Kırmızı Arabanın Hayaleti Aytül Akal tarafından kaleme alınan masallarla gerçek kahramanların harmanlandığı, ilk gençlik dönemine hitap eden bir öykü.
Kırmızı Arabanın Hayaleti Aytül Akal tarafından kaleme alınan masallarla gerçek kahramanların harmanlandığı, ilk gençlik dönemine hitap eden bir öykü. Hırsları, arzuları olan hayatın içinden kahramanlarla, kedi, köpek veya insan biçimine girmiş olağanüstü karakterleri aynı anda bulunduran, içinde biraz korku, biraz mizah ve çokça macera bulunduran bu kitap, okuyucuyu şehirden şehre sürüklemektedir. Ege kıyılarından Akdeniz’e, İç Anadolu’dan Doğu Anadolu’ya uzanan bu yolculukta farklı hikâyeleri tek bir pencereden izleme fırsatı bulmaktayız. Ben de bu yazıda sizlere Kırmızı Arabanın Hayaleti kitabının sunduğu geniş perspektiften bakarak genel anlamıyla okuyucu çocuklara ne mesaj vermek istediğini, olayların içindeki bazı unsurların neye tekabül ettiğini yorumlamaya çalışacağım.
Kitap, en temelde vicdani ve insani yükümlülükleri, para ve kırmızı bir araba için iyiliği feda eden kahramanlar üzerinden okuyucuya sorgulatmaktadır. Bir iş ilanıyla başlayan dört farklı yolculuk hikâyesinin içine atılmış dört farklı kahramanın sınırlarını zorlayan karşılaşmaları ile kitap tam bir kurgu ustalığıdır. Hikâye, kahramanların bir gazetede veya internette iş ilanını görmeleri ile başlar. İlanda iş sonunda kırmızı bir Cabrio araba verileceği bilmeceli cümleler ile kastedilir. İş arayan ve hayatlarındaki en büyük dert zenginlik, para kazanmak olan bu kişiler işverenin tüm korkutuculuğuna rağmen işi kabul ederler. Her hikâyede yapılacak iş farklı olsa da hepsinden istenen şey Türkiye’nin her iline ayrı ayrı gidip verilen işi yapmalarıdır. Bu iş bazen bir fidan dikmek, ihtiyacı olan bir kişiye ilaç ya da su vermek olabilmektedir. Hikâyelerin toplamında ise gerçekten de tüm Türkiye’yi dolaşmış olarak kitabı bitirdikleri görülür.
Öykünün odak noktasının bir farkındalık yaratma amacında olduğunu düşünüyorum. Hayatı ve amacını sorgulamak, neyi niçin yaptığını fark etmek gerektiğini göstermeye çalışan bir akışı var öykünün. Kahramanların olaylara verdiği tepkiler de bu farkındalığı kazanmanın bir parçası. Başlangıçta, iş görüşmesine gelen kahramanlar kocaman terk edilmiş bir köşke gelip hayalet gibi bir işveren ile görüşüp kırmızı araba karşılığında işi kabul ederler. Bu işi neden yapmaları gerektiğini, sonucunda neye etki edeceğini pek sorgulamazlar. Arada bir bu sorgulamaya yaklaştıklarında ise paranın ve arabanın verdiği mutluluk onları sorgulamadan alıkoyar.
Kitabı diğer kitaplardan farklı kılan başka bir yanı da okuyucuya farkındalık kazandırma işini iyileri değil kötüleri göstererek yapmasıdır. Klasik “masal” anlatımlarında olduğu gibi çok iyilerin ve çok kötülerin aynı anda yer aldığı bir hikâye değildir bu. Aksine sadece kötülerin, bencillerin, hayata karşı vurdumduymazların cezalandırılarak bittiği bir hikâyedir. Hem de bu kötülükler öyle çok büyük kötülükler değil, daha çok bencillik gibi basit ve gündelik, belki de gün içinde herkesin yaptığı veya yapabileceği şeylerdir. Hikâyelerden birinde kahraman yol üstünde arabayı durdurup yardım isteyen yaşlı bir amcayla karşılaşır. Amca kendisinden onu pazara bırakmasını ister. Arabasının kirleneceğini düşünen kahraman, amcayı arabaya almaz ve yoluna devam eder. Diğer bir hikâyede yolda kalmış doğum yapacak bir kadın gören kahraman da kadını arabaya almak yerine onu orada öylece bırakıp gider. Yapılan bencilliklerin sonunda kahramanlar bir ağaca ya da bir heykele dönüştürülerek cezalandırılmış olur.
Kahramanların nasıl cezalandırıldığı konusu bu hikâyeyi ilginç kılan noktalardan biridir. Bir ağaca, bebeğe ya da heykele dönüştürerek “kötü son”u getiren hikâye, hırslarına yenik düşen bu insanların aslında doğanın en saf hâllerine dönmelerine olanak tanır. Hayata karşı farkındalığı olmayan, içindeki bencilliği davranışlarına vuran kahramanlar yaptıkları davranışların cezasını bir daha hiç arzularını gerçekleştiremeyecek olmakla ödemiş olurlar. Yok olmanın en büyük ceza olabileceği dünyada yazarın ceza biçimini bu denli yumuşak bir dille anlatmış olması okuyucu üzerinde de etkileyici bir sonuç bırakacak gibidir.
Bu hikâyede eşyaya düşkünlük ve insanların hayattaki mutsuzluğu ve tatminsizliği de öne çıkarılmış noktalardan bir diğeridir. İlk etapta kahramanlar işsiz, hayattan daha çok para bekleyen insanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. İş sonunda verilecek kırmızı araba onların sorgusuz sualsiz verilen işi yapmalarına başlı başlına sebep olabilecek bir şeydir. Hepsini tek hayali işi bitirir bitirmez arabayı satıp zengin olmaktır fakat kahramanlar yola çıktıktan sonra bununla yetinmek istemezler. İşveren kişinin bahsettiği mirası da almak için kendi kendilerine başka planlar yapmaya başlarlar. Hatta bir hikâyede arkadaşıyla birlikte yola çıkan kırmızı arabalı II. Kız, işveren kişiyi öldürme planı bile yapar. Diğer bir hikâyede ise her gittiği şehirde elindeki hediye paketlerini vermesi gereken kahraman, elindeki bütün paketleri arkadaşıyla birlikte açar ve onlara sahip olmak ister. Fakat sonunda büyük bir hüsrana uğrarlar. Hayattan tatmin olamama ve kolay yoldan kazanılan eşyaya düşkünlük, kitaptaki kahramanların kötü sonunu getiren en önemli sebep gibi görünmektedir.
Hikâyenin sonundaki ceza bölümüne gelmeden önce bu sonu hazırlayan bazı davranışlar vardır. Kitabın hırslarına ve arzularına düşkün kahramanları vicdani sorumluluklarından kaçtıkları için hayalî kahramanlar onların peşini hikâye boyunca hiç bırakmazlar. Her bir hikâyenin başında, kötü olaylar silsilesini başlatan bir olay gerçekleşmektedir. Olaylarda kimi zaman köpek, kimi zaman da kedi gibi hayvanlar kahramanların hayatlarına dâhil olarak hikâyenin akışını değiştirmektedir. Kırmızı arabalı I. Delikanlı’nın hikâyesinde yola çıkan ilk kahraman derede boğulmak üzere olan bir kediyle karşılaşır. Kurtarmak için bir hamle yapsa da devamını getirmez ve kediyi oracıkta ölüme terk eder. Hikâyenin geri kalanında ise farklı sahnelerin bir köşesinde kedi hep okurla beraberdir. Diğer bir hikâyede ise kahraman kız araba çarpmış bir köpeği yol kenarında bırakarak onu ölüme terk eder. Aynı şekilde okur köpeği hikâye akışının çeşitli yerlerinde kahramanla göz göze gelirken bulur. Hikâyenin bir yerlerinde hep var olan bu hayvanların hayaleti kahramanların kendi vicdanlarını temsil ediyor görünür. Olayların bir yerlerinden çıkarak kahramanlara yaptıkları yanlıştan dönmeleri için hatırlatma yapmaktadırlar. Fakat kendilerini arabanın atmosferine kaptırmış kahramanlarda ne bir pişmanlık ne de bir farkındalık duygusu gözlemlenmemektedir. Vicdanlarını fark etmeyen karakterler cezalarını da kendi elleriyle oluşturmuş durumdadırlar.
Sonuç olarak, Kırmızı Arabanın Hayaleti insanın hırslarının sınandığı kesitleri barındıran, içerdiği metaforlar ile okuyucuya farklı bir perspektif sunan, zaman zaman hayatın içinden zaman zaman masallardan fırlayan kahramanları ile bize hayattaki amacımızı ve bencilliğimizi sorgulatan, dili kıvrak bir hikâye sunmaktadır. Yapılan en küçük kötülüğün dahi bir sonucunun olduğu gerçeğini çocuk okura fark ettirme çabası kitabın sağladığı en büyük kazanımdır. Fakat kitap biterken şu soru aklımda hep baki: Kırmızı araba bir hayalet miydi?
Kaynakça
Akal, Aytül. Kırmızı Arabanın Hayaleti. İstanbul: Tudem, 2015.