Kritik

İşe Yarar Şeyler Dükkânı Yahut Bir Anlatıyı Asra Uygun Kılmak

Müşerref’in girişimini de Mevlana’yı en doğru haliyle anlamak ve aktarmakla birlikte, Mevlânâ’yı ve öğretilerini bu asra ve bu asrın tarzıyla mümkün oldukça daha az yanlış aktarmak çabası olarak da yorumlanabilir.

Sıkı bir okur okuduğu metinler arasındaki benzerlikleri, ilişkileri, yazarların selefleriyle ve elbette önceki metinlerle kurdukları yazınsal bağları keşfetmekte zorluk çekmez. Bu keşif için iyi bir okur olmaktan ziyade metinlerle mütemadi bir ilişki şarttır. Böyle bir yazınsal realite elbette yalnızca yetişkinler için üretilen metinlerde değil çocuk ve ilk gençlik çağındaki okurlar için de geçerliliğini korur. Tüm çocuk kitapları diğer metinlerin uzantısıdır. Hem çizimlerde hem sözcüklerde diğer öykülerin belli belirsiz ancak sık sık bilerek bırakılmış izlerini içerir (Lukens ve diğerleri XIII). Yoğunlukla temelde metinlerin birbiriyle olan görünen/görünmeyen ilişkilerini kanıtlamak için metinlerarasılıkla tanımlanan bu edebi üretim tekniği düşünüldüğü gibi tamamen şimdiye ait bir kavram değildir. Daha çok post-modern dönem sonrası metinlerde keşfedilen ve konumlandırılan bir teknik olsa da metinlerarasılık, yazılı kültürün oluşum ve sözlü kültürle beraber dağılım tarihiyle birlikte düşünülmesi gereken oldukça kadim bir eser kurgulama biçimine işaret eder. Ayşe Müşerref’in İşe Yarar Şeyler Dükkânı isimli çalışması da büyük sûfi ve edebiyatçı Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin yedi asır önce nazımla kaleme alınmış Mesnevi-i Ma’nevî’sinden ilhamla oluşturulan öykülerden teşekkül etmiş bir metindir. Mevlânâ’nın Mesnevî’si de yukarıda belirtildiği gibi bağlı bulunduğu kültür dairesini, diğer metin ve anlatılarla bağlantısını, açık veya örtük, farklı biçimlerde okuruna sunan bir eserdir.

Kitabının girişine “[h]er kitaba yazarınkinden bağımsız bir kader tayin edildiğine” inandığını belirterek başlayan Ayşe Müşerref, bu inancını adeta Mevlânâ’nın öykülerini kendisine tayin edilen kadere uygun olarak, kendisinin tayin ettiği şekilde dönüştürür ve yirmi birinci yüzyılın hem çocuk hem de yetişkin okurlarına bu asrın yazınsal gerekliliklerine uygun bir anlatı sunma amacıyla yola çıkar.

Edebi bir metnin yaratım sürecini incelemek ve yazarın niyetlerini metninde bıraktığı izlerden keşfedebilmek çoğunlukla metnin dışına çıkarak yapılması gereken bir eylemdir. Özellikle modern yazınsal incelemelerde sıkça başvurulan edebi kuramlar metinlerin hangi geleneğin ürünleri olduğuna, bulundukları kültür dairesinden ne derece etkilendiklerine özel bir ilgi gösterirler. Böylece yazarın gizli yahut açıktan yaptığı göndermeler aşikâr olacak ve metnin anlaşılıp yorumlanmasının imkânları artacaktır. Ancak Ayşe Müşerref, eleştirmenlerin ve okurlarının böyle bir çabaya girişmelerine alan açmaz. Bunu kitabın kapağındaki “Mesnevî’den ilhamla” alt başlığıyla, giriş kısmında bu ilhamın kaynağını genişletmesiyle ve kendi öykülerinin sonuna ilham aldığı orijinal anlatının düzyazı formunu koymasıyla oldukça açıktan ve sakınmadan yapar. Buna göre Müşerref, kendisine sunulan çocuklara uygun Mesnevî’den uyarlama hikâyeler üretme teklifiyle eseri kaleme almaya giriştiğini kitabının başında belirtir (5). Bu bilgiye dayanarak çalışmanın bir proje olarak tasarlandığını söylemek yanlış olmaz. İki metnin yapısıyla birlikte yaratım sürecindeki benzerlik de dikkat çekicidir. Tıpkı Müşerref’e editörü Melike Günyüz tarafından yapılan teklif gibi Mevlânâ’nın eserinin oluşumunda da Hüsamüddin Çelebi önemli bir rol oynar ve kendisinin Attâr ve Sa’dî’nin eserlerini okuduğunu ve şeyhi Mevlânâ’nın da bu eserlere benzer bir eser yazması gerektiğini söyler (Tarlan 71). Bunun üzerine asırlardır dilden dile, kalemden kâğıda aktarılan Mesnevî hayat bulur.

Müşerref’in tasarısına uygun olarak esas alınan metin ise Mevlânâ’nın soyundan gelen Veled İzbudak’ın 1942-1946 yılları arasında Türkçeye yaptığı ilk mensur Mesnevi tercümesidir. Burada proje eser tasarısına uygunluktan kastın, asırlar önce sözlü kültürün önemli bir parçası olan şiirin dönüşen kültür ortamı ve gelişen yazılı kültürle yerini nesre yani düzyazıya bırakması olduğu anlaşılmalıdır. Müşerref bu tercihle güncel okurlarına, onların çok daha alışık olduğu bir formda Mesnevî’yi ve onun özünü aktarmak istediğini gösterir.

Ancak nasıl ki Mevlânâ, Fars edebiyatının kendisinden önce güçlü örneklerini veren Attâr ve Sa’dî’yi örnek alarak dünya ve mahlukatı anlamlandırmak için anlatı inşa etme yoluna gitmiştir, Müşerref’in de tek ilham kaynağının yalnızca Mesnevî olduğunu iddia etmek doğru olmaz. Yazarın, Mesnevî üzerine inşa edilen anlatı geleneğine ve Mevlânâ ile eserinden bağımsız şekillenen modern ve post-modern anlatı dünyasına da hâkim olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Bu durum metnin anlam dünyasının genişlemesini sağladığı gibi eser üretme biçimlerini de zenginleştirir.

Henüz ilk hikâyeden modern anlatım tekniklerini kullanmaya özen gösteren Müşerref, kitaptaki dokuz öykü boyunca farklı öykü kurma biçimlerine hâkimiyetiyle önemli bir başarı ortaya koymaktadır. Ancak burada yazınsal bir başarı olarak görülmesi gereken, sıfırdan somut bir ilham olmadan yazılan öykülerin varlığı değil aksine takip edilmesi gereken bir ana fikir, pragmatik mesajın olduğu metinlerin anlam dairesinden çıkmadan, geleneğin içinden fısıldayan bir sesle kurulmuş metinler olmasıdır. Kurgulanan öykülerden hareketle esas öykülerin özenle seçildiğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Müşerref, ana fikre zarar vermeden üzerinde oynayabileceği ve kurgusunu bu asra ve çocuklara en uygun şekilde düzenleyebileceği metinleri seçmeye özen göstermiştir. Örneğin son öykü olan “Uyku”da darbuka çalan kahramanının giysisindeki renkli püsküller anlatıcı olarak seçilmiştir. Bu anlatıcı profiliyle çocuk okurlara, cansız nesnelerin görebilme, duyabilme ve hatta empati kurabilme yetileri olduğu gösterilmiş ve böylece genelde bireye özelde ise çocuklara eşyaya saygı ve onunla bağ kurabilmenin önemine vurgu yapılmıştır. Mesnevî kıssasının kurgusunun dönüşümüyle verilen bu pragmatik mesaj, ilham alınan metnin pek çok kıssasında ara satırlarda okunabilen yaratılan canlı cansız her nesneye, eşyaya özen göstermenin gerekliliğine atıf yapmaktadır.

Yazar, zaman zaman çocuklar için anlaşılması kolay anıştırmalar yaparak somut fikir ve gerçeklikleri soyut düzlemde anlamlı kılmayı da dener. Örneğin “Ayak İzleri Kimin” adlı ilk öyküde kapıların rahat veya zor açılması ile bir insanın kalbine girebilme, o kalp kırıldığında kolay veya zor tamir edebilme arasında ilişki kurmaktadır. Anlatıcının kapıları tanıtmasıyla başlayan anlatının sonunda okur, insan gönlünün sırlarına vakıf olabilir. Burada da ilham alınan orijinal kıssa “Ev Sahibinin Hırsızı Yakalamak Üzereyken Birisinin Seslenmesi Yüzünden Kaçırması”nda verilmek istenen mesaj dönüşen kurguda nispeten sabit kalır. Bu nisbîlik ise Mevlânâ’nın aynı kıssa başlığı altında farklı benzetmeleri kullanarak çok katmanlı bir mesajlar silsilesi oluşturmasından kaynaklanır. Müşerref yeniden kurgulama amacıyla seçtiği bu öyküde mesajı Mevlânâ gibi katmanlaştırmaktan ziyade tek bir noktaya odaklanma niyetindedir; eylemlerimiz ve söylemlerimizle işlemiş olduğumuz hatalar neticesinde kapanan kapılar ve kırılan kalpler şu sihirli sözcüklerle açılıp tamir edilebilir, “Özür dilerim…” (15).

Müşerref’in öykü kurmaya verdiği önem ve önceliği kitaba da adını veren yedinci öykü “İşe Yarar Şeyler Dükkânı”nın yapısında yaptığı değişikliklerden de anlamak mümkündür. Orijinal kıssanın sonunda mesajı güçlendirmek amacıyla yazılan beyitler ve hikâyelerin esas amacı olan hayat dersleri, Müşerref’in öyküsünde kurguyu başlatan ve tamamlayan ögeler şeklinde verilir ve sıralı giden kıssadan hisse yapısı bozularak anlatının kendisi anlamlı kılınır, tamamlanır. Mevlânâ’nın kıssa sonunda aktardığı, okurun alması gereken hisseler, Müşerref’in metninde kendini tatmin için toprak yiyen kahramanın açgözlülükle kapanan gözünün yaşadığı tecrübelerle manevi anlamda açılması ve toprakla beslenen, göz ve elbette ruh için temel besin kaynağı olan çiçeğe bakışında birleşir. Bu örnekle düşünülebilir ki Mesnevî’nin kıssaları, Müşerref’in kurguladığı hikayelerde kaynak olmakla birlikte ara metinler olarak da yer almaktadır. Böylece Mesnevî’nin vermek istediği mesajlar, Müşerref’in metinlerinin oluşumu için temel vasıtalardır.

Yazarın “Mesnevi’den ilhamla” alt başlığıyla sunduğu çalışmasını, söylenip kaleme alındığı 13. yüzyıldan bu yana süren Mesnevî’yi ve elbette Mevlânâ’yı anlama çabası olarak görmek de mümkündür. Her asırda yaygın edebi üretim biçimlerine göre -ki bu Osmanlı yazınında yoğunlukla şerh yöntemiyle yapılmıştır- şekillenen bu amaç yaşadığımız devrin çeşitlenen edebi üretim ve tüketim biçimlerine uygun olarak yeniden üretilmiştir. Müşerref’in metnini diğer Mesnevî yeniden yazımlarından ayrı tutan unsur onun çocuklara özgü dönüşen kurgusundadır. Bu özelliğiyle çok daha girift bir metinlerarasılık ilişkisi sunan çalışma çocuklara, onların dili ve dünyaları ile Mesnevî’yi tanıtır. Burada amaç yalnızca yazarın kendi öykü kurma gücünü gösterme çabası değil, yeni yetişen okurlara yedi yüz yıllık geleneği aktarmayı da içerir. Böylece asırlardır yetişkinlerin pek çok farklı girişimle dinlediği, okuduğu ve yeniden yazıp tartıştığı hikâyeler şimdi geleceğin okur ve yazarlarının beğenisine sunulur.

Bununla birlikte konumuz tasavvufi yorumlama geleneğinin önemli bir temsilcisi olan Mevlânâ ve asırlardır yeniden üretimleriyle birlikte hem sözlü hem de yazılı kültürde yorumlamaya oldukça yoğun bir şekilde maruz kalmış bir eser olan Mesnevî olunca “yorum, doğru anlamaktan daha çok, yanlış anlamamak için verilen bir uğraşıdır” (Fazlıoğlu 13) kaidesine uymak çok daha anlamlı olur. Müşerref’in girişimini de Mevlana’yı en doğru haliyle anlamak ve aktarmakla birlikte, Mevlânâ’yı ve öğretilerini bu asra ve bu asrın tarzıyla mümkün oldukça daha az yanlış aktarmak çabası olarak da yorumlanabilir.

 

Kaynakça

Lukens, Rebecca & Smith, Jacqueline & Miller Cynthia Coffel. Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış. Çev. Cenk Pamay. İstanbul: Erdem Yayınları, 2018.

Fazlıoğlu, İhsan. Fuzulî Ne Demek İstedi?. İstanbul: Ketebe Yayınları, 2020.

Müşerref, Ayşe. İşe Yarar Şeyler Dükkânı. İstanbul: Erdem Yayınları, 2019.

Tarlan, Ali Nihat. Mevlânâ. İstanbul: Ketebe Yayınları, 2020.