Kritik

Fantastik-Bilimkurguda Bilgi-İktidar İlişkisi: Işın Çağı Çocukları

Gülten Dayıoğlu eser boyunca bilgi ve iktidar arasındaki ilişkiye dikkat çeker.

"Gülten Dayıoğlu eser boyunca bilgi ve iktidar arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Bu ilişkiyi metin boyunca Michel Foucault’un kavramsallaştırmasına yaklaşan şekilde, iktidarın yalnızca hükmetme arzusu olmadığını, bilginin üretimiyle perçinleşen bir yapısı olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Çünkü Foucault’ya göre de iktidar hükmetme arzusu veya baskı şeklinde görülse de aynı zamanda bilginin ortaya konuluş biçimi ve kullanılma biçimiyle ilişkilidir."

Fantastik ve bilimkurgu edebiyatlarının ürünü olan roman ve hikâyeler, çoğu zaman gerçekleşmesi mümkün olmayan olayları konu edinmesinden dolayı hafife alınır ki gerçekliği yansıtmadıkları tümüyle hayal gücüne dayandıkları düşünülür. Hele bir de çocuklara yönelik olmayıversin! O zaman tamamıyla göz ardı edilir, vakit öldürmek için okunan "çerez" kitap etiketi yapıştırılır. Fakat esasında fantastik ve bilimkurgu edebiyatı ister yetişkinlere ister çocuklara hitap etsin, yalnızca inanılması güç olayları anlatan türler değildir. Yazarın kaleminde araçsallaşan fantastik ve bilimkurgu sağladığı imkânlarla gerçekliğe kapı aralar. Türkçe çocuk edebiyatının üretken yazarlarından Gülten Dayıoğlu Işın Çağı Çocukları adlı kitabıyla bize, çocuk edebiyatında fantastik ve bilimkurgunun imkânlarıyla yaşamakta olduğumuz dünyaya dair öngörüler, tespitler ve hatta birtakım uyarılarda bulunmanın mümkün olduğunu gösterir. Bu yazıda söz konusu eseri yakından inceleyerek Gülten Dayıoğlu’nun insanlık ve dünyanın hâllerine ilişkin düşüncelerinin romanda ne şekilde tezahür ettiğini ortaya koymayı amaçlıyorum.

 

Kendini Gerçekleştiren Kehanet

1984 yılında yayımlanan Işın Çağı Çocukları dünyada baş gösterecek olan kıtlığı önceden görerek açlığa çare arayan İleri Görüşlüler Ülkesi’nin, ülkenin en zeki bebeklerini ailelerinden habersiz kaçırıp özel bir alanda bilim insanı olarak yetiştirmesi ve sonra da belli bir yaşa geldiklerinde bu bilginleri doygu bitkisi adı verilen ve yenildiği zaman uzun süre insanı tok tutarak açlığa çare olan tarım küresi adı verilen uzay istasyonunda üretmek üzere uzaya göndermesini konu alır. İleri Görüşlüler Ülkesi dünyada bir nükleer savaşın patlak vereceğini ve bunun sonucunda tüm insanların açlık çekeceğini öngörmektedir -nitekim bir nükleer savaş sonrası da dünya güçlükle yaşanabilir bir hâle gelmişti-:

Ülkelerin karşılıklı olarak, acımasızca kullandıkları nükleer silahlar, milyonlarca suçsuz ve savunmasız insanı öldürmüştü. Geriye kalanlar ise, yaşadıklarına sevinemiyorlardı. Yeryüzü yaşanmaz duruma gelmişti. Toprak kavrulup küle dönmüştü. Ormanlar, korular, kırlar, çayırlar, bahçeler, bağlar… kara kömür olmuştu. Yer altındaki solucandan, sarp kayalarda yaşayan kartallara değin, hayvanlar da yok olup gitmişlerdi. Rüzgâr estiğinde, külleşen topraklar, göğe savruluyordu. Kısa sürede bu kül bulutları, denizleri, akarsular, gölleri, batağa çevirdi. Oralarda yaşayan canlılar da bu nedenle yok olup gittiler. Sokaklarda hava süzgeçli başlıklar takmadan dolaşmak olanaksızdı. (Dayıoğlu 31)

Dünya bu hâldeyken tarım küresinde doygu bitkileri üretilmiş ve ilk ürünler alınmaya başlamıştı. İleri Görüşlüler Ülkesi’nin başkanı tüm dünya ülkelerine yürütmekte oldukları projeyi açıklayıp doygu bitkisini onlarla paylaşmaya hazır olduğunu söyler fakat bunun için yapacakları anlaşmanın şartları çok ağırdır.  Buna rağmen açlık karşısında beli bükülen ülke başkanları halkları için daha iyi ve başka bir dünya umuduyla bu şartlara razı olurlar. Doygu bitkisinin formülüne sahip olan İleri Görüşlüler Ülkesi başkanı da yeni bir dünya düşler:

Ama, onun düşlediği dünya, ötekilerinkinden apayrıydı. Onca övgü, onca alkış ileri görüşlü başkanda garip tutkular oluşturmuştu. Doygu karşılığında, insanları kendine tutsak amaç edinmişti. Tek isteği, yeryüzünde görkemli bir dünya imparatorluğu oluşturmaktı. İmparatorluğun başına geçip dünyayı tek başına yönetmeyi düşlüyordu. (43)

 

Bilgi Güçtür. Güç Yozlaştırır.

Gülten Dayıoğlu eser boyunca bilgi ve iktidar arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Bu ilişkiyi metin boyunca Michel Foucault’un kavramsallaştırmasına yaklaşan şekilde, iktidarın yalnızca hükmetme arzusu olmadığını, bilginin üretimiyle perçinleşen bir yapısı olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Çünkü Foucault’ya göre de iktidar hükmetme arzusu veya baskı şeklinde görülse de aynı zamanda bilginin ortaya konuluş biçimi ve kullanılma biçimiyle ilişkilidir (Aktaran Strathern 74). İleri Görüşlüler Ülkesi başkanı, kendi iktidarını bilgi üzerine kurmuştur ve diğer devlet başkanlarına bu yolla hükmetmektedir.

 

 

Dayıoğlu, bilgi-güç ve iktidar arasındaki ilişkiyi Foucault’cu bir analizle metnine uyarlarken aynı zamanda bu ilişkinin farklı bir yanına da vurgu yapar. Bu bağlamda iktidar olma yahut hükmetme arzusunun insanların doğasında var olduğunu göstermeye çalışır. Bilginin türü ve üretim koşulları değişse de iktidar olma arzusu her zaman mevcuttur. Metinde önceleri insanlık nükleer silahlar vasıtasıyla iktidar kurma mücadelesindeydi dünyayı yaşanmaz kılan nükleer savaş da diğer dünya başkanlarının benzer düşleri nedeniyle patlak vermişti. Hepsi “dünyanın tek buyrukçusu” olma arzusuyla düşlere dalıp gidiyorlardı (51). Savaş sonrası dönemdeyse doygu bitkisi iktidarı temin eden bir araç olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla iktidarı sağlayan bilgi ve buna bağlı olarak güç değişse de iktidar olma arzusu değişmemektedir. 

Metni ilginç kılan özelliklerden birisi de bilgi ve iktidar arasındaki ilişkide iktidar olma isteğinin, bilgiye kimin sahip olduğuyla doğrudan ilintili olmasıdır. İlginç bir şekilde, bebeklikten itibaren ailelerinden koparılan ve tüm insanlığın refahı için ‘kutsal erek’ doğrultusunda yetiştirilen bilginlerin hiçbirinde iktidar istemine dair bir emare görülmez. Bu kişiler yüce bir amaç uğruna çalışan ve aslında bilginin asıl sahibi olan kişilerdir. Dolayısıyla, yönetsel hiçbir güçleri bulunmamaktadır. Bunun aksine devlet başkanları ise kuvvetli bir iktidar istemi ve hükmetme arzusuyla yanıp tutuşmaktadır. Buradan çıkan sonuç iktidarı tatmış olan kişilerin bu gücü elinde tutmak için elinden geleni yapacak olmasıdır. Bilginin asıl sahibi olan bilginler, iktidarı tatmadığı için ona sahip olma gibi bir arzuları da yoktur. Bilakis, devlet başkanları ise iktidar olmanın gücünü bir kez tattıkları için onun yozlaştırıcı, iradeleri tutsak eden büyüsüne kapılmıştır. Bu nedenle iktidar istemi herkeste bulunmakla beraber açığa çıkmak için iktidarın cazibesini kıyısından köşesinden tatmış olmak gerekmektedir. Söz konusu iktidar ve iktidar arzusunun bu yönü yalnız Türkçe çocuk edebiyatında değil dünya edebiyatında da Sineklerin Tanrısı, İki Yıl Okul Tatili gibi farklı eserlerde, farklı boyutlarıyla ele alınmıştır.   

 

Deux Ex Machina

Işın Çağı Çocukları ilk başta insanların nükleer savaş sonucu ortaya çıkan açlık, daha sonraysa yardımsever bir diktatörün tek adamlık hayalleri nedeniyle baş gösteren sömürüsü arasına sıkışmışlığının anlatısı olan distopik özellikler gösterse de metnin sonlarına doğru Sekiz numaralı fizik bilgininin bir kaza sonucu keşfettiği son derece yüksek enerji sağlayan ışın topu sayesinde işlerin değiştiği ve ütopik bir sona doğru evrildiği bir romandır.

Işın topu yüksek enerji kaynağı olmasının yanında nüfuz ettiği kişilerin sonsuz iyilikle dolmasını, tüm kötülüklerden arınıp, ahlak abidesine dönüşmesini sağlamaktadır. İleri Görüşlüler Ülkesi’nin başkanı tarafından sömürülmekten bıkan diğer devletler, İleri Görüşlüler Ülkesi’ne karşı savaşa hazırlanırken Sekiz numaralı fizik bilgininin bu ışından faydalanarak geliştirdiği bir düzenek ile tüm ışının dünyadaki tüm insanlara nüfuz etmesini sağlamış ve dünyanın kötülükten arındığı, herkesin insanlığın yararına çalıştığı teknoloji, bilim ve ilerlemenin zirve yaptığı yeni bir döneme girmesini sağlamıştır. Böylelikle ışının nüfuz ettiği insanlarda görülen kıskançlık, kötülük, güç arzusu gibi tüm kötü hasletler yeryüzünden silinmiş, insanlar bu özelliklerini geride bırakarak insan-ı kâmil olmuşlardır. Sekiz numaralı fizik bilgini bu durumu şu şekilde açıklar:

Belki de Tanrı, insanlığı yüz binlerce yıldır savaşların kökeni olan kötülüklerden arındırıp acılardan kurtarmak istedi. İnsanoğluna ‘iyi yaratık’ niteliği kazandırmak amacıyla evrenin derinliklerinde bu ışınları oluşturdu. Sonra da gizemli bir ışın yumağı görünümünde tarım küresine ulaştırdı. Olağanüstü rastlantılarla altın ışınların, insanların kanına işlemesini sağladı. Bu kutsal değişim olayında, beni aracı olarak seçti… (Dayıoğlu, 73)

Bu durum aslında yazarın insanlığa dair olan umutlarına da ışık tutmaktadır. İnsan özünde kötücül olma, iktidar yoluyla diğer insanlar üzerinde tahakküm kurma eğilimdedir. Bu içsel temayülü tetikleyecek iktidar kırıntıları onda var olan bu canavarı açığa çıkarmaya yeterlidir. Bilgi kaynağı değişse de iktidar olma ve onu devam ettirme dürtüsü ilahi bir müdahale olmadıkça devam edecektir. Dolayısıyla, insanlığa dair ümitleri tükenen yazar, insanlığın kurtuluşu için bir mucize beklemektedir.

 

Sonuç

Fantastik ve bilimkurgunun imkânlarından yararlanan Gülten Dayıoğlu, bu imkânlarla yarattığı ve kendine has kuralları olan evren çerçevesinde söz konusu edebi türlerden beklenin aksine insan doğası, insanlığın akıbeti, bilgi ve iktidar ilişkisi gibi sosyolojik yansımaları olan konulara değinmektedir. Her ne kadar çocuk edebiyatı kapsamında değerlendirilse de yetişkinler olarak bizlerin de üzerine düşünebileceği bir zemin sağlayan roman bugün dahi dünya üzerinde devam eden savaşların kaynağına dair bir bakış açısı sunmaktadır. 

 

Kaynakça

Dayıoğlu, Gülten. Işın Çağı Çocukları. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi. 2019.

Strathern, Paul. 90 Dakikada Foucault. İstanbul: Zeplin Kitap. 2016.