Kritik

Dostlukla Zorbalığı Aşmak: Fare Kadar Güçlü Fil Kadar Narin

Çocuk edebiyatında hangi konuların işleneceği ve bu konuların takdim edilişleriyle alakalı olarak literatürde esasen iki farklı fikir baskındır.

Çocuk edebiyatında hangi konuların işleneceği ve bu konuların takdim edilişleriyle alakalı olarak literatürde esasen iki farklı fikir baskındır. Birinci fikre katılanlar çocuk kitaplarında yalnızca pozitif mahiyetli konulara yer verilmesi gerektiğini savunurlar. Bu düşüncedekiler bir manada sanki çocukların cam bir fanus içinde büyümelerinin icap ettiğini savunmuş olurlar. İkinci fikre katılanlar ise çocuk kitaplarında her konunun işlenebileceğini fakat işlenen konuların takdim edilişlerinin yaşamsal bir mesele olduğunu vurgularlar (Yılmaz ve Yakar 2). “Bu bağlamda çocuğa göreliği konu seçimiyle sınırlı bir tercih şeklinde değil, tam tersine, konunun çocuğa anlatılış biçimiyle de önem kazanan bir olgu olarak değerlendirirler” (3). İşte sorun odaklı çocuk edebiyatı kavramı bu İkinci görüşün bir yankısı olarak ortaya çıkar.

            Ben bu yazımda sizlere sorun odaklı çocuk edebiyatı konularından “engellilik” ve “zorbalık” temlerini, Fare Kadar Güçlü Fil Kadar Narin kitabı karakterleri odağında, metinde engelli öznenin yerini, engelli-engelsiz birlikteliğini, kahramanların zorbalık rollerini, zorbalıklarını sergiledikleri davranış biçimlerini ve zorbalıkla mücadele biçimlerini değerlendireceğim.

            Sorun odaklı çocuk edebiyatı, çocuk okurun okuduğu kitaplarla günlük hayatta karşılaşabileceği sorunlarla yüzleşmesine ve bu sorunlarla mücadele edebilme becerisini kitaplar vesilesiyle kazanabilmesine alan açar. Bu yüzden de nitelikli bir sorun odaklı çocuk edebiyatı metni saldırganlık, ayrılık, boşanma, hastalık, ölüm, istismar, savaş, engellilik, göç gibi çeşitli hassas konuları içerisinde barındırarak çocuğa edebi duyuş kazandırmakla birlikte çocuğun psikolojik esnekliğini arttırma amacıyla hem çocuk okura hem yetişkin okura rehberlik eden sorun odaklı çocuk edebiyatı kitapları tarafından okura sorunlarla baş edebilmesi için tek bir çıkar yol sunmak yerine alternatif çözüm yolları sunan metindir. Anlatıda sorunların üstesinden gelinirken rastlantıya dayanan yöntemlerden uzak durulmalı, sorunlar halledilirken kahraman tarafından şiddete eğilim gösterilmemeli, etraftan destek alınsa da kahraman kendi sorunlarının çözümünde aktif  olarak rol almalıdır (4).

            Bu kitaplarda işlenen konulardan biri olarak engellilik; “bireyin yaşam aktivitelerini sınırlayıcı, kısıtlayıcı zihinsel-fiziksel bozukluklardır ve bireyin yeteneklerindeki ve gücündeki sınırlılık-eksiklik durumudur” (Öztabak 3). Çocuk edebiyatı engelli ve engelsiz birey arasında köprü kurabilecek saklı bir kuvvet olması sebebiyle peşin hükümlü olmayı en az indirerek engelli ve engelsiz insanların her birinin insani bir noktada birleşmelerini sağlamada, etkili ve mühim bir konumdadır (Ünal 51). Final Kültür Sanat Yayınları etiketiyle yayımlanan Rachel Bisseuil’in yazdığı, Christian Guibbaud’un resimlediği, Genç Osman Yavaş’ın Almancadan çevirisini yaptığı Fil Kadar Narin Fare Gibi Güçlü kitabı Anabella adında bir fareyle, Zet gözleri görmeyen fil Zet’in kurdukları arkadaşlık ilişkisini konu edinir.

            Anlatıcı metinde yer alan Bulli ve çetesinden “Bulli bir fare çetesinin başıydı; civardaki herkesin korkulu rüyası olan, beyaz farelerden oluşan bir çeteydi bu,” ifadeleriyle bahseder (Bisseuil 8). Bulli ve çetesinin kötülüğü yüzünden Anabella başka arkadaşlar edinmeye karar verir. Anabella da annesine fillerle arkadaş olmak istediğini şu sözlerle ifade eder: “Çünkü ben filleri seviyorum! Filler iyi huylular ve Bulli’nin çetesindeki o korkunç farelere hiç benzemiyorlar” (7). Anabella’nın annesi fillerin farelerden korktuğunu ve bu arkadaşlığın mümkün olmadığını ifade etse de Anabella’yı bu isteğinden vazgeçiremez. Metnin devamında Anabella’nın annesinin ifade ettiği gibi filler Anabella’dan korkup onu görür görmez kaçar. Anabella ümidini yitirmez ve olumsuz sonuçlanan fillerle arkadaş olma denemeleri, kendisinden korkmayan Zet adında bir fille karşılaşana kadar sürer: “Sonra, günün birinde her şey değişti. Anabella, kendisinden korkmayan bir filin karşısında duruyordu” (12). Bu karşılaşma sonrası çok şaşıran Anabella, Zet’in Anabella’dan korkmama sebebinin Anabella’yı görememesi olduğunu öğreniyor. Zet bu durumu ona “Büyük müsün, küçük müsün bilmiyorum, çünkü seni göremiyorum. Renkleri de göremiyorum. Kısacası ben hiçbir şey görmüyorum” (14) diyerek açıklar. Anabella bu açıklamanın sonunda Zet’in kendisinden neden diğer filler gibi kaçmadığını anlar ve Zet’e arkadaş olmayı teklif eder. İşte Anabella hasretini çektiği yeni arkadaşına bu karşılaşma sonucu kavuşur. İki bireyin fiziki farklılıklarının olması arkadaş olmalarına engel değildir iletisi okura aktarılır. Hatta Anabella ve Zet arasındaki fiziki farklılık arkadaş olmalarına dahi yardım eder.

            Zet’in Anabella’yla paylaştığı kendi isminin kendisine verilme nedeni, metinde anlatıcı tarafından “Kendisi her zaman sona kalırmış. Tıpkı alfabenin sonundaki Z harfi gibi. Hani bazı dillerde ‘zet’ diye okunan Z harfi var ya, işte o!” anlatımıyla açıklanıyor (16).  Anlatıcının “Evet, ismi Zet’e cuk oturuyordu, çünkü gerçekten de hep sona kalıyordu. Hiçbir şey göremediği için, hortumuyla başkalarına tutunmak zorunda kalıyordu. Her zaman sıranın sonundaydı” (17) ifadeleri Zet’in gözlerinin görmezliği nedeniyle sıranın sonunda kalıyor olması gerekçesiyle Zet isminin ona layık bulunmasını onaylıyor olduğu bu kısımdaki anlatıdan ortaya çıkmaktadır. Bu onaylama kişiye engel olan durumun sorumluluğunu onun fiziksel farklılığına yüklenmesiyle ortaya çıkmaktadır oysa kişiye engel olan, onun fiziksel farklılığı değil, kişinin fiziksel farklılıklarını göz önünde tutarak, kişinin o farklılıkla günlük hayatın içerisinde var olmasına yardımcı olan mekanizmaların var olmamasıdır. Zet görmezliği nedeniyle her zaman fiziki olan sırada görenlerin arkasında kalıyor olabilir ancak buna odaklanılmamalıdır. Odaklanılması gereken fiziksel olan sıranın arkasında kalanlar değil, içsel olan sıranın arkasında kalanlardır. Fiziksel farklılığı ne olursa olsun her bireyin sıranın sonunda kaldığı hususlar vardır.

 

            Anabella kendi gördüğü dünyayı arkadaşı göremediği için üzülür. Gören birey, görmeyen bireyi anlayamaz ve anlıyor olduğunu sanmanın yanılgısı içinde görmeyen birey için üzüntü duyar. Bu yanılgı Kör Öyküler kitabında yer alan Yanlış Empati kısmında geçen “Doğuştan görmeyenler, hayatın normalinin de böyle olduğunu zannederler ve pek tabiidir ki, görmemeye çok daha alışmışlardır. İşte bu sebeplerden, görme engelliyi anlamak adına empati yapmaya çalışanlar, hele bunu gözlerini kapayarak yapanlar, antrenmansız oldukları bu işi yaptıkları için, görme engellilerin kolaylıkla yaptığı hiçbir işi yapamazlar. Daha kötüsü onların da yapamayacağını zannederler” satırlarını hatırlatabilir (Kuralay 19). Anabella’nın duyduğu üzüntü metinde anlatıcı tarafından “Bazen hiç göremediği için çok üzülüyordu ona. Kaçırdığı o kadar çok şey vardı ki…” şeklinde ifade edilmiş ve Anabella dostu için çözümler düşünmeye başlamış (Bisseuil 18).

            Ayfer Gürdal Ünal’ın Türk Çocukluk Edebiyatında Engellilik kitabında “Engellinin yaşamını kolaylaştıracak alet temini hep karşımıza çıkan bir motiftir” (Ünal 87) şeklinde bahsedilen Türkçe çocukluk edebiyatı kitaplarında engelsiz arkadaşın engelli arkadaşın yaşamını kolaylaştırma çabası bu defa çeviri bir metinde karşımıza Anabella’nın Zet için içerisinde yaşadıkları dünyanın renklerinin kelimelerle tasvir etmeye karar vermesi olarak çıkar. Anabella bu fikrini Zet’e “Dinle, Zet. Eğer istersen, sana renkleri tasvir edebilirim. Dünyamız, harika renklerle dolu. Her yer rengarenk,” (Bisseuil 18) diyerek sunar. Zet ise bu teklif karşısında “Bu çok iyi bir fikir. Hadi başla!” şeklinde cevap verir (18). Anabella Zet’e renkleri Zet’in diğer duyuları aracılığıyla tasvir etmeye başlar. Göremeyen birey, görme duyusunun eksikliğini diğer duyularıyla telafi eder. Bu durum Parmak Uçları kitabında anlatıcı tarafından doğuştan görme engelli Doğan’ın görme duyusu yerine diğer duyularıyla hayatı anlamlandırabilmesi “Ama duyguları seslerle, güzellikleri dokularla ayırt etme yetisine sahipti” olarak ifade edilir (Demiral 21). Anabella Zet’e renkleri tasvir ederken Zet arkadaşının dünyasına misafir olmanın heyecanına yenik düşer ve Anabella’nın sözünü keserek en sevdiği rengi seçmek ister. Anabella “Hemen karar vermene gerek yok ki, bitirmemi bekle…” (Bisseuil 24) diyerek renkleri anlatmaya devam ederler. Anabella Zet’e renkleri anlatırken Zet’in dünyasındaki renkleri diğer duyularıyla anlamlandırmasına şahit oluruz. Böylece Zet’i ve içinde yaşadığı dünyayı daha yakından tanırız. Anabella renkleri anlattıktan sonra Zet’e dönerek “Pekala, bugünlük bu kadar. Artık en sevdiğin rengin hangisi olduğunu söyleyebilirsin!” der (26). Zet tereddüt etmeden heyecanla “Beyaz! En sevdiğim renk beyaz!” diye cevap verir (27). Anabella kafası karışmış bir halde ona, neden en sevdiği rengin beyaz olduğunu sorar. Zet ise arkadaşına samimiyetle cevap verir: “Hayatıma renk getiren çok iyi bir arkadaşım var da ondan… Ve bu arkadaşım, BEYAZ bir fare! Bu yüzden, en sevdiğim renk tabii ki beyaz” (27). Böylelikle Ayfer Gürdal Ünal’ın kitabında bahsedilen “Bazen bir arkadaş, bir görmeze göz olur” anlatısı metinde Anabella ve Zet arasında gerçekleşmiş olur (Ünal 87).

            Bulli ve beyaz farelerden oluşan çetesinin kötü davranışlarının sonucunda Anabella’nın beyaz bir fare oluşuna duyduğu utanç metinin başlarında anlatıcı tarafından “O kadar kötü ve arsızdılar ki Anabella beyaz bir fare olmaktan utanç duyuyordu,” cümleleriyle anlatılır (Bisseuil 8). Burada Anabella’nın beyaz farelerin kötü davranışlarının varlığından dolayı beyaz bir fare olmaktan utanç duyuyor olmasına karşın, Zet’in en yakın arkadaşı Anabel’la beyaz bir fare diye en sevdiği rengin beyaz olduğunu ifade ediyor olması oldukça dikkate değer bir ayrıntıdır.

            Sorun odaklı çocuk edebiyatı kitaplarında işlenen konulardan bir diğeri olarak “saldırganlık”, çocukların akranlarıyla sürdürdükleri negatif ilişkileri ifade eden kapsamlı bir mefhumdur. Saldırganlık; zorbalık, şiddet gibi çeşitli alt alanları ihtiva eder. Bir davranışın zorbalık olarak ifade edilebilmesi ve saldırganlık davranışından ayırılabilmesi için davranışı meydana getiren kişinin zarar verme amacı gütmesi, istikrarlı bir şekilde davranışın meydana gelmesi ve davranışın medyana geldiği taraflar arasında güç dengesizliğinin olması gerekir. Bu zorbalık tanımından yola çıkılarak Fil Kadar Narin Fare Gibi Güçlü kitabı değerlendirildiğinde Bulli ve çetesi tarafından uygulanan Anabella ve Zet’in maruz kaldığı davranışın zorbalık olduğu gözükmektedir. Bulli ve çetesi, Anabella ve Zet’e piknik yaparken rastladıklarında bu durum anlatıcı tarafından “Bu, Bulli’nin çetesi için kaçırılmayacak bir fırsattı. Anabella ve Zet’le dalga geçmeye bayılıyorlardı,” cümleleriyle ifade edilir (29). Bulli ve çetesi için bu rastlantı Anabella ve Zet’le dalga geçmek için bir fırsat, dalga geçmek ise keyif alınan bir eylemdir. Bu ifadeden bu davranışların amacının zarar vermek olduğu ve süreklilik gösterdiği anlaşılmaktadır.

            Zorbalık, davranışında tek bir davranış çeşidi olduğunu söylemek mümkün değildir. Zorbalıkla ilgili çeşitli tasnifler yapılmış olmasıyla birlikte literatürde sık kullanılan tasniflerden biri akran zorbalığının doğrudan (fiziksel ve sözel) ve dolaylı (ilişkisel) olarak ikiye ayrılmasıdır (Siyez ve Kaya 28). “Sözel zorbalık, herhangi bir kişiye yönelik olarak sistemli bir biçimde yapılan, kişinin benliğini, psikolojik ve sosyal gelişimini, ruhsal bütünlüğünü etkileyen olumsuz yargılar, atıflar ya da sözel davranışlardır”. Sözel zorbalığın kapsamına “bedensel özellikleriyle alay etme, küçük düşürücü isimler takma, kaba ve çirkin sözlerle hitap etme ve tehdit etme” gibi çeşitli sözel davranışlar dahildir (Yıldırım 45). Araştırmalar sonucunda en sık uygulanan zorbalık davranışı türünün sözel zorbalık olduğuna dikkat çekilmiştir (46). Bulli ve çetesinin zorba davranışları incelendiğinde de Zet ve Anabella’ya karşı sözel zorbalık davranışlarını uyguladıkları anlaşılmaktadır. Metinin farklı yerlerinde Bulli’nin Zet’in bedensel özellikleriyle alay etme, ona kaba ve çirkin sözlerle hitap etme ve sözel olarak tehtid etme davranışı gösterdiği tespit edilebilir. “Barbara Coloroso, fiziksel ve zihinsel engelli olan çocukların diğer çocuklara kıyasla iki ila üç misli daha çok zorbalığa maruz kaldığını belirtir” (Ünal 83). Metinde de Bulli ve çetesinin Zet’in fiziksel engelini hedef alarak sözel zorbalığı sürdürdüğü görülmektedir. Zet’in fiziksel engeline yönelik Bulli’nin sarfettiği “Bu fil o kadar kör ki, burnunun dibinde daireler çizdiğimizi bile göremiyor.” (Bisseuil 29) ve “Eğer görüyor olsaydın, gözlerinin önündeki o kara dairelerle gezinmezdin ortalıkta. Onlarla resmen şeye…ucubeye dönmüşsün!” ifadeleri bu saldırılara örnek olarak verilebilir (30).

          Metinde geçen zorbalık kısmını zorbalık statüleri bağlamında değerlendirdiğimizde metinde zorba, zorba destekçisi ve kurban rollerine sahip karakterlere ulaşabiliriz. Zorba, zorbalık davranışını aktif olarak gerçekleştiren, kendi seçimiyle zorbalık rolünü üstlenen kişi ya da kişilerdir. Bulli, çetesinin lideri konumundadır ve esasen sözel zorbalık davranışlarını uygulayan kişidir. Bulli’nin davranışları incelendiğinde onun zorba olduğu anlayabiliriz. Zorba destekçisi, daha pasif olarak zorbanın beraberinde olurken izleme, müdahale veya gülme gibi davranışlarla zorbayı teşvik ederek destekleyen kişi veya kişilerdir. Bulli’nin çetesi, metin boyunca Bulli’nin yanında onu gülerek destekleyen kişilerdir: “‘Ha ha ha!’ Fare çetesi gülerek Bulli’yi destekliyordu” (30). Bulli’nin çetesinin zorba değil, zorba destekçisi olduğu anlaşılmaktadır. Kurban ise zorba tarafından zorbalığa maruz bırakılan ve bu rolü kendi isteğiyle seçmeyen kişi veya kişilerdir. Metinde kurban rolündeki karakterler, Anabella ve Zet’dir. Metinde Anabella’nın direkt bu davranışlara maruz kaldığı gösterilmese de ikisiyle de dalga geçildiği bilgisine yer verilmiştir. Biz Anabella’ya karşı doğrudan bir saldırı davranışı görmesekte Zet ile birlikte bu zorba davranışlara maruz kaldığını sezeriz. Metinde Anabella’nın aksine Zet’in doğrudan bu davranışlara maruz kaldığı sahnelere yer verilmiştir. Bulli’nin zorbalığı, Zet’in kendisini ve arkadaşını korumak için Bulli’ye güçlü kelimeler kullanarak kararlı bir duruş sergilemeye başlaması sonucu duvara toslamıştır: “Olan biteni artık komik bulmayan Bulli, ‘tamam, artık kesebilirsin Zet. Bu oyundan sıkılmaya başladım. Benimle oyun oynamayı kes!’ dedi” (35). Bu esnada Anabella’nın konumu dikkat çekmektedir: “Zet ve Bulli atışıp dururken, Anabella sessizce Zet’in kulağının arkasına gizlenmişti. Burada kendini hep iyi ve güvende hissediyordu” (33). Yapılan araştırmalar sonucunda araştırmacılar çocukların hayatlarında, özünde sıcaklık, sevgi, yakınlık ve destek olan arkadaşlıkların bulunmasının zorbalara karşı koruyucu bir etkisi olduğunu söylemektedirler. “Böylece çocukların arkadaşlık gibi kişiler arası ilişkileri, zorbalıkla ilgili olumsuz çıktılara karşı güçlü bir tampon görevi görmektedir” (Uysal ve Dinçer 476). Ezik Kokarca kitabında kurban rolündeki esas karakter zorbalıkla mücadele edebilmesi için anne ve babasıyla birlikte çözüm yollarını konuşurlarken, karakterin annesi “Ayrıca arkadaşlarınla beraber ona karşı tek vücut olun. O zaman sana bu zorbaca davranışları yapamaz,” (DePino 31) diyerek arkadaşlarla birlikte zorbalığın karşısında durmanın önemine dikkat çeker.

            Zet ve Anabella zorbalıkla mücadele ederken birbirlerine destek olurlar. Zet, Anabella’ya güven veren bir sığınak olurken Anabella, Zet’in gözleri olmuştur: “‘Ve şimdi de’ diye devam etti Zet daha da üstüne giderek, ‘keyfin kaçtığı için nasıl sarardığını görüyorum. Ama inan, bu adi oyunlardan ben de çok sıkıldım! Eğer hemen arkadaşlarını alıp buradan toz olmazsan, sinirimden yeşile döneceğim…Ve sonra sinirimden kıpkırmızı da olabilirim…’ Bunun üzerine Zet, hortumunu göğe doğru kaldırdı, fare çetesinin üzerine doğru bir adım attı ve ürkütücü bir sesle bağırdı. Bulli ve çetesi, tozu dumana katarak kaçtılar. Böyle bir şeyi hiç beklemiyorlardı” (Bisseuil 35). Metinde kurban rolünde olan Zet ve Anabella, kendi etkin çabalarıyla zorbalıkla mücadele etmiş ve kendilerini korumuşlardır. Kurban rolündeki kişi bu rolde olmayı seçmez ancak doğru davranışları benimseyerek kendisine uygulanan zorbalıkla mücadele ederse bu rolden çıkabilir: “Ve o günden sonra, bir daha kimse Zet ve Anabella’yla dalga geçmedi; ne Bulli ne çetesi ne de başka biri” (36).

 

Sonuç olarak Zet’in gözleri hayatın renklerini göremez fakat hayata ve insanlara görmeyi bilen bir yürekle bakar. Zet, Anabella ile kurdukları dostluk sayesinde gözleriyle görenlerin dünyasını ve renklerini tanırken, Anabella’nın da yolunu dostluğuyla ve cesaretiyle aydınlatır. Bulli ve çetesindekiler ise dünyaya kör gözlerle bakarlar çünkü onların gözleri önce kendilerinin sonra diğer insanların renklerini görmekten mahrum kalmıştır. Zorba kişi kurbanına benzer örüntülerle yaklaşır ve yine zorbalığı benzer davranış örüntüleriyle sürdürür. Zorba davranışlar sanki bir zorbalık çemberi oluşturur. Kurban zorbalık çemberinin içindeyken zorbanın oyununa ayak uydurduğu sürece bu oyun sürer. Kurban bu çemberi fark edip doğru yaklaşımla bu çemberin dışına çıkabilir. Eğer kurban bu çemberi fark etmez ya da fark etse de doğru yaklaşımı uygulayamazsa bu çemberin dışına çıkamaz. Metinde tüm farklılıklara rağmen hatta tüm farklılıklar sayesinde kurulan Zet ve Anabella arasındaki dostluk, Zet ve Anabella’ya güç olur. Zet ve Anabella güçlerini birleştirerek, dostlukları ve verdikleri mücadele sonucunda, Bulli ve çetesinin karanlığından, zorbalık çemberinin dışına çıkmayı başarırlar. Zet ve Anabella kurdukları arkadaşlık ilişkisi sayesinde birbirlerine tutunarak insan ilişkilerinde sıranın önüne geçerken Bulli ve çetesi sıranın sonunda kalırlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça

 

Bisseuil, Rachel. Fil Kadar Narin Fare Gibi Güçlü. İstanbul: Final Kültür Sanat Yayınları,

2015.

 Demiral, Seran. Parmak Uçları. İzmir: Tudem Yayınları, 2014.

DePino, Catherine. Ezik Kokarca. Okuyan Koala, 2018.

 

Ünal, Ayfer Gürdal. Türk Çocuk Edebiyatında Engellilik. İstanbul: Evrensel Basım Yayın,

2011.

Yılmaz, Oğuzhan ve Yasin Mahmut Yakar. “Türk Çocuk Edebiyatında Sorun Odaklı

Yaklaşım”. Çocuk ve Medeniyet. (2018): 29-42.

Öztabak, Muhammet Ü. “Engelli Bireylerin Yaşamdan Beklentilerinin İncelenmesi”. İnsan ve

Toplum Bilimleri Dergisi. (2017): 356-375.

 

Kuralay, Halis. Kör Öyküler. İlmek Kitap. 2013.

 

Siyez, Diğdem M. Kaya, Ali. “Akran Zorbalığı Gruplarında Empatik Eğilim”. İnönü

Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. (2011): 23-43.

Yıldırım, Remzi. “Akran Zorbalığı”. Sosyal Bilimler Dergisi. (2012): 39-51.

 

Uysal, Hatice ve Çağlayan Dinçer. “Okul Öncesi Dönemde Akran Zorbalığı”. Kuramsal

Eğitimbilim Dergisi. (2012): 468-483.