Mizah, her anlamda temel bir ihtiyaç. İnsanın doğasında var olan, hatta insanın bir nevi savunma mekanizması olan bir şey. Her bağlamda; acılara, kayıplara, elimizden her ne gelmiyorsa ona karşı bizi sağaltan tek şey gülmek, gülebilmek.
Çocuk Yazını “Çocuk edebiyatındaki yeri ve çocuk özneyle ilişkisi” bağlamında yeni dosya üst başlığını “mizah” olarak belirledi. Çocuk edebiyatındaki gülmecenin varlığı okuru eğlendirdiği, eleştirdiği noktada düşünmeye sevk ettiği ve aynı zamanda hedef kitlesi için birleştirici bir güç olduğu aşikâr. Bu noktadan hareketle siz eserlerinizde mizahı nasıl inşa ediyorsunuz?
Benim mizah anlayışım, yazdıklarımda da en çok yansıyan yönüyle, aslında ironi düzleminde var olan bir mizah, hatta çoğu kez “kara mizah” diyebilirim. Yalnızca eğlence ya da “güldürürken düşündürme” de elbette kullandığım mizah dilinin içinde kendini gösteriyordur. Fakat, benim asıl malzemem ironi. Fransız filozof Vladimir Jankélévitch, İroni (2020) adlı eserinde “Yalıtılmış bütünlük ve kendi türünde biricik olan haz, varlık gösterdiği müddetçe mutlaktır; bu sebeple alelacele güleriz, zira kısa süre sonra komik bir şey kalmayacaktır.” diyordu. Yani, benimki biraz “tehlikeli oyunlar” oynamak oluyor aslında; gülünecek bir şey yok ortada belki ama neden gülmeyeyim? Neden güldürmeyeyim? Deneysel saklambaçlar oynuyorum, oynatıyorum, eninde sonunda sobeleneceğimizi bile bile eğleniyoruz ya işte, biraz da öyle…
Geleneksel mizah figürlerimizi akla getirdiğimizde Selçuklu Devleti zamanına uzanan Keloğlan, Nasrettin Hoca ve Deli Dumrul hikâyelerinin çocuk okurların arasında yaygın bir şekilde dolaşımda olduğunu görüyoruz. Bu kahramanlara ek olarak Rıfat Ilgaz ve Muzaffer İzgü’nün karakterlerinin hikâyeleri de hâlen revaçta. Son dönem çocuk edebiyatında ise giderek artan bir mizah yoğunluğu söz konusu. Sizce bunun sebepleri nelerdir?
Mizah, her anlamda temel bir ihtiyaç. İnsanın doğasında var olan, hatta insanın bir nevi savunma mekanizması olan bir şey. Her bağlamda; acılara, kayıplara, elimizden her ne gelmiyorsa ona karşı bizi sağaltan tek şey gülmek, gülebilmek. Çocukluk çağında da bu ihtiyaç aslında daha fazla merhem oluyor bize. Hayatı tanımaya başladıkça, bir aşı bir ilaç gibi hayata karşı bağışıklık kazandıracak mizah, hele ki eski zamanlarda kullanılıp şifası onaylanmış mizah karakterlerimiz, bizim elimizden tutmuş oluyor. Bir güven hissi yaratıyor belki, hatta. Dönemsel olarak da sosyal-siyasi-ekonomik depremlerin olduğu zamanlarda bu şifa ihtiyacı daha da artıyor. Belki de bu yüzden, çocuk edebiyatı yazarları da bu hisle kalemlerini oynatma eğilimindeler…
Türk çocuk edebiyatında güçlü ve güldüren karakterler üretilebiliyor mu?
Elbette üretiliyor. Hem de çok, ne güzel. Hele ki geleneksel mizahımızın izinden giden, ortak bilincimize seslenen karakterler daha da güçlü ve kalıcı oluyorlar. Bizim sesimiz olan… Sanırım benim “Yanlış Masalcı Bay YaLNış” karakterim de bu sebeple çocuklar ve hatta yetişkinler tarafından çok sevildi. Klasik olacak belki ama “modern bir meddah” bir ortaoyunu karakteri gibi kurgulamıştım “Bay YaLNış”ı. Hatta belki de bir “Karagöz” olarak. Bu tür karakterlerin, bu tür bir mizahın daha güçlü ve en önemlisi de kalıcı olacağını, kalıcı olduğunu düşünüyorum çocuk edebiyatında.
Çocukların genellikle gülmeyi ve eğlenmeyi sevdiğini biliriz. Üretilen çocuk kitaplarında mizahın okunurluğu arttırdığından bahsedebilir miyiz?
Sadece mizah okunurluğunu değil, genel olarak kitap okuma sevgisini de kazandırdığını söyleyebilirim. Beğenelim ya da beğenmeyelim, ben de okumayı Aziz Nesin öyküleriyle sevmiştim. Bir basamak olarak hem mizahı hem de edebiyatı belki de böyle sevdim, okurluktan da fazlasına, yazarlığa bile geçtim… Öğretmenler ya da ebeveynler, genellikle bu tür kitaplara ön yargıyla yaklaşıyorlar. Çocuklara hiçbir şey katmayan kitaplar gibi görüyorlar. Ama sorun bakalım, neden hepsi “Güldür Güldür” izliyorlar? Neden bu kadar çok stand-up izleyicisi var? Instagram’daki komik reelsleri günde kaç kişiye DM’den gönderiyorlar?
Okuduğunuz en komik çocuk kitabını bizimle paylaşır mısınız? Bu kitapla ilgili hangi anlar zihninizde daha çok yer etti?
Bu soruyu, “çocuk Doğukan” olarak yanıtlamak istersem, sanırım yanıtım Red Kit çizgi romanları diyebilirim. Okuduğum ilkokulun hemen yanında, halk kütüphanesi vardı. Okuldan önce kütüphaneye gider, Red Kit okurdum mutlaka. Hem heyecanlanır, hem de çok gülerdim. Çocuk yaşta çizgi roman ile tanışmam da okurluğum ve yazarlığımda çok etkili olmuştur diyebilirim. “Yetişkin Doğukan” olarak ise yanıt bulmam biraz zor… O kadar fazla var ki… Ama illaki birini seçecek olursam, Rudyard Kipling’in “İşte Öyle Hikâyeler” (Just So Stories) eserini söyleyebilirim. İronik, hem eğlenceli hem de öğretici öykülerden mürekkep bu kitabı her yaştan okur mutlaka okumalı derim. Diyorum da. Dedim!