Soruşturma

"Piyasadaki 'çizgi roman' etiketli birçok kitap aslında çizgi roman değil"

Kıymetli yazarlarımızdan ve aynı zamanda atölye eğitmenlerimizden Gülçin Pamak, Çizgi roman ve manga dosyasına çalışırken Google formlar aracılığıyla mini bir anket düzenledi.

Kıymetli yazarlarımızdan ve aynı zamanda atölye eğitmenlerimizden Gülçin Pamak, Çizgi roman ve manga dosyasına çalışırken Google formlar aracılığıyla mini bir anket düzenledi. Sosyal medya platformlarımızda kullanıcılara açtığımız ankete 50 okurumuz katıldı. Soruşturmanın bu bölümünde Gülçin Hanım’a anket tecrübesini, çizgi roman ve manga okurluğuna dair gözlemlerini sorduk ve anket sonuçlarına dair hazırladığı grafikleri sütunlarımıza taşıdık.

 

Çizgi roman ve manga okurlarına dair yaptığınız bu çalışmada anket sorularının çerçevesini belirlerken nasıl bir yöntem izlediniz? Hangi soruları sordunuz?

Aslında Çocuk Yazını çizgi roman dosyasını haber aldığımda ilk niyetim bir anket-soruşturma yapmak değildi. Ki zaten bu konuda uzman falan da değilim. Öncelikle bu konuda bir yazı yazmak amacıyla düşünmeye, araştırmaya ve okumaya başladım. Günümüz çocuklarını, öğrencilerimi, yakınlarımın çocuklarını düşündüm ve hayatlarında çizgi roman göremedim. Ama bir yandan da, son yıllarda yükselen manga kültürünün de oralarda bir yerlerde olduğunu biliyordum. O zaman merak ettim: Bizlerin çocukluk yıllarında çizgi roman ellerde, gönüllerdeydi. Tabii bunu çizgi romanlardan pek haz etmeyen yetişkinleri bir kenara koyarak söylemek gerekiyor. Dünün çocukları bugünün yetişkinlerinin, konu kendi çocukları olunca tutumları nasıldı? Çizgi roman okuyarak büyüyen neslin, kendi çocuklarına çizgi roman okutup okutmadıklarını merak ettim. Çizgi romana dikkat çekip bir sanat eseri olarak tanıtıp, çocuklarının da okumasını istiyorlar mıydı? Yoksa bir diğer yaygın tavır olan, çizgi romanı zararlı görüp-kendileri bir zamanlar okumuş olsalar da- çocuklarının buluşmasını/okumasını istemiyor ve belki engelliyorlar mıydı? Böylece bir anket fikri belirdi zihnimde.

Çok daha geniş bir kitleye ulaşabilmek isterdim; şimdilik kısıtlı kaldı çalışmamız. Ama yine de bir fikir verdi sanıyorum.

 

Okumalarınız ve katılımcıların cevaplarından hareketle sizce çizgi roman ve manga nedir?

Çizgi romanın öncelikle kendine has bir dili[1] olan görsel bir sanat olduğunu söylemeliyiz. Ve çizgi roman resimli bir hikâyedir; ancak bu tanım da çok fazla geneldir, yeterli değildir. Yetişkinler için yazılan kitapları bir kenara bırakıp sadece çocuklar için hazırlanan eserleri göz önüne getirelim: Hedef kitlesi çocuklar olan bütün eserler az ya da çok resim içerirler. Yaş gruplarına göre söylersek, okul öncesi, 7-9 yaş ve 9 yaş üstü gibi çizebileceğimiz grupları hedef alan kitaplar da resimler içerirler. Değişen sayıda ve boyutta resimler içermeleri bu kitapları çizgi roman yapmaz. Zaten, bu kitaplardaki resim oranı (yaş grubu büyüdükçe) giderek azalmaya ve renkler kaybolmaya başlar. Çocuklara, sanki büyümek böyle tatsız-tuzsuz-renksiz bir şeydir denir ve bu körpe dimağlarına kazınır. Resimli kitap okumak belki de bu yüzden “çocukça” bulunur. Öyle ya, okuduğun kitap resimliyse, zekâ düzeyin de o yaş grubunda olmalıdır. Çocukların buluştuğu ilk kitaplar boyutlarıyla, az da olsa yazılarıyla kocamandır. Kitabın 16-22 sayfası bir ressam tarafından resimlenmiştir; kimi zaman öyle doldurulduğu görülür ki neredeyse bakan çocuğun hayal gücüne hiç yer kalmaz. Bu ayrıca ele alınması gereken bir konudur. Yaş arttıkça kitaptaki resim yazı oranı da değişmeye başlar demiştik. Resimler azalırken, yazı artar. Resimle, renklerle, sanatla, hayalle işin buraya kadardı dercesine… Dolayısıyla, resim içeren her hikâye kitabı da çizgi roman değildir. Peki nedir çizgi roman? En iyisi sözün burasında işin uzmanlarına danışalım:

Çizgi Romanı “karikatüre yakın” ancak “karikatürün bir kolu olarak” görülmemesi gereken bir “yaratı alanı” olarak niteleyen(13) Üstün Alsaç[2] çalışmasında, şu niteliklerine değinerek çizgi romanı tanımlar: Çizgi roman, “bildirisini art arda gelen sahneler yoluyla” ileten(13), “ele aldığı konuyu daha iyi anlatabilmek için yazıdan da” yararlanan(13), “kendine özgü bir ikonografisinin, yani bir im dilinin varlığından” söz edilebilecek olan(14), karelerini, konuşma balonlarını, resimlerini ve yazılarını “anlatımı vurgulamak ve pekiştirmek için”(15) bir anlatım aracı olarak çeşitli biçimlerde kullanan, gazete ve dergilerde yayınlanmak üzere hazırlananları kısa ömürlü, dergi ve kitap olarak basılanları ise daha kalıcı olan(16), bir yönüyle grafik sanata, bir yönüyle yazın sanatına bakan(19) bir sanattır.

Hakkında yapılan genel ve akademik tanımlama çabalarına da yer veren Levent Cantek[3] ise “çizgi roman için, çağdaş kültürü oluşturan unsurlardan biri, diyebiliriz. Modern çağda oluşmuş yeni bir sanat türüdür” (19) tespitinin ardından çizgi romanın farklılıklarına dikkat çeker: Ona göre çizgi romanın “en büyük özelliği basılı olmasıdır” (19) bu özelliği onu kendinden önce gelen-antik çağlara kadar uzanabilen- ve ailesine dahil edilebileceği diğer formlardan ayırır. Gazetelerde yayınlanan “çizgi bantlardan doğmuş” olsa da, çizgi roman “kendi iletişim araçlarını” yaratmıştır (20). “Gazete okuyucusu o bant olmasa da gazeteyi alacakken, çizgi roman dergileri, bilhassa çizgi roman seven bir kitle tarafından alınıyordu” (20) diyerek Cantek, çizgi romanın insanlara cazip gelen yönleri olduğunu belirtir.

Nilüfer Tuncer[4] de çalışmasında çizgi romanı tanımlayacağı zaman öncelikle onu "çizgi öykü dizilerinden ayırmak" gerekliliğine vurgu yapar (28). Tuncer, “çizgi romanların, metin, dil ve resim özellikleri, diğer basılı yayın türlerinden kesinlikle ayırıcı ögeler içermektedir” (29) tespitinin ardından çizgi romanların türleri ve yapısal özelliklerini detaylarıyla ortaya koyar. Konuyu araştıranlar, gördüğümüz gibi çeşitli yönleri göz önünde bulundurarak, farklı bakış açılarıyla bize çizgi romanın ne olup ne olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Kitâbî tanımlamalar bir yana, bana kalırsa çizgi romanın ne olup ne olmadığı her bir okuyucusunun onunla kurduğu ilişkiye, onda ne bulduğuna bakılarak da anlaşılabilir. Örneğin, benim araştırmamda izini sürdüğüm, anlamaya çalıştığım bir nokta vardı. Çizgi romanı cazip yapan nedir? Cantek’in de değindiği gibi, çizgi romanlarda bulunan bir şeyler, bazı özellikler, çekici geliyor okuyuculara. Bu soruya kendi bakış açımla bir cevabım var ama çizgi romanlarla uzun vakitler geçirmiş kişilerin hislerini ve düşüncelerini de anlayabilmek istedim anketi oluştururken.

 

Anket verilerinden anladığımız kadarıyla estetik anlamda çeviri çizgi roman ve mangalar daha başarılı bulunuyor ve okunuyor. Aldığınız yanıtlardan hareketle çizgi roman ve mangaları cezbedici kılan unsurlar ya da yüklendikleri işlev ne?

Evet, daha başarılı bulunduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz diye düşünüyorum: Yabancı çizgi romanlar yerlilere oranlara daha fazla takip edilmiş, ediliyor. Ve bunun bir nedeni/nedenleri olmalı. Çizgi romanın altın yılları[5] denilen dönemlerde henüz yerli karşılığı olmadığı için bunun böyle olduğu düşünülebilir. Ardından yerli kahramanlar oluşturulup özellikle Türk tarihine göndermeler yapıldığı bir dönem de yaşanıyor. Ancak bunun oldukça geç geldiğini de belirtmeliyiz. Ali Yağlı, Türkiye’de neden geç kalındığına dair şu tespitleri yapıyor: “...Yerli çizgi romanlarla Türk okuyucunun buluşmasının gecikmesinin iki nedeni vardır. Birincisi batılı örneklerin çevirisiyle oluşmuş pazarın okuyucuya sürekli yenilerini aktarması, ikincisi ise siyasal iktidarın çizgi romanı bir kültür aktarım aracı olarak geç fark etmesidir…” (43, 48). Levent Cantek de yine Türk çizerlerin ve yayıncıların yerli bir karakter, bir kahraman yaratmak konusunda girişken olamadıklarını tespit ederken bunun nedenlerini de irdeler:

Yayıncıların bu çekingenliğinin yanı sıra çizerler de bir kahraman yaratmaya cesaret edemiyorlardı. Yabancı çizerlerin etkisi altındaydılar. Yaptıkları işi, renkli çalışmaları siyah-beyaza çevirme işçiliği olarak görüyorlardı. Kendilerine olan güvensizlikleri yarattıkları işin sürekliliğini de etkiliyordu… Bir türlü kahraman yaratamayan neslin son temsilcileri, bugün o zamanlar çizgilerini yetersiz buldukları için böyle bir işten kaçındıklarını itiraf edebiliyorlar. (79)

İğneyi kendimize batıralım: Biraz, hazır olanın üzerinden günü kurtarmayla yetinme, tabiri caizse semeresini toplama, çizgi romanı kendi dili ve kültürüyle besleyerek geleceği inşa etme imkânını fark edememe yanında buna cesaret de edemeyiş görülüyor.

Peki, neden yabancı çizgi romanlar tercih ediliyor? Yerli çizgi romanlarda olmayan, okuyucuyu tatmin etmeyen ne? Anket katılımcılarımızın da büyük çoğunlukla yabancı çizgi roman okuduklarını gördük. Sanırım bunu öncelikle taklitler aslını yaşatır şeklinde yorumlayabiliriz. Dönemin yazarları ve çizerlerinin kendi ifadelerinde de gördüğümüz gibi, yabancı çizgi romana rakip olacak nitelikte bir eser vücuda getirilemiyor. Çeviri yapılan eserler kabaca bir uyarlamayla, karakterlere Türk ismi verilmesi gibi yollarla, yerlileştirilmeye çalışılıyor. Ama yine Cantek’in de belirttiği gibi, bu karakterlerle Türk halkı özdeşleşemiyor ve işte bizim kahramanımız diyebilecekleri o kahramanın eksikliğini hep duyuyorlar (75,76).

Bu yabancı çizgi romanlarda okuyuculara cazip gelen şeyin ne olduğu konusu benim merak ettiğim, üzerinde durmak, dikkatleri çekmek istediğim noktadır. Bunu açabilmek, araştırabilmek için, öncelikle zihnimdeki, hatıralarımdaki çizgi romanlara ve internetten ulaşabildiğim kadarıyla[6] yerli ve yabancı çizgi romanlara yöneldim. Ama öncelikle esefle belirtmek zorundayız ki, bu karşılaştırma pek de adil olmayacak. Nedenini de şöyle açıklamaya çalışayım: Sizden ve okuyucularımızdan bir şey yapmanızı/yapmalarını rica edeceğim: Merak etmeyin, çok zorlamayacağım sizi. Bir kitap evine gidin dahi demeyeceğim. Sadece herhangi bir kitap satış sitesini açın. Arama çubuğuna çizgi roman yazın. Eğer bir liste açılırsa-çünkü her kitapçıda çizgi roman bulunmuyor- açılan listeyi çok satanlara göre listele seçeneğini de tıklayın. Sonra aşağıya doğru şöyle bir inceleyin listeyi. Göreceklerinizi ben size özetleyeyim. Öncelikle bolca Japon Mangası; bu birkaç sayfa sürecek, sonra Japon Mangası ile karışık olarak Batı’dan çizgi romanlar da listeye girmeye başlayacak. Sizin gözleriniz de eğer benimkiler gibi yerli bir çizgi roman, bir Türk çizer ismi görmek isterse, üzgünüm bu muradınıza eremeyeceksiniz. Ya da mesela bir video paylaşım sitesini açın ve yine çizgi roman araması yapın. Karşınıza çıkacak olan videolar, çizgi roman okuru ve koleksiyoncusu olan kişilerin paylaşımları olacak. Bu videolara göz attığınızda yine yabancı çizgi romanların önde olduğunu fark edeceksiniz. Peki neden? Yok mu bizim çizerimiz? Yok mu bizim çizgi romanımız? Varsa neredeler? Çok satanlar listesinin ilk sayfalarına giremedikleri ortada… Maalesef, çizgi romanın revaçta olduğu yıllarda da günümüzde de yabancı çizgi romanın karşısına ne çok daha iyisi ne de iyisi koyulamamış. Aslında türün sevenleri biraz da mecbur bırakılmışlar yabancı çizgi romanlara. Elbette yabancı eserler hiç okunmamalı gibi uç bir anlam çıkarılmamalı bu söylediklerimizden. Sonra aramamızı biraz daha daraltalım: Yetişkinler için hazırlanmış olanları bir kenara ayıralım ve çocuklar için çizgi roman arayalım. Gördüklerimiz, ya da göremediklerimiz bizi memnun etmeyecek. Çizgi romanın ne olduğunu araştırmacılar çok iyi ortaya koymuşken, örnekleriyle okuyucular olarak buluşmuş ve bir araştırmacı gibi başlıklar-alt başlıklar-türler-özellikler gibi ayrımlarla detaylandıramasak da çizgi romanın ne olduğunu biliyorken... Dolayısıyla, piyasadaki “çizgi roman” etiketi yapıştırılmış birçok kitabın aslında çizgi roman olmadıklarını da kabul etmek zorundayız.

Çocuklar için “çizgi roman”, hem de “tarihi çizgi roman” yayımlayan birkaç yayınevinin eserlerine yine çevrimiçi kütüphaneler sayesinde erişme imkânı buldum. Bir yetişkin olarak ben bile daha ilk sayfasından sıkıldım ve bir kenara bıraktım. Şöyle tarif etmeye çalışayım: bir ansiklopedi maddesinin cümleleri arasına çeşitli monoton resimler sıkıştırılmış. Hayır, çizgi roman bu değil. Üstelik, bu ansiklopedi maddesinin dili son derece ağdalı; kesinlikle iddia ettiği çocuk okuyucuya uygun değil. Uzun, ağdalı cümleler ve durağan, hikâye anlatmayan, sadece ansiklopedi maddesinin bir satırındaki bir olaya gönderme yapan tablolar… Siz olsanız bu çizgi romanın seveni ve takipçisi olur muydunuz? Anketimizin değerli katılımcılarından alıntı yapıyorum: çizgi romanda okuyucuyu cezbeden şeyler “çizimler, renkler, resimlerin çeşitliliği, akıcılığı, heyecan verici olaylar, macera, bilim, aksiyon, bilim-kurgu, farklı bir dünya, merak, kahramanların hayallerin peşinden koşması, hayal imkânı sunan ses efektleri, insanların hayal dünyalarının nerelere kadar uzanabileceğini görmek, fantastik hikâyeler, çizgi film gibi-film gibi oluş, durağan görselde hareket duygusunun verilmesi”. Görüyor musunuz, en çok da hayal gücüne vurgu var. Aslında ankete katılan değerli okuyucularımız bana bir şey bırakmadılar. Düşündüklerimi bu kadar çok kişinin ifade etmesi çok heyecan verici. Şu ifade de benim dikkatleri çekmek istediğim nokta işte: “Durağan görselde hareket duygusunun verilmesi” yani hareket! Şimdi, lütfen, o az önce açmanızı rica ettiğim internet kitap satış sitelerindeki çizgi romanların sadece kapağına bir bakar mısınız? Yabancı çizgi romanların daha kapağındaki tek görselde başlar hareket, aksiyon. Ama yerli çizgi romanlara baktığınızda, hele o belirttiğim çocuklar için hazırlanmış olan yerli ve tarihi konulu “çizgi romanlara”, bırakın kapağı iç resimlerin bile durağan, o bazen tam sayfayı bulan ansiklopedi maddesi gibi konuşma balonlarının arasında alâkasız sallanan tablolar olduğunu görürsünüz. Çizgi romanı çizgi roman yapan unsurları yok sayarak, çizgi romanın ne olduğunu deneyimiyle bilen ve iyisini takip eden okuyucuyu “çocuk” bile olsa kandıramazsınız.

Önünüzdeki sayfada az ya da çok renkli, kare kare resimlerle oluşturulmuş bir eser var ve siz o esere baktığınızda resimlerin kâğıt üzerinde durmadığını, hareketlendiğini görüyorsunuz! İşte burada hayal gücünüz giriyor devreye. Zihninizin perdesinde, hayalinizde, ne kitapta ne dergide ne yazıda ne resimde maddede değil, sizde, sizin içinizde, hayalinizde hayat buluyor çizgiler, gerçekleşiyor. Bizim çocuklarımız neden yabancı çizgi romanları cazip buluyor? Neden onlardan bahsederken heyecanlanıyor? Neden o kitaplara sahip olmak, arkadaşlar arasında paylaşmak statü-ayrıcalık getiriyor? Kendi tarihimizden kahramanların hayatlarını anlatmak için tercih ettiğimiz formlardan bir form olan yerli çizgi romanlar aynı teveccühü neden görmüyor? Neden onların yabancılar gibi “popüler” olduğunu görüp duymuyoruz? İğneyi yine kendimize batıralım: Demek ki işin hakkını vererek yapmıyoruz. Medine Sivri çalışmasında der ki, “Dilsel metin görsel metindeki öyküyü anlatır ama görsel metin sadece dilsel metindeki öyküyü anlatmaz, çok daha fazlasını içerir. Bu resim sanatının kendi özelliğinden kaynaklanmaktadır” (578). Çizgi roman gibi bir görsel sanat bizde hâlâ sözün hükümranlığı altında sunuluyor ve cazip bulunması, teveccüh görmesi bekleniyor.

 

Masal dinleyiciliği ve çizgi roman/manga okurluğu kıyaslamasına dair verilen yanıtları okurlarımız için biraz daha açar mısınız? (Özellikle tekrar okuma/dinleme, hayal etme/görme ve duygusal etki bağlamında.)

Masal-hikâye-kıssa anlatmanın ve dinlemenin tarihi insanlık tarihi kadar eski. Yazıdan ve yazılı kültürden çok daha kadim bir olay. Çok da detaya girmeden, insanlar arasındaki tecrübe ve bilgi paylaşımının bu yolla yapıldığını söyleyebiliriz. Hikâye etme-örnekleme insanın öğrenme sürecinde oldukça etkili bir yol olmalı ki Yüce Allah da mesajını önceki toplumların hikâyelerini de aktararak iletir bize. Öğrenmede gerekli olan diğer unsurlar olan merak ve hayret de devreye girer ve zihin hareketlenir. Sözlü kültürde anlatılan, aktarılan hikâyeler doğrudan hayal gücüne hitap eder dinleyicinin. Hayal gücünün güçlü ve geniş olmasının, kendisini besleyen iletilerin çokluğuyla ve ne kadar çok muhatap alındığıyla ilişkili olduğunu ifade edebiliriz. İster yetişkin-çocuk ayrımının olmadığı geleneksel toplumlardaki ortak toplanma vakitlerinde paylaşılmış olsun; ister modern dünyadaki bir çocuğun yatağının başucunda uyku öncesi anlatılmış ya da okunmuş olsun, masallar zenginleştirir. Anketimizin katılımcıları da bu hayal gücüne ve yaşattığı olumlu hislere oldukça vurgu yaptılar.

Çizgi romanın dünyada yoğun ilgi gördüğü 1930’lu 40’lı yıllarda ve ülkemizde de okunmaya başlandığı takip eden yıllarda hem dünyanın hem de ülkemizin henüz bir radyo yayıncılığı döneminde olduğunu hatırda tutmak gerek sanırım. Yani, bu bahsettiğimiz sözlü kültüre daha bir yakınlık söz konusu. Bizde 1920’lerin sonunda başlar ve giderek yaygınlaşır radyo yayınları. Televizyonun daha çok eve girdiğinin görülmesi içinse 1970’lerin ortaları ve sonlarına gelinmesi gerekecektir. 1970’lerde gençliklerini süren yakınları olanlar o yılların deneyimlerini bolca dinlemişlerdir. O yıllar akşamları ailelerin, komşuların toplandığı, çaylar içilip sohbetler edildiği zamanlardır henüz. Televizyonun ortaya çıkışıyla bu akşam buluşmaları daha çok televizyonu olan evlerde toplanmak şekline bürünse de o toplantılarda anlatılan hikâyeler unutulmaz. Aslında o akşam buluşmaları başlı başına masal gibidir çocuklar için.

Yine anketimizin katılımcıları da ya bu aile toplantılarında ya da radyodan masallar dinlediklerini belirtmişlerdi. Dinleyerek büyüyenlerin yaşadığı o deneyim, hayal dünyalarındaki o gezinti öyle nevi şahsına münhasır, öyle biricik ve her defasında öyle yeniliklerde doludur ki aynı masalları tekrar tekrar dinlemekten hiç bıkmazlar. Benzer şekilde, iyi yazılıp çizilmiş çizgi romanlar da sizi öyle farklı dünyalara götürür, size öyle yolculuklar vaât eder ki, katılımcılarımızın da belirttiği gibi bazen aynısını defalarca okuyabilirsiniz; çünkü her seferinde size yeni bir detay, yeni bir hayal sunar.

 

Anketinizde okurluk deneyiminin başlangıcına dair sorular da var. Bu metinleri nasıl temin ettiklerine, çocuk okura tavsiye edip etmeyeceklerine ve okurluklarının devam edip etmediğine dair. Şöyle sorsak, size göre çocuk edebiyatı gibi yetişkin ve çocuk okuru bir araya getiren bir okuma kültürü manga ve çizgi roman okurluğu dolayımıyla da tesis edilebilir mi?

Elbette bu mümkün. Çocuğa görelik, çocuk gerçekliği gibi kavramlar ve yaklaşımlarla çocuk edebiyatı diye bir ayrıma gitmek durumunda olsak da iyi yazılmış bir eserin okuyucusu çocuklarla sınırlı kalmaz. İşte örnek biziz; büyük keyifle çocuk edebiyatı eserlerini okuyoruz. İtiraf edelim, sadece işimiz, alanımız bu olduğu için okumuyoruz. Zira ben de işim olduğu için değil, keyif aldığım için, hatta bazen bilmediğim şeyleri öğrendiğim için, hayal dünyasında gezebildiğim için seviyorum. Çocuklarla aynı eser çevresinde toplanıp onlarla paylaşımda bulunabiliyorum. Hatta, bana çocuklarla konuşabilme, onların saf zihinlerinin harikalarıyla buluşabilme imkânı verdiği için daha da çok seviyorum okumayı. Bu neden sinema, çizgi film, çizgi roman ya da manga için olmasın ki?

Katılımcılarımızın verdiği cevapları göz önüne getiriyorum da çoğu hayattaki önceliklerinin, sorumluluklarının değişmesi sebebiyle çizgi roman okumayı terk ettiğini belirtti. Bu demek oluyor ki iyi çalışmalar olsa zaten okuyucu olmaya devam edecekler. Yine çok azı hariç çoğu, iyi örnekler olsa çocuklarına ya da çevrelerindeki çocuklara çizgi roman okumayı önereceklerini de belirttiler. Hatta ben kendim alıp hediye ediyorum diyen katılımcılarımız var. Çizgi roman karşıtlığının olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Çizgi romanın çok önemli bir medya olduğu ve mutlaka iyi değerlendirilerek çocuklara iyi örnekler sunulması gerekliliği ve bu alandaki boşluk, hatta ihtiyaç gibi detaylar konusunda da fikir sahibiydi katılımcılarımız. Anket sebebiyle bu konuda düşüncelerini iletenler de oldu, sağ olsunlar. Konuya eğildiğimizden dolayı hepimize teşekkür ettiler.

 

Son olarak Çocuk Yazını’nın bu dosyasında sorduğu temel soruyu size de yöneltelim, çizgi roman, manga ve animeler çocuk edebiyatının nesi olur?

Çizgi roman ya da manga sadece birer araçtır. “Biz nasıl kullanırsak kullanalım bu araçlar başka kültürlerin ortaya çıkardığı araçlar; bize o kültürleri mutlaka taşır; en iyisi kullanmamak” gibi yaklaşımların anlamsız olduğunu belirtmeye bilmem gerek var mı? Çocuklarımız zaten her gün dünya kültürlerini parmaklarının uçlarında buluyorlar. Aslında bunda da sorun olmamalı. Tabii ki çocuklar dünyayı tanıyacaklar. Ancak biz onlara kendi kültürlerini, kendi topraklarını, kendi geçmişlerini ve gelecek hayallerini nasıl sunuyoruz? Ya da sunabiliyor muyuz? Hassasiyetlerimiz belli: çocuk gerçekliğine uygun, çocuğa göre, çocuk bakış açısını yansıtabilen her tür, çocuk yazınının bir taşıdır. Çocuk yazını yolunu ne tür taşlarla döşemek istiyoruz? Burası biraz özen istiyor sanırım. Her ne kadar çocukluğun yok oluşundan bahsedildiği, yetişkin-çocuk ayrımındaki makasın giderek kapandığı, neredeyse geleneksel toplumlardaki yetişkin-çocuk ayrımının olmamasına benzer zamanlarda yaşıyor olsak da çocukların hakları olan çocukluklarını doya doya yaşamalarını sağlamak bize düşüyor.

 

Ek. Anket Sonuçlarına Dair Grafikler

 

 

 

 

Kaynakça

Alsaç, Üstün. Türkiye’de Karikatür, Çizgi Roman ve Çizgi Film. İletişim Yayınları, 1994.

Cantek, Levent. Türkiye’de Çizgi Roman. İletişim Yayınları, 1996.

Sivri, Medine. “Çocuk Edebiyatında Görsel Metin Eleştirisi”. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, 756 (2014): 576-

584.

Tuncer, Nilüfer. Çizgi Roman ve Çocuk. Çocuk Vakfı Yayınları, 1993.

Yağlı, Ali. “Çizgi Romanlarda Dil ve Kültür Aktarımı”. International Social Sciences Studies Journal, 23 (2018):

4345-4351.

 

[1] Çizgi romanın en önemli unsuru olan, kendine has dilinin detayları hakkında bakınız: Üstün Alsaç, Nilüfer Tuncer, ve yüksek lisans tezi de dahil çizgi roman üzerine çalışmaları bulunan Ümit Kireççi.

[2] Üstün Alsaç, Türkiye’de Karikatür, Çizgi Roman ve Çizgi Film, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994.

[3] Levent Cantek, Türkiye’de Çizgi Roman, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996.

[4] Nilüfer Tuncer,Prof. Dr., Çizgi Roman ve Çocuk, Çocuk Vakfı Yayınları, İstanbul, 1993.  

[5] 1930-1940 yılları Amerika’da çizgi romanın altın yılları olarak görülür (Yağlı 43, 46).

[6] Pandemi dolayısıyla, çok istesem de kapalı ve kalabalık mekânlar olarak kütüphanelere gitmeyi tercih etmediğimi bir dipnot ve zaman belirleyici olarak not etmek isterim.