Mercan modern şehir hayatı içerisinde büyüyen birçok çocuğun ortak kaderini paylaşır. Annesi ile birlikte bir apartman dairesinde yaşar. Dışarısı yani şehir onun için her şeyden önce tehlikeli ve yasak bir alanı temsil eder.
Mercan modern şehir hayatı içerisinde büyüyen birçok çocuğun ortak kaderini paylaşır. Annesi ile birlikte bir apartman dairesinde yaşar. Dışarısı yani şehir onun için her şeyden önce tehlikeli ve yasak bir alanı temsil eder. Annesinin gerçekleştirdiği telefon konuşmasına misafir olduğu sırada duyduğu “apartmanlarının şehrin göbeğinde ve bir köşe apartman” olması sözü üzerine bir anda evden fırlayıp şehrin şişkin ve yuvarlak göbeğini aramaya koyulup bir şey bulamayarak geri döner ve annesinin ona hatırlattığı “anayasa” ile yüzleşmek zorunda kalır.
Büyük şehirlerde doğmanın bir insanın çocukluğuna yaptığı en büyük etki elbette ki ya duvarlar arasında ya da sınırlandırılmış açık alanlarda büyümektir. Çoğunlukla bir hüzün kaynağı olarak algılansa da Sema Aslan’ın Şehrin Göbeğini Bulamıyorum’u bu olguya farklı, çok daha olumlu bir açıdan bakar. Hatta hiç bir duvarın bir çocuğun hayal gücüne sınır olamayacağını aksine ancak onun bir parçası olabileceğini gösterir. Dilin ve anlatının alanı ise bu olumlu çizimin ana unsuru olarak belirir. Mercan’ın evde yalnızken kurduğu hikâyeler ile evin içi dört duvarla sınırlandırılmış bir alan olmaktan çıkıp yaratıcılığının mekânına dönüşür. Mercan’ın diğer karakterlerle girdiği dilsel ilişki de yine hayal gücünü ve hayal gücüyle kurduğu dünyayı, evi, okulu ya da şehri besleyen bir unsur olarak karşımıza çıkar.
*Bu yazının devamını, editörlüğünü Meryem Selva İnce'nin ve Havva Yılmaz'ın üstlendiği Çocuk Edebiyatında Mekan, Doğa ve Şehir adlı eserde bulabilirsiniz.