Kritik

Yemeklerin Gücü Var Mıdır?: Masal Mutfakta

Masal Mutfakta içinde yemekle ilgili bir ögeler barındıran sekiz masaldan oluşan bir metindir. Her masaldan sonra masalın içeriğine uygun bir yemek tarifi ya da masalda geçen yiyeceklerin tarifi bulunmaktadır.

Masal Mutfakta içinde yemekle ilgili bir ögeler barındıran sekiz masaldan oluşan bir metindir. Her masaldan sonra masalın içeriğine uygun bir yemek tarifi ya da masalda geçen yiyeceklerin tarifi bulunmaktadır. Masalların başında ise, klasik masal anlayışına uygun olarak tekerlemeler yer almaktadır. Bu masallar genelllikle açgözlülük, alınteri, iyiliğe yönelme, yardımseverlik gibi konuları tema edinir. Böylece, didaktik ögeler de masalın anlatısına dahil olur. Kahramanlar açgözlülüklerinden pişman olur, alınterinin önemini anlar, kendilerini yardımseverliğe adar. Bu noktada, fantastik ögeleri de masalların içinde görmeye başlarız. Bu ögeler kimi zaman sihirli bir leblebidir, kimi zaman konuşan sihirli bir tencere, kimi zaman da balıkçıya vaatlerde bulunan bir balık…

Bu yazıda “Anlatıdaki masallarda insan olmayanlar, özellikle yiyecekler, dünyanın geri kalanıyla nasıl ilişkiler kuruyor?” sorusu üzerinden bir değerlendirme yapacağım. Dahası masallarda sıkça karşımıza çıkan bu yemeklerin insanları nasıl etkilediği, nelere sebep olduğu ve insanları belli bir şey yapmaya yöneltecek bir eylemlilikleri olup olmadığını sorgulayacağım. Bu açıdan, bu değerlendirme yazısı doğa (insan olmayan) ve insan (kültür/toplum) şeklindeki ayrımların bu kadar da keskin olmadığını iddia eden yaklaşımlardan beslenmektedir. Ana akım ekonominin edilgen yaklaşımında insan olmayan her şey doğa olarak görülür (Zeybek 16).  Bruno Latour’un modern ayrımlar üzerine yaklaşımlarını kullanan Sezai Ozan Zeybek (s.y.) bu yaklaşımı şu şekilde açıklar:

Amacım, insanların (bilhassa kendini modern zanneden insanın) kendini kapattığı kafesten çıkıp dünyanın geri kalanıyla başka ilişkiler kurabileceğini vurgulamak. Bunun için tamamen insana has olduğu düşünülen kümede (kültür), diğer canlılara yer açmak gerekecek. Doğayı ise insandan ayrı, dokunulmamış bir yer olarak görmeyi bırakıp son derece dinamik bir ilişkiler ağı olarak ele almak (ve insanı bu ilişkiler ağına dahil etmek) önümüzde yeni kapılar açacak. Yani amaç yukarıdaki ayrımları bozmak, başka olasılıklar düşünmek. 

Peki, masallarda toplumun insan olmayan üyelerini nasıl görürüz? Bu üyeler insanlarla nasıl ilişkilenirler? Sırasıyla şöyle özetleyebiliriz; “Kırık leblesini kaybeden Keloğlan”, karşılığında, cinden, ne zaman isterse dolup taşan bir sofra ister. Böylece çalışıp kazanmaktan kaçınabilecektir. Fakat sofra çalınır, Keloğlan bu sefer de ona kazancın yolunu gösterecek bir baston ister (12). “Bastonu çalıştırmayı deneyen Keloğlan”, baston tarafından dövülmeye başlar. Hata ettiğini anlar, emek göstermeden bir şeyler elde edilemeyeceği dersini alır (13). Bu masalda leblebisi Keloğlan’a birtakım fırsatların kapısını açmışken, sofra onun içindeki tembelliği ortaya çıkarır, baston ise onun “alınterinin önemi” gibi ahlaki bir dersi içselleştirmesini sağlar. “Sihirli Fırça” masalında, kahramanımız iyilik yapmak için ak sakallı dededen bir fırça ister: “Ah dede, vah dede! Bir fırçam olsa keşke! İhtiyacı olan herkese, 7 diyar 7 bucak, hep iyiliğim dokunacak. Çocuklar ağlamayacak, aç açıkta kalmayacak” (18). Bu noktada kız çocuğunun iyilik yapma isteğini ortaya çıkaran fırça; ülkenin hükümdarının ise açgözlülüğünü ve tahakküm isteğini açığa çıkarır. Hükümdar bu fırçaya sahip olup, kızı zindana attırır. “Balkız” masalında, karıncalar ders verir. Yağmur, kova, kuyu ise köy halkını birleştirir. “Balıkçı” masalında sihirli balığın sunduğu fırsatlar, verdiği meyve tohumları balıkçının karısının sınırsız kazanma isteğini tetikler. “Hayat İksiri” masalında hayvanların yönlendirmesine uyan çocuk,yaşam iksirini bulur ve bu iksirle dertlilere derman olur. Anlatıda insan olmayanların, insanları belli yerlere yönlendirerek, bazen sadece karşılarına çıkarak onlarda belli duygular, belli hareketler uyandırdığını görürüz. Bu bir anlamda insan olmayanlara da belli eylemlilikler atfetmektir. Benzer şekilde “Elmalı Kek” masalında anlatıcının“Kız yürüdükçe yolları papatyalar gelinciklerle dolmuş. Gökyüzünde güneş kıza göz kırpmış, bulutlar saklanmış.” sözleri aracılığıyla insanlar ve insan olmayanların hep beraber olduğu bir anlatım görürüz. Son olarak, “Tencerecik” masalında ise, tencere motifi, kızı isteklerine ve refaha kavuşturan, yaşamını değiştiren bir nesne olarak belirirken “Taş Çorbası” masalında yapılan çorba kişilerde imeceye, yardımlaşmaya, katkıda bulunmaya iter halkı. Onları eski bencil ve duyarsız alışkanlıklarından vazgeçirecek bir gücü vardır bu çorbanın. Böylece masalda bu cansız olduğu düşünülen nesneleri, genellikle, yemekleri insanlara belli şeyler yaptırma ve belli duyguları açığa çıkarma gücü olan formlarda görürüz.             

Sonuç olarak metin dolayımında şu soru sorulabilir çevremizdeki insan olmayanlarla bu şekilde ilişkilenmek bize ne kazandırır? Öncelikle, bu yaklaşım insan olmayan canlıların tek işlevlerinin bizim onlara atfettiğimiz anlamlarca sınırlı olmadığını ortaya çıkarabilir (Zeybek 22). Bizlerin belli duygularını, isteklerini ortaya çıkaran tüm bu “insan olmayanlara” tüketilecek nesnelerden farklı bir gözle bakıp, sadece “bizim” için orada olmadıklarını idrak etme yolunda bir adım atabiliriz. Bu noktada Masal Mutfakta sadece çocuklar için değil yetişkin okur için de deneyimlenebilecek bir anlatılar yumağı veriyor bize.

 

Kaynakça

Dede, Ayşegül. Masal Mutfakta. İstanbul: Taze Kitap, 2017.

Zeybek, Sezai Ozan. “Kırmızı’nın Mirası İsimli Masalın Teorik Okunma Rehberi: Hayvanlar Konuşur Mu? (19. 07.

2015).  http://ozanoyunbozan.blogspot.com/. Erişim: (11. 11. 2018)

Zeybek, Sezai Ozan. (2016) “Ekolojinin Politikası: Yeni Sınırlar, Yeni Aktörler”. Toplum ve Bilim 138/139,

(2016): 7-25.