Dosya

Çok Satar Bir Metin Kanonik Midir? Tevfik Fikret’in Şermin’ine Bir Değini

Zira Şermin’in bazı edebiyat tarihi metinlerinde Haluk’un Defteri’yle birlikte anılmasının nedenlerinden biri de şairin yeni öğretim metoduyla gençlerin çocukluklarından itibaren yenilikçi biçimde yetiştirilmesi gerekliliğine dikkat çekmesidir.

“Kristof Kolomb sadece Amerika’yı keşfetti.

Bense çocukluğu keşfettim.”

Victor Hugo

 

Tevfik Fikret’in Şermin kitabı, ilk kez 1914 yılında Arap harfli Türkçeyle Hasan Tahsin tarafından Kanaat Matbaası’nda bastırılır. Metnin ithafından anlaşıldığı üzere Satı Bey’in Yeni Mektebi için hazırlanmıştır. Satı Bey, 1909 yılında Darulmuallimin Müdürlüğüne getirilir ve Tatbikat Mektebinin kuruluşunda görev aldığı sırada çocuklara yönelik yazılmış şiir ve şarkıların eksikliğini fark ettiğinden, bu alanda yeni metinler yazılmasına ilişkin bir çağrıda bulunur. İbrahim Alâaddin Gövsa Çocuk Şiirleri (1911), Ali Ulvi Elöve Çocuklarımıza Neşideler (1912) kitaplarıyla bu çağrıya karşılık verirler. Tevfik Fikret’in Şermin’inin de bu çağrıya katıldığını söylemek mümkündür.

Şermin Cumhuriyet sonrasında 1946 yılında ikinci kez basılır. Türker Acaroğlu’nun hazırladığı bu basımda metnin sonuna bir sözlük ilave edilir. Aynı kitap 1961 yılında Hür Yayınevi tarafından tekrar yayımlanır. 1964/65 yılındaysa İsmail Hikmet Ertaylan, Tevfik Fikret Derneği yayınlarının ilk eseri olarak Şermin’i yayına hazırlar. Resimli olarak basılan bu kitaba Tevfik Fikret’i ve eserlerini öven bir önsöz de yazar. 1973 yılındaysa Sermet Sami Uysal’ın Tevfik Fikret ve Şermin kitabı İnkılap ve Aka yayınları tarafından yayımlanır. Uysal bu versiyonda Fikret’in eski alfabeye göre yazılmış “Şermin’in Alfabesi”ni dil devrimine göre Latin harflerine uyarlar. Ertaylan gibi o da metnin sonuna okurlar için bir sözlük ekler. Bazı şiirler için de kitabın sonuna açıklama notları düşer. Günümüzdeyse Şermin neredeyse tüm yayınevleri tarafından basılan ve çokça satan, çocuklar için yazılmış bir şiir kitabı hâline gelir.

Ben bu yazımda çocuk edebiyatı tarihi metinlerinin yokluğundan dolayı edebiyat tarihi metinlerinde yer alan Şermin “değini”lerinin izini süreceğim. Bu minvalde öncelikle Şermin’in “ne”liği üzerinde durarak yeni bir eğitim metodu ve modernleşme projesi bağlamında Şermin’e sorular soracağım.

 

Osmanlıda Çocuk Edebiyatı Çalışmaları ve Şermin

Fuat Köprülü Nasreddin Hoca (1917) kitabına yazdığı önsözde çocuk edebiyatı çalışmalarını Ali Ulvi Elöve’nin Çocuklarımıza Neşideler (1911/12), İbrahim Alâaddin Gövsa’nın Çocuk Şiileri (1913) ve Tevfik Fikret’in Şermin’i ile başlatır (Aktaran Şimşek 314). Yazıldığı dönem itibariyle de Meşrutiyet Dönemi çocuk edebiyatı örneklerinden biri olarak anılan Şermin’e geçmeden önce burada kısaca çocuk edebiyatını ve modernleşme sürecinden önce çocuklara yönelik yazılmış metinlerin varlığını tartışmaya açmak gerek. Terim olarak 20. yüzyılın ilk yarısında konuşulmaya başlanan çocuk edebiyatı, çocuğa görelik ilkesi çerçevesinde çocuğun estetik beğenisinin şekillenmesine katkı sunan hem eğlendiren hem de eğitici işlevi olan metinleri kapsar. “Amaç çocuklaşmak değil, çocuğun dünyasına yaklaşmaktır” (Şimşek 545). Öncesinde çocuk edebiyatına dahil edilebilecek metinler yok mudur? Elbette ki vardır. La Fontaine masalları, Gulliver’in Gezileri (1726), David Copperfield (1850), Dünyanın Merkezine Yolculuk (1864), Alice Harikalar Diyarında (1865), Tom Sawyer’ın Maceraları (1876), Pinokyo (1883), Orman Çocuğu Mogli (1894) gibi günümüzde dünya klasiklerinde yer alan metinler çocuklar için yazılmış Batı’daki öncü metinler olarak kabul edilir. Anakronik bir yaklaşım olmayacaksa tarihsel olarak daha “eski”ye gidersek, Doğu’da da kıssadan hisse ve öğüt verme geleneğinin bir ürünü olarak pendnamelerden, Kelile ve Dimne’den, Kutadgu Bilig’den, Dede Korkut Hikâyeleri’nden söz edilebilir. Klasik dönemdeyse Nâbi’nin oğluna yazdığı öğütler Hayriye (1701), Sünbülzade Vehbi’nin yine oğlu için yazdığı Lütfiye (1809) çocuk edebiyatının Doğu’daki kökenine dair bir arayışa -şayet buna ihtiyaç duyuyorsak- örnek olarak verilebilir. Ancak bu metinler çocuğa görelik ilkesiyle yazılmış bir edebiyat çocuk okura sunmazlar. Zira önce çocukluğun keşfi, modern anlamda çocuk okurun tahayyül edilmesi gerekir. Bu açıdan Tanzimat döneminde romanın Batı’dan keşfedilmesi ve bir modernlik unsuru olarak taklit edilerek sahiplenilmesi gibi çocuk edebiyatı da benzer bir serüven içerisinde alımlanır ki “Tanzimat iki açıdan çocuk edebiyatına zemin hazırlar: 1) Çocuğun keşfedilmesi ve çocuk düzeyine uygun süreli yayınlar ve metinler üretme ihtiyacı 2) La Fontaine’nin keşfedilmesi ve çeviri faaliyetleri” (Şimşek 551). Bu noktada Şinasi, çocuk edebiyatında da kilit rolü oynar, La Fontaine’den tercüme ettiği “Eşek ile Tilki hikâyesi” bir çeviri alımlama pratiği olarak ilk örnektir ve yazarın 1859’da yayımlanan Tercüme-i Manzume kitabında yer almıştır. Şinasi, bu tercümeyle birlikte kendi yazdığı iki fablı da (Karakuş Yavrusu ile Karga Hikâyesi, Arı ile Sivrisinek Hikâyesi) 1863’te yayımladığı Müntehabat-ı Eş’ar kitabına” alır (551). Ardından Recaizade Mahmut Ekrem de La Fontaine’den yaptığı on çeviriyi Naçiz’de (1885) toplar. Doğrudan çocuklar için yazılmış bir metin olmasa da çocuklar tarafından okunan Robenson Crusoe tercümeleri de Tanzimat döneminde çocuk edebiyatının Batı’dan alımlanışına örnek olarak gösterilebilir. Batı’da klasik olarak zikrettiğim metinlerin birçoğu da bu dönemde tercüme edilir.

Yine Şermin öncesinde söz edilebilecek önemli faaliyetlerden biri de çocuklara yönelik yayımlanan gazete ve dergilerdir. 1869 yılında yayımlanan Mümeyyiz çocuklar için yayımlanan ilk gazetedir.

İkinci olarak 1975’te Sadakat gazetesi yayımlanır. 1876’da çıkan Arkadaş gazetesini 1882’de Çocuklara Arkadaş izler. (…) 1883’te Vasıta-yı Terakki ve Çocuklara Kıraat çıkar. 1887’de Çocuklara Talim okuyucuyla buluşur. 1897-1901 arasında çıkan haftalık gazete Çocuklara Rehber ile 1896-1908 arası Çocuklara Mahsus Gazete dönemin en uzun ömürlü süreli yayınlarıdır. Çocuk Bahçesi (1904), Musavver Küçük Osmanlı (1909) ve Arkadaş (1909) dönemin diğer önemli dergileridir. (s.550)

 

Sonrasında Tedrisat-ı İptidaiye Mecmuası (1910), Talebe (1911), Çocuk Bahçesi (1911), Türk Yavrusu (1911), Çocuk Yurdu (1911), Çocuk Duygusu (1911), Mektepli (1911), Çocuk Dünyası (1913), Çocuk Dostu (1914) ve Hür Çocuk (1918) gelir (Şimşek 550). 1908 sonrası görülen bu artıştan anlaşılacağı üzere Osmanlı’da çocuk edebiyatına yönelik önemli gelişmeler II. Meşrutiyet sonrasında yaşanır. 1909 yılında Satı Bey’in Darulmuallimin müdürlüğüne getirilmesi “çocuğa yönelik” edebiyat üretimi açısından başlangıç noktası kabul edilebilir. Zira Satı Bey, bir Tatbikat Mektebi kurar ve burada öğretim görecek çocuklara yönelik şiir ve şarkı yazılması ihtiyacını keşfeder. Bu nedenle bir konferans düzenleyen Satı Bey, dönemin edebiyatçılarına bu ihtiyaca yönelik şiirler yazmaları için çağrıda bulunur. Bu çağrıya ilk karşılık veren Ali Ulvi Elöve olur. Elöve’nin Çocuklarımıza Neşideler kitabına yazdığı önsözde Satı Bey, söz konusu ihtiyaca ve yazarın katkısına yeniden değinir. Ancak bu metnin tamamı telif bir metin değildir, çeviri ve uyarlamalardan oluşur. İlk telif metni yazan ve “çocuk edebiyatı” terimini ilk kullanan İbrahim Alâaddin Gövsa olur (1911). Bu metni 1914’te Tevfik Fikret’in Şermin’i izler. 

Şermin, “İthaf” ve La Fontaine’den “Ağustosböceğiyle Karınca”yla birlikte 8’li hece ölçüsüyle yazılmış 31 şiirden oluşur. Halûk’un Defteri’nde oğlu Haluk’u kahramanlaştıran Tevfik Fikret, burada da yeğeni Şermin’i anlatıcı olarak kahramanlaştırır. Doğa ve hayvan sevgisini işleyen, sevgi dolu bir aile ortamı sunan şiirleriyle Şermin Tevfik Fikret’in küskün ve buhranlı bulunan yetişkinler için yazdığı şiirlerine göre oldukça neşeli bir anlatıma sahiptir.

İthaf’ta “Yuva’nın mini mini yavrusuna” notunu düşen şair, buradaki yuvanın Satı Bey’in kurduğu yeni mektebin miniklerine mahsus kısmı için tercihen kullandığı bir isim olduğunu açıklar. Sermet Sami Uysal’a göre (1973) bu nottan hareketle günümüzde de kullanılan “yuva” deyiminin de isim babasının Tevfik Fikret olduğu düşünülebilir. İthaf’tan sonra gelen “Şermin’in Alfabesi” şiiri, Türker Acaroğlu’nun edisyonunda (1946) bazı değişiklikler yapılarak yayımlanmış, Ertaylan’ın versiyonuna (1965) hiç alınmamış, Sami Uysal’ın hazırladığı Tevfik Fikret ve Şermin kitabındaysa (1973) Latin harflerine uyarlanarak yer almıştır. İki versiyona da alfabede yaşanan modernizasyon sürecini ve uyarlama pratiğini göstermesi açısından burada yer vermek anlamlıdır:

 

Şermin’in Alfabesi

Alfabeni oku yavrum

İşte hemen başlıyorum:

a, b, c, d, e, f, g

ğ, h, ı, i, j, k, l, m

n, o, ö, p, r, s, ş, t

u, ü, y, v, z; bu kadar.

Hangi harfler kalındırlar?

A, ı, o, u.

Ya inceler hangileri?

E, i, ö, ü.

Çalışıp yuttum hepsini.

Son bana istediğini.

Hangi harfler bulunmuyor

kelimelerin sonunda?

Hoca söyledi geçen gün:

b, c, d, g…

Ben yoruldum artık bugün.

Peki yavrum, haydi oyna;

Koca bir “aferin” sana!

(Uysal, 1973, 60)

 

Şermin’in Elifbesi

“Elifbeni oku, cicim.”

“Elif, be, pe, te, se, cim, çim,

ha, hı, dal, zel, sin… Yok, zel, re,

ze, je, sin, şin, sad, dad, tı, zı,

ayın, gayın, fe, kaf, kef, lam…

yok lamelif; bir de gef var.

Bir de üç noktalı kef var”

“Hangi harfler kalındırlar?”

“Ha, hı, sad, dad, tı, zı, ayın

gayın.” “Peki.” “Bir de kaf var.

En kalını ayın, gayın.

“Hangileri bitişmiyor?

Kendisinden sonrakine?”

“Hoca yedi harf var, diyor:

Elif, dal, zel, re, ze…. Nine,

Ben yoruldum artık!” “Peki,

Yalnız söyle: Hemze nedir?”

“Hemze… Hemze… evet, o bir

Küçük ayın başıdır ki

E okunur, i okunur,

Bazen eliflere konur.”

“Harf-i imlâ hangileri?

“Bilmiyorum!” “Yok, bilirsin”

“Elif, vav, he, ye değil mi?..

Artık, nine, bana izin.”

“Peki, yavrum, haydi oyna;

Koca bir aferin sana!”(Koz, 2020, 16)

Tevfik Fikret’in Şermin’i pedagojik kaygılarla kaleme aldığı düşünülürse metnin ilk şiirinin alfabeyle açılması ve anlatı formunun tekerleme gibi kurulması çocuk okura okuma yazmayı eğlenirken öğretme metodunun bir yansıması olarak düşünülebilir. Bu metot aslında Tevfik Fikret’in eğitim anlayışının bir ürünüdür. Şiirlerde gündelik hayatta kullandığımız deyimleri de sık sık kullanan Tevfik Fikret, eski öğretim metodu olarak korkutarak ve dayakla dini öğretme metodunu da şiirlerinde eleştirir.

Modernlik deneyimi ve Haluk’un Defteri’ndeki bilimsel duyuşun tezahürü olarak bu şiirlerinde de gözle görülemeyen varlıkların reddi, akılla kavranabilen gerçeklik anlayışı dikkat çeker. Diğer bir deyişle Tanzimat yazarlarının halk masallarını gerçekçi bulmadıkları için eleştirip, romanı gerçekçilik üzerinden yüceltmelerindeki geleneği reddediş tavrı Şermin’deki şiirlerde çocuk gözüyle belirir. “Umacı” şiiri bu açıdan ilginç bir örnektir.

“Umacı” şiirinde anlatıcı önce Şermin’in umacıdan korkan çocuklardan olmadığını söyler. Ancak bu korkusuzluk öyle kendiliğinden gelişen bir korkusuzluk değildir. Şermin umacıdan korkmamayı ağabeyinin öğretimiyle, umacının içi boş bir korkutma söylemi olduğunu idrak ederek öğrenir. Şöyle ki, ağabeyi bir gün Şermin’e yanında mandalı olan bir kutu getirir ve Şermin’den oynatmasını ister. Şermin mandalı oynattığında kutu çocuğun elinden fırlar ve Şermin korkar. Şermin’in korktuğunu gören ağabeyiyse ona korku veren şeyin mahiyetini, içi boş bir söylem olduğunu anlatarak kız kardeşini sakinleştirir:

                        …Şermin,

                        Seni titreten şu hain,

                        Şu korkunç şey, ki kutudan

                        Çıkıverdi, bir kuzudan

                        Koparılmış bir avuç yün,

                        Biraz kâğıt, biraz da dün

                        Sana verdiğim tel yok mu,

                        İşte ondan ibaret… Bu

                        Seni titretti; çünkü sen,

                        Yazık, böyle boş şeylerden

                        Titreyecek kadar boşsun!

                        Tekmil cadın, koncalozun

                        İşte böyle boştur. (2020, 24)

 

Bu temsili öğretme metoduyla görmediği şeylerden korkmanın yersizliğini aynı zamanda da bir bütünü oluşturan bileşenleri görerek korktuğu nesnenin asıl mahiyetini öğrenen Şermin bir daha korkmamaya ant içer. Anlatıcının aklı başında olanların yalnız fenalıktan korkması gerektiği öğüdüyle de şiir sonlanır.

Anlatıcının eğitici yönü ve modernist tutumu Şermin’inde yer alan birçok şiirde hissedilir. “Mahallebim ve Mektebim”de coğrafya bilgilerini öğrenen Şermin, müzikte piyano ve kemanı tanır. “Ezan” şiirindeyse Ömer Seyfettin’in “Falaka”sında olduğu gibi dini öğretim kisvesi altında dayakla öğretim metodu eleştirilir. Tıpkı alfabede olduğu gibi şiirin çocuk kahramanı bu kez “Nedir ezan?” sorusuyla karşılaşır. Ancak burada alfabede olduğu gibi neşeli değil, aksine “başımdan buzlu su döküldü” diyecek denli korku doludur çocuk (83). Zira vakti zamanında dedesi onu abdest aldırıp camiye götürmüştür. Namaz uzun sürünce uyuyakalmıştır. Salli barikleri okurken babası ona tokat atar. Bu tokadın neticesinde çocuk kahraman ezandan uzaklaşır:

                        …Şimdi babam adım adım

                        Söylenerek gidiyordu.

                        Uzaklaştı artık sesi,

                        Benim de gözyaşım durdu;

                        Çünkü ezan meselesi

                        O adımlarla beraber

                        Uzaklaşıp gitti… “Eğer”

                        Diyordum, “Beybabam şimdi,

                        Ezan nedir?” diye tekrar

                        Gelip dikilirse… “Haydi

                        Sen de!..” dedim, bu ne kadar

                        Korku? Baban canavar mı?

                        Onun gibi baba var mı?..

                        Fakat tokat yanağımda

                        Sızlıyordu; o gün bu gün

                        O dargın ses kulağımda

                        Ezan okur… (2020, s.85)

 

Şermin’de yer alan bu minvaldeki şiirler, şairin eğitim metodundaki yönelimini ve dini öğretime dair eleştirilerini göstermesi açısından önemlidir. Zira Şermin’in bazı edebiyat tarihi metinlerinde Haluk’un Defteri’yle birlikte anılmasının nedenlerinden biri de şairin yeni öğretim metoduyla gençlerin çocukluklarından itibaren yenilikçi biçimde yetiştirilmesi gerekliliğine dikkat çekmesidir.

 

Bazı Edebiyat Tarihi Metinlerinde Şermin’e Değinmeler

Vasfi Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi’nde (1964) Şermin’e şairin Halukun Defteri metniyle kıyaslayarak şu şekilde değinir:

En büyük ve en önemli eseri olan Rübab-ı Şikeste’den sonra neşretmiş olduğu, milli, içtimai ve siyasi şiirlerle dolu Halûk’un Defteri adlı kitabında şair, daha canlı bir ifade göstermektedir. Fakat yabancı kelime ve terkip düşkünlüğünden kendini kurtaramamıştır. Bu sıralarda memleketimizde sade Türkçe millî dil ve millî edebiyat tartışmaları yapılmaya başlanmıştı. Fikret bundan sonra çocuklar için yazdığı Şermin adlı kitabında sade Türkçe ile ve hece vezniyle yazılmış şiir örnekleri verdi. (707)

 

Şermin’in Cumhuriyet sonrasında övülmesinin nedeni hem edebiyat anlayışında yaşanan değişim hem de eğitim politikasındaki dönüşümdür. Halûk’a göre daha anlaşılır bir Türkçeyle yazıldığı için Şermin daha işlevsel görülür. Benzer biçimde Seyit Kemal Karaalioğlu da Türk Edebiyatı Tarihi’nde Tevfik Fikret’in Haluk’un Defteri’ndeki gençleri eğitme amacının Şermin’de çocukları eğitmeye yöneldiğini (643) ve Şermin’in şairin en ünlü eserlerinden biri olduğunu söyler (675). Karaalioğlu’na göre,

Şair olduğu kadar ressam da olan Tevfik Fikret, gençler kadar çocuklara da önem verir. Çocuklar için Türk edebiyatında ilk şiir kitabını yazan odur. Büyük eğitimci Sati Bey bu yüzden onun için şöyle der: “Hiçbir şairimiz çocuklarla gençleri, Fikret kadar düşünmedi. Hiçbir şairimiz çocukların ruhlarına hitap etmenin yollarını Fikret kadar arayıp bulmadı”. Fikret’te gençlik sorunu ülke sorunuyla bir bütündür. Vatanın yarınını, umudunu, güvenini gençlikte bulmakta Atatürk’e ışık tutar. (669)

 

Karaalioğlu, Âgah Sırrı Levend’den de şu görüşü aktarır: “Fikret sanat anlayışında türlü aşamalar geçirmiştir. Rübâb-ı Şikeste’de sanatında titiz bireyci bir şair olarak görülür. Haluk’un Defteri’nde seçtiği konular ve ileri sürdüğü düşüncelerle topluma yararlı olmayı amaç edinen bir şairdir. Şermin’de ise çocuklara kadar inmiştir.” (656). Bu açıdan Şermin toplum menfaatine pedagojik bir işlev gören manzum metindir.

Mehmet Kaplan da Tevfik Fikret kitabında Şermin’in şairin arzu ettiği “yeni insan tipi”yle yakından ilgili olduğunu söyler (177). “Bu yeni insan tipi, iradeli, şahsiyetinin bütün melekelerini geliştiren, hayatta faydalı ve pratik şeylere önem veren Amerikalı insan tipidir. Yeni Mektep’in programında sık sık tekrarlanan kelime ‘amelî’ kelimesidir” (178). Modernist bir bakış açısıyla Fikret’in hayalini kurduğu Yeni Mektebin amacı “çocuğun hafızasını geliştirmek değil, amelî hayata hazırlamaktır. Anglo-Sakson memleketlerinde olduğu gibi, bu okulda da spora ve el işine, soyut bilgiden daha çok önem verilir. Yeni Mektep ilim adamı değil, iş adamı yetiştirmek istediği için çocuğa vücudunu ve elini kullanmayı öğretir. Dünyaya, gündelik hayata yönelen bu yeni insanın hayatında mistik duygulara yer yoktur. Onun yerini hayat bilgisi alır” (178). Nitekim Şermin’de yer alan “Marangoz” şiiri şairin bu ülküsünün bir temsilidir. Çalışmanın ve el emeğinin öneminin vurgulandığı şiirde Şermin “Montessori” eğitim sistemini andırır şekilde gerçek aletlerle işini gerçekleştirir:

                        Marangozum ben beş gündür…

                        Çalışan her işi görür;

                        İnsan için sanat çoktur,

                        Yapılmayacak iş yoktur.

                        Elim işler, işim ürer;

                        Aletlerim birer birer

                        Geçer her gün elimden;

                        Onları pek severim ben.

                        Ooh, sevgili aletlerim!

                        Ben sizi her gün bilerim.

                        Tezgâhımın bir yanında

                        Hepsi durur sıra sıra

                        Bir bıçkım, bir testerem var;

                        Birkaç rendem, kösterem var;

                        Ölçülerim, pergellerim,

                        Gönyelerim, cetvellerim,

                        Kıskaçlarım, kerpetenim,

                        Hepsi mükemmeldir benim.

                        Çekiç, törpü, keski, kalem,

                        Torna, burgu… Bütün elzem

                        Avadanlıklardır. “Haydi,

                        İş başına biraz şimdi!” (72)

 

Şermin’i günümüz Türkçesiyle yayına hazırlayan Sermet Sami Uysal’a göreyse (1973) şair “Şermin’de çocuğu, beden, ruh ve düşünce bakımından bir bütün olarak ele almıştır. Bu da onun yalnız ‘büyük şair’ değil ‘büyük bir eğitici’ olduğunu gösterir” (23). Nitekim Galatasaray Lisesi’nde müdür olarak görev yapan şair, bu kurumda çalıştığı sıralarda okulda “resim atölyeleri, iş yerleri, jimnastikhâneler yaptırmış”, iş ve sporla iç içe bir eğitim modeli tasarlamıştır (24). Biraz da bu nedenle Halûk’un Defteri’nde hayal ettiği yeni genç tipi bu metinde “yeni çocuk tipi” prototipi olarak görülür (24). Muhtemelen Şermin’in günümüzde çok okunmasının nedeni de “Marangoz” örneğinde olduğu gibi Montessori sistemini andıran eğitim metodunun bu şiirlerinde temsil edilişidir. Ancak bu temsilde çok okunurluk ve popüler bir eğitim modelini öncülemek bir metnin kanonik olması için yeterli midir? Bu açıdan Şermin özelinde son olarak bir de çocuk edebiyatı tarihi metinlerinin yokluğu üzerinde durmak yerinde olur.

Çocuk edebiyatı çalışmalarının önemli isimlerinden Çocuk Vakfı’nın da kurucusu yazar Mustafa Ruhi Şirin Türk Dili dergisinin Çocuk Edebiyatı özel sayısında çocuk edebiyatında kanon tartışmalarının konuşulması gerekliliğini gündeme taşır. Harold Bloom’dan mülhem, kanona girmenin temel ölçütünün “edebi değer ve estetik saygınlık” olduğunu belirten Şirin, “çocuk edebiyatı kanonunun olup olmadığı veya olacaksa nasıl olması gerektiği konusunda henüz uzlaşı” olmadığını belirtir (375). Evelyn B. Freeman’a göre “çocuk edebiyatında kanon, çocuk edebiyatında söz dinlenenlerin derlediği listedir” görüşünü aktaran Şirin, tam da liste hususu gündeme geldiğinde “Kanonu kim yapar?” diye sorar (s.376) ve sivil otoritelerin bu konuda daha nitelikli seçimler yapabileceğini savunur (377). Bu tartışma 1914 yılında yazılan bir metin olarak Şermin’in kanonik olup olmadığını tartışmanın odağına getirmesi açısından anlam kazanır. Zira Şirin’in yazısında belirttiği üzere, 100 yıl içinde en çok okunmuş beş çocuk kitabı “Tevfik Fikret’in Şermin’i, Reşat Nuri Güntekin’in Kızılcık Dalları (1932), Cahit Uçuk’un Türk İkizleri (1937), Kemalettin Tuğcu’nun Sokak Çocuğu (1955), Gülten Dayıoğlu’nun Fadiş’i (1971)”dir (377). Ancak “hiçbir kitap yazıldığı dönemde ve daha sonra ‘çok okunduğu’ için klasik kabul edilemeyeceği gibi, kendiliğinden kanonik bir esere de dönüşmez” Şermin de bu nedenle kanonik sayılamaz (377). Zira didaktik kaygı güden, estetik saygınlık kazanamamış bir metindir. Bu yazıda değindiğim edebiyat tarihi metinlerinde ve Kaplan’ın çalışmasında da öne çıkan husus aslında şairin büyüklüğü ve onun edebiyat kanonundaki yeri dolayımında, ölmeden önce yazdığı son eser olarak Şermin’in “gerçekçilik” kaygısı güden ve aruz vezni olmadan Türkçeyle yazılmış bir eser olmasından kaynaklanmaktadır.

Sonuç olarak Şermin’in edebiyat tarihindeki yerini tartışmak için öncelikle çocuk edebiyatı tarihinin yokluğu üzerinde durmak gerekir. Batı’da klasikleşmiş eserler olmasına rağmen bizde çocuk edebiyatı klasiklerinden hâlen söz edemiyor olmak, bu alanda da kanon tartışmalarının yokluğundan ileri geliyor olabilir. Şermin’in nasıl çok satar olduğu sorusuysa edebiyat sosyolojisi bağlamında incelenebilecek bir konudur. Dolayısıyla bu yazıda değinilmeyen başka edebiyat tarihi metinlerine ve tartışmalarına da değinmek gerekir. Ancak yine de şairin edebiyat tarihindeki konumunun eserin dolayımlayıcısı olduğu, metnin kendisininse modern bir eğitim metodu olarak alımlanmasının çok satarlığında etkisi olduğu iddia edilebilir. Şermin kanonik bir metin olmasa da çocuklar için yazılmış ilk şiir kitaplarından biri olması ve modernist bir eğitim ideali sunması açısından kıymetli bir örnektir.

 

Kaynakça

Kaplan, Mehmet. Tevfik Fikret. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016.

Karaalioğlu, Seyit Kemal. Türk Edebiyatı Tarihi. Cilt 2. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevi, 1980.

Kocatürk, Vasfi Mahir. Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yayınevi, 1964.

Şimşek, Tacettin. “Çocuk Şiirleri”. Hece Çocuk Edebiyatı Özel Sayısı. (2005): 307-319. Ankara: Hece Yayınları.

______________. “Çocuk Edebiyatı”. Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, (2006): 543-562.

Şirin, Mustafa Ruhi. “Çocuk ve İlk Gençlik Edebiyatında Kanon Gerekli midir?”. Türk Dili Çocuk ve İlk Gençlik Edebiyatı Özel Sayısı (2014): 374-378.

Uysal, Sermet Sami. Tevfik Fikret ve Şermin. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevi, 1973.

Tevfik Fikret. Şermin. Haz. M. Sabri Koz. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2020.