Siber alemde tahakküm altına alınmadan öznelliğimizi sergileyebilmek için yapay zekânın ne’liğini kavramak; sibernetik illüzyon etkisini kırabilir.
Ahmet Melih Karauğuz’un 2021 yılında Cezve Çocuk etiketiyle yayımlanan bir devam kitabı niteliğindeki Siber Yalan’ı matematiğe mesafeli olsa da mucit olma hayali olan acemi Youtuber Deniz Dâhi’nin arkadaşları Batuhan Bahtıaçık, Tuğçe Tamkurt, Bilgin Bilge ve Bengisu Boğazturu’yla bir icat yarışması dolayımıyla yaşadıkları macerayı konu edinir. Deniz’in korkulu rüyası matematik hocası Hatice Hattakal’dır. Tam bir helikopter anne modeli olan annesinin tek derdi ise biricik oğlunun matematik dersinde başarılı olmasıdır. Bu istek sayesinde oğlunun icatlık denemelerine karşı gelmez, babasıyla arasında tampon işlevi görür. Deniz bir yandan kendince çektiği Youtube kanalında ergenlik problemlerini ve icatlarını anlatan aktif bir gençken diğer yandan mahalleli Profesör Bilgin Bilge’nin fahri asistanıdır. Macera Deniz ve arkadaşlarının icat yarışmasına katılmaya karar vermeleri ve çalışma mekânı olarak profesörün laboratuvarını seçmeleriyle başlar. Deniz, duvarda asılı duran ve üzerinde “Çok tehlikelidir, lütfen kullanmayınız” (40) yazılı, “Dünya Gözü” adı verilen gözlüğü yerinden çıkarır. Arkadaşlarına bu gözlüğün yapım aşamasında profesörün asistanı olduğunu söyleyerek, bu gözlükle yarışmaya katılmalarını teklif eder. Her ne kadar arkadaşları yapacaklarının “hile” olduğunu söyleseler de Deniz onları ikna eder ve gözlük üzerinde çalışmaya başlarlar. Ancak gözlük çalışmaz ve Deniz ekip üzerindeki etkisini kaybeder. Kendilerinin olmayan gözlükle yarışmak anlatının seyrinde artık bir etik meseleye dönüşür. Bizim dâhi bu sebeple yalnız kalır ve gözlüğü tek başına deneyimleyerek siber alemin kapısını kontrolsüzce aralar.
Feyza Şahin’in Erdem Çocuk tarafından 2022 yılında yayımlanan Siber Kahramanlar’ı ise hem kuzen hem süt kardeşi olan lise öğrencileri Ayşe ile Oğuz’un gününde teslim etmeye çalıştıkları bilişim dersi için verilen kod yazma ödevini gerçekleştirmeleri ve tam kodu deneyecekleri sırada Turgut’un rast gele siber ağa bıraktığı “Çarpıcı” adlı virüs sebebiyle bilgisayarlarının çarpılmasıyla başlayan polisiye bir macerayı konu edinir. Turgut ve arkadaşları Murat’la Kemal, Türkiye’yi kaosa sürükleyecek sibernetik eylem hazırlığında olan Kara Kapşon için çalışan, iyi niyetli yazılım mühendisleridir. “Çarpıcı” uzun süredir üzerlerinde çalıştıkları, gizli kodla aktifleştirilen bir programdır. Mühendisler iyi niyetlidir zira anlatı boyunca Kara Kapşon’un ulus ötesi örgütler tarafından desteklenen eylem planlarına bir biçimde dahil olan diğer aktörler gibi devlet adına, dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için çalıştıklarını zanneden, akıllı ancak feraset yoksunu kurbanlardır. Bu ve anlatı içinde yer alan birçok göndermesiyle başka bir yazıda 15 Temmuz kalkışmasının alegorik temsili olarak incelenebilecek eser sibernetik düzlemde okura zayıf yapay zekâ sistemlerine ilişkin farklı bir okuma biçimi de sunar. Tam da bu nedenle birer yıl arayla yayımlanmış söz konusu iki eser anlatısal olarak siberlikte kesişirler ve siber filanörden siber kahramanlara yazılım odağında yapay zekânın imkânlarını tartışabileceğimiz bir anlatı şölenine dönüşürler. Ben de bu yazımda siber mekânda tesis edilen sahte gerçeklikler odağında sergilenen öznellikler üzerine kısa bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Zayıf Yapay Zekâ Sistemler, Büyü Bozumu ve Siber Alem
“Günlük dilde yapay zekâ terimi, farkında olmadan iki anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan ilki, bugün sahip olduğumuz tek yapay zekâ türü olan zayıf (sınırlı) yapay zekâ kavramına karşılık gelmektedir. Zayıf yapay zekâ, bilgisayarın, makinenin ya da başka herhangi bir yapay sistemin problem çözme ve belli bir işi yapabilme becerisine verilen isimdir.” (Aktaran Doğan 86). Siber Yalan’ın Dâhi Deha’sı da öncelikle kendi işini yapabilsin diye kendi kendine yazan bir kalem icat etmek ister (Karauğuz 19). Yarışmaya karar verip mesele ciddi bir icat üretmeye evrilince arkadaşlarıyla birlikte “kusursuz çeken bir fotoğraf makinesi”, “yapılan konuşmaları duymayı sağlayan ve aynı zamanda tehlike anında özneyi görünmez kılacak bir dedektif aleti”, “tüm oyunları gerçek dünyaya taşıyacak hologramlı oyun konsolu”, “zihin okuyabilen ve iş yapmaktan kurtaran bir robot” gibi güçlü yapay zekâ sistemleri gerektirecek buluşlar hayal ederler (38-39). Ancak bu icatları gerçekleştirebilme potansiyelleri olmadığını fark ettiklerinde Deniz “Dünya Gözü”nü kullanmayı teklif eder. Dünya Gözü, sanal dünyada gezinmeye kapı aralayan bireysel kullanıcı bazlı bir yazılım sistemidir. Bu bireyselliğin işleyebilmesi ve kullanıcıya gerçek hisli bir deneyim yaşatabilmesi için siber aleme girişte kişisel verilerin kullanımına izin verilmesi gereklidir. Deniz, sistemi keşfetme ve yarışmada birinci olma dürtüsüyle tüm izinlere onay vererek kişisel verilerinin işlenmesinin önünü açar. “Zor Zamanlar Tamirhanesi” bölümüne adım attıktan sonra sırayla, “Yankı Odası”, “Hayallerin Gerçek Olduğu Dünya” ve “Gerçeği Bulma Kapısı”nı deneyimler. Bu deneyimlemelerin her biri Deniz’i zihninden geçenlerle buluşmuş gibi hissettirdiğinden ürkütücü ve yorucu olur. Hele son kapıda aslında montaj olan matematik hocası Hatice Hattakal’ın bir öğrencisine şiddet uyguladığı video, onun güven duygusunu tamamen yıkar ve aslında anlatıda siber yalan olarak kodlanan post-truth söylemle, diğer bir deyişle postmodernist hakikatle tanışmış olur. Profesör Bilgin Bilge bu güvenlik ihlalinden haberdar olur olmaz sisteme dahil olur, önce sanalda sonra da gerçek dünyada Deniz’i hatalarıyla yüzleştirir. Deniz’in “Yankı Odası”nda zihninden geçenlerle karşı karşıya gelmesi, düşük yapay zekâ olarak bu yazıda düşünebileceğimiz biçimde, bilgisayarın internet ve veri işlemi yardımıyla kullanıcıya sunduğu hakikat payı olan olasılıklar zincirinin “siber yalan” söylemle temsilidir.
Mustafa Arslantunalı Teknopolis: Akıllı Makineler Dağınık Zihinler kitabında insan zihninin teknoloji ve dijital kültürle etkileşimini hem metinler hem medyalar arası bir okuma yaparak değerlendirirken aynı zamanda öznenin metin içi ve metin dışı dünyadaki hakikat algısının, öznelik pratiklerinin, bilincinin, gündelik hayattaki eyleyebilme biçimlerinin değişimine dikkat çeker:
Hepimiz artık teknolojik bir Harry Potter dünyasının muggle’larıyız. Bir farkla: Harry büyülerini muggle’lardan gizlemek zorunda, oysa bu dünyada sihir her yerde ve ayan beyan ortada. Bilimi mutlaklaştırıp, teknolojinin de bilimle sıkı ilişkileri olduğunu varsaydıktan sonra, bilgisayar başından ayrılmayan, cep telefonundan kendilerini alamayan teknofillerde, nedense bir aydınlık vehmediyoruz. Ve işte bilgi çağı: Modernlik öncesinden artakalan büyüsel düşünce sistemi, reklamın ve tüketimin sihri, yeni kargo kültler, gelişkin teknolojinin sihri, teknolojiyle yeniden canlanan ilkel animizm. (Arslantunalı 91)
Ahmet Melih Karauğuz da Siber Yalan’da Bilgin Bilge’nin dilinden didaktizme kaçmadan çocuk okura illüzyonist siber alemin numaralarını gösterir, öğretir. Nihayetinde Deniz ve arkadaşları profesörün yardımıyla – yarışmayı kazanamasalar da- her yere girebilen ve görüntü alabilen sensörlü bir robot icat ederler (131). Bengisu robotun tasarım işini üstlenerek onu kişiselleştirirken, Batuhan yapım sırasında ustalığını konuşturur. Tuğçe’nin okurluğu da sensörlerin yerini yerleştirmede işlev kazanır. Üstelik yapay zekâ teknolojisini kullanmakla kalmaz ona bir de misyon yüklerler: İtfaiyecilerin ve polislerin arama kurtarma işlerinde kullanabilecekleri “akıllı” bir robottur artık o (a.y.).
Aslında “zayıf ya da sınırlı yapay zekâ, bugün akıllı olarak adlandırdığımız tüm teknolojik aletlerde mevcuttur. Cep telefonlarımız, televizyonlarımız, süpürgelerimiz zayıf zekâ yazılımlarıyla desteklendiğinde 'akıllı' cihazlar hâline dönüşmektedir. Zayıf yapay zekâ, insan zihnini sınırlı ölçüde taklit ederek sadece programlandığı işi yapabilmektedir” (Doğan 86). Eğitim sistemlerinin ve yazınsal pratiğimizin, çocuk ve gençleri -kimine göre çağı- yakalamak motivasyonuyla kod yazımı odağında revize edilmesini de belki bu kullanım sıklığıyla birlikte düşünmek gerekir. Yazı öncesi, yazının icadı ve sonrasında dijital dönüşüme kadar, hayatın her alanında hakikati, gündelik olanı, akıl yürütme ve duygularım biçimlerimizi anlamlandırma pratiğimizi kümülatif şekilde değerlendirdiğimizde yapıp ettiklerimizin, icat ettiklerimizin “ne”liğine yansıması kadar ondan nasıl etkilendiğimizi de kapsadığını ve dönüşerek yeniden söylemelerimizi şekillendirdiğini kabul edersek; postmodernist bir hakikatle sibernetik yapıları birlikte düşünmek de modernizmle uyumlanamayan flanörleri bir siber alemi deneyimleme biçimi olarak siberflanörlük deyimiyle anlamlandırmak mümkün gözükür. “Goldate 1998’de, webde sörf yapanları ‘siberflanör’ olarak tanımlamıştı: Baudelaire’in Paris sokaklarında dolaşan flanörü bugün artık internette takılıyordu. 19. yüzyıl Paris sokaklarını amaçsızca, aylak aylak arşınlayan flanörler modernliğin erken sembolüydüler, siberflanörler dijital modernliğin” (Arslantunalı 122). Feyza Şahin’in Siber Kahramanlar’ı da girişte bahsettiğim alegorik okumayı bir kenara bırakırsak okurlarına bilinçli bir flanörlüğün hayata katabileceği kod yazma ve bilişim öğrenme pratiğinin imkânlarını sunar. Zira herkesin özellikle Wikipedia okurluğu ve sosyal medya dolayımıyla siberflanör özneler olduğu bir zamanda Ayşe ile Oğuz’u siber kahramanlar olarak kurgular.
Siber Alem Öznellikler: Akletme ve Tahakküm
Siber Kahramanlar ilk bakışta iyi ve kötü ayrımlarının net olduğu, anlatıda neden sonuç ilişkisinin hiçbir detay atlanmadan kurulduğu ve anlatı oyunları açısından zengin bir metindir. Muhafazakâr kaygılı ebeveynleri de düşünerek iki kuzenin birlikte uzun süre hareket etmesinin meşruiyet zeminini süt kardeşliğiyle tesis etmeyi dahi atlamayan, beyaz şapkalı ekibin karşısına kara kapşonluları getiren, “Çarpıcı” virüsünün bir üst modeli olarak “Son vuruş”u anlatıya ekleyip asker-medya-sivil alan üçgeninde dünyayı kurtarma motivasyonuyla şekillenen ancak algı operasyonuyla dış güçler uzantılı aksiyon alma biçimlerini serimleyen bir polisiyedir. Ancak ben bu yazıda metni özetlemeden -belki bir biçimde ters yüz ederek- Kara Kapşonlu’nun yakın adamlarından Sadık’ın “Akıl Çıkaran 9000” icadı üzerinde durmak istiyorum.
Anlatıda Ayşe ve Oğuz’un bilgisayarlarının bilişim dersi için kod yazdıkları sırada Turgut’un Kara Kapşon’un planı için hazırladığı “Çarpıcı” virüsünü denemesiyle hacklenir. Bilinçli kullanıcılar olarak babalarıyla birlikte soluğu siber güvenlikte alırlar (21). Kahramanların bu manevrası anlatı izleğinde olayların seyrini değiştirir. Zira deneme atışından sonra esas planın devreye girmesi için düğmeye basılmadan önce siber güvenlik tarafından Turgut’un ve arkadaşlarının yeri tespit edilerek virüs etkisiz hâle getirilir. Ayşe ve Oğuz yolların karla kaplı olması hasebiyle tüm operasyonu karargâhta naklen takip etme fırsatı elde ederler. Bu seyir hâli zaten bilişim dalına meyli olan çocukların ilgisini daha da arttırır, kendilerine ödül olarak takdim edildiği üzere devlet destekli ücretsiz bilişim dersleri eğitimi alırlar. Mevsim kıştan yaza evrilir. Şimdi kötülük çok daha farklı bir biçimde kendisini gösterecektir.
Turgut ve arkadaşları taraf değiştirse de Kara Kapşon ilk operasyonda yakalanamadığı için bu kez Akın, Sadık ve yıldızların başını çektiği çok daha çetrefil ve sistematik işleyen yeni bir ekip kurar. Çarpıcı’nın ilk işlevi yüklendiği bilgisayara gizlice orada hiç olmayan bilgileri, verileri eklemektir. Akın ikinci planda “Çarpıcı”yı geliştirir, “Son Vuruş” adını verdiği Sadık’ın “Akıl Çıkaran 9000” cihazıyla birleştiğinde cihazın sinyallerini tüm akıllı telefonlara aktaracak bir yazılıma çevirir (Şahin 68). Yeni cihaz önce bir şempanze üzerinde test edilir. İcat sinyallerini gönderdiğinde şempanze ona ne komut verilirse hepsini eksiksiz biçimde yerine getirir (70). İlk deney başarılı olunca sıra insan deneğine gelir. Başarılı ve oldukça zeki bir mühendis olan Muhittin bu iş için seçilir, cihazın ışınlarına maruz bırakılır. Cihazdan yayılan sinyal üç dakikada bir yenilendiğinde Muhittin’in zihni verilecek komutlara açılmış olur. Denek Muhittin’e önce dökülen çayı gömlekle silmesi söylenir (73). Sonrasında verilen ilk komut sadece aklı değil vicdani düşünmeyi de acı ve acınmayı aradan kaldırarak silecek biçimde “Muhittin! Duvardaki aynayı kafanda kır!”a evrilir (74). Muhittin tereddütsüz biçimde kendisine verilen emri “akletmeden” yerine getirir. Üçüncü komut yarılan kafasını kendi kendine dikmesine dairdir. Muhittin hiç uyuşturmadan bu işlemi de yerine getirir. Böylece planın test edilmesi aşamasına geçilir. Akın’ın yazılımıyla Sadık’ın cihazı birleşir ve MOBESE kamerasından rast gele seçilen bir vatandaşa telefonuyla komut gönderilerek oradan geçen birine vurması sağlanır (77). Anlatı sonrasında olaylar 15 Temmuz alegorisi mesabesinde işlenir. Ülke kısa süreli bir kaosa sürüklenir. Beyaz kapşonluların devreye girmesi ve cumhurbaşkanının akıllı telefonların kapatılması talimatıyla Kara Kapşon’un karargâhı bulunur. Akın ve arkadaşlarını yakalanırken Kara Kapşon yakın adamı Muhittin’le birlikte kaçar. Tekrar yakalanıp Turgut’un iş birliğiyle cezaevinde konuşturulana kadar da firaridir. Tüm planın seyri öğrenilip müebbet hapis cezası alana kadar siber operasyon âkil öznelerin eylemleriyle devam eder. Peki anlatıda bu icatla beliren yapay zekânın insanı yapaylaştırdığı bir tersine çevirme işlemi öznellik bağlamında biz okura ne söyler?
Donna Harraway “Siborg Manifestosu”nda “Makine canlandırılacak, kendisine tapılacak ve tahakküm altına alınacak bir şey değildir. Makine, biziz; bizim süreçlerimizdir, bizim cisimleşmemizin bir yönüdür. Biz makinelerden sorumlu olabiliriz, fakat onlar bizi tahakkümleri altına alamaz ya da bizi tehdit edemezler. Biz sınırlardan sorumluyuz; biz, onlarız” der (alıntılayan Arslantunalı 61). Ancak Siber Kahramanlar’da Sadık’ın icadı Akın’ın “Son vuruş” yazılımıyla bir araya geldiğinde aklı ekarte ederek insanı robotlaştırır; makine ve kullanıcı ilişkisinde, tahakküm altına alan ve alınan arasındaki ilişkiyi ters yüz ederek makineleşmiş insan modelini, sibernetik öznelere dönüştürür. Bu açıdan bakıldığında “Yapay zekâ duyumsayabilir mi?, Akılsal bir özneye dönüşebilir mi?, Gündelik hayatta kendi öznelliğini sergileyebilir mi? Etik kararlar verebilir mi?” gibi soruları tartıştığımız dijital devrim sonrası çağda, insanı insâni melekelerinden soyutlayabilecek potansiyelde bir icatla yüzleştirerek okuruna ferasetli olmanın önemini kavratır. Ferasetli kararlar alabilmek için yalnızca zeki olmak yetmez, aynı zamanda “âkil” olmak, doğru zamanda doğru tehdidi doğru biçimde okuyabilmek yetisi kazanmak, eyleyebilmek ve eylediğinin sorumluluğunu alabilmek gereklidir. Bu bakımdan belki de insan olmanın tek göstergesi akledebilmek değil, devingen bir farkındalık hâlinde eylediğinin sorumluluğunu alabilmek; değişip, dönüşürken yerinde ve meşruiyet zemininde hareket edebilmektir. İnsan siber tahakkümle öznelliğini yitirebilir.
Sonuç olarak, birer yıl arayla iki farklı yayınevinden yayımlanan ve uzamsal olarak siber alemi seçen iki metin, çocuk okura ve dolaylı olarak biz yetişkinlere, zayıf yapay sistemlerini deneyimleme biçimimiz olan siberflanörlük hâllerimizi bilinçli öznelliklere çevirebileceğimiz ferasetli eylemlerin de mümkün olabileceğini gösterir. Siber alemde tahakküm altına alınmadan öznelliğimizi sergileyebilmek için yapay zekânın ne’liğini kavramak; sibernetik illüzyon etkisini kırabilir. Çocuk yazınında karşılaştığımız yapay zekâ temelli bu tip anlatılar, dijital çağda okura alternatif kahramanlıklar sunarak özgün ve yerli edebi örnekleri temsil etmenin yanı sıra hakikati algılama biçimimizle bir şekilde paralellik gösteren yazınsal tecrübemizi dilin anlatım sınırlarını zorlayarak geliştirir, dönüştürür. Deniz Dâhi’yi karakterize ederken Youtuber dilini anlatıya dahil etmek sadece yeni okuru kazanmak değil, aynı zamanda yeni gerçekliği aktarırken farklı bir gündelik dilin imkânlarından yararlanmaktır.
Kaynakça
Arslantunalı, Mustafa. Teknopolis: Akıllı Makineler, Dağınık Zihinler. İstanbul: İletişim Yayınları, 2020.
Doğan, Mehtap. “Güçlü Yapay Zekâ Mümkün müdür?”. Pasajlar. Yapay zekâ, Özel sayı. 9 (Eylül 2021): 84-102.
Karauğuz, Ahmet Melih. Dört Sonsuz Evren 2: Siber Yalan. İstanbul: Cezve Çocuk, 2021.
Şahin, Feyza. Siber Kahramanlar. İstanbul: Erdem Yayınları, 2022.