Kritik

Ağustos Böceği ile Karınca Kardeştir!

Bu metin, bir yetişkin ile bir çocuğun aynı eserleri kendi bakış açılarından okuduktan sonra ortak bir bakış açısında buluşmak adına yürütmüş oldukları yaratıcı, eleştirel, özenli ve işbirlikçi bir okumanın ürünüdür.

Güneşli Pazartesiler (2003) filminin en ilginç sahnelerinden biri, bir yetişkinin masal dinlemek için sabırsızlanan bir çocuğa “Ağustos Böceği ile Karınca” masalını anlattığı sahnedir.

“Bir varmış, bir yokmuş. Bir ağustos böceği ile bir karınca varmış. Karınca çok çalışkanmış ama ağustos böceği tembelmiş. Karınca çalışırken ağustos böceği çalar oynarmış. Günler geçmiş. Karınca bütün yaz çalışmış. Bir sürü yiyecek biriktirmiş. Kış gelince ağustos böceği aç kalmış. Karıncanınsa her şeyi varmış. Ağustos böceği karıncaya gelmiş. Karınca ona 'Ağustos böceği kardeş sen de çalışsaydın şimdi aç ve açıkta olmazdın,' demiş. Ve ona kapıyı açmamış.” 

Tüm dikkatini ağustos böceği ile karıncaya veren ve çoktan hayallere dalan çocuğa, yetişkin birdenbire şöyle der; “Kim yazdı bunu? Çünkü mevzunun aslı böyle değil! Bu karınca tam bir düzenbaz."

Ne olup bittiğini anlamayan çocuk, neye uğradığını şaşırır. Muhtemelen böylesi bir tepkiyi hiç beklemiyordur. Çünkü yetişkinlerin aksine çocuklar herhangi bir masal dinlediklerinde ya da bir kitap okuduklarında kendilerini o masalın ya da o kitabın evrenine bırakır. Dışardan bakmak yerine oyuna dahil olur, oyunun tadını çıkarırlar. Ancak yetişkinler var olan metni sorgulamakta mahirdirler.

Bu mahir isimlerden biri de Nazım Hikmet’tir. Orhan Selim mahlası ile 18 Nisan 1935 tarihli Akşam Gazetesi için ağustos böceği ile karınca masalını kendince yeniden yazar ve sonuna da şöyle bir yorum ekler:

“Ben bu masaldaki karıncadan tiksinirim, iğrenirim. Ağustos böceğine gelince, ona bütün bir yaz kendini, özünü düşünmeden türkü çağırdığı için değil, hayır, bu onun en güzel, en kahraman yanıdır, hayır, ben ağustos böceğine gidip karıncanın kapısını çalacak kadar budalalaştığı, en sonunda, yüreğinin gücünü böylece kaybettiği için kızarım.”

Yalvaç Ural ise La Fonten Orman Mahkemesinde adlı eserinde masalların yazarını yargılar. Onu canlıları insan gibi göstererek asli kimliklerinden uzaklaştırdığı için eleştirir:

“Sen yazmadan önce

eşek eşek değildi;

daha bürünmemişti benim postuma,

karınca da bu denli cimri değildi…

Ve yaz günleri çalışırken

türküler söylediği için kendisine

her zaman yardım ederdi

ağustos böceğine.” (10, 11)

Bahsi geçen eleştirel okumaların yanı sıra yine aynı temayı merkezine alan farklı metinlerle çocuklar birden fazla metni karşılaştırarak yaratıcı bir okumanın ve eleştirel düşünmenin kapılarını aralamış oluyor.

Bu eserlerden bir diğeri ise Yaşar Kemal’in Filler Sultanı ve Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı uzun masalıdır. La Fontaine’nin masalında çalışkanlığı ile göklere çıkartılan karınca, bu uzun masalda perişan hâldedir. Çalışkanlığıyla durmadan oradan oraya koşturan minik canlı, fillerin emrine girmiştir ve gece gündüz onlar için çalışıyordur. Yaşar Kemal, sanki La Fontaine’nin masalındaki karıncadan yana tavır alanlara, “La Fontaine gelsin de karıncasının ne hâle düştüğünü görsün,” der gibidir.

Yaşar Kemal’in karıncanın çalışkanlığının olumsuz sonuçları için ürettiği kurgudan sonra bu kez Shaun Tan, ağustos böceği için bir kurmaca evreni yaratır.

Yazar, Ağustosböceği adlı resimli kitabında, ağustos böceğini tembellikle suçlayanları, hikâyeyi bir de onun dilinden dinlemeye davet eder. Tembellikle, yan gelip yatmakla ve boş işlerle uğraşmakla suçlanan ağustos böceğinin çalışmaya karar verdiğinde, kendisini nasıl bir durumda bulacağı çok iyi bir şekilde resmedilir. Çalışma La Fontaine’in anlatısındaki gibi değildir. Ağustos böceği gece gündüz çalışsa bile yine aç kalır, bir türlü rahata ve huzura eremez. Üstelik insanların kaba kuvvetine maruz kalır.

Son ve önemli bulduğumuz bir diğer eser ise Leo Lionni’nin Frederick adlı çalışmasıdır. Yazar, Yaşar Kemal’i ve Shaun Tan’ı da aşarak karıncalar ile ağustos böcekleri arasındaki birlik ve dayanışmayı ön plana çıkarır. Başka bir deyişle, onun metninde ağustos böceği ile karınca kardeştir.

“Sanatını konuşturan ağustos böcekleri aşkına!” diyerek kitabını kurgulayan Lionni, en baştan niyetini ortaya koyar. Kitapta, tıpkı karınca ile ağustos böceği masalında olduğu gibi kışa hazırlık yapması gereken bir fare ailesi vardır. Ancak herkes yiyecek toplarken biri öylece oturup etrafı izlemekte, güneşin parıltısını, renkleri ve sözcükleri topladığını iddia etmektedir. Bu kişi Frederick’tir.

Ailesi, “Frederick, niçin çalışmıyorsun?” diye sorduğunda “Hiç çalışmaz olur muyum,” (Lionni 7) diyerek cevap verir. Kimi zaman karanlık kış günleri için güneş ışını toplarken bir başka zaman külrengindeki kışı renklendirmek için renk biriktirir ya da bitmek bilmez uzun kış günleri boyunca konuşmak için sözcük toplar (9).

Leo Lionni bu noktadan sonra La Fontaine’den ayrılır ve ona alternatif bir kurgu sunar. Çünkü kış geldiğinde hiçbir şey “Ağustos Böceği ile Karınc”a masalındaki gibi olmaz. Tarla fareleri karıncanın ağustos böceğine dediği gibi “Kardeş sen de çalışsaydın, şimdi aç ve açıkta olmazdın,” demez ve onun suratına kapıyı kapatmazlar. Aksine mutlu bir aile olarak kış için biriktirdiklerini paylaşır, tüm zorluklara birlikte göğüs gererler. Ta ki ailenin biriktirdikleri tükeninceye kadar. O noktada Frederick’e dönüp “Senin topladıkların nerede Frederick?” (17) diye sorarak, onun çalışmasını da değerli ve anlamlı kılarlar. Frederick’in altın parıltılı ışınları ailenin içini ısıtırken, topladığı tüm renkler aile üyelerinin zihinlerini rengârenk boyar (19). Sıra sözcüklere geldiğindeyse Frederick bir şaire dönüşür (21). Fare ailesi, Frederick’in çabasını; “Bunlar karın doyurmaz diyerek,” küçümsemez ve ağustos böceğinin türküsüne kulak vermeyen karıncanın aksine Frederick’in şiirine alkış tutar.

Görünen o ki, Leo Lionni’nin yaratmış olduğu bu kurmacada, kafa emeği (Frederick) ile kol emeği (fare ailesi) muazzam bir iş birliği içerisinde birbiri için üretmiş ve birbirini beslemiştir. Frederick, ailesinin ürettiklerini tüketerek bedenini yeniden üretirken, bir sanatçı olarak kendi ürettikleriyle de ailenin diğer üyelerinin düş dünyasını, hayal gücünü ve düşüncelerini beslemiştir.

O hâlde karıncayı haklı bulmak nasıl ki bir toplumu hayal gücünden, akıldan, umuttan ve düşünceden mahrum bırakırsa; sadece ağustos böceğinden yana olmak da sanatçıyı açlığa mahkûm edebilir. Geçim derdine düşen sanatçı, zihninde hiçbir şey kuramaz, topluma umut ışığı yayamaz.

Sonuç olarak hem karıncaya hem de ağustosböceğine sahip çıkmak gerekir. Ta ki tüm canlılar özgürleşene dek. O zaman tüm eşitsizlikler ortadan kalkar ve herkes çok az bir çalışmayla dilediğini yapabilecek duruma gelir. Her karınca, her ağustos böceği, ya da her kim olursa olsun, sabahları balık avlayıp öğlen mısır topladıktan sonra geriye kalan zamanda ister sanatla uğraşır isterse felsefe yapar.

*Bu metin, bir yetişkin ile bir çocuğun aynı eserleri kendi bakış açılarından okuduktan sonra ortak bir bakış açısında buluşmak adına yürütmüş oldukları yaratıcı, eleştirel, özenli ve işbirlikçi bir okumanın ürünüdür.

 

Kaynakça

Fontaine, Jean De La. Ağustos Böceği ile Karınca. İstanbul: Oda Yayınları, 1991.

Lionni, Leo. Frederick. Ankara: Elma Yayınevi, 2015.

Tan, Shaun. Ağustosböceği. İzmir: Desen Yayınları, 2021.

Ural, Yalvaç. La Fontaine Orman Mahkemesinde. İstanbul: Marsık Yayıncılık, 2013.