Dosya

Osmanlı’da Çocuk Musikisi Var Mıydı?

Çocuk şarkıları bir tür olarak Cumhuriyet döneminde mi ortaya çıktı? Osmanlı’da yaşayan çocuklar için müzik hayatın neresindeydi? Müzikle hangi mekân ve bağlamda karşılaşır, nasıl ilişki kurarlardı? Çocuklar müzik eğitimi alır mıydı?

"Çocuk şarkıları bir tür olarak Cumhuriyet döneminde mi ortaya çıktı? Osmanlı’da yaşayan çocuklar için müzik hayatın neresindeydi? Müzikle hangi mekân ve bağlamda karşılaşır, nasıl ilişki kurarlardı? Çocuklar müzik eğitimi alır mıydı? Selma Hacıosmanoğlu, 2014 yılında Fanus Kitap aracılığıyla okuruna ulaşan Osmanlı’da Çocuk Musikisi adlı araştırma kitabında temelde bu sorulara yanıt arar." 

Kukuriku, Kukuriku!
Çok yorulduk, yeter uyku!
Kalk yüzünü yıka da mektebe koş!
Çalışkan ol! Tembelliğin sonu boş,
Kukuriku, Kukuriku!

Ahmet Muhtar [Ataman]

Çocuk şarkıları bir tür olarak Cumhuriyet döneminde mi ortaya çıktı? Osmanlı’da yaşayan çocuklar için müzik hayatın neresindeydi? Müzikle hangi mekân ve bağlamda karşılaşır, nasıl ilişki kurarlardı? Çocuklar müzik eğitimi alır mıydı? Selma Hacıosmanoğlu, 2014 yılında Fanus Kitap aracılığıyla okuruna ulaşan Osmanlı’da Çocuk Musikisi adlı araştırma kitabında temelde bu sorulara yanıt arar. Yüksek lisans tezi kapsamında Osmanlı döneminde çocuk musikisi için bir repertuar oluşturma gayesiyle yola çıkan yazar, araştırma sürecinde dönemin çocuk müziğinin tahmin ettiğinden çok daha zengin olduğunu fark edince, ulaştığı kaynakları daha kapsamlı şekilde okur ile buluşturmaya karar verir ve ortaya bu kitap çıkar. Araştırmayı besleyen temel kaynaklar çocuklara yönelik musiki kitapları, çocuk dergileri ve çocuk mecmualarıdır. Ancak çocukluk tarihinin müstakil olarak kaydedilmesi ve çocuklara mahsus yayınların sınırlı olması dolayısıyla tarih kitapları, biyografi ve hatıratlar gibi çeşitli kaynaklardan da çocuk musikisi ve müzik eğitimi bağlamında yararlanır.

Kitap, Osmanlı’da çocuk müziği üzerine çalışan araştırmacılar için titizlikle hazırlanmış bir kaynak niteliğinde olmakla birlikte, çocuk müziğine ilgili müzisyenlere ve çocuk müziğinin bu topraklardaki mazisine ilgi duyan her okurun beğenisine de hitap etmektedir. Yazarın temel iddiasına göre, Cumhuriyet dönemi öncesini inceleyen araştırmalar sınırlı sayıda ve yetersiz olduğu için çocuklara yönelik musiki eğitiminin niteliği hakkında pek çok bilgi ve sayısız çocuk şarkısı repertuarı keşfedilememiştir. Bu nedenle yazar, çocuk şarkısının bir tür olarak Cumhuriyet döneminde tezahür ettiği yaygın kabulünün karşısında konum alır.

Araştırma dört ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, çeşitli kaynaklardan yararlanılarak, okurun Tanzimat döneminden Harf Devrimi’ne kadar uzanan süreçte ev, sokak, camii, mektep, tekke ve dergâhlar, saray ve çeşitli özel alanlarda çocuk musikisi ve müzik eğitimi üzerine genel bir fikir sahibi olmasını sağlar. İkinci bölümde, yazarın ulaşabildiği çocuk musikisi eserleri türlerine göre tasnif edilerek bir repertuar hâline getirilmiştir ve eserlerin beste, güfte, makam ve kaynak bilgisi bulunur. Bu bölümde on altısı ninni, elli dokuzu ilahi, yüz kırk altısı şarkı, ellisi türkü ve elli biri marş olmak üzere toplamda üç yüz yirmi iki eserin erişilebilen künye bilgisi yer alır. Üçüncü bölümde ise kimisi Arapça kimisi Latince harfler ile elli çocuk musikisi eserinin nota örnekleri bulunur. Kitabın hacminin büyük bir bölümünü, repertuar ve nota bilgilerine yer verilen ikinci ve üçüncü bölümler oluşturmaktadır. Son olarak dördüncü bölümde çocuk şarkılarının tarihçesi, bestelenme usulü, şarkıların makamı,  güfte ve bestekârları hakkında yapılan araştırmalara yer verilir. Dolayısıyla, yazarın iddiasını eleştirel olarak tartıştığı ve bulguları ile argümanını desteklediği bölümlerin birinci ve dördüncü bölümler olduğu söylenebilir.
Kitapta çocuk musikisi kavramı, çocuklara yönelik üretilen musiki ve çocuklar için musiki eğitimi olmak üzere iki temel açıdan ele alınmıştır. Ayrıca hem kitapta hem de bu yazıda “müzik” ve “musiki” kelimeleri birbirinin yerine geçebilecek şekilde, aynı anlamda kullanılmaktadır. Çalışmada çocukluk dönemi, 0-18 yaş aralığı olarak kabul edilmiştir. Araştırmanın kapsamı belirlenirken ise Tanzimat döneminden Harf Devrimi’ne kadar çocuk şarkılarında “çocukluk” kavramının nasıl ele alındığı, bir tür olarak “çocuk şarkısı”nın kapsamı, ve çocuk şarkılarında esas alınan tarih aralığı tartışılır.  Dönemin çocuk edebiyatı yayınlarında yer alan ninni, ilahi, şarkı, türkü ve marş gibi türlere çocuklar için eserlerde yer aldıkları, çocuklar için bestelendikleri ve çocuklar tarafından seslendirildikleri oranda yer verilmiştir. Örneğin, çocuk musikisi repertuarının yer aldığı bölümde milli marşımız “İstiklal Marşı”nın da bulunması, herhalde İstiklal Marşı’nın çocuk yayınlarında yer almış ve çocuklar tarafından seslendirilmiş olmasıdır. Tanzimat Fermanı’nın yayınlandığı 1839 yılı önemli kültürel ve sosyal değişimleri hızlandırması dolayısıyla araştırmanın başlangıç noktası olarak kabul edilmiştir. Bu dönem, “çocukluk” dönemine bakışta da değişikliklere neden olmuş, çocuklara yönelik matbuatın ve kültür-sanat etkinliklerinin sayısında artış gözlenmiş ve Batı dillerinden şarkı adaptasyonu yapılması yaygınlaşmıştır.
 

Kitap’ta ayrıca çocuklar için musiki eğitiminin önemini vurgulayan eğitimci, yazar ve şairlerden Satı Bey, Mehmed Emin Bey, İzzeddin Hümayi Bey ve Tevfik Fikret gibi isimlerin verdiği konferanslar, yazdığı yazılar ve müzik eğitiminin öneminin anlaşılması için gösterdikleri gayrete de yer verilmiştir. 1888’de Bahriye’ye bağlı Tersane sanat okulunda bir “Subyan Muzıkası”nın kurulması ve daha sonra “Şehir Bandosu İlkokulu” adını alan “İstanbul Şehir Bandosu” (1927)’nun kuruluşu çocuk müziğinin gelişimi açısından önemli mihenk taşları olarak kabul edilir. Kitabın repertuar ve seçme notalar bölümleri incelendiğinde, dönemin çocuk müziği alanında bestekâr, güftekâr, söz yazarı ve yayıncı olarak çalışan bazı isimlerin ön plana çıktığı görülmektedir. Kitabın son bölümünde çocuk şarkısı bestekârlarının kısa biyografisine de yer verilir.

Öte yandan kurumsallaşmış müzik eğitiminin yanı sıra, ev, sokak, mahalle gibi çocuğun ilk temas kurduğu mekânlarda, sosyal hayatın içinde çocukların müzik ile nasıl karşılaştığı da yazar tarafından ihmal edilmez. Dini geleneğin yaygın bir pratiği olarak yeni doğan bebeğin kulağına ezan okunması, çocuğun müzik ile ilk karşılaştığı an olarak tasavvur edilir. Aynı ezan çocukluk dönemi boyunca günde beş kez ona evde ve sokakta eşlik eder, çocuk aynı zamanda etrafındaki yetişkinlerle birlikte çeşitli musikili toplantılar, merasimler ve mevlit törenlerine de katılır, müzikle hemhâl olur. Bu merasimlerin başında düğün ve sünnet törenleri, âmin alayları -mektebe başlama merasimi-, hatim ve hafızlık törenleri, Ramazan ve bayram eğlenceleri gelir. Uyurken ninniler ona eşlik eder, sokak satıcılarının ezgilerini işitir, tekerlemeler öğrenip şarkılı oyunlara iştirak eder. Halide Edip ve Ahmet Rasim gibi çocukluğunu bu yıllarda yaşamış pek çok yazarın da hatıratlarında anlattığı gibi çocuklar sosyal hayatta sıklıkla müzikle ve müziksel olanla içli dışlıdır.
 

 

Camiler, tekke ve dergâhlar ve mahalle mektepleri de çocukların müzikle haşır neşir olduğu ve müzik eğitimi aldığı mekânlar olarak kitapta yer alır. Camiler, bünyelerinde gerçekleştirilen musiki meşklerinin yanı sıra, yapılan Kur’an ve ezan okuma pratikleri de müzik kabiliyeti olan çocukların keşfedilmesi ve müzik eğitimine yönlendirilmesi açısından da fonksiyonel mekânlar olarak ele alınmaktadır. Mekteplerde ise “ilahi muallimi” olarak adlandırılan hocalar, çoğunlukla Mısri ve Yunus Emre’den ilahileri ve bazı halk şarkıları okutur. Özellikle 1925 tarihinden itibaren müzik eğitimini Batılılaştırma gayretleri neticesinde müzik derslerinin içeriği giderek değişir. Yazar, mahalle mekteplerinde musiki eğitiminden hem kız hem erkek öğrencilerin faydalandığını ve müzik eğitiminin hem eğitme hem de eğlendirme amacı güttüğünü özellikle vurgulamaktadır. Tekke ve dergâhlar da yüzyıllar boyunca Türk musikisinin yaşatılmasını sağlayan,  başta tekke efradı ve aileleri olmak üzere tüm halkın iştirakine açık mekânlar olarak tanıtılır. Yazar, birçok çocuğun ilk müzik eğitimini aldığı yerin tekkeler olduğundan, yüzyıllar boyunca Anadolu’nun pek çok şehrinde büyük neyzenlerin, tamburilerin ve ezcümle musikişinasların buradan çıktığından bahseder.

Hacıosmanoğlu, Osmanlı sarayını hem musiki icrası hem de musiki eğitimi açısından önemli bir merkez olarak tasvir eder. Özellikle sarayın içinde askeri, idari ve dini üst düzey kadroyu yetiştiren okul olan Enderun’a erken yaşta alınan öğrenciler, ünlü besteci ve musikişinaslardan müzik eğitimi almaktadır. Enderun’da müzik, talebelerin bazı hastalıklarını tedavi etmek için de kullanılmıştır. Saray’daki müzik eğitiminden tahmin edilebileceği üzere yalnızca küçük bir çevre yararlanabildiği için Osmanlı’da musiki eğitimi ekseriyetle özel mekânlarda yapılmıştır. Bu mekânlar, müzik eğitimi veren hocanın evi, özel meşkhaneler, konaklar, kıraathaneler ve geç dönemde bazı musiki dernekleri olabilir.

Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 1869 yılında yürürlüğe girmesiyle önce kız ortaokullarının, daha sonra kız öğretmen okulları ve 1910’lu yıllarda erkek öğretmen okullarının ders programlarına örgün eğitim ve bazı ders dışı faaliyetler kapsamında müzik eklenir. Yazarın araştırmaları neticesinde ulaştığı “çocuk şarkısı” türündeki ilk eser ise 1882 yılında bestelenen “Mekteb Şarkısı” isimli parçadır. Müzik derslerinin öncelikle kız okullarının programına girmesi o dönemde müziğin mevcut toplumsal cinsiyet kalıpları açısından nasıl anlaşıldığı hakkında bir ipucu verebilir. Dönemin kız ve erkek okullarının müzik programına dâhil edilen parçaların kıyaslanması, eserlerin tür ve temalar açısından bazı farklılıklar taşıma ihtimali bakımından sonraki çalışmalar için anlamlı bir araştırma sorusu olabilir. Öyle ki, kitapta sunulan repertuar da yalnızca kız çocuklarına hitap eden ve “Vatanın Kızlarına”, “Kızlara Hitab” ve “Hanım Kızlar Marşı” gibi başlıklar taşıyan çok sayıda şarkı ve marş içermektedir. Benzer şekilde kitapta yer alan ve “Küçük Asker”, “Küçük Süvari”, “Gemici” adlarını taşıyan bazı parçaların da erkek çocuklara hitaben üretildiği düşünülebilir. Şarkıların konuları genel olarak aile, mektep, kardeşlik, öğretmen, dostluk, çalışkanlık, barış, hayvan sevgisi, vatan sevgisi, peygamber sevgisi ve Atatürk olarak sıralanabilir.  Bu eserlerde yalnızca kız ya da erkek çocuklara hitap eden eserler ile hem erkek hem kız çocuklarına hitap eden eserlerin tematik açıdan farklılık taşıyıp taşımadığı bu konu üzerine çalışılabilecek bir diğer soru olabilir.

Yazar, 1928’de yapılan Harf Devrimi’nden önceki çocuk neşriyatının, muhtemelen alfabe farklılığının neden olduğu güçlükten dolayı, araştırmacılar tarafından daha az incelendiğini iddia eder ve bu eksiği tamamlamaya gayret ettiğini söyler. Kitabın sonunda ulaşılan sonuçlardan biri, Tanzimat devrinde çocukluğunu yaşamış kişilerin genel kabulün aksine aslında zengin bir kültür-sanat ortamında büyüdüğüdür. Ancak kitabın yararlandığı kaynakların büyük çoğunluğu İstanbul civarından ve diğer büyük şehirlerden olduğu için, bu çıkarımı İstanbul’un taşrasında kalan şehirler için genellemekte temkinli olmakta fayda vardır. Cumhuriyet sonrası çocuk edebiyatı ve çocuk musikisinin gelişimini iyi okuyabilmek için bu dönem öncesinde çocuk müziğinin mevcut imkânlarının ve yerleşik geleneğin anlaşılması açısından bu çalışma önem taşımaktadır. Ancak bu sayede Cumhuriyet dönemi çocuk müziğinin ne ölçüde Osmanlı dönemi çocuk müziği geleneğinden beslendiği ve hangi açılardan yenilikçi olduğu tespit edilebilir ve daha büyük çerçevedeki konumu görülebilir. Osmanlı’da Çocuk Musikisi, hem Cumhuriyet dönemi öncesi çocuk müziği repertuarı arşivinin oluşturulması açısından, hem de bu dönemin çocuk müziği eserleri ve çocuk eğitimi konusunu eleştirel bir perspektif ve bulgular ışığında tartışması bakımından kıymetli bir çalışmadır.

 

Kaynakça
Hacıosmanoğlu, Selma. Osmanlı’da Çocuk Musikisi. İstanbul: Fanus Kitap,2014.