Kritik

Anlatıda Adaletin Tesisi: Keloğlan Suskunlar Ülkesinde

Keloğlan Suskunlar Ülkesinde Harry Potter’ın babası ve arkadaşlarına ait “Çapulcu Haritası”nın Potter’ın eline geçmesi gibi babasından oğluna miras kalan büyülü bir harita motifi ile başlar.

Keloğlan Suskunlar Ülkesinde Harry Potter’ın babası ve arkadaşlarına ait “Çapulcu Haritası”nın Potter’ın eline geçmesi gibi babasından oğluna miras kalan büyülü bir harita motifi ile başlar. Baba oğluna bu vesileyle öğretici ve aynı zamanda bilmece yapısıyla anlatıya merak unsuru katan bir mesaj bırakır: “Oğlum bu benim sana bırakabileceğim tek hazine. Onun sahibi sensin. Nasıl istersen öyle harca. Ama dikkat et harcadıkça kazan” (4). Mesajı alan Keloğlan bu bilmecenin izini sürmek için annesinin isteği üzerine keçisi Beyaz Kız’ı da yanına alarak bir yolculuğa çıkar. Metin bu noktada yolculuk anlatısı ve kahramana eşlik edecek bir yol arkadaşı olması izleğiyle hem Keloğlan anlatılarının alışık olduğumuz yapısıyla hem de klasik metinlerin anlatım yapısıyla ilişkilenir. Bu yazıda Keloğlan Suskunlar Ülkesinde öncelikle Keloğlan anlatısı varyantı olarak ele alınacak sonra halk ve tebaa ilişkisi üzerinden anlatıda adalet tesisi incelenecektir.

Yeniden yazım metinleri anlatı versiyonları bağlamında “ilk hikâyeyi (prior story), romanı, epik şiiri ya da anlatıyı ele alır ve değiştirir. Her değişim, başlıklarda, karakterlerde çatışma unsurlarında, motiflerde ya da benzerlerinde görülebilecek şekilde bir yeniden anlatımdır (renarrativisation)” (Moraru 519). Keloğlan Suskunlar Ülkesinde de ana kahraman, anne, yol arkadaşı, yolculuk, padişah, vezir motifleri ve sorun çözme becerisiyle Keloğlan masalları varyantı olarak bir yeniden yazım örneği olarak düşünülebilir. Ancak “Yeniden yazım ‘nasıl’ı, varyantı oluşturan metinsel-kültürel mekanizmaları ve anlatı dönüşümlerini vurgular. Bunun aksine, versiyonlar ise nihayetinde tekrarları ve dönüşümleri üzerinden türetilmişliği ve diğer metne bağlılığıyla [yeni metin için bu] ‘nedir’i vurgular.” (a.y.). Bu açıdan düşünüldüğünde metinde tekrar eden her bir unsurun yeni metin için ‘nedir’ sorusuna cevap verdiği ve Keloğlan masalı varyantına eklemlendiği söylenebilir. Dolayısıyla dönüşüm Keloğlan masallarının yapısında değil, anlatısında gerçekleşir. Kahramanın metin sonunda ödüllendirilmesi ise Keloğlan okurlarının alışık olduğu gibi somut bir hediye ile değil, bilişsel olarak soyut bir kazanımla olur. Bu noktada anlatıda adaletin tesisi bağlamında Keloğlan’ın yeni varyantını tartışmaya açmak anlamlı olacaktır.

Anlatının başlangıcında Keloğlan keçisi Beyaz Kız ile yolculuğa çıktığında yanına biraz yol parası ve babasının haritası dışında bir şey almaz. Birlikte şehir şehir gezmeye başlarlar. Keloğlan, her bir şehre girdiklerinde ellerindeki haritada şehre ait görüntülerin büyümekte olduğunu, çıkarken de küçüldüğünü keşfeder. Sonunda daha çnce gittikleri şehirlere hiç de benzemeyen bir şehre gelirler. Burası Suskunlar Ülkesi’dir. “İnsanları konuşmuyor, gülmüyor, ağlamıyor, sessizce sokaklarda dolaşıyor” dur (10). Üstelik okul ve çarşı gibi şehrin olmazsa olmazı kurumlar vardır ancak içleri boştur. Bu yüzden anlamlandıramaz. Yine de şehri gezmeye devam eder. Tam o sırada kendi kendine konuşan telaşlı bir adam görür ve peşine takılır. Adam padişahın veziridir ve Keloğlan vezirin peşinden saraya girer. Bu noktada metin Keloğlan anlatılarının alışık yapısı üzerinden yeni bir metin türetmeye devam eder.

Vezir padişahın huzuruna geldiğinde günlük raporunu verir. Ortalıkta büyük bir kriz vardır. Zira halk aklını kaçırmıştır. “Bebekler ağlamaz, kediler miyavlamaz olmuş [tur]” (14). Vezir, tam da bu noktada anlatıda adaletin tesisinin aksayışını temsil eden ilk soruyu sorarak, “Yönetecek insanlar olmadıktan sonra vezir olmak neye yarar?” der (a.y.). Hükümdar, “Bak vezir!…Senin aklına uydum gülenden gülme vergisi, ağlayandan ağlama vergisi aldım. Düşünenden düşünme vergisi, okuyandan da okuma vergisi topladım. Olacağı buydu işte. Halkım en sonunda çıldırdı. Yarından tezi yok, hemen tüm şehre ilan ediyorsun. Ya herkes işinin başına dönüp çalışmaya başlayacak ya da bu ülkeyi terk edecek.” (a.y.) sözleriyle sorumluluğu vezire yükler. Keloğlansa duydukları karşısından şaşırır ve aslında adaletin tesisinin aksayışındaki temel noktaya dikkat çeker: “Hükümdar olmanın da bir kuralı olmalı[dır]. Böyle düşüncesiz bir hükümdara böyle düşüncesiz bir vezir yaraşır…” (15).

Saraydan ayrılan Keloğlan haritanın yönlendirmesiyle yaşlı bir amcanın yanına gelir. Kendisini sarayın adamı olmadığına ikna edince amca onunla sessizce konuşur. Keloğlan da her şeyden haberi olduğunu üstelik eskisinden daha da ağır koşullarda bir fermanın ilan edileceğini belirterek onlara Keloğlanca bir fikir verir: “Ben sizin yerinizde olsam o ne derse tam tersini yapardım” (17). Bu fikir verme de Keloğlan’ın cin fikirliliği özelliğiyle kendisinden önceki anlatılarla ilişkilenir. Halkın bu fikri alımlayışı ise anlatıyı yeniden yazım bağlamında günümüz konvansiyonlarına taşıyan bir tür sivil itaatsizlik eylemi şeklinde gerçekleşir. Gerçekten de ertesi gün ve sonraki günler halk, padişah fermanında ne buyuruluyorsa tersini yaparlar. Emirlerin kamusal alana ilişkin olarak bireysel davranış, hak ve özgürlük sınırlarının ihlaline sebebiyet vermesi ise dikkat çekicidir. Zira padişahın bu emirleri hep bireyselliğe ve duygu durumlarına ilişkindir. Halk ise “Bugünden tezi yok herkes çalışmaya başlayacak…” (19), “Bugün herkes eğlenecek” (20), “Bugün herkes gülecek (a.y.), “Bugün herkes dinlenip kendisine gelecek… (a.y.) şeklindeki bu emirler silsilesine emirlerin tam tersi tepkiler gösterir. Başka bir deyişle anlatıda zulmün şiddeti halkın sivil itaatsizlik örneği sergileyişi üzerinden görünürlük kazanır. Tam da bu noktada padişah vergi politikasının mantıksızlığını kitlenin emirden de absürt tepkileri dolayımıyla kavrar. Böylece anlatıda kanuni adaletin parodisinin yapıldığı bu tersine çevirme eylemi adaletin tesisine evrilir. Yanlışını fark eden hükümdar ise ideal toplum yönetimini temsilen son emrini verir: “Artık halkımdan tüm vergileri kaldırdım. Çalışan kazandığı miktara göre vergi verecek. Çalıştığı hâlde yeteri kadar kazanamayana biz yardım edeceğiz” (23).

Sonuç olarak dört gün süren bu süreçte ülkede adaletin tesisi Keloğlan’ın cin fikri sayesinde sağlanmış olur. Anlatı ise kahramanın babasının mirası olan sözü sorgulamasıyla sonlanır: “Acaba ben ne harcadım ne kazandım?” (24). Anlatıcıya göre harcanan Suskunlar Ülkesi’nde geçirilen zaman, kazanılan ise şehir halkının “özgürlüğü”, “mutluluğu” ve “huzuru” dur (a.y.). Bu noktada Keloğlan’ın kazancının masalın klasik formunda görülen padişahın kızı ya da ağırlığınca altın gibi somut kazanımlar yerine ahlaki normlara yönelik bilişsel bir kazanım olması anlatı versiyonu olarak Keloğlan masalının yeniden yazımı şeklinde yorumlanabilir.

 

Kaynakça

Günyüz, Melike. Keloğlan Suskunlar Ülkesinde. İstanbul: Erdem, 2017.

Moraru, Christian. Haz. David Herman, Manfred Jahn ve Marie-Laure Ryan. “Limited

intertextuality, postmodernism and the postmodern rewrite”. Routledge Encyclopedia of Narrative Theory. Londra: Routledge, 2005. s. 371-72.