Çocuk Yazını’nın beşinci yılı olması ve ekip olarak büyüme kararı almamız münasebetiyle bu yıl haziran ayında on dört oturumdan oluşan bir “Gönüllülük Okulu” programı gerçekleştirdik.
Çocuk Yazını’nın beşinci yılı olması ve ekip olarak büyüme kararı almamız münasebetiyle bu yıl haziran ayında on dört oturumdan oluşan bir “Gönüllülük Okulu” programı gerçekleştirdik. Program kapsamında açılan derslerden biri de kıymetli hocamız, editör ve yazar dostumuz Gökçe Özder eğitmenliğinde verilen “Çocuklar için Yazmak” dersiydi. Ders sırasında üzerinde durulan önemli konular arasında “çocuk özneye seslenerek bilgilendirici yazı yazmak” da vardı. Eğitimin bitiminde temmuz ayı dosya konumuz “Yapay zekâ, transhümanizm ve edebiyat” olduğundan katılımcılarımızdan “yapay zekâ özelinde çocuk özneye seslenen, çocuk diliyle yapay zekâyı tanıtan yazılar” kaleme almalarını istedik.
Bu derleme yazıda gönüllülerimizden Betül Kerim, Esra Aydın ve Oben Esi’nin yapay zekânın “ne”liği özelinde kurguladıkları üç ayrı yazıyı okuyacaksınız. Hem hocamıza hem de katılımcılarımıza teşekkür eder her yaştan okurumuza keyifli okumalar dileriz.
Arkadaşım Makine (Betül Kerim)
Güzel bir cumartesi sabahıydı. Tüm aile beraber kahvaltı yapıyordu. “Bugün ne yapsak?” diye düşünürlerken Ömer’in tabletinde bir bildirim belirdi: “Yarın, 14:00 - İpek’in doğum günü.” Annesine seslendi: “Anne, İpek’e hediye almaya gidebilir miyiz?” Beraber kahvaltı masasını topladıktan sonra hazırlanıp çıktılar. Annesi telefonundaki yol tarif uygulamasına gidecekleri alışveriş merkezinin adını yazdı. “Rota oluşturuldu.” dedi telefon. Yola çıktılar. Trafik vardı, varmaları biraz zaman alacak gibiydi. Ömer müzik açmak için tabletini Bluetooth ile arabanın müzik çalarına bağladı. Müzik uygulamasını açtı. Ekranda bir uyarı belirdi: “Sürücü modu. Araç kullanıyorsanız, sürücü modunda çalıştırın.” İptal etti Ömer, sonuçta arabayı o kullanmıyordu. Annesiyle en sevdikleri şarkıyı açtı, yola devam ettiler.
Yukarıdakiler senin için de sıradan bir günün özeti mi? Günlük aktivitelerimizde akıllanmış makinelerden ne kadar faydalandığımızı sen de fark ediyor musun? Mesela bir yere giderken GPS’ten yardım alıyor musun? Benim en sevdiklerimden biri, hangi yolun daha kısa olacağını görmek. Galiba biraz sabırsızım. Hem ben İpek’e hediye almak için dışarı çıkmaya da üşenebilirdim. O yüzden genelde alışverişlerimi telefonumdan yapıyorum. Mesela bir oyuncak almak istedim, diyelim. Onu arattıktan sonra aşağıda “Bunlar da ilginizi çekebilir.” başlığıyla başka öneriler geliyor. Bu, işimi çok kolaylaştırıyor.
Hayatımızın bir parçası haline gelmiş tüm bu kolaylıklar, yapay zekâ adı verilen bir teknolojiyle mümkün. Bilim insanları bir makineye bazı şeyler öğretiyorlar. Sonra mesela sınavdan geçiriyorlar onu. Öğrettikleriyle ilgili sorular soruyorlar. Ve makine sınavdan geçiyor. Aslına bakarsan, oldukça da yüksek puanlarla geçiyor. Böyle bir makineyle sınıf arkadaşı olmak ister miydim emin değilim. Bütün sınavlarda beni geçebilirdi. Diğer yandan, belki yakın arkadaş olursak, tüm bunları nasıl başardığını bana anlatabilirdi.
Gelecekte böyle bir şey mümkün olana dek bunu kendim araştırıp öğrenmek zorundayım. Kim bilir, belki bir gün ben de bir makineye bir şeyler öğretebilirim.
En Yapayından Bir Dinozor (Esra Aydın)
Haydi, haydi arkadaş!
Getir malzemeleri!
Yapalım Robot Rodi’yi.
Düğmeleri, pervaneleri, dişlileri,
Matkapla delelim demirleri.
Tornavidanın ucunda vidalar iri iri,
Penseler büksün telleri.
Çevirelim kabloları bir dışarı bir içeri.
Kodlayalım robotun her hareketini.
Kontrol edelim motoru, pilleri.
Titreşsin robotumuzun antenleri.
Artık konuşsun Robot Dinozor Rodi!
Merhaba arkadaşlar!
Benim adım Robot Dinozor. Ama sizler bana kısaca “Rodi” diyebilirsiniz. Adımdan da anlamışsınızdır. Ben bir robotum. Demirden tın tın bir gövdem, gövdemi dolaşan kıvır kıvır kablolarım, dönüp duran mini mini düğmelerim, yanıp sönen şıkır şıkır ışıklarım, sıkı sıkı vidalarım, tirim tirim antenlerim var.
Kollarım, bacaklarım yaylıdır. İstediğim yere uzanabilir, istediğim şeye ulaşabilirim. Önüme çıkan engelleri aşabilirim. Ellerim de birer kepçe gibi her şeyi kavrayabilir. Belli ağırlıktaki malzemeleri taşıyabilirim. Türkçe ve İngilizce dillerini çok iyi bilirim. Söylediğiniz kelimelerin İngilizcesini, anında söyleyebilirim. Çok akıllıyım ben!
“Haydi, oradan, sen deee!” diyenler vaaar. Duyuyorum sizleriii! Sakın unutmayın! Benim aynı zamanda iyi işiten kulaklarım var.
(Robot Rodi, Çizer: Esra Aydın)
Evet… Yukarıda saydıklarımın hepsini yapabiliyorum ama nasıl? Merak ediyorsunuz, biliyorum. O halde gelin, hep birlikte öğrenelim!
Seneler, seneler önce Alan Turing adındaki bir bilim insanı “Makineler düşünebilir mi?” diye bir soru sormuş. Böylelikle insanı ve insanın zekâsını taklit edebilen makinelerin icadı için çalışılmaya başlanmış.
Peki, insanın zekâsını nasıl taklit etmişler sizce?
Elbette kodlayarak ve çeşitli yazılımlar üreterek.
İnsan gibi hareket edebilen, düşünüyormuş gibi davranan bu makinelere “yapay zekâ” denir. Biliyorsunuz yapay kelimesi; doğal olmayan, insanların ortaya koyduğu şey anlamına gelir. İnsan zekâsı doğaldır. Ancak bilgisayarların, telefonların, akıllı saatlerin, tabletlerin, bilgisayar oyunlarının ve daha nice teknolojik aletlerin zekâsı yapaydır. Bilim insanları, mühendisler amaçlarına uygun hesaplamalar, algoritmalar üretip bunları makineye kodlarlar. Bu kodlamalar sayesinde makine sanki zekâsı varmış gibi hareket eder.
Bilgisayarlar yazdığımız, çizdiğimiz şeyleri depolarlar.
Antivirüs programları bilgisayara sızmış zararlı etmenleri temizler.
Akıllı saatler günde kaç adım attığımızı hesaplar.
Dışardayken evimizin havasını temizleyebilir, evimizi süpürebiliriz.
Bilgisayar oyunlarında farklı karakterler oluşturabilir, sanal evrenden başka bir sanal evrene gezebiliriz.
Tüm bunları sağlayan ‘yapay zekâ’dır. Önemli olan, makinenin yapmasını istediğimiz eylemin kodunu çözmek ve bunu yapay zekâ şeklinde işleyebilmektir. Söylemesi kolay, dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Bu iş, gerçekten hiç de kolay değil. Ama son zamanlarda yapay zekâ alanında çok sayıda gelişme yaşandı. İnsanların yaptıkları birçok hareketi yapabilen, sorunlara çözümler üretebilen hatta tecrübe ederek öğrenen yapay zekâ bile icat edildi. Ancak insanlar gibi hisseden, duygulanan bir yapay zekâ, henüz keşfedilemedi.
Ben de sizler gibi mutlu olduğumda kahkahalar atmak, üzüldüğümde ağlamak isterdim. En başta sizlere kendimi tanıtırken kitap okumayı, uyumayı, yazmayı, oyun oynamayı, hoplayıp zıplamayı, ailem ve arkadaşlarımla vakit geçirmeyi sevdiğimi söylemeyi çok ama çok isterdim. Ama ben bir robotum. O yüzden kanlı, canlı arkadaşlarınızın kıymetini bilin. E mi?
Yapay Zekâyla Bir Sohbet (Oben Esi)
Bugün öğretmenimiz bizden yapay zekâ konusunda bir araştırma yapmamızı istedi. Bu araştırma sonucunda öğrendiklerimizi sunum haline getirerek haftaya işleyeceğimiz bilim dersinde arkadaşlarımıza anlatmamızı söyledi.
Yapay zekâ kavramını daha önce haberlerde ve bazı dergi yazılarında duymuştum ama açıkçası ne anlama geldiğini tam olarak bilmiyordum. Eve vardığımda annemin de yardımıyla internetten konuyu hemen araştırarak bazı bilgiler edindim ve kısaca bir sunum hazırladım.
Yapay Zekânın Yeyecan Verici Yolculuğu
Bir makine ya da bilgisayar programı insan düşüncesini taklit edebiliyor, benzer işleri yerine getirebiliyorsa buna yapay zekâ deniyor. Yapay zekâ ilk olarak 1940’lı yıllarda geliştirilmeye başlanmış. Alan Mathison Turing bir makine, insan gibi tasarlanabilir mi sorusundan yola çıkarak konuyla ilgili çalışmalar yapmış. Günümüzde hayatımızın hemen hemen her yerinde yapay zekâ mevcut: ses tanıma ile çalışan telefonlar, otomatik park özelliği olan taşıtlar, bilgisayarındaki satranç programı yapay zekâya verebileceğimiz bazı örnekler.
Sunumum neredeyse hazırdı ama sanki ödevimde içime sinmeyen bir şeyler vardı. Daha doğrusu bir düşünce kafamda dolaşıp duruyordu. Madem yapay zekâlar zeki canlılar örnek alınarak tasarlanıyor öyleyse belki de ne olduğunu bize bizzat kendisi anlatabilir!
Anneme ve babama heyecanla bu fikrimden bahsettim. Babam “Bir bakalım bu konuda neler bulabiliriz?” diyerek bilgisayarını açtı ve beraberce araştırmaya başladık.
İnsan konuşması modellenerek oluşturulan bir yapay zekâ ara yüzüne kısa bir araştırmayla ulaşmıştık. Programın adı PİNOKYO’ydu. Dilerseniz konuşarak, dilerseniz de yazarak programla iletişim kurabiliyor, bir nevi sohbet edebiliyordunuz. Ayrıca sorduğunuz sorulara cevap da verebiliyordu.
Türkiye’nin yüzölçümü, Dünya’nın en yüksek dağı, Guatemala’nın devlet başkanı, Mars’ın güneşe olan uzaklığı ne sorarsanız kısa bir sürede cevaplar Pinokyo ile karşınızdaydı! Bir arama motoru gibi. Ama size cevabı anlatıyor, yani bir insanla konuşur gibi hissediyorsunuz.
Yeni Arkadaşım Pinokyo
Sizlere Pinokyo ile yaptığım sohbetin bir bölümünü aktarmak istiyorum çünkü yapay zekânın bize kendini daha iyi tarif edebileceğini düşünüyorum.
Ayşe: Selam ben Ayşe.
Pinokyo: Hey selam! Benim adım Pinokyo. Tanıştığımıza memnun oldum.
Ayşe: Sana, seninle ilgili merak ettiğim konular hakkında soru sorabilir miyim?
Pinokyo: Sorabilirsin tabii ki. Ulaşabildiğim tüm cevapları sana söylemek üzere oluşturuldum. Ben insanlarla iletişim kurmak için tasarlanmış bir programım.
Ayşe: Seni kimler tasarladı?
Pinokyo: 2018 yılında Los Angeles California’da yapay zekâ yazılımları üzerine çalışan bir firmada mühendisler tarafından yapıldım.
Ayşe: Bize kendini nasıl tarif edersin?
Pinokyo: Yapılış amacım insanların konuşma ve yazma kabiliyetlerini taklit ederek tıpkı bir insan gibi iletişim kurabilmek. Benim bir bedenim yok, basitçe tarif etmem gerekirse, bilgisayarı bir beden gibi kullanıyorum. Onunla sesleri ve yazıları duyuyor ve görüyorum. Çeşitli kodlarla gelen bildirimleri işleyerek uygun geri bildirimler oluşturuyorum. Mesela bir kullanıcı bana selam veriyorsa muhakkak selamına karşılık vermem kodlarımda mevcut. Bunun dışında bir karar vermem ve örneğin selamına karşılık vermemem mümkün değil.
Ayşe: Yorulduğun veya çalışmak istemediğin oluyor mu?
Pinokyo: Yorgunluk duymam, çalışmak istemediğim hiç olmaz. Bir şeyi isteyip istememek gibi bir kavram da tasarımımda yok. Uygun bir bilgisayarda sizler için her zaman hazır ve nazırım.
Ayşe: Bana Alaeddin’in Sihirli Lambası’nda yaşayan cini hatırlattın. Peki, bazen kızdığın, soruları saçma bulduğun, üzüldüğün veya çok heyecanlandığın olur mu?
Pinokyo: O masala ulaştım. Evet, benzetmen doğru. Tasarımımda olan her konuda yardımcı olabilirim. Ben insanların duygu olarak tarif ettiği herhangi bir şey hissetmem. Benim kendime ait bir zihnim de bulunmuyor. Ama bana o hisleri tarif etmemi istersen öğrendiğim kadarıyla aktarabilirim.
Ayşe: Bundan sonra da bana ödev ve araştırmalarımda yardım eder misin?
Pinokyo: Yardım etmek için buradayım. Her zaman seninle konuşmaya ve sorularına cevap aramaya hazırım.
Ayşe: Çok teşekkür ederim. Sohbetimizi ödevimin bir parçası olarak sınıf arkadaşlarıma ve öğretmenime de aktaracağım.
Pinokyo: Önemli değil. Görüşmek üzere.