Dosya

Kepler62 Serisinde Çocuk Bedeninin Yapay Zekâya Dönüştürülmesi

Kepler62, Can Çocuk tarafından Türkçeye çevrilmiş sekiz kitabıyla Dünya dışında bir hayatın mümkün olup olmadığını tartışan bir bilimkurgu serisidir.

“İnsan ‘doğası gereği’ herhangi bir şey değildir:

O, sınırlarını hem yaratan hem de aşan varlıktır.”

(Raymond Williams)

Kepler62, Can Çocuk tarafından Türkçeye çevrilmiş sekiz kitabıyla Dünya dışında bir hayatın mümkün olup olmadığını tartışan bir bilimkurgu serisidir. Finlandiya edebiyatına ait bu macera kitapları ülkesinde ve dünyada ilgiyle takip edildiği gibi ülkemizde de geniş bir okur kitlesi yakalamıştır. Timo Parvela ve Bjorn Sortland’ın sırayla kaleme aldığı, Pasi Pitkanen’in çizimlerini üstlendiği Kepler62, aynı adlı bir video oyununu oynayan Ari ve Joni adlı kardeşlerin hikâyesiyle başlar. Dünyaca ünlü silah tüccarı Vallvik’in kızı Marie’nin yaşamı ile devam eder. Anlatıda oyuna adını veren gezegene yolculuk söz konusudur. Bahsi geçen video oyununun 100. “level”ini aşmayı başaran diğer özel çocuklarla birlikte bu üçlünün de bulunduğu Öncüler grubu, Kepler62 galaksisinin Kepler62e gezegenine seyahat eder. Yolculuk için seçilme, yolculuğun bizzat kendisi ve yeni bir gezegende hayat sürme aşamalarının hepsinin ana teması nörouyarlamadır. Daha çok çocuk beynine yerleştirilen çip sayesinde gerçekleşen nörouyarlama, bedeni komutlara daha açık hâle getiren bir işlemdir. Bu sayede ana kullanıcıya itaati zorunlu kıldığı gibi her türlü eylemin sorgusuz yerine getirilmesini sağlar. Kepler62 adlı serinin dilimize çevrilmiş tüm kitaplarında çocuk bedeninin yapay zekâya dönüştürülme savaşını deneyimleriz. “Biyopolitika” yansıması olarak nörouyarlama, eser boyunca anlatıcılar tarafından eleştirilen ve istenmeyen bir özellik olarak okurun karşısına çıkar.

Serinin sırasıyla Davetiye, Geri Sayım, Yolculuk, Öncüler, Virüs ve Sır isimli ilk altı kitabının yanı sıra Yeni Dünya ana başlıklı “İki Kabile” ve “Ada” adlı iki kitabı daha mevcuttur. İkinci başlığın henüz dilimize çevrilmemiş eserleri bulunmakla birlikte Türkçeye kazandırılmış mevcut kitaplarından hareketle nörouyarlamanın kurgunun karakterlerine yansımasını irdeleyebiliriz. Öncelikle sekiz kitaplık serinin 1, 3, 5 ve 7.  numaraları kurgularında üçüncü tekil anlatıcı seçilerek Ari ve Joni adlı kardeşlerin odağında bir anlatım tercih edilir. Çift rakamlı diğer kurguların anlatıcısı olarak birinci tekil şahıs olarak Marie adlı kız çocuğu seçilmiştir. Yazarların ana motivasyonunun hem objektif hem de sübjektif anlamda anlatılatın odağına alınan başta nörouyarlama olarak birçok meselenin eleştirisini okura güçlü bir şekilde sunmak olduğu söylenebilir.

Ana hikâye, yabancı birinin oldukça pahalı Kepler62 adlı oyunu Joni’ye vermesiyle başlar. Joni’nin ağabeyi Ari’nin playstation10’a bu oyunu yerleştirmesi ile oyun start alır. Çocuklar oyunun sıradan bir yarışın dışında anlamı olduğunu ise seviyeler ilerledikçe daha çok anlarlar. Bir keşif gezisi formuna bürünen oyunun 99. levelinde işler zorlaşır (28). Kurgu boyunca sıkça yinelenen “Hükümet bizim dostumuzdur” yazısı (44) ile karşılaşan çocuklar makine aracılığıyla kimliklerini doğrulatırlar. Ardından oyun esnasında hastalanan Joni, ağabeyi Ari ile birlikte yaptıkları hastane ziyaretinde Dr. Kumar adlı 12 yaşındaki bir çocuktan tedavi alırlar (47). Böylece metinde ilk defa çocuk bedeninin yapay zekâyla buluşmuş hâline şahit oluruz.  Nörouyarlama adı verilen bir pratikle doktor olmuş Kumar adlı çocuk elini hazneye koyan Joni’nin rahatsızlığı için “Çok özel bir virüs bu. Doğada bulunmayan melez bir tür,” açıklamasını getirir. Anlatının devamında siyahi bir çocuk olan Joni’nin taşıdığı virüsün kasıtlı olarak bedeninde olduğunu öğreniriz. Ancak öncesinde tüm zekâsına rağmen kendisine uzatılan şekeri kabul eden Dr. Kumar’ı ciddiye almayan Ari ironik bir tondan “Bir çocuktan doktor yapmayı başarıyorlar ama sonuçta o hâlâ bir çocuk” şeklinde konuşur (49).  Bu durum bize günümüz tıbbının doğal olana, metne, insan yapımı olana ilişkin eski anlamlandırmaları çözüp, yerine yenileri kurduğu yeni bir “dünyayı okuma” biçimini gösterir (Pickstone 15). Kurgudaki yeni biyotıbbi modelde, mekanik, sentetik ve organik arasındaki ayrımlar bulanıklaşır. Çocuk yaşta doktorluk hizmeti veren ancak hâlen çocuksu duygular taşıyan nöro çocuk doktoru Dr. Kumar bu durumun bir örneğidir.

Ardından yarı yetişkin yarı çocuk görünümlü ve hikâyenin kilit karakteri Olivia metinde boy gösterir. Gözlerindeki parıltı bir nörouyarlama belirtisidir. Aynı parıltıyı haftalardır evine gelmeyen ve bir anda dönen annelerinde de gören iki kardeş (71) kendilerine aynı işlemin yapılacağı şüphesini duyarlar. Çünkü nörouyarlamaya maruz kalmış bedenler Foucaultcu anlamda, sağlığı, esenliği, doğurganlığı ve verimliliği korunarak, yani yaşamı kontrol edilerek üzerinde iktidar kurulan modern insanın bedeniyle aynı kefededir (103).  Kendi bedenlerine uygulanacak nörouyarlama Ari ve Joni kardeşleri de hızla kontrol edilebilir hâle getirecektir. Anlatının ilerleyen bölümlerindeyse “Hoş geldin insanlığın umudu” yazısı akabinde Kepler62 oyunun sonuna gelen Ari ve Joni, diğer oyuncu çocuklarla bir eğitime katılır.

 İlk kitap bu şekilde sonlanırken serinin ikinci kitabı Marie adlı karakterin birinci tekil anlatımıyla kurulur. Silah fabrikatörü Wilhem Vallvik’in kızı olan Marie (69) Öncüler grubundadır. Çip enjeksiyonu yapılmaya çalışılan Marie,

Bazı çocukların zihinleri manipüle ediliyor, böylece çocuklar yetişkin beynine sahip oluyorlar. Beyinlerinin ayarıyla nasıl oynuyorlar, hiçbir fikrim yok. Henüz küçükler, bedenleri güçlü ama kafaları bir makine gibi çalışıyor. Üzerlerinde nörouyarlama yöntemi uygulanmış. O (babası), bu çocuklara nöro-çocuk adını takmış. Hemşire, pilot, güvenlik görevlisi olabiliyorlar. Ama sonuçta hepsi daha çocuk… Bünyeleri ağır çalıştırılmayı kaldırıyor ama her zaman çok parlak görünmüyorlar; nörouyarlama yapılmış olsun ya da olmasın. Bence hepimiz bir şekilde manipüle edilmişiz, hepimizin ayarlarıyla oynanmış diye düşünüyorum, (113)

açıklamasıyla babasının tehlikeli eylemlerinin karşıtı olduğunu vurgulamış olur. Çünkü yapay zekâ ile yönetilen uzuvlar, insanın kapasitenin arttırılmasına, hastalığın tedavisine, kaybın yerine konmasına ya da sağlıklı olanın daha da geliştirilmesine yarasa da ataerkilliği, sınıf ayrımcılığını, engelli ayrımcılığını, militarizmi meşrulaştıran politik ve kültürel iktidar yapılarıyla ittifak içinde işleyebilmektedir (Bozok 135). Nitekim anlatıda silah tüccarı Vallvik’in amacı da yapay zekâya dönüştürdüğü çocuk bedenleri aracılığıyla Kepler62 gezegeninin imparatoru olmaktır.

Yolculuk isimli 3. kitapta ise Kepler62’ye doğru yol alan yelkenlilerde hiberuyku vaktinden önce uyanan iki çocuk vardır: Ari ile Marie. Koyuldukları yolcukla ilgili Ari Marie’ye; “Ben artık Finli değilim, tıpkı senin de şu an Norveçli olmadığın gibi. O çok uzun zaman önceydi. Şimdi biz insanız. Ve bildiğim tek şey, koca evrende kalan tek insanlarız. Biz sadece insanız,” (Parvela 128) diyerek etraflarında dönen şiddetin gereksizliğine vurgu yapar. Bu vurgu başlangıçta teknoloji vasıtasıyla geliştirilen ve kendisine organik olmayan şeyleri dâhil edebilen bir insan bedeni fikrinin ilerleyen süreçlerde özellikle militarist teknolojilerin uygulama alanına girdiğine işarettir. Marie’nin babasının silah ticaretini Dünya dışına taşımakla ilgi ideali, çocukların bu içsel sorgulamalarına neden olmuştur. Sadece insan kalabilmenin özlemini duyan başta Vallvik’in kızı Marie ve seçilmiş çocuklardan Ari, çevrelerinde olan biten şiddete karşı duydukları kaygı konusunda hemfikirdir.

Daha çok Joni’nin hastalığı ve taşıdığı virüs üzerinden ilerleyen 5. kitapta ise Kepler62’den önce tüm dünyaya yayılmış başka bir oyun olan Scorpion’dan haberdar oluruz. Geniş bir kitle tarafından oynanan oyunun zamanla insanların çevresindeki elektronik cihazlara gizlendiğini öğreniriz. “İnsanları da kontrol edebilmek için beyinlerine çip yerleştiriliyordu. Zekâlarını ya artırıyor ya da azaltıyor”, “Scorpion’un gücüne direnmeye çalışanlar çıktığında oyun çipi kullanarak bu kişileri durdurabiliyor ya da onları hizmetkârı hâline getiriyordu. Sizin anne babalarınızla da aynı şey oldu” (170). Bu durumu Foucaultcu tabirle yorumlarsak “bedenin anatomo-politikası” iktidar biçimi, insan bedenini disipline etmek, yeteneklerini geliştirmek, daha verimli, uysal kılmak ve ekonomik denetim sistemleri ile bütünleştirmek ister diyebiliriz (Keskin 121).

6. kitap olan “Sır” da Vallvik, ulaştıkları gezegende yer alan Fısıldayıcı isimli yaratıklara karşı örgütlenmek adına herkesin nörouyarlamadan geçmesi gerektiğini açıklar (106). Nanoçip enjeksiyonu ile gerçekleşecek eylemi Beyinbükücü 3.0. cihazını aktive edecektir. İlk olarak Öncüler grubunun etkin isimlerinden olan Svetlena’nın kafasına nörouyarlamadan geçirilmek üzere Beyinbükücü yerleştirilir (109). Bir dakika gibi kısa sürede işlem gerçekleştiğinde onu izleyen Marie’nin içinden geçenler şunlardır: “Artık Svetlena diye biri yok. Özgür düşünceleri ve ruhu nerede şimdi?” (111). Gramsci’nin Aydınlar ve Toplum eserinde;

Her insanın bilinç dünyasına ayak bastığı anda kendini içinde bulduğu şu sayısız toplumsal takımlardan birinin dünya görüşüne katılmak mı daha iyidir, yoksa bilinçle, tek başına eleştirel bir tutumla yani kendi kafa çabasıyla dünya görüşünü kurmak mı, kişisel çaba alanını seçmek mi, dünya tarihinin oluşumuna etken olarak katılmak mı, kişiliğine dışarıdan vurulmuş damgayı kabul edecek yerde, kendi kendisinin kılavuzu olmak mı daha iyidir? (52)

sorgulaması, Marie’nin içinde bulunduğu söz konusu düşünsel evreni açımlar. Çünkü bir silah tüccarının evladı da olsa bireysel olarak öz değerinin farkında olan özgün bir kız çocuğudur Marie ve yapay zekâ eklentisi ile insan olmaktan uzaklaşan çocuk bedenlerinin eleştirisini yaparak sadece insan kalabilmenin yollarını arar. Elbette içinde bulunduğu durum ve sürekli insan doğasını sorguladığı ortam onun ve onun gibi düşünenler için kolay değildir. Baş edilmesi gereken farklı bir gezegenin hırçın iklimi, kıtlık, vahşi hayvanlar ve Kepler62’ye taşınan çocuklar arasında silahlanma konusunda yaşanan ayrılıklar söz konusuyken şiddeti ötelemek oldukça çetrefilli bir iştir. Her fırsatta dirilmenin yolunu bulan Vallvik de kaosun baş müsebbibi olarak ortalıkta dolanmaktadır. Üstelik onun gücüne tapan bir çocuk topluluğu kendini Vallvikingler olarak isimlendirmekten gurur duyarlar. Böyle bir adlandırmanın sebebi ise tamamen doğa durumunda olmaları, onları koruyacak bir güce sorgusuz teslim olma istekleridir.

Anlatının ilerleyen bölümlerinde ise Svetlena’nın ardından Min-Jun ve Lisa’ya da aynı prosedür uygulanır ve gezegende yer alan Hırıldayıcılar isimli yaratıkları yok etmek üzere cepheye atılırlar. Kendini kral sanan Vallvik (139) meydanı ateşe verirken hâlen aklıyla oynanmamış durumda olan kızı Marie, onu öldürmek ister. İnsanoğlunun yıkıcılığı yüzünden hem çevre hem de canlılar zarar görürken “Onlar ( Hırıldayıcılar) için biricik yurtlarını yıkıp yakan bu orduyla beraber hareket ettiğimi görüyorlar mı?” diyerek elindeki Bonasera marka silahın tetiğine basmayı Vallvik adına düşünür (139). Komutlara açık olan nörouyarlama eseri çocukların önderleri eşliğinde sergilediği şiddeti yine başka bir şiddet aracı ile sonlandırmayı düşünen Marie anlatının yapay zekâ karşısındaki karşıt konumunun sembolüdür.

Tüm yaşananların neticesinde Ari’nin Olivia’ya  “Nörouyarlamayı tersine çevrilebilir miyiz?” önerisi gelir. Bu konuda Olivia’dan net bir cevap alamayan Ari, nanoçip ruhlarını ele geçirmeden arkadaşlarının nörouyarlamasını iptal etme girişiminde bulunur (170). Susam tanesi kadar küçük bir şeyin insanların hayatlarını nasıl mahvettiğini düşünen Marie, Olivia’nın Lisa’nın çipinin çıkartmasını Ari ile izler (172). Tam anlamıyla devrim girişimi olan bu nörouyarlama iptali, anlatı için kritiktir. Kurulması planlanan silahlı iktidarın ters yüz edilmesi girişimidir. Çünkü çocuk bedenini yapay zekâ olmaktan kurtardıkları takdirde Vallvik’in emirlerinin yerine çocukların kendi iradeleri söz konusu olacaktır. Böylece Kepler62 iktidar ilişkilerinin mahvettiği Dünya gibi bir gezegen olmaktan kurtulabilecektir.

 

Vallvikk, Nanoçip ve Simülasyon

Yeni yelkenlilerin geleceği haberi ile son bulan altı kitaplık ilk seri, yeni bir başlıkla devam eder: Kepler62 Yeni Dünya. Serinin ikinci ayağı Yeni Dünya’nın ilk kitabı İki Kabile’de ise yeni bir gezegene alışmanın zorlukları, hızla değişen mevsim ve iklim, silahlı ve silahsız olarak ayrı iki kabileye ayrılma gibi sorunların yanı sıra nörouyarlamanın takibinde kalmaya devam ederiz.  Annesinin beyninden çipi çıkaran Ari elindeki cımbızın içinde duran tohum büyüklüğündeki objeye şaşkınlıkla bakar ve aylardır ilk kez gülümser (158). Uzun bir zamandır annelerinin yapay şefkatini gören kardeşler için gerçek anneleriyle birlikte olmak şaşkınlık vericidir.

Yeni Dünya serisinin ikinci kitabı Ada’da Marie’nin ben anlatıcı olduğu satırlar, baba- kızın savaşımı, silah tüccarı Vallvik’in kutsanması ile Vallvikingler üyelerinin Vallvik’i ilah edinmesi gibi olaylara şahit oluruz. Ancak yazımızın temel izleği olan çocuk bedenin yapay zekâya dönüştürülmesi adına nanoçip yerleştirilen çocuklardan vazgeçen Valvik’in dört klon çocuk ile milyonlarca mil derinliğinde olan bir mağaraya girdiğini okuruz (180).  Tam da bu noktada J. Baudrillard’ın simülasyon kavramını hatırlatmakta yarar var. Baudrillard, Batı toplumlarının ve kültürünün artık sona yaklaştığını ve farklı bir şey üretemedikleri için de kendi simülasyonunu yaratarak kendisini tekrar ürettiğini, ancak bunun Batı’nın sonu anlamına geldiğini ifade eder. Ona göre bu olsa olsa bir yaşam simülasyonudur, insanlar ise birer insan simülakrına dönüşmüştür. Gerçeklik ilkesinin yitiren bir toplumsal yaşam, sanal bir yaşama dönüşmektedir. Bu anlamda özünü, ruhunu, değerlerini yitiren ve robotu andıran basit bir biyolojik varlığa dönüşen insandan geriye kalan tek duygusal yan arzularıdır. Bu bağlamda tüketim toplumu bir arzu üretim ve paradoksal bir şekilde arzuları tatmin etme sisteminden başka bir şey değildir. Neoliberalizm bu uğurda teknolojiyi insanları giderek daha çok bilinçsizleştirdiği ve kendisine boyun eğmesini istediği bir şeye dönüştürmüştür (Aktaran Adanır 52-54). İnsanın ve insan dışının sınırları gittikçe silinmektedir. Üst insanlığa ya da değerlerin dönüşümüne doğru değil, alt-insanlığa, insanlık ötesine, türün kendi simgesel niteliklerinin yok olmasına yönelmektedir bu süreç. Tıpkı Nietzsche’nin belirttiği gibi, kendi ellerine teslim edilmiş insan türü, kendini kopyalamakta ya da yok etmekten başka bir şey yapmamaktadır (Baudrillard 39). Vallvik’in sahip olduğu KTA (Kill Them All)’nın dünyanın en gelişmiş, en şeytani laboratuvarına sahip olduğu (kitabın yazarının soyadı 179) bilgisini önceden edindiğimizden seri için klon çocuklar nöro-çocuklar yerine ikamesi planlamış bir proje olarak bir anda okurun karşına çıkar. Böyle Kepler62 gerisinde soru işaretleri bırakarak Türkçe için şimdilik sonlanır.

Nihayetinde Kepler62 serisi, Dünya’ya çok benzeyen ama bir o kadar farklı bir gezegen olan Kepler62e’de nörouyarlama ve çevresinde şekillenen durumları merkeze alan bir anlatı olarak yapay zekâ ile insan arasında tesis edilen ilişkilenme pratiklerini irdelemektedir. Anlatının bütününde eleştirilen bir işlem olan çocuk beynine yerleştirilen nanoçiplerin bir biyopolitika eseri olarak şiddeti doğurduğunu gözlemlediğimiz seri, itaatkâr bedenler üretmenin teknolojik yolunu okura sunmuştur. Tam da bu sebepten Dünya’da yaşanan tüm ekonomik ve siyasi olumsuzlukların Kepler62 gezegenine de taşındığını okuruz. Seri, silah üreticisi dev Vallvik’in yapay zekâya dönüştürdüğü çocuklar ile öz kızı ve diğer özel çocukların ayrıştığı bir düzlemde insanın doğasının olduğu gibi kalması adına verilen mücadeleyi okur deneyimine açar. Kepler62 Yeni Dünya başlığında henüz Türkçeye kazandırılmamış kitapların varlığı anlatının nasıl sonuçlandığını görmek adına okurunu merakta bıraksa da diğer kitaplar boyunca yürütülen insanın yapay zekâya dönüştürülmesi eleştirisinin devam edeceğini söylemek mümkün.

 

 

Kaynakça

Adanır, Oğuz. Fikir Mimarları Dizisi – 22 Baudrillard. İstanbul: Say Yayınları, 2010.

Baudrillard, Jean. İllüzyon, Yitirilen İllüzyon ve Estetik. Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2002.

Baudrillard, Jean. İmkânsız Takas. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2012.

Bozok, Nihan. “Herkesle ve Kimsesiz, Türler Arasında ve Kökensiz Siborg: Donna Haraway’in Düşüncesinde

Feminist Bir Beden Politikasının İmkânları”. ViraVerita E-Dergi (2019): 128-148.

Foucault, Michel. Cinselliğin Tarihi. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2010.

______________. İktidarın Gözü. İstanbul: Ayrıntı, Yayınları, 2003.

Gramsci, Antonio. Aydınlar ve Toplum. İstanbul: Çan Yayınları, 1967.

Keskin, F. “Foucault’da Şiddet ve İktidar”. Cogito Dergisi (1996) 117-122.

Parvela, Timo. Kepler62 Davetiye. İstanbul: Can Yayınları, 2020.

___________. Kepler62 Virüs. İstanbul: Can Yayınları, 2020.

___________. Kepler62 Yeni Dünya- İki Kabile. İstanbul: Can Yayınları, 2020.

___________. Kepler62 Yolculuk. İstanbul: Can Yayınları, 2020.

Pickstone, John V. (2001). Ways of Knowing: A New History of Science, Technology and Medicine. Chicago: The

University of Chicago Press, 2001.

Sortland, Bjorn. Kepler62 Gerisayım. İstanbul: Can Yayınları, 2019.

____________. Kepler62 Öncüler. İstanbul: Can Yayınları, 2020.

____________. Kepler62 Sır. İstanbul: Can Yayınları, 2020.

___________. Kepler62 Yeni Dünya- Ada. İstanbul: Can Yayınları, 2021.