsel anlatı biçimlerine, sinema, televizyon, tiyatro gibi, kolaylıkla uyarlanabilir. Asıl kafa karıştırıcı olan şey bu andan itibaren başlıyor. Çünkü çağdaş grafik-çizgi roman, Anglosakson kültüründe ve İngilizce dilinde Comicals ya da Comics denen basılı eğlence ürünlerinin etrafında gelişen alt kültür içinden doğmuş bir anlatı türüdür. “Comics”, ayrıca “Cartoon” olarak da bilinir. Bizim genel olarak karikatür ya da grafik mizah dediğimiz şeye karşılık gelir. Gülmece amaçlı çizilen, gündelik hayatı, siyaseti, toplumsal değişim ve uyum süreci sırasında insanların yaşadıkları çelişkili, tartışmalı, acayip hâlleri görsel ve yazınsal mizah unsurlarını bir araya getirerek kullanan bir türdür. Endüstrileşme, macera, polisiye, bilim-kurgu, fantastik gibi kurgu türlerinin gelişmesi sayesinde antik mitolojik karakterlerden ve halk hikâyelerinden ilham alınarak yaratılmış kurgusal kahraman karakterlerin hikâyelerinin konu edildiği bir eğlence sektörüne dönüşür. Anlattığı hikâyelerin içeriğinden ziyade kahramanlarının temsil ettiği idealler, etkileyici görünüşleri ile ön plana çıkan bu kültür, mensuplarına sürekli olarak hediyelik eşyalar, koleksiyon ürünleri, gişe rekortmeni çizgi film ve televizyon serileri, sinema filmleri, video oyunları ve anı eşyaları pazarlayan bir hayat pınarıdır. Genç okuyucuların güç fantezileriyle beslenir.

Manga’da da durum farklı değildir. Ama zaten geleneksel sanatlarında figüratif anlatı vasıfları barındıran Japon kültürünün içinden evrimleşerek ortaya çıkmış bir ifade biçimidir Manga; yani 19. yüzyılda endüstri devrimi ve Batılılaşma hareketi Japonya’ya ithal edilirken Manga zaten vardı, Japon Mangası aslında Batılı grafik öyküleme biçimlerinin yerel bir yorumu değildir. Batılı kültürler ve Japon kültürü bizim bugün kafa karışıklığı ile çizgi roman olarak adlandırdığımız grafik öyküleme biçimini kendi iç dinamikleri sayesinde birbirlerinden habersiz bir biçimde kendi kendilerine keşfetmişlerdir. Tabii ki Meiji restorasyonu ve erken Şova döneminde Batılı tarza göre yeniden düzenlenen basın yayın sektöründe geleneksel Manga kodları ister istemez yeniden düzenlenmiştir, ancak kendisine has biçimsel özellikleri yadsınamayacak kadar belirgindir. Çizgisel desen, siyah mürekkep ve kâğıdın beyaz alanının kullanımı, figürler kadar figürlerin çevre ile olan ilişkisinin tanzimi, hikâyeye dekor olan çevresel ve kültürel detayların ortaya konmasında sergilenen hassasiyet; zaman, hız gibi durağan imgelerle anlatması zor olan kavramları parçalanmış görsellerle ifade etme çabası Manga anlatısının sıra dışı vasıflarındandır. Manganın alameti farikası olan karakter tasarımlarının özellikleri Osamu Tezuka tarafından İkinci Dünya Savaşından sonra popüler kılınmıştır. Tezuka ilham kaynağı olarak Max Fleischer’in Bety Boob karakterini gösterir. Bu özellikler bugün Çibi ya da Kavai olarak anılan ve figürü şirin, çocuksu, albenili gösteren özelliklerdir; Kocaman gözler, küçük bir ağız, belli belirsiz minik bir burun, küçük sivri bir çene, uzun bacaklar gibi…

Anime, Japonya’da animasyon/canlandırma yapımlarına verilen isimdir. Japon kültürüne giren yabancı terimler bizde olduğu gibi ya kültürel bir uyarlama tercümeye, yeniden adlandırmaya maruz kalıyorlar ya da Japon dilinin fonetiği içinde dönüşerek yaşıyorlar. Anima Latince “can, ruh” demek. Animasyon sanatı film teknolojisinin verdiği imkânlardan faydalanarak basitçe hareket illüzyonu yapmaktır. Animasyon türünün ürünlerini ifade ederken bir Japon gibi anime demek Japon kültürün kodları ve teknikleri ile üretilmiş olan animasyon eserini kastetmek anlamına gelmiştir. Yani sözcüğün kendisi içinde animasyon sanatına Japon kültürünün getirdiği özgün yorum ve yaklaşımı barındırmaktadır. Başlıca olarak karakter tasarımı estetiği ardından hızı, hareketi tanımlamak için geliştirdiği özgün göstergeleri ile Batılı örneklerinden ayrılır.

Manga da Anime de her şeyden önce konu materyali seçimi itibariyle Batılı emsalleri ile karşılaştırıldıklarında daha zengindirler, çünkü sosyal ve ekonomik olarak daha başarılı olmuşlardır. Kendi kültürlerinde çok daha zengin ve kalabalık bir okuyucu demografisine sahiptirler. Bu yüzden her türlü sıra dışı örneği konu eden manga ve anime bulmak mümkündür. Bilim-kurgu, biyografik, fantastik, romantik veya erotik, hemen her çeşit okuyucuya, her yaş gurubundan insana hitap eden Manga ve Anime bulmak mümkündür.

 

Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış’ta romanın doğuşunu Batı toplumunda feodalitenin yıkılması ve burjuvazinin yükselişiyle birlikte okuyarak Tanzimat’la beraber gelen ilk romansı yazınları toplumun olağan seyrinde ortaya çıkmış bir tür olmadığı için öykünme olarak yorumlar, estetik bulmaz. Roman çağın gerisinde kalmış Osmanlı toplumunun modernliği yakalaması için ithal edilen teknolojik aygıt işlevinde bir yenilik. Manga: Bir Kültürel Direniş Aracı kitabınızda siz de mangayı tanımlarken türü türsel dinamikleriyle ve tarihsel seyriyle kategorize etmeye çalışırken aynı zamanda sosyo-kültürel bir bağlamda değerlendiriyorsunuz. Manga, Japonya’nın tarihsel yaşantısında Batı’yla kurmak zorunda kaldığı etkileşime karşı verdiği estetik bir cevap ve hegemonik anlamda “yumuşak güç” kavramının bir aygıtı. Dolayısıyla Batı’da romanın doğuşu gibi kendi toplumunun potansiyeliyle, gelişim seyriyle ivme kazanmış bir tür. Ancak son yıllarda özellikle Türkiyeli çocuk okurda türün karşılık bulduğunu ve çok okunduğunu gözlemliyoruz. Bazı yerli manga denemeleri de var. Tüm bu tanımlamalarla birlikte siz bu yönelimi nasıl okuyorsunuz? Mangalar okurluk düzleminde nasıl bir ihtiyacı karşılıyor?

Manga veya anime serileri iyi tasarlanmış emtialardır. İçerik kadar onların pratik yapısı, pazarlama modelleri ve yayın istikrarını da göz önünde bulundurmalıyız nasıl çalıştıklarını anlamak için. Yumuşak güç hâline getirilmiş bir meta, silahlandırılmış kültür ürünüdür, onu sadece tek başına sanat eseri ya da öznel bir anlatı olarak değerlendiremezsiniz. Japon tarihinde kültürel ve ekonomik hegemonya ve sömürgecilik olgusunun çok tartışmalı ve korkulan kavramlar olduğunu görüyoruz. Ekseriyetle Çin ve Japonya gibi Uzak Doğu kültürlerinde yazı tipinin değiştirilmemesinin kültürü muhafaza etmek için uygulanan politikalar olduğunu anlıyoruz. Yine de Japonya için doğal kaynak sıkıntısı hep büyük sorun olmuş, verimli tarım arazisi ve cevher yataklarının kıtlığı savaşçı ve disiplinli bir toplum yaratmış. İkinci Dünya Savaşı’nda da Japonya’nın Uzak Doğu’da sömürgeci bir imparatorluk hâline dönüşme uğraşının nedeni de bu şekilde özetlenebilir.

Bugün mangalar ucuz üretilen, makul fiyatlara satılan, uzun süre okunabilen, anime dizileriyle, zengin bir anı eşyası sektörüyle desteklenen bir eğlence dünyası sunuyorlar okuyucularına. Her türden anlatı var bu dünyanın içinde, o yüzden farklı bir şeyler deneyimleyebilmek için bu dünyanın dışına çıkmaya çok da lüzum yok; manga okuyucularını hapseden dışa kapalı bir kültürel eğlence sektörü hâline gelmiş durumda. Her şeyi deneyimleyebilirsiniz bu dünyada; bir gurme fantezisi, bir aşk öyküsü, bir bilim kurgu macerası ya da bir orta çağ entrikası, ama sadece Japon tarzında ve Japon anlayışı doğrultusunda... Böylesine zengin, çeşitli anlatıların var olduğu bir alemde diğer Batılı hikâyeler çok uzun süre varlığını koruyamıyor, ya da yeterince güçlü başarılara imza atamıyor. Manga ve Anime kendisine ait bir kültür balonuna dönüşüyor, kendi kalite kontrol mekanizmalarını, kendi rekabetini ve estetik standartlarını yaratacak kadar güçlü oluyor. Üretim ve dolayısıyla akran rekabeti kendi içinde öylesine yüksek seviyelere ulaşmış ki diğer kültürlere mensup okuyucular için ilgi odağı ve merak konusu hâline geliyor. 

Ayrıca Japon kültürünün romancılık geleneği 11. yüzyılda Murasaki Şikibu’nun kaleme aldığı Genji Monogatari/Genji’nin Hikâyesi’ne dayanıyor. Murasaki Şikibu bir cariye ve Genji’nin Hikâyesi’nde bir erkek çocuğunun doğumundan ölümüne kadar başından geçen önemli olayları, duygusal çalkantıları ve sosyal tuzakları anlatıyor. Yani Japon edebiyatı natüralist kurgu geleneği köklü olan bir edebiyat. Ayrıca Genji’nin Hikayesi’nin farklı dönemlerde Manga ve Anime türlerine uyarlandığını da belirtelim.

Bugün Manga ve Anime hayal gücünün sınırlarını zorlayan aşırılık fantezileri sunarak yeni nesillerin Japon kültürü ve estetiği ile tanışmasını sağlamayı sürdürüyor.

 

Çalışmanızda dikkat çektiğiniz manga anlatılarında genellikle etik meselesi temel sorunsal olarak karşımıza çıkıyor ve okuru insan bedenini, öznesini insan olmayan diğer varlıklarla ve teknolojiyle kurduğu ilişki bağlamında yeniden düşünmeye davet ediyor. Bu yanıyla mangaların şimdilerde sosyal bilimlerin yöneldiği eko eleştirel kuram ve antroposen çalışmalarına kaynaklık teşkil edebileceğini söyleyebilir miyiz?

Her Manga yaratıcısı bu derece toplumsal duyarlılık barındıran bir çizgide ortaya koymuyor eserlerini. Scott MacKloud, Çizgi Romanı Anlamak adlı eserinde Japon Mangasını bir Japon bahçesine benzetiyor. Anlatı sonuç değil süreç odaklı, bu yüzden belki de anlatı yolculuğu sırasında okuyucuya kattığı deneyimler ve duygulanımlar daha fazla ön planda. Batı merkezli anlatı tamamlandığında açık ettiği büyük gizemin ifşa oluşu ile okuyucuya tattırdığı aydınlanma durumunu ve esrime halini hedef alır. Japon anlatısı ise mümkün olduğu kadar fantastik yolculuğun içinde okuyucunun bilincinin erimesi durumuna odaklanır. Okuyucunun anlatılan öyküyü alternatif bir gerçeklik, bir öteki yaşam hali olarak deneyimleyebilmesi hedeflenir. Bu yolculuk bir arayıştır, bir oyundur. Ben safhalarında da küçüklü büyüklü ödüller vardır. Hemen her zaman bir gelişim öyküsüdür, asla tamamlanmayan. Özellikle kahramanlık öykülerinde Japon kültüründe bir peygamber kadar değer gören kılıç ustası Miyamato Musaşi’nin hayatı ve onun öğretilerini içeren Beş Çember Kitabı yer alır. Musaşi dünyanın en güçlü savaşçısı olmak için yola çıktığında acı gücü ve katır inadından başka hiçbir şeyi olmayan cahil bir çocuktur. Ancak yenilmezliğe erişmek için verdiği mücadelede en büyük hasmının kendi nefsi olduğunu keşfeder. Olgunlaşır, dünyevi hazlardan elini eteğini çeker, tabiata yaklaşır, bir dervişe dönüşür. Rekabet ettiği düşmanlarıyla barışarak iç huzuru bulur. Musaşi’nin öyküsünün ve karakterinin yankılarını sayısız çağdaş Manga anlatısında hissederiz. Her ne kadar bilim-kurgu ve fantastik cilası altında da olsa öykülerin çok önemli bir kısmı Japon etiğini tartışan gelenekçi bir özelliğe sahiptir. Zaman geçer, teknoloji değişir, ancak insanı insan yapan özü değişmez, değişirse insan artık insan olmaz başka bir şeye dönüşür. Japon kültürünün teknoloji ile ilişkisinde bile kültürün animist köklerini görmek mümkündür. Zira yapay zekâ, sanal gerçeklik teknolojinin mahsulü icatlar olsa da yaşanmışlığı olan eşyaların ve mekânların, doğadaki bütün canlı ve cansız varlıkların ruhları, karakterleri vardır. İstismar, şiddet, terör onları hasta eder, şeytanileştirir. Yokai, mononoke gibi masal karakterleri yaşayan hayaletler ve hortlaklar böylece ortaya çıkar. İnsan barış içinde, huzurlu bir dünyada yaşamak istiyorsa eğer, kendisinden başlayarak çevresindeki her şeye karşı mesafeli, saygılı ve anlayışlı olmak zorundadır. Yoksa yaşadığı dünyayı cehenneme, içinde bulunan varlıkları da zebanilere döndürür.

 

Kitabınızda zaman zaman çocuklara göre üretilmiş mangalardan da söz ediyorsunuz. Bu mangalar kahramanı çocuk olan anlatılardan ayrılıyorlar. Yani bir metnin kahramanının çocuk olması o metni çocuğa göre kılmıyor anladığımız kadarıyla. O halde çocuğa göre mangaları mangalardan ayıran unsurlar nelerdir? Çocuklar için ayrı bir kategoriden söz edebilir miyiz?

Çocukluk genellikle bir metafordur. Aydınlanmamış, cahil, potansiyelinin farkında olmayan, hoyrat ama naif bir ruhu simgeler. Maruz kaldığı travmalar yüzünden kafası karışmıştır. Çevresindeki her şey ondan daha büyük, karmaşık, korkutucu ve gizemlidir. Onun yolculuğu biz, okuyucuların yolculuğudur.

Manga kadar yaygın olmayan bir terim daha var aslında; Gekiga! Manganın bir anlatı biçimi olarak 20. yüzyılda popüler olmasının müsebbibi Osamu Tezuka’dır. 1959 ile 1979 arasında Japonya’da yaşanan büyük ekonomik büyümeye Japon mucizesi diyoruz. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yenik düşen Japonya gerçekten çok zor durumdadır. İki büyük endüstri ve kültür merkezi olan Hiroşima ve Nagazaki’ye Dünya tarihinde ilk defa atom bombaları atılmış, başkenti olan Tokyo ise yangın bombaları yüzünden neredeyse tamamen yanıp kül olmuştur. Asya’da elde ettiği sömürgelerinin tamamını kaybetmiş, orduları dağıtılmış, donanması kızağa çekilerek paramparça edilmişti. Bu yeniden yapılanma süreci sırasında Amerikan mandası altında yönetilen Japonya’da sinema başta olmak üzere bütün medya organlarına ulusalcılığı ve milliyetçiliği önleyen sansür uygulanmaktadır. Bu dönemde büyüyen çocukların omuzlarına Japon milletini yeniden imar etmek vazifesi yüklenmiştir. O sebeple eksikliği hissedilen meslekler üzerine eğitim alınması neredeyse vatan görevi hâlini almıştır. Osamu Tezuka bu yüzden tıp eğitimi alır ve çocuk doktoru olur. Oysaki Tezuka’nın tutkusu bir çizgi roman çizeri olmak yönündedir. Osamu Tezuka hayatı boyunca yüzlerce manga serisi yazar ve resimler. Kariyerinin son dönemlerinde de daha ciddi edebi değeri olan gekigalar üretir ve üretenlere destek olur. Gekiga, Osamu Tezuka’nın akıl hocalığıyla yetişen sanatçıların buldukları bir terimdir. Manga’yı çocuklara ve genç yetişkinlere göre olduğunu düşünen bu yeni çizerler hayatın içinden olan, yetişkin okuyucuları hedefleyen hikâyeler anlatmak istemektedirler. Manga yazımının ve çizim üslubunun daha olgun zihinler için, yüksek sanat düzeyinde gekiga olarak yeniden icat edilmesi gerektiğine inanmaktadırlar. Bu anlatı türünün potansiyelinin görünenden çok daha fazlasını barındırdığı konusunda ısrarcıdırlar. Gekiga terimi genel manga okuyucusu tarafından pek bilinmiyor, ancak şu anda Türkçeye çevrilmiş olan bazı mangalar da aslında gekigadırlar. Örnek olarak İnuo Asano’nun İyi Geceler Punpun’u Jinji Ito’nun korku hikâyeleri Uzumaki ve Kesitler ve diğerleri gekigadır.

Gekigalar görsel olarak daha gerçekçi, ancak büyüklerin anlayabileceği ve taktir edebileceği metaforlar ve girift olay örgüleri barındıran, yetişkinlere yönelik konu ve temaları olan hikâyelerdir. Çoğu gekiga, grafik/çizgi romanlar gibi uzun seri değildir, hikâye bir cilt içinde başlar ve biter. Şiddet, cinsellik, ağdalı metaforlar, üstü kapalı göndermeler, siyasi görüş ve tartışma barındıran kurmacalar gekigalarda da herhangi olgun bir düz yazı romanda işlendiği gibi, yer aldığı kadar bulunur. Ülkemizde yayınlanan pek çok manga gekigadır; azımsanmayacak bir bölümü shojodur yani ergenlik dönemindeki genç kızlar için yazılmışlardır.  Büyük bir kısmı shonendir yani on iki ve on sekiz yaş arası genç erkekler için yazılmışlardır. Ama çoğu meşhur shonen serisinin neredeyse seinen adlı verilen bir okuyucu demografisi tarafından takip edildiğini belirtelim ki bu gurup da on sekiz ile kırk yaş arası erkeklerden oluşuyor. Ülkemizde henüz yayınlanan bir josei serisi var mı bilmiyorum doğrusu. Josei, yetişkin kadınlar için yazılan mangalardır ve çoğu zaman erkekler arasındaki yakın dostluk ilişkilerini konu ederler. Kadın okuyucular erkekler arasındaki sıkı arkadaşlıkları merak uyandırıcı buluyorlar. Ama şunu itiraf etmeliyim ki ülkemizde yayınlanan başlıklar arasında tamamen çocuklara, on yaş altı ve üstü olanlara yönelik üretilmiş olan manga başlıkları da pek yok. Ülkemizdeki yayıncıların hedef kitlesi ekseriyetle genç yetişkinler gibi görünüyor başlık seçimlerine bakarsak.  

Çocuklar için üretilen mangalarda hayatta doğrunun yolunu seçmenin önemi gibi etik ve ahlaki derslerin üstünde durulur. Çok geniş bir ürün yelpazesi ile desteklenen çocuk mangası endüstrisinde hikâyeler yumuşak, esprili, yalın dil ile çok renkli ve sevimli karakter üzerinden aktarılır. Doreamon ve Astro Boy gibi başlıklar çocuklar için mangalara verilebilecek en belirgin örneklerdendir.

 

Metnin sonunda Japon kültürünün uluslararası alanda kazandığı ivmeye dikkat çekerek çizgi roman ve mangaların potansiyeline işaret ediyorsunuz. Yerli çizgi roman denemeleri geçmişte yapıldı. Ancak baskın bir kültür aracı işlevi yüklenemedi. Sizce nedenleri ne olabilir? Ve ekleyelim bize özgü bir manga mümkün mü?

Yerli çizgi romancılığın ülkemizde ciddi bir finansal getirisi yok. Çizgi roman üretmek roman yazmaktan daha kolay, daha basit ya da daha hızlı bir iş değil. Çizgi roman sektörünün var olması münferit çabaların ötesinde kolektif bir endüstrinin, bir üretim geleneğinin imarına bağlı. Japonya’da basın yayın geleneği 16. yüzyıla uzanır. Kitap evlerinin kurulması, telif hakları, matbaacılık gibi kurumlar Portekizli misyonerlerin Japonya’da Gutenberg matbaası kullanarak basılmış İncillerle Hristiyanlık propagandası yapmalarına tepki olarak doğmuş. Dönemin askeri liderleri tarafından finansal olarak desteklenen basın-yayın sektörü, daha sonra çok güçlenmiş ve kendi geleneğini yaratmıştır. Bizim kültür tarihimizde harf inkılabı 1928’de yapıldı. İnsanlar okur yazar oldular ama edebiyat okuyucusu sayısı hâlâ güçlü bir sektör yaratacak düzeyde değil. Ancak yine de bundan on yıl öncesiyle kıyaslarsak çok daha güçlü ve kalabalık bir çizgi roman sever cemiyeti var. Ayrıca manga ve resimli romanın baskın kültür hâline gelebilmesi için birçok farklı medya türünü işgal edecek kadar popüler olması, markalaşması gerekiyor. Sinema filmleri, televizyon dizileri, müzik albümleri, oyuncaklar gibi pek çok farklı endüstriye yayılmış olması gerek. Yapımcılar, finansal rant garantisi olan projeleri destekliyorlar. Henüz yerli üreticilerden böylesine büyük infiale sebep olacak güçlü bir proje çıkmadı. Altmışlarda ve yetmişlerde Karaoğlan ve Tarkan vardı. Hatta bir çizgi bant serisi olan ve kendi çiklet markası bulunan Tipi Tip bile sinemaya uyarlanmıştı. Demek ki basın yayın güçlüydü, okuyucu sayısı fazlaydı.

Şimdi ise bu heves üzerine yatırımını riske atabilecek gözü pek girişimciler bekleniyor diyebiliriz. Ayrıca yerli çizgi romancılar hemen her zaman yabancı yazar ve çizerlerle karşılaştırılacaklar. Ürünleri küresel standartlarda rekabet edecek düzeyde olmazsa eğer hep eleştirilecekler, hiçbir zaman okuyucunun samimi saygısını hak edemeyecekler. Yerli çizgi romanın ön yargılara kafa tutacak düzede aşkın olması gerekiyor; plastik ve edebi anlamda, basım kalitesine kadar iddialı olmalı. Bu koşulları sağlayan bir eser değil yerli küresel düzeyde de başarılı olur.

 

Son olarak Çocuk Yazını’nın bu dosyasında sorduğu temel soruyu size yöneltelim, çizgi roman, manga ve animeler çocuk edebiyatının nesi olur?

Önemli parçalarıdırlar. Kanımca çizgi roman ve manga okumak çocuklarda hem görsel estetik, tasarım ve plastik sanatlara yönelik duyarlılığın tohumlarını ekmekle kalmıyor hem de onları okumaya teşvik ediyor. Fantastik öyküler onların hayal gücünü zorluyor, onları tarih, kültürler ve bilim üzerine daha fazla şeyler öğrenmeye yönlendiriyor. Çizgi romanlar çocuklara ilham veriyor, pek çoğu resim çizmeye ve hikâye yazmaya çizgi romanlardan ilham alarak başlıyor. Robotik, sibernetik, toplum ve teknoloji gibi meselelere erken yaşlarda ilgi duymalarını ve kafa yormalarını sağlıyor bu tür okumalar.  Sanatçıların, çizerlerin ve yazarların isimlerini, hayat hikayelerini öğrenip tartışmaya başlıyorlar. Farklı estetik üslupları ve anlatım yaklaşımlarını karşılaştırarak eleştirel bakış ile tanışıyorlar. Mangaları ve çizgi romanları farklı medeniyetlerin kültür eserleri olarak değerlendirmeliyiz. Ebeveynler olarak çocuklarımızın ne okuduklarını merak etmeliyiz. Ve okudukları şeylere ne için bu denli kapıldıklarını, müptelası olduklarını anlamaya çalışmalıyız.