David Stabler tarafından yazılıp, Doogie Horner tarafından resimlendirilen Çocuk Yazarlar: Ünlü Yazarların Gerçek Çocukluk Hikâyeleri adlı kitap, ilk kez 2017’de yayımlanmıştır.
David Stabler tarafından yazılıp, Doogie Horner tarafından resimlendirilen Çocuk Yazarlar: Ünlü Yazarların Gerçek Çocukluk Hikâyeleri adlı kitap, ilk kez 2017’de yayımlanmıştır. Hep Kitap tarafından Şubat 2019’da İstanbul’da basılan kitap, Türkçe’ye Onur Kaya tarafından çevrilmiştir. Kitap, on beş meşhur yazarın yazar olma hikâyelerini, kitaplarına ilham olan olayları, onların yazar olma serüvenlerini başlatan ve sebep olan belli başlı vakalar etrafında dönerek anlatır. Yazarların hayat hikâyelerini bilhassa onları okuyup yazmaya teşvik eden önemli şahıslar ve hayatlarındaki önemli bazı dönüm noktaları üzerinde durarak sunar:
“Büyüyünce bir yazar olsak da olmasak da hepimizin anlatacak bir hikâyesi vardır. Ve bu hikâyelerin hepsi aynı yerde başlar: Çocukluğumuzda (...) Onların hikâyelerinin nasıl bittiğini biliyoruz. Peki ama nasıl başladığıyla ilgili gerçekten ne biliyoruz? Şimdi bunu öğrenmek için her şeyin başladığı zamana geri dönüyoruz.”(Stabler 9)
diyerek kitabına giriş yapar anlatıcı. Böylece metin, giriş, gelişme, sonuç şeklinde ilerleyecek klasik bir biyografi anlatısıyla karşı karşıya olmadığımızın sinyallerini vermektedir. Yazar, ünlü yazarların “sadece çocukluk hikâyeleri”nden bahsedeceğini söylemiştir. Bu durum metni salt bir biyografi olarak adlandırıp, sadece biyografi kıstaslarına uygunluk açısından değerlendirmenin önünü keser. Ancak Çocuk Yazarlar belli açılardan biyografik bir anlatıda olması gereken temel bazı özellikleri de barındırır. Bu yazımda metnin ne derece bir biyografik anlatı olduğunu tartışmadan evvel, biyografi yazınında olması gereken bu temel kaidelerden kısaca bahsetmek istiyorum.
Biyografi Yazımı Nasıl Olmalı?
Sinem Çelebioğlu, Türk Edebiyatı’nda Modern Biyografinin Doğuşu başlıklı tezinin, “Modern Biyografinin Özellikleri” kısmında bir biyografi eserinin nasıl olması gerektiğini enine boyuna işliyor. Hayat hikâyesi anlatılan kişinin hikâyesine dışarıdan bir şey eklemenin ve özünden bir şey eksiltmenin biyografilerde yapılabilecek en büyük yanlışlardan biri olduğunu söyleyen Çelebioğlu (8), çeşitli araştırmacı ve yazarların modern biyografilerin nasıl olması gerektiğine dair görüşlerini kısaca derlemiş: "Sidney Lee’ye göre biyografi, “ciddi olmalı, okurun merakını canlı tutmalı, hayatı yazılan kişinin ‘kişiliğini doğru biçimde’ aktarmalı”dır (10). Nursel Duruel’e göre, biyografın kendisi sayesinde “gerçeği olduğu gibi aktarmak” imkânsızlaşır. Çünkü “biyografın kendi hayat görüşü, ahlak anlayışı, birikimi, kişiliği, içinde yaşadığı toplumun değer yargıları ve daha da önemlisi hayatını kaleme aldığı kişi ile olan ilişkisi nedeniyle gerçekliğe ulaşması zorlaşmaktadır” (aktaran Çelebioğlu 10).
Andre Maurois’e göre ise bir insanın “dış yaşam”ında yaşadıkları (seyahatleri, diyalogları vs.) eldeki dokümanlar sayesinde bilinebilse de "iç yaşam"ındaki duygu ve düşüncelerinin tamamına erişmek mümkün değildir. Çelebioğlu, Maurois’in bu sözlerini Mark Twain’in şu sözleri ile destekler: “Biyografi, bir insanın elbise ve düğmeleridir. Ancak bir insanın gerçek biyografisi, beyninde yaşadığı ve sizin asla bilemeyeceğiniz yirmi dört saattir” (11). Bu durumda biyografi alanında tam bir bilimsel gerçekliğe ulaşmak pek de mümkün değildir. Yine de bir biyografın dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır (11).
Bunlardan biri, biyografın kronoloji düzenine uymasıdır. Bir diğer husus ise konunun, kişinin yaşadığı çağda değerlendirilmesi gerektiğidir (aktaran Çelebioğlu 12). Bir biyografi sadece olayları sergilemelidir (14). Bir esere ahlaki değerler karıştığı zaman, gerçek olay ve kişilerin hikâyesi aktarıldığı için, okuyucu okurken, “estetik zevk” bir anda yok olur ve yazar birçok şeyi ispat etmeye çalışırken esasında hiçbir şey ispat edemez olur. Ezcümle, ideal bir biyografi yazarının kişisel yorum ve tahminlerini sergilemesi, eleştirmesi, belirsiz ifadelere yer vermesi yanlıştır (aktaran Çelebioğlu 15). Yine Maurois’e göre modern bir biyografi eserinde, kişisel duygular, hayranlıklar, nefretler vs. ön plana çıkmamalıdır. Yazarın hayatını yazdığı kişiye dair duygu ve düşüncelerini net bir biçimde ifade etmesi de “eserin okunabilirliğini zedeler” (aktaran Çelebioğlu 15)[1]. Biyografik eserlerde, esas özne aslında yazarın kendisi olur. Biyografın yaşam tarzı, hayat görüşü, kişilik özellikleri eserine ister istemez yansır diyen Çelebioğlu’nun (17) bu sözleri, Çocuk Yazarlar’daki kendini tutamayıp çocuk okura küçük öğütler veren tonton iç sesin özü olarak okunabilir.
Çocuk Yazarlar’ı Çocuğa Göre Anlatmak
Anlatıcı olan Stabler, on beş ünlü yazarın hayat hikâyesini üç ayrı kategoriye ayırarak, üç ayrı başlık altında ele alır. Birinci bölümde çocuklukları çok zor geçen ünlü yazarları “Çocuk Olmak Kolay Değil” başlığı altında, ikinci bölümde yazar olma süreci boyunca aile fertlerinin en azından birisi tarafından desteklenenleri “Ailesinden Öğrenenler” başlığı altında, üçüncü bölümde ise çocukluklarından beri her şeyden bir hikâye çıkaranları “Doğru Şeyler” başlığı altında anlatır. Birinci bölümde, J.R.R. Tolkien, J.K.Rowling, Edgar Allan Poe, Sherman Alexie, Lewis Carroll ve Laura Ingalls bulunurken; ikinci bölümde, Zora Neale Hurston, Mark Twain, Langston Hughes ve Jules Verne isimleri görülür; üçüncü bölümde ise Roald Dahl, Stan Lee, Beverly Cleary, Lucy Maud Montgomery ve Jeff Kinney isimli yazarların hayat hikâyelerine yer verilmiştir.
Çocuk Yazarlar’ın türünü tanımlarken salt bir biyografi ürünüdür diyemeyeceğimizi belirtmiştim. Zira, onu klasik biyografi metinlerinden farklı kılan ve çocuk okur için ilgi çekici hâle getiren belli başlı unsurlar vardır. Arka kapağında okuyucu kitlesi sekiz yaş ve üstü olarak belirtilmiş olan Çocuk Yazarlar’ın yaklaşık olarak her sayfasında bulunan illüstrasyonlar, kitabı çocuk okuyucu için eğlenceli ve ilgi çekici hale getiren ve onu klasik biyografiden ayıran unsurlardandır. Zira, bu resimler trajik bir olayı bile karikatürize ederek komik bir hâle getirmeyi başarır.
Kitabı biyografi türünden ayıran bir diğer unsur ise anlatıcının üslubu ve bazı bölümlerin sonlarındaki kişisel yorumlarıdır. Didaktiklikten uzak sayılabilecek derecede, sessizce çocuk okura göz kırpan; bilhassa yazarların hayat hikâyelerinin sonunda -onların hikâyelerine, karakterlerine ve yaşam mücadelelerine binaen- bölüme son söz olarak katılan yorumlar kitabı okunası kılar. Çevresinde Kızılderili bölgesinden çıkıp da üniversite mezunu olabilen tek Kızılderili olan ve kendi hayatını Duruma Göre Bazen Kızılderiliyim adlı kitabında anlatan “Sherman Alexie” bölümünün sonunda anlatıcı: “Sherman Alexie’nin kitabı çok satanlar listesine girdi ve yazarına bir sürü edebiyat ödülü kazandırdı. Uyum sağlayamamanın ne demek olduğunu anlamak için bir Kızılderili olmanıza veya Kızılderili bölgesinde büyümenize gerek yok.” (Stabler 51) diyerek çocuk okura babacan bir tonda, küçük hayat dersleri de verir. Bu hayat dersleri,
Biyografi eserlerinin okura katkısı vardır, çünkü okuduğumuz bir biyografide konu kişi ile özdeşleşmek isteyecek, okuyucu kendi fikirleriyle, tecrübeleriyle o kişiyi karşılaştıracak ve hatta okur okuduğu özne ile kendini özdeşleştirip onun hareketlerini taklit etme isteği duyacaktır. "Bu olay başarıldıysa ben de yaparım." şeklinde düşünecektir.
diyen Çelebioğlu’nun (18) biyografi türü özellikleri ile birebir uyum göstermektedir. Dolayısıyla aslında biyografi türünde okurun özne ile özdeşleşmesi ve onu örnek alması kaçınılmaz olduğu için anlatıcının bu hayat dersleri, eseri biyografik anlatıma biraz daha yakın kılar.
Öte yandan çoğu zaman yazarların hayatları şu tarihte doğmuş, şurada ölmüş tarzı kronolojik bir biyografik anlatımla örülü değildir. Daha ziyade söz konusu meşhur yazarların hayatlarının çocukluklarından itibaren onları yazar olmaya doğru götüren, belli başlı bazı mühim olay, mekân ve kişilere değinen “biyografik anlatımı” illüstrasyonlarla ve çocuğa uygun bir lisanla sunmuştur. Örneğin Roald Dahl’ın yıllarını geçirdiği yatılı okulun yanı başındaki şeker fabrikasına bakarak, fabrikanın işleyişine dair kurduğu hayallerin tüm zamanların en çok satan çocuk kitaplarından biri olan Charlie’nin Çikolata Fabrikası’na nasıl ilham olduğunun anlatılması. Esasında Dahl’ın yazar olma serüveninde şeker tutkusunun önemli bir yeri vardı. Yedi yaşında her gün okula giderken önünde uzun uzun durup vitrindeki şekerlemeleri izlemesi, izlemekle kalmayıp her gün harçlığının büyük bir kısmını şekerlemelere yatırmasının tek kötü tarafı: “(...) -Hayat boyu başını ağrıtacak çürük dişleri de varsayarsak- dükkân sahipleriyle uğraşmaktı: Katy Morgan ve iki kızı” (Stabler 127). İleriki hayatında kitaplarına ilham olan bu dükkân ve sahipleri yazar Dahl’a göre, “Hayalet hikâyelerinde rastlayabileceğiniz bir grup cadıya benziyorlardı” (127). Ünlü bir yazar olduğu zaman Roald Dahl, çocukluğunda yaşadığı bu olayları abartmaktan çok hoşlanacaktı (127). Anlatıcı olan Stabler, Roald Dahl bölümünü: “Tuhaf bir çikolata üreticisinin, onun benzersiz çikolata yapım sürecinin ve formülü çalmaya çalışan rakiplerinin hikâyesi o zamanlar fazlaca fantezi ürünü gibi gelmiş olabilir ama aslında şekerleri çok seven bir çocuğun gerçek deneyimlerine dayanıyordu” (132) son sözünü ekleyerek sonlandırır.
Kitapta adı geçen bir diğer ünlü yazar Mark Twain’in çocukluğundaki haylaz mizacı, yaptığı yaramazlıklar, annesinin hayatı boyunca onun için endişelenişi ve yaramazlıklarına ortak olan yakın arkadaşı Tom gibi hayatındaki önemli kişiler, yaşadığı ve gördüğü mekânlar, babasının ölümünün hayatında önemli bir dönüm noktası oluşu gibi belli başlı hususlar ele alınmıştır. Bölüm şöyle biter:
“Yıllar sonra başarılı bir yazar olduğunda, Sam gençliğindeki haylazca davranışlarından dolayı annesinden özür diledi. Bu yaramazlıkların büyük kısmını Tom Sawyer’ın Maceraları ve Hucleberry Finn’in Maceraları romanlarındaki hikâyelerde kullandı.” (101)
Bir başka örnek isim Jules Verne, Fransa’nın bir liman şehrinde, deniz kıyısında doğup büyüdüğü için çocukluğundan itibaren gemilerle dünyayı gezme hayalleri kurarak büyümüş, kardeşiyle birlikte tekne kiralayarak gemiciliği erken yaşta tecrübe etmiştir. Hatta bir seferinde kiraladığı teknelerden biri açık denizde batmış ve kısa bir süre küçük bir adada mahsur kalmıştır. Yaşadığı bu maceralardan esinlenerek, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah, Esrarlı Ada, Kaptan Grant’ın Çocukları gibi romanlar yazmıştı. Bir diğer meşhur yazar ise siyahi olduğu için hayatı boyunca çok fazla ayrımcılığa uğrayan Langston Hughes. Hughes’ın da hayatına etki eden önemli şahıslar, hayatının akışını değiştiren mühim hadiseler, Meksika’daki evlerinde yaşadıkları deprem, onu okumaya ve yazmaya teşvik edici bir rol oynayan büyükannesi gibi önemli kişilere değinilmiştir. Böylece bu yazarların adım adıma yazarlığa gidiş öyküsü anlatılmış; hayatları klasik bir biyografi eseri gibi ölümleriyle değil, yazar olmalarıyla sonlanmıştır.
Çocuk yazarlardan çizgi roman üstadı meşhur Stan Lee’nin hikâyesi ise, “İnanılmaz Okur” başlığının altında anlatılmıştır. Yazarı tanımayan biri bile büyük olasılıkla bu kırmızı sayfalı girişte adı anılan eserlerden en az birinin çizgi filmini ya da film versiyonlarından birini izlemiştir. Anlatıcı bunu çok iyi biliyor olmalı ki ilk olarak bunlara dikkat çekmiş:
Süper kahramanlarla ilgili bir çizgi roman okuduysanız hepsinin süper güçlerini nasıl edindikleriyle ilgili hikâyelerini bilirsiniz. Örümcek Adam, radyoaktif bir örümcek tarafından ısırılmış, bir lise öğrencisiydi; Hulk, gamma ışıkların maruz kalmış bir bilim insanıydı. Tüm bu karakterleri yaratan Stan Lee ise, sayfaların üzerindeki kelimeleri yazı gücüyle hareket ettiren bir gençti. (133)
Böylece Örümcek Adam, Hulk gibi karakterleri yaratan yazarın hayat hikâyesinin nasıl olduğuna dair büyük bir merak uyandırır. Sonra Stan Lee’nin Büyük Buhran zamanında, yoksulluk içinde geçen çocukluk hayatından kendisine bir çıkış yolu olarak bulduğu okuma tutkusunun, kendisini nasıl adım adım dünya çapında tanınmış bir yazar olmaya doğru götürdüğünü anlatan hayat hikâyesine doğru okuyucuyu sürükler.
Sonuç
Anlatıcı olan Stabler, hikâyelerini anlattığı kişileri çocuğa göre kurmuştur. Giriş kısmında belirttiği gibi, söz konusu on beş yazarın sadece çocukluk hikâyelerini, hayatlarının başlangıç bölümlerini anlatmak istemiştir. Onların biyografilerinin tamamını yazıyorum gibi bir iddiası zaten yoktur. Bu hususta dediğine sadık kalmıştır. Bu tanınmış yazarları ve onların aşina olduğumuz -bazılarının filmlere konu olmuş meşhur roman ve hikâye kahramanlarını- onların yazar olma serüvenlerinin etrafında şekillenen hayat hikâyelerinin başlangıç kısımları, biyografik bir anlatımla sunulmuştur.
Yazarların hayat hikâyelerinin sonuna kattığı yorumlarla, eğlenceli illüstrasyonlarla çocuk okurun ilgisi çekilmeye çalışılmıştır. Anlatıcının olaylar karşısındaki tavrı, yorumları, kitap boyu takip edebildiğimiz acı verici olayları bile komik bir şekilde karikatürize etmeyi başarmış çizimler, eğlenceli ve ilgi çekici başlıklar ve renkli sayfalarla bezenmiş bu biyografik anlatıyı çocuk okura göre kılmış, dilini çocuk okura uygun düzeyde tutmuştur. Yazarların hayat hikâyelerinin başlangıç kısmı olan çocuklukları anlatılırken ise modern biyografi türünün özelliklerini kullanmış, yazarların hayat hikâyelerini olduğu gibi almış, kişilerin hikâyelerine “dışarıdan bir şey eklememiş” veya özlerinden bir şey eksiltmemiştir (Çelebioğlu 8). Böylece, Çocuk Yazarlar modern biyografi türünde olması gereken özelliklere sahip bir çalışma olmuştur. Ayrıca yazarların hayatlarında karşılaştıkları yoksulluk, kekemelik, okuma zorluğu, hastalık, anne-babasızlık, çocuk işçilik, akademik başarısızlık, özgüven eksikliği gibi çeşitli sosyal bozukluklar, dışlanmışlıklar, dönemin siyasi ve ekonomik sorunları gibi tüm zorlu koşullara rağmen; yılmadan okumaya, hayal etmeye ve yazmaya devam etmelerinin hikâyeleri çocuk okur için de yetişkin okur için de teşvik edici ve ilham verici olmuştur.
Kaynakça
Çelebioğlu, Sinem. Türk Edebiyatı’nda Modern Biyografinin Doğuşu. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi, 2007.
Stabler, David. Çocuk Yazarlar: Ünlü Yazarların Gerçek Çocukluk Hikâyeleri. İstanbul: Hep Kitap, 2019.
[1] Anlatıcı, Çocuk Yazarlar’da yazarların gerçek çocukluk hikâyelerinin sonlarına genellikle kendisinden bir görüş belirtmiş, söz konusu hayat hikâyesi üzerinden okuyucuya bir küçük seslenişte bulunmuş, zaman zaman öğüt veren bir üslup tutturmuştur. Anlatıcının eklediği bu yorumların eserin estetik zevkini, özellikle çocuk okuyucu açısından, zedeleyebilecek bir tutum sergilemediğini düşünüyorum. Bu husustaki görüşümü yazımın ilerleyen aşamalarında örneklerle destekleyerek açıklayacağım.