Soruşturma

Fatih Erdoğan

“Düşünmeye sevk etmek” misyonunu sadece mizaha yüklemek şart değil bence. Güzel bir macera kitabı da düşündürür pekâlâ.

Çocuk Yazını “Çocuk edebiyatındaki yeri ve çocuk özneyle ilişkisi” bağlamında yeni dosya üst başlığını “mizah” olarak belirledi. Çocuk edebiyatındaki gülmecenin varlığı okuru eğlendirdiği, eleştirdiği noktada düşünmeye sevk ettiği ve aynı zamanda hedef kitlesi için birleştirici bir güç olduğu aşikâr. Bu noktadan hareketle siz eserlerinizde mizahı nasıl inşa ediyorsunuz?

Öncelikle şu pek moda olan “çocuk özne” tabirini sevmediğim (ve anlamadığım) için konunuzu “Mizahın çocuk edebiyatındaki yeri ve çocuk ile ilişkisi” olarak kendim için düzeltiyorum, affedin. Benim gözlemlerime göre mizah çocukların en sevdiği ikinci tür. (Birincisi korku. Bunu kendimize yüksek sesle söyleyip kabullenmeli ve “psikolojileri bozulur” kuruntusundan sıyrılmalıyız artık.)

“Düşünmeye sevk etmek” misyonunu sadece mizaha yüklemek şart değil bence. Güzel bir macera kitabı da düşündürür pekâlâ. Ama mizahın, yani bir şey anlatırken muhatabımızı (okurumuzu) güldürmenin özel bir tarafı olduğu muhakkak. Eğitimde mizahın zihin açıcı bir rolü olduğu, eğitilenin algısını daha çok açtığı bilinir. Sadece eğitimde değil, hayatın genelinde de, örneğin en ciddi konferanslarda bile konuşmacıların konuşmalarının içine mizah katmaları yaygın bir uygulamadır. Konuşmacının bunu kendini rahatlatmak için yaptığı düşünülebilir ama bunu yaparken elde ettiği çok daha önemli bir şey vardır: İlgi.

İzleyicinin ilgisi. İşte özellikle çocuk edebiyatının temel özelliklerinden biri budur. Yetişkinlerden farklı olarak çocuklar ilgi duymadıkları zaman okumazlar. İşte bu ilgiyi yakalamanın en sağlam yollarından biri mizahı devreye sokmaktır.

Kitaplarımın çoğunda mizah yer alıyor. Bunun kişiliğimle ilgisi olduğu kadar yazarlık tutumumla da ilgisi var ama öncelikle söylenmesi gereken şey şu: Mizahı “Dur bu bölümde biraz mizah yapayım” diye yapamazsınız. Cem Yılmaz’dan örnek vereyim. Söylemek istediğim şeyi o şöyle açıkladı bir gün: “Ben sizi güldürmeye çalışmıyorum. Kendi güldüğüm şeyleri size anlatıyorum.” İşte bu. Anahtar sözcük: İçtenlik. Korku türünde de bu böyle, macera türünde de, mizahta da… İçten değilseniz hiçbiri beklediğiniz etkiyi sağlamaz. Yazdığımı okuduğumda ben de gülüyor muyum, ben de geriliyor muyum, ben de heyecanlanıyor muyum? Mesele budur.

 

Geleneksel mizah figürlerimizi akla getirdiğimizde Selçuklu Devleti zamanına uzanan Keloğlan, Nasrettin Hoca ve Deli Dumrul hikâyelerinin çocuk okurların arasında yaygın bir şekilde dolaşımda olduğunu görüyoruz. Bu kahramanlara ek olarak Rıfat Ilgaz ve Muzaffer İzgü’nün karakterlerinin hikâyeleri de hâlen revaçta. Son dönem çocuk edebiyatında ise giderek artan bir mizah yoğunluğu söz konusu. Sizce bunun sebepleri nelerdir?

Nasreddin Hoca çocuktan çok yetişkinliğe geçiş aşamasındaki gençlere yönelik metinler aslında. Çocuk edebiyatına malzeme edilmesi birçok fıkranın ders (yani eğitim) içermesi nedeniyle ana babalara cazip gelmesi, ikincisi de telif bedeli gerektirmeyen kolay (beleş) yayımcılık ürünleri olmaları. Nasreddin Hoca fıkraları çocukları pek güldürmez. Ben “Ya tutarsa” fıkrasına gülen bir çocuğa rastlamadım.

Keloğlan belirsiz ve çelişkili özelliklere sahip bir karakterdir. Aynı zamanda saf ve kurnazdır, aynı zamanda dürüst ve sahtekârdır, aynı zamanda çok becerikli ve salaktır. Böyle bir karakterin öyküleri bugünkü editörlerimizin hiçbirinin masasından geçmez.

Ilgaz ve İzgü’nün kitapları çocuklara mizah türüne daha yakın örnekler bana göre.

 

Türk çocuk edebiyatında güçlü ve güldüren karakterler üretilebiliyor mu?

Hayır üretilemiyor ve üretilemez bence. Birkaç iyi örnek yok değil tabii. Örneğin Hanzade Servi bunu epeydir başarıyla sürdürüyor. Okumadığım, bilmediğim başka örnekler de mutlaka vardır. Hiç yok dersem ayıp ederim. Benim olumsuz bakışım daha çok içinde yaşadığımız coğrafyanın sosyolojisi ile ilgili. Mizah ironi içerir, abartma içerir, şaka içerir, söz oyunları içerir vb… Gelin görün ki bu toprakların insanı ne yazık ki bunları anlamıyor ve sevmiyor. Bunları denemeye kalkan yazarlarımız sosyal medyada (kitaplarını okumaya bile gerek görmeyenler tarafından) hırpalanıyor, yerden yere vuruluyor. Ortalama anne babanın çocuk edebiyatı karakterinden anladığının “Sütünü içen, ödevlerini aksatmayan, dişlerini fırçalayan ve ikide bir teşekkür edip duran” karakterler olduğunu da düşünürseniz ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

 

Çocukların genellikle gülmeyi ve eğlenmeyi sevdiğini biliriz. Üretilen çocuk kitaplarında mizahın okunurluğu arttırdığından bahsedebilir miyiz?

İlk sorunuzu yanıtlarken söylediğim gibi mizah içeren kitaplar daha çok okunuyor. Bunu bir araştırmaya dökmek iyi olurdu tabii; benimkisi kişisel bir gözlem sadece.

 

Okuduğunuz en komik çocuk kitabını bizimle paylaşır mısınız?  Bu kitapla ilgili hangi anlar zihninizde daha çok yer etti?

Gülümseten olmuştur ama yakın zamanda kahkaha attıran bir çocuk kitabı hatırlayamadım şimdi ama efsanevi Pıtırcıkları üniversite yıllarında bile kahkahalarla okuduğumu hatırlarım.