Soruşturma

Esra İlter Demirbilek

Gülmeyi eğlenmeyi kim sevmez ki? Bence mizah içeren daha çok yetişkin kitapları da olmalı. Günümüz koşulları insanları gülmeyi unutturdu.

Çocuk Yazını “Çocuk edebiyatındaki yeri ve çocuk özneyle ilişkisi” bağlamında yeni dosya üst başlığını “mizah” olarak belirledi. Çocuk edebiyatındaki gülmecenin varlığı okuru eğlendirdiği, eleştirdiği noktada düşünmeye sevk ettiği ve aynı zamanda hedef kitlesi için birleştirici bir güç olduğu aşikâr. Bu noktadan hareketle resimlediğiniz kitaplardaki eğlendirici çizimler için neler söylemek istersiniz?

Mizah benim için her şeyden önce hayatın zorlukları ile baş edebilme yeteneğidir. Bu bakış açısına sahip kişiler sorunlar karşısında ağlayıp sızlanmak yerine çözüm odaklı hareket ederler. Her şey gibi mizahi bakış açısı da öğrenilen bir şeydir. Gerek yazdığım, gerekse resimlediğim mizah yönü ön planda olan çizimlerde ben çocuklara sorunlarla baş edebilmek için mizahı kullanmalarını ve bunu bir hayat felsefesi haline getirmelerini anlatmaya çalışıyorum.

 

Çocuk kitaplarının özellikle okul öncesi ve ilköğretim çağı eserlerinin çizim ve resimle bir bütün olduğu gerçeği göz önünde tutulursa eğlenceli bir görsel evren kurmanın yolu nerelerden geçer? Mizah içerikli çizgi roman okurluğu ya animasyon seyirciliğinin buna katkısı var mıdır?

Bence bu önce ailede başlar. Ben bu konuda şanslı bir çocuktum. İnsanın en önemli ihtiyaçlarından birisi eğlencedir, bunu mizah ve hayatla mücadele ile birleştirdiğinizde karşınıza gerçekten güçlü bir kişilik yapısı çıkıyor. Ünlü mizahçılara baktığınızda gerçekten bunu daha net görebiliyorsunuz. Ben kendi anne ve babamdan bunu gözlemledim ve bunu doğal süreçte öğrendim. Mizah çok katmanlı bir olgu, bu katmanları tek tek içselleştirebilme noktasında mizah içerikli çizgi romanlar ve animasyonun elbette katkısı çok. İyi bir mizah okuyucusu okuduğu kitapta, izlediği filmde, ilk katmanda gördüğü o gülmecenin altında yatan ciddi ve hayati konunun farkındalığına sahiptir. Eğer bu katmanlı bakış açısı yoksa sadece güler geçersiniz ama derinlikli bakmayı öğrenmek için kendimizi sürekli geliştirmek durumundayız.

 

Güçlü bir Türk karikatür geleneğinden bahsedebiliriz. Bu geleneğin tarihçesini düşündüğümüzde çizerken güldürmenin figüratif anlamda nasıl bir karşılığı vardır? Çizimdeki içtenlik duygusunu nasıl yorumlarsınız?

Karikatür sanatçıları başkalarının göremediği, gördüğü ama üzerinde durmadığı ya da dile getirmek istemediği konuları yüzümüze kâh güldürerek kâh hiç beklemediğimiz ya da alışık olmadığımız bir şekilde bize yansıtan sanatçılardır. Gücünü toplumdan alır. Karikatür sanatçıları çok iyi gözlemcidirler. Dolayısıyla gerek tiplemelerle gerekse bahsi geçen konuya yaklaşımlarıyla bu samimiyeti yansıtırlar. Bu tamamen içten gelen bir şey. Bizler duygularıyla yaşayan bir halkız, samimiyet bizler için önemlidir. O çizim o duyguları harekete geçiriyorsa bir başarıdan söz edebiliriz.

 

Çocukların genellikle gülmeyi ve eğlenmeyi sevdiğini biliriz. Üretilen çocuk kitaplarında mizah içerikli resimlemenin okunurluğu arttırdığından bahsedebilir miyiz?

Gülmeyi eğlenmeyi kim sevmez ki? Bence mizah içeren daha çok yetişkin kitapları da olmalı. Günümüz koşulları insanları gülmeyi unutturdu. Diyeceksiniz ki bir çok acı yaşanırken gülünür mü? İşte mizahın asıl durduğu nokta budur: Acı içinde bile olsanız gülün, gülün ki hayata daha sağlam tutunun. Küçük şeylerden mutlu olmak, mizah çıkarabilmek insanı hayatta tutar. Burada önemli olan sadece gülmek eğlenmek değil altında yatan asıl farkındalık oluşturulması istenen konunun ve kurgunun sağlam olmasıdır. Manasız eğlence bir süre sonra herkesi sıkar.

 

Okuduğunuz en komik çocuk kitabını bizimle paylaşır mısınız?  Bu kitapla ilgili hafızanızda yer eden komik sahneler neler?

Asterix çizgi romanlarını çok severim. Her ne kadar Galyalılar ve Romalılar arasında geçen maceraları içeriyor gibi görünse de toplumsal birçok ortak konuya parmak basar ve sistemi eleştirir bu çizgi romanlar. Bu çizgi romanda en eğlendiğim sahne tüm Galya köylülerinin birleşip mücadeleye geçtiği sahneler ve Obelix’in iksir istediği zaman duyduğu “Sana yok, sen kazana düştün!” yanıtıdır. Günlük hayatta da bir arkadaşım bir şeyin kendisine olduğu halde daha fazlasını istediğini durumda “Dur bakalım, sen kazana düştün!” derim. Nasrettin Hoca fıkralarındaki diyalogları da örnek olarak çok sık kullanırım. “Bana doktor değil damdan düşeni getirin, parayı veren düdüğü çalar, ya kırsaydı (testiyi kırmadan)” gibi.