II. Meşrutiyet'in ilanıyla beraber modernleşme çoğunlukla milliyetçilik fikri çevresinde ele alınmaya başlamıştır. Yeni bir nesil oluşturma fikri oluşmuştur ve çocuk devletin kendine göre yetiştireceği bir birey ve vatandaş olma kimliğine bürünmüştür
"II. Meşrutiyet'in ilanıyla beraber modernleşme çoğunlukla milliyetçilik fikri çevresinde ele alınmaya başlamıştır. Yeni bir nesil oluşturma fikri oluşmuştur ve çocuk devletin kendine göre yetiştireceği bir birey ve vatandaş olma kimliğine bürünmüştür. Çocuklardaki milli ruhun uyandırılması öncelikli hedef hâline gelmiştir. İdeal çocukluk tanımı milliyetçi tesir altında yeniden yapılmıştır".
Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türk Romanında Çocuk başlıklı kitap, Karahan Kitabevi tarafından 2016 yılında basılmıştır. Kitabın yazarı Özlem Aydoğmuş Ördem, “Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türk Modernleşmesi Bağlamında Türk Romanında Çocuk” başlıklı teziyle 2015 yılında doktora derecesini almıştır. Giriş bölümünde sosyoloji ve edebiyatın alanlarından bahseden yazar, konusu itibariyle bu iki alanın birbirinden beslendiğini, birbiriyle kesiştiğini ve beraber okunduklarında belli bir dönemin daha iyi anlaşılabileceğini söylemiştir. Roman türünün toplum hakkında veriler sunduğunu aktararak çocuk konusu için farklı dönemlerde yazılmış romanlara eğilmiştir. Ördem'e göre bu metinle beraber çocuğun modernleşme sürecindeki problemleri, romanlar aracılığıyla tarihsel bir bakış açısıyla tartışılmıştır: “Bu çalışma, modernleşme dönemlerinin özelliklerini taşıyan romanlardaki çocukların, aile içindeki ve toplumdaki konumlarını modernleşme açısından çözümleyerek yazarların ve dönemin konuya bakış açılarını ortaya koymaya çalışmayı hedeflemiştir.” (4) İncelenen metinler aracılığıyla çocuğun modernleşme süreci boyunca toplumdaki konumuna, eğitim sorununa, bireylik sürecine dair çıkarımlarda bulunulmuştur. Ördem metnini ele alırken hem sosyolojiden hem de edebiyattan yararlanmış, konusu hakkında iki alanı harmanlayarak veri elde etmiştir.
Eser, giriş bölümü, beş ana bölüm ve sonuç bölümünden oluşmaktadır. “Türk Modernleşmesi Süreci” bölümünde konunun tarihsel arka planı verilmiştir. İlk modernleşme adımlarından, Batılılaşma eğiliminden, Tanzimat dönemi reformlarından, özellikle eğitim ve hukuk alanında yapılan yeniliklerden bahsedilmiştir. Batılılaşma hareketleriyle beraber toplumda bir çatışma ve ikilik oluştuğunun izlerini gazete ve romanlarda bulabileceğimiz söylenmiştir. Bu bölüm “İlk Modernleşme Süreci”, “II. Abdülhamit Dönemi Modernleşme Çabaları”, “II. Meşrutiyet Dönemi Modernleşme Süreci” ve “I. Dünya Savaşı'ndan Cumhuriyet'e Modernleşme Süreci” alt başlıklarına ayrılarak 1839-1923 yılları arasındaki modernleşme hareketleri ve etkileri incelenmiştir.
“Çocuk ve Çocukluk Sosyolojisine Bakış” bölümünde ise “çocukluk” kavramının tarihsel olarak Batıda ortaya çıkışından ve Türk edebiyatındaki çocukluk algısından bahsedilmiştir. “Çocukluk” kavramı, çocukların yetişkinlerden farklı olduklarının tarihsel, kültürel, sosyal ve teorik düzlemdeki kavramsal karşılığının adı olduğu vurgulanarak tartışılmıştır (48). Aries tarafından keşfedilen bu kavramsal çocuk, yetişkinliğin karşıtı olarak karşımıza çıkmakta; yetişkin karşısında yetersiz, aile ve okul gibi kurumlar tarafından “belirlenmiş” bir varlık olarak varoluşunu gerçekleştirmektedir. Burada özetle çocuğun yetişkinlerin iktidarı ile bastırıldığından bahsedilmiştir. “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Modernleşmede Çocuk” alt bölümünde Tanzimat dönemine kadar çocuğun toplum içinde yetişkinlerden farklı bir konumda yer almadığından bahsedilerek dönemin eğitim kurumları ele alınmıştır. Buna ek olarak yayımlanan dergi ve gazetelerin listesi sunulmuştur. Erkek çocukları okula giderek eğitim alabilmekte fakat kız çocukları evde eğitim almak zorundadır. II. Meşrutiyet'in ilanıyla beraber modernleşme çoğunlukla milliyetçilik fikri çevresinde ele alınmaya başlamıştır. Yeni bir nesil oluşturma fikri oluşmuştur ve çocuk devletin kendine göre yetiştireceği bir birey ve vatandaş olma kimliğine bürünmüştür (Aktaran Ördem 64). Çocuklardaki milli ruhun uyandırılması öncelikli hedef hâline gelmiştir. İdeal çocukluk tanımı milliyetçi tesir altında yeniden yapılmıştır. Ördem’in aktardığına göre çocuğa verilen önemin artmasıyla beraber çocuk edebiyatına ilgi artmış, çocuk yayınları da ön plana çıkmaya başlamıştır (68). Özetle çocukların geleceğin yetişkinleri olduğu bilinciyle hareket edilip sorumluluk sahibi, milli değerlerine bağlı, iyi yurttaşlar olarak yetiştirilme amacıyla yayınlar hazırlanıp dönemin romanlarında da bunu besler nitelikte karakterler oluşturulmuştur. Böyle bir disiplin araştıran, sorgulayan “bireyin” inşasını geciktirmiştir (71).
İlerleyen bölümlerde Türk romanında çocuk meselesi modernleşme bağlamında Tanzimat, Servet-i Fünun ve Meşrutiyetten Cumhuriyet’e olmak üzere üç ayrı dönem olarak incelenmiştir. Burada ortak nokta olarak öncelikle aile ve çocuk olgusu üzerinde durulup annesiz/babasız çocuklar sorununa değinilip son olarak çocuğun eğitimi irdelenmiştir. Bu konularda dönemler arası benzerlik ve farklılıklar romanlardan örnekler verilerek gösterilmiştir.
Tanzimat döneminde çocuğun toplumda konumlandırılmasını yansıtan romanlar olarak Ahmet Mithat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi, Namık Kemal’in İntibah, Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt, Mizancı Murat’ın Turfanda mı Turfa mı, Fatma Aliye Hanım'’ın Muhadarat, Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası seçilmiştir. Bu dönem romanlarında ele alınan konular aile içinde çocuğa verilen eğitim, ideal tip yaratma çabası, anne-çocuk ilişkisi, yanlış batılılaşma, geleneksel aile değerleri, kız çocuklarının aile içindeki durumu, ahlak ve terbiye, dini yaşam ve iradesiz anne tipidir (75). İdeal kahraman tipi ailede hem Osmanlılık değerlerini hem de Batılı yaşam tarzını devralan çocuktur. Burada Batılı yaşam tarzı daha çok Batının eğitimini almak şeklinde anlaşılabilir. Aksi takdirde çocuk Batı özentiliğinden ileri geçememektedir.
Çocuğun kimliğinin inşasında annenin rolü çok büyüktür fakat romanlardan anlaşılacağı üzere çoğu zaman anne eğitim konusunda çocuklarına yetersiz kalmaktadır. Burada ilk olarak kadınların eğitim sorunu annenin çocuğunu eğitme aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Turfanda mı Turfa mı romanındaki Zehra karakteri annesinden güzel bir eğitim almış, evde hocalarından da eğitim görmüş idealist kadın karakterdir. Mansur da aynı şekilde idealist bir erkek tiplemesidir. Bu iki güzel örnekten sonra yanlış/yüzeysel/aşırı batılılaşma örneği olarak Felatun Bey'in babasının çocuklarıyla ilgilenmeyip okulun, onlara Fransız hoca tutmanın ve modaya uymalarının yeterli olduğunu düşünmesi ve buna ek olarak annesizlik durumu verilebilir. Felatun Bey'in karşısında Rakım Efendi annesinden dini ve ahlaki telkinler alarak, çocuğunu kendi imkânlarıyla okutan bir anneye sahiptir. Aynı şekilde Araba Sevdası’nda Bihruz Bey de babasızdır ve annesi tarafından şımartılmış bir çocuktur. Ördem’e göre Tanzimat dönemi romanlarında çocuk söz hakkına sahip olmayıp toplumsal yaşamda birey olma çabasında anne babasını yanında bulamamıştır (89). Bu dönemde çocuğun eğitimi Fransızca dersleri alması, piyano öğrenmesi, Türkçe okuma yazması olarak nitelendirilmektedir. Çocuğun eğitiminde anne ve baba yokluğunda veya eksikliğinde dadı önemli bir rol almıştır. Ayrıca çalışmada esir/köle/cariye çocuk meselesine de değinilip bu çocukların belli bir amaçla eğitim aldıkları ifade edilmiştir. Şöyle ki, İntibah romanındaki Dilaşup ancak evin erkeğiyle evleneceği için bir eğitimden geçmektedir.
Servet-i Fünun döneminde çocuğun konumunu incelemek maksadıyla Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Mürebbiye, Halid Ziya Uşaklıgil'in Nemide, Aşk-ı Memnu, Mai ve Siyah romanları ele alınmıştır. Bu dönemde çocuğun eğitimi ve sosyal yaşamı konusunda Batılılaşma çatışma hâlinde verilmemiştir. Çocukların eğitim aldıkları yabancı okullar ve mürebbiyelerin etkileri sosyal hayatlarına yansımıştır. Ele alınan eserlerde ortak özelliğin çocuklarıyla ilgilenen ve onların birey olma yolunda yanlarında bulunan baba figürleri olduğu söylenebilir. Nemide romanında babanın çocuğunun gelişimi için Avrupadan oyuncak ve kitaplar getirdiği görülmektedir.
“Oyun” meselesinin gündeme gelmesinin çocuğun yetişkinlerden farklı bir dünyası olduğu ve bireyleşmesi yolunda önemli bir adım olduğu belirtilebilir. Aynı zamanda Aşk-ı Memnu romanında babanın karar alırken çocuklarıyla birlikte hareket etmesi onların bireyselliklerini kazanmalarına destek şeklinde yorumlanabilir. Ailede bilinçli babanın önemi romanlarda hissedilmektedir. Çocuğun eğitimiyle birebir ilgilenen baba ve güçlü kadın karakterler karşımıza çıkmaktadır. Mürebbiyeler daha çok kız çocuklarının eğitimi için görev almakta; gerçekten çocukların eğitimiyle ilgilenip iyi karakterler olmakla beraber ahlak dışı hareketlerle kötü örnek teşkil eden tipler olarak da görünmektedirler. Bu dönemde aileler tarafından çocukların batılı tarzda yetişme kararı verildiğinden çocuklar arada kalmamışlardır. Kız çocuklarının eğitimi ile erkek çocuklarının eğitimi konusunda eşitsizlikler üzerinde durulmuştur.
Meşrutiyet dönemi romanlarından Ahmet Midhat Efendi’nin Jöntürk, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak ve Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye eserleri seçilmiştir. Bu dönemde amaç toplumu eğitmek, millet olma ülküsünü yaratmaktır. “Memleket edebiyatı” bağlamında verilen bu eserler İstanbul merkezli olmayıp romanlara sadece elit sınıfın yaşamları da konu olmamıştır. Çocuklarda yaratılmak istenen kazanım milli ve İslami değerlerden kopmayarak batılı bir yaşam tarzına sahip olmalarıdır. Bu dönemde milli değerler ön plana çıktığı için yabancı mürebbiye ve alafranga konuları dikkat çekmemiştir.
Kiralık Konak romanındaki Seniha karakteri dışında ele alınan diğer romanlardaki Feride, Aliye ve Ceylan karakterleri ülkenin durumu konusunda sorumluluk sahibi, ahlak ve terbiyeye önem veren idealist tiplerdir. Ancak Seniha daha çok bireyselliği savunan, kendi hayatını önceleyen, Avrupayı bir kurtuluş ve hayatına heyecan katan bir hayal olarak görmektedir. Özellikle Feride ve Aliye aile içinde çocuğun nasıl yetiştirileceğini gösteren ideal tiplerdir. Buradaki romanlarda da çocukla vakit geçirme olgusu üzerinde durulmaktadır. Ördem'in aktardığına göre bu dönemde çocuklarla ilgili olan gazete, çeviri, dergi, hikâye, roman gibi yayınlar ortaya çıkmış ve bunun sonucunda Milli Edebiyat döneminde çocuğa artık yetişkin olarak değil bir çocuk olarak bakış gelişmiştir (163). Çocuğun yetişmesinde annenin rolünün büyük olmasına işaret eden romanlar yanında çocuk bakımıyla ilgili yazılar da yayımlanmıştır. Çocukların eğitimi üzerinde durulmuş, ele alınan romanlardaki karakterler de eğitim ülküsü olan karakterler olarak karşımıza çıkmıştır.
Sonuç olarak, Tanzimat’tan Cumhuriyet dönemine kadar çocuğa bakışın ve çocuğun toplumdaki yerinin belirlenen Türk romanları incelendiğinde toplumsal ve siyasal olaylarla beraber değiştiği, bu olaylara göre şekillendiği söylenebilir. Çalışma, edebiyat metinlerine sosyolojik olarak bakıldığında romanlarda görülen durumların tarihsel süreçle nasıl paralel gidebileceğini göstermiştir. Romanlarda üzerinde durulan ahlak olgusuna denk düşecek şekilde okullarda ahlak dersleri okutulmaya başlanmıştır. Romanlarda görülen eğitim konusu dönemin eğitim kurumlarının yetersizliğini, eğitimdeki eşitsizliği, aile içindeki eğitim eksikliğini yansıtmaktadır. İncelenen üç dönem boyunca küçük değişiklikler dışında aslında çocuğun bireyselleşme sürecini değil de vatandaş olma sürecini izliyor gibiyizdir. “Çocuk” bu üç dönem boyunca hep ahlakı ve eğitimiyle ön planda olan, geleceğin yetişkini olacağı gerçeğiyle bugünü hep kontrol altında olması gereken, sorumluluk sahibi olması beklenen proje insan gibidir. Zaten Ördem’e göre de çocukluk, ideolojiye hizmet eden bir tipleme olarak romanlarda kurulmaktadır (106). Çocuk ancak gelecekte toplum içinde üstleneceği rol ve sorumluluklarla değer kazanıp ona göre eğitim almaktadır. Çocuğun zaman içerisinde Türk romanında özneleşmeye başladığını söylerken aslında pratikten (romanlardan) anlaşılmaktadır ki çocuk ancak potansiyel bir yetişkin olarak toplumda değer kazanabilmekte ve ona göre bir muamele (eğitim) görmektedir. Tıpkı Mai ve Siyah romanında Ahmet Cemil’in Mekteb-i Mülkiye’ye başlaması üzerine hareketlerine bir ağırlık gelmesi ve kendisini büyük adam gibi görmeye başlaması gibi (145). Bu noktada denilebilir ki Tanzimat’tan itibaren Türk romanında çocuk ancak bir “yetişkin gibi” olgun olduğunda ideal tip olma özelliğine kavuşmaktadır.
Kaynakça
Ördem, Özlem Aydoğmuş. Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türk Romanında Çocuk. Adana: Karahan Kitabevi, 2016.