Soruşturma

Abdullah Harmancı

Çocuğun paradan yalıtılması veya paranın her şeye çözüm olacağı düşüncesi içinde yetiştirilmesi çok sakıncalı. Para çocuğun hayatında olmalı ve insanın paraya yaklaşımının nasıl olması gerektiği konusunda çocuğa eğitim verilmeli.

Çocuk Yazını “Paranın sanatla ve çocuk özneyle ilişkisini etik kodlarla yeniden değerlendirmek mümkün mü” sorusundan yola çıkarak yeni dosya konusunu “Paranın ve Çalışmanın Estetiği” olarak belirledi. Bu vesileyle çocukluk hafızanıza seslenerek öncelikle şöyle sormak istedik; çocukken aldığınız ya da kazandığınız ilk harçlığı hatırlıyor musunuz? Hatırlıyorsanız bunu okurlarımızla paylaşmak ister misiniz?

 

Sanırım hayatımda ilk ve son defa simit satmıştım. Bu satıştan para kazandım. Erken kalkmak beni fena zorlamıştı. Ama sabah on gibi simitlerim bittiğinde inanılmaz bir erginlik duymuştum.

 

Çocuk yazınında paranın temsil biçimlerine ve çocuk öznenin parayla ilişkisine baktığımızda “çocuk işçi” örnekleminden hareketle para karşılığında çalıştırılmanın, çalışmanın önüne geçtiğini bu yüzden de pek makbul kabul edilmediğini görüyoruz. Özellikle toplumcu gerçekçi metinlere baktığımızda para ve çalışma temaları etrafında istismara uğrayan çocukların görünür kılınması söz konusu. Öte yandan parayla kurulan ilişkinin değişmesi ve paranın hem biçim hem de anlam olarak değişmesiyle kredi kartının resimli çocuk kitabında yer aldığını, yazları staj yapar gibi ya da harçlık biriktirmek için çalışan çocukları da görüyoruz. Sizce çocuk edebiyatında paranın temsili nasıl olmalı? Çocuk öznenin parayla ilişkisi edebiyat düzlemine nasıl taşınmalı? Çocukça çalışmak mümkün mü?

 

Hayatta olan her şey çocuk edebiyatında da olmalı. Çocuk birey bunun farkına varmalı. Bunu görmeli. Ama elbette yetişkin edebiyatındaki gibi değil. Çocuklara bu gerçeği hissettirtmeliyiz. Zira çocukluk cenneti bittiğinde çocuk birey acı içinde diğerleri ile arasındaki farkı kavrıyor. O zaman sonuç çok vahim oluyor. Örneğin ailesinin yoksulluğunu fak etmesi çocuğa acı veriyor. Belki bu durumun altı çizilmeli.        

 

Geç Dönem Osmanlı’dan Cumhuriyet’in ilk yıllarına, oradan da günümüze doğru uzandığımızda çocuklar için yayımlanan süreli yayınlarda ve medyatik içeriklerde banka reklamlarının ve sponsorluğunun ayrı bir yeri olduğunu gözlemledik. Zamanla reklam ve şarkılarla da desteklenen bu içeriklerde tutumlu olmayı özendiren/simgeleyen kumbara imgesi çocuk özneyle yakından ilişkileniyor. Siz bu ilişkiyi nasıl yorumlarsınız? Özellikle hatırladığınız ya da etkili bulduğunuz bir reklam var mı? (Geçmiş ya da güncel)

 

Evet, elbette. Ben de –özel bir bankanın kumbaralarını kullanmaya özendirildim. Bir şey biriktirmek ve sonrasında bunun bir sevilen eşyaya dönüşmesi beni çok mutlu etti. Ancak biriktirmeye değil de paylaşmaya özendirmek lazım. Biriktirmeye alışan çocuk bunu çok yanlış alanlara taşıyabilir. “Saçmak” veya israf etmek de sakıncalı. Ancak biriktiren kişi zamanla içindeki birçok erdemi kaybediyor.  

 

Çocuk edebiyatında para ve çalışmanın temsili sizce çocuk öznenin yetişkinliğine nasıl etki ediyor? Parayla ilişkimizi çocukluk hafızamız ve kültürel kodlarla ilişkilendirebilir miyiz?

 

Çocuğun paradan yalıtılması veya paranın her şeye çözüm olacağı düşüncesi içinde yetiştirilmesi çok sakıncalı. Para çocuğun hayatında olmalı ve insanın paraya yaklaşımının nasıl olması gerektiği konusunda çocuğa eğitim verilmeli. Elbette bu da her şey gibi hayatın doğal akışı içinde verilmeli. Ama bir biçimde para ile ilişkimiz çocuğa hissettirilmeli. Ebeveynlerin para ile ilişkisi ne ise çocuğunki de o oluyor. Tutumluluk abartıldığında karşımıza aynı şekilde para ile ilişkisi sorunlu bir çocuk çıkıyor. Vermekten, paylaşmaktan yana bir dil geliştirmek gerekiyor. Anne ve baba olarak… 

 

Çocukken okuduğunuz ya da izlediğiniz kadarıyla (takip ediyorsanız günümüzde de) çocuk yazınında paranın temsili ve çocuk öznenin parayla ilişkisinin yansıtılma biçimi üzerine neler söylemek istersiniz? Unutamadığınız bir karakter var mı? (İnsan ve insan dışı canlılar, sınıfsal pratikler, para oyunları vb.)

 

Çocuklar eğlenmek ister. Bu, onları farkında olmadan paraya bağlar. Eğlenen arkadaşları ile eğlenemeyen kendileri arasında kalırlar. “Fark”ı görürler. Yaralanırlar.

  • Ben Muzaffer İzgü’yü anımsadım şimdi. Onun kitaplarındaki çocuk işçiler, hep yüreğimi paralar. Kapitalizmin kurbanıdır bu çocuklar. Erkenden olgunlaşırlar ve kendilerinden beklenmedik olgun tavırlar sergilerler.
  • “Kinetiks” diye bir öykü yazmıştım. Spor ayakkabı derdinde bir çocuk ama babası almıyor. Bunun acısıyla yaşıyor.
  • Orhan Kemal’in öyküleri de bu konuda iyidir. Bize geniş malzeme sunar.
  • Behrengi’nin “Püsküllü Deve”si ne kadar acıdır. Ayakkabısı olmayan çocuk ayaklarını siyaha boyar. Aylardır almak istediği oyuncak olan deveyi bir zengin çocuk aldığında deliye döner.
  • Bir de acizane, “Küçük Kırmızı Kalp” öyküm bir para öyküsüdür. Küçük Prens Hakem Olsun kitabımın içinde…