Kritik

Yerdeniz Büyücüsü’nün Yolculuk Çemberi

Modern çağlarda yazılmış fantastik edebiyat unsuru tüm karakterlerin sahip olduğu doğaüstü yetenekler, antik çağ anlatılarının özellikleri ve dönem halklarının toplumsal normlarından da izler gösterebilir.

"Modern çağlarda yazılmış fantastik edebiyat unsuru tüm karakterlerin sahip olduğu doğaüstü yetenekler, antik çağ anlatılarının özellikleri ve dönem halklarının toplumsal normlarından da izler gösterebilir. Büyü, sihir, canavarlar, cadılar ve daha niceleri, fantastik edebiyatı zenginleştiren unsurlardan sadece birkaçı olup; edebiyatın uçsuz bucaksız bu alanı mitolojiden ve halk anlatılarından beslenirken, ortaya zaman içinde temel bazı şemalar çıkmıştır. Ağızdan ağıza yayılarak nesiller boyu aktarılan mitler ve halk anlatılarının akıllarda kalıcılığını ise bu şemalar sağlamış; ortaya aynı düzlem üzerinde farklı birçok anlatı çıkmıştır."

Hayalgücünün sınırlarını zorlayan, hangi yaştan olursa olsun okuyucunun karşısına tastamam başka dünyalar açan bir alan olarak fantastik edebiyatın temelleri mitoloji ve destanlara kadar uzanmaktadır. “Fantastik” kelimesi; köken olarak “phantasein”den gelmekte, anlam açısından ise “görünür kılmak” manasında kullanılmaktadır. Okuyucuların, fantastik edebiyata olan yaklaşımı ve ilişkisi hakkında Pelin Aslan “fantaziler ise mümkün ve imkânsız arasındaki farkı siler, imkânsızı kurar, imkânsızı kurmayı “en kabul edilebilir, en ikna edici” şekilde okurun zihnine seslenerek gerçekleştirir” (28) şeklinde bir açıklama getirir. Fantastik edebiyatın okuyucusu, realiteden uzaklaşmayı bir kontrat imzalamışcasına kabul ederek okumaya başlar. Modern çağlarda yazılmış fantastik edebiyat unsuru tüm karakterlerin sahip olduğu doğaüstü yetenekler, antik çağ anlatılarının özellikleri ve dönem halklarının toplumsal normlarından da izler gösterebilir. Büyü, sihir, canavarlar, cadılar ve daha niceleri, fantastik edebiyatı zenginleştiren unsurlardan sadece birkaçı olup; edebiyatın uçsuz bucaksız bu alanı mitolojiden ve halk anlatılarından beslenirken, ortaya zaman içinde temel bazı şemalar çıkmıştır. Ağızdan ağıza yayılarak nesiller boyu aktarılan mitler ve halk anlatılarının akıllarda kalıcılığını ise bu şemalar sağlamış; ortaya aynı düzlem üzerinde farklı birçok anlatı çıkmıştır. Sözlü kültürün birikimi ile beslenen fantastik edebiyatın, çocuk edebiyatındaki doldurulamaz yeri, gerekliliği ve büyüklüğü, çocuğa öğrettikleri ve hayal gücünün gelişimi bağlamında yadsınamaz bir gerçektir. Kahramanın çıktığı yolculuklar ve eylemler, metinsel farklılıklar göstermekle beraber, anlatıların iskeletine bakıldığında aynı yolların izlendiği görülmektedir. Bu durum, Joseph Campbell gibi edebiyat araştırmacılarının konusu olmuş; bu çalışmalar, ortaya attıkları belirli şemalar ile masalsı anlatıların yapılarını inceleyerek metinlerin iskeletlerine ulaşma imkânını çok daha kolaylaştırmışlardır. İki ana bölümden oluşan bu yazının ilk bölümünde Yerdeniz Büyücüsü, tüm bu bağlamlar içerisinde değerlendirilerek Campbell’in şemaları dahilinde analiz edilecek olup, kahramanın yolculuğunda etken unsurlar ve şemaların Yerdeniz Büyücüsü’ndeki işlevselliği tartışılacaktır. Alt başlık olarak bu yolculukta görülen unsurlar Carl Gustav Jung’un Dört Arketip kitabına göre de incelenecektir. İkinci bölümdeyse Yerdeniz Büyücüsü serisini oluşturan toplumsal cinsiyet normlarının, anlatıda ne denli okunabilir olduğu sorusu cevaplanmaya çalışılacaktır.

 

Çember Çember İçerisinde: Campell’ın Şemaları ve Ged’in Yolculuğu

İçerisinde barındırdığı anlam katmanları ile yalnızca bir fantastik edebiyat ürünü olmayan, kelimelerin ikinci ve diğer anlamlarını da düşünmeye sevk eden bir kitap olarak Yerdeniz Büyücüsü, Ged ismini edinmiş bir çocuk kahramanın büyücülük macerasını ve kahramanlıklarını anlatan bir romandır. Yerdeniz Büyücüsü, Yerdeniz üçlemesinin ilk romanı olup; bunu Atuan Mezarları ve En Uzak Sahil izlemektedir. Ursula K. Le Guin daha sonra Tehanu, Öteki Rüzgar ve Yerdeniz Öyküleri’ni yayınlamıştır. Yazının asıl odağı Yerdeniz Büyücüsü, bir çocuğun büyüme serüvenini büyülü yollarla anlatır. Üçlemenin ikinci kitabı cinselliği ele alırken; son kitabı ölüm konusunu işlemektedir. Yerdeniz Büyücüsü’nde asıl konu, kahramanın büyüme hikâyesi içerisinde hem fiziksel hem de zihinsel ve duygusal olarak nereden yola çıkıp, nereye vardığıdır. Başkarakter Ged için bu sorunun cevabı, uzunca bir gelişim süresinin ardından verilir. Özetle, Roke Adası’nda büyük büyücülerin yanında büyük bir kibir ve gurur ile eğitim görmeye başlar ve İffish’in İsmay limanında bu yolculuk, Ged’in “bütünleşmiş” biçimde, korkularını ve sınırlarını bilen bir delikanlı olarak görülmesi ile üçlemenin birinci kitabı için sonlanır. Ged, kadim dildeki ismini yani gerçek ismini büyücü Ogion’dan öğrenmesinin ardından, daha güçlü büyüler için gideceği yolda ilk seçimini yapar. Campbell’in, mitolojik çerçeveye sahip anlatılarda kahramanları ve onların yolculuk sürecini ele alan, iki ana kısıma ayrılan Kahramanın Sonsuz Yolculuğu isimli kitabında; ilk bölüm kahramanın yolculuğuna, erginlik sürecine ve geri dönüşüne odaklanırken ikinci kısımda ise anlatı ve kahraman motifleri üzerinden şemalar yardımı ile kahramanlar tüm yönleri ile incelenir. Bu bağlamda, Campbell’in kitabının ilk kısmında değindiği “Yola Çıkış” isimli bölüm, Ged’in Roke Adası’na gidişi kabul etmesi ile paralel ilerlemektedir. “Bir hata –görünüşte yalnızca şans- beklenmedik bir dünyayı ortaya çıkarır ve birey pek iyi anlaşılamayan güçlerle bir ilişkiye sürüklenir” (51). Bu aynı zamanda, Ged’in başına birçok olay açılmasına neden olan ilk kıvılcımdır:

Ertesi gün, Yüksek Şelale’deki çayırlarda, uzun kıllı keçileri otlatırken Duny anlamını, işlevini ve ne tür sözcükler olduğunu bilmeden, duymuş olduğu sözcüklerle onlara seslendi:
                                   Noth hierth malk man
                                   Hiolk han merth han!

Duny tekerlemeyi yüksek sesle haykırınca keçiler ona doğru geldiler. Hızla geldiler, hepsi bir arada ve hiç ses çıkarmadan. Sarı gözlerindeki karanlık yarıktan ona baktılar. (Guin 13).

Böylelikle, Campbell’in şemasındaki ilk noktada belirtildiği gibi kahraman, bir bilinmezlik içine, bir yanlışla atılır ve yolculuğu başlar. Sonrasında, Roke Adası’nda bulunan Büyük Ev’de öğrendikleri, karakterinin içsel kibriyle birleşerek, ana kahramanın önünde hem engel olur hem de büyümesini sağlayacak unsur olarak başarıya giden yolculuk için gerekli olan tecrübeyi kazandırır. Campbell’e göre “Macera her zaman ve her yerde bilinenin örtüsünün ötesinde bilinmeyene bir geçittir; sınırda bekleyen güçler tehlikelidir; onlarla iş yapmak risklidir; yine de ustalıklı ve cesaretli biri karşısında tehlike silinir” (73). Bu bağlamda Ged’in çıktığı yolculuktan zaferle ayrılması, onun karakterindeki cesaret ve özgüven duygusunun yoğun olarak hissedilmesiyle ilişkilendirilebilir.

 

 

Nitekim, Yerdeniz Büyücüsü’nde yolculuğun ana çemberi içerisinde küçük çemberler de mevcuttur; sürekli dinamik hâlde gemiyle yolculuklara çıkan ve asıl olayların olacağı yere ulaşmaya çalışan başkarakter, gittiği limanlarda da küçük engellerle karşılaşır fakat bunların üstesinden gelebilir. Campbell’in, mitolojik anlatılar ve karakterler için maceraların başında “ilk çağrının reddi” ve yardımcı bir figür bulunmaktadır. “Çağrıyı reddetmemiş olanlar için, kahramanın yolculuğunun ilk karşılaşması, maceracıya aşacağı ejder güçlere karşı tılsımlar sağlayan, koruyucu bir figürle (genellikle ufak tefek yaşlı bir kadın ya da erkek) olandır” (Campbell 65). Bu durumda, anlatıda Ged’e yardım eden olağanüstü koruyucu figür ilk başta Ogion olarak görülebilir. Büyük Ev’de yanında olan ve onu yetiştiren dokuz usta büyücü gelişiminde öncüdür fakat onu ölümden döndürüp hayatını kurtaran evcil hayvanı, Hoeg/Otak, onun için üçüncü büyük tılsım olmuştur: “O zaman Otak aşağıya indi ve yatakta kaskatı ve hareketsiz yatmakta olan Ged’in yanına gitti. Ellerini ve bileklerini, sabırla uzun uzun kahverengi bir yaprağa benzeyen kuru diliyle yalamaya başladı. Ged’in başının yanına çömelerek şakaklarını, yaralı yanaklarını ve yavaşça, kapalı gözlerini yaladı. Ve Ged yavaş yavaş, o yumuşak dokunuşla kendine geldi.” (Guin 89). Dolayısıyla, Campbell’in şemaları, Yerdeniz Büyücüsü’nün iskeletinde de görülmektedir.

Kitabın yarısından itibaren, Ged’in güvenli yerinden; Büyük Ev’den ayrılmasının sebebi ve onu geliştiren en temel neden olarak ortaya çıkan Gölge ile arasındaki kovalamaca, metnin aşılması gereken en büyük eşiği olarak işlenir. Daha önce de belirtildiği gibi, kahramanın yolculuğu, bir büyük çember içerisinde birçok küçük yolculuk çemberinin olduğu bir şekilde çizilir Yerdeniz Büyücüsü’nde. Küçük eşikler sırasıyla; Ejderha ile olan konuşma, yolculuk sırasında insanlar ile arasındaki ilişkilerin zorluğu ve Osskil’de Lord karısı Serret’in kalesinden kaçmalarıdır. Bu eşiklerin her biri asıl yolculuk temasının yanında, karakterin gelişimi ve büyümesi için gereklidir; her olayın sonunda yeni bir Ged yolculuğa devam eder. Yine Campbell’e göre kahramanın yolculuğunda ilk eşik meselesi şu şekilde gelişir: “Kişi en iyisi belirtilen sınırların bekçisiyle karşılaşmamalıdır. Ve yine de birey, ancak bu sınırların ötesine geçerek, aynı gücün yıkıcı diğer yönünü kışkırtarak, canlı ya da ölü olarak, deneyimin yeni bir alanına geçer” (73). Buna karşın, anlatıdaki asıl eşik, kitabın en sonunda görülen “avcıyı avlamak” metaforu ile Ged’in, gölgesini yenmesi ile aşılmış olur. Her küçük engel, karakteri aslında Gölge ile karşılaşmaya hazırlamıştır.

Tüm bunlara karşın, Campbell’in kitabında anlatılanlar; Yerdeniz Büyücüsü ile tastamam eşleşmeyebilir. Campbell’in tahkiyeli anlatımında kahramana yönelik çizdiği çember, dönüşün reddedilişiyle başlar, karakter içinse yolun sonu ya ölümdür ya da aziz olarak gelişimini tamamlayan birine dönüşmek. “Dönüşün Reddedilişi” isimli başlıkta, anlatılan yalnızca Muçkunda’nın dönüş hikâyesinden vazgeçişi olduğu için herhangi bir teorik açıklama getirilmemiş; yalnızca Ged’in Vetch’le geri dönüşüyle paralel şekilde yer verilmemiştir. Kahramanın dönüşü, Yerdeniz Büyücüsü’nde ucu açık bırakıldığından -ki bu da eserin bir seri içerisinde olmasından kaynaklanıyor olabilir- karakterin en son aşaması görülememektedir. Ged’in, Yerdeniz Büyücüsü’ndeki tüm çemberleri tamamlaması ve bir anlatı kahramanı olarak baş karakter prototipine uygunluğu; onun geleceği hakkında yazılan küçük paragraf ile belirlenmiş olur. “Fakat Ged’in Kahramanlıkları adlı şarkıda, Ged’in Ejderhalar Yolu’nda yara almadan yaptığı yolculuktan veya Erreth-Akbe’nin halkasını Atuan Mezarları’ndan alıp Havnor’a geri götürmesinden, veya Roke’a son kez, dünyanın tüm adalarının Başbüyücüsü olarak geri dönmesinden önce yapmış olduğu bu yolculuktan ve gölge ile karşılaşmasından hiç söz edilmez.” (Guin 189). Campbell’e göre kahramanın ya aziz olması ya da ölerek hikâyesini tamamlaması burada da işlemektedir. Ged, yaşadığı tüm olaylardan sonra başarıya ulaşmış “kendini gerçekleştirmiş” bir karakter olarak çemberini tamamlamıştır.

 

Ged’i Bütünleyen Arketip: Gölge

Yolculuk çemberini oluşturan ve onları dönüştüren, eserin anlam katmanlarını belirli düzeylerde yoğunlaştıran unsurlar olarak Yerdeniz Büyücüsü’nde kullanılan motiflerin her biri önem arz etmektedir. Anlatının, psikolojik ve fiziksel süreç olarak iki ana damar ile devam ettiği yolculuk çemberinde Gölge’nin ortaya çıkması ve Ged tarafından “kendisinin” ismi verilerek yok edilmesi, ya da Ged ile bütünleşmesi, Campbell’in bahsettiği eşiklerin atlanmasında ve dönüş yolundaki kırılma noktası olur. Kökenleri Platon’un “idea”sına dayanan arketip kavramın tanımlamasını yapmak Carl Gustav Jung’a göre oldukça komplike ve yanlış anlaşılmalara açık bir durumdur. Ona göre arketipler; bilinçdışı bir fikir değil; yalnızca biçimsel olarak belirlenmiş “imge”lerdir (54). Bu bağlamda Yerdeniz Büyücüsü’ndeki gölge imgesi, “tezahür biçimini asla somut olarak değil, yalnızca prensipte belirleyen değişmez bir anlam çekirdeği” nin kaynağından çıkmış bir “benlik” algısıdır (55). Yine Jung, bireyi etki altına alan faktörleri sıralarken gölge ve anima kavramlarından bahsetmiştir. Buna göre “Her kişilikte bulunan karanlık yön, bilinçdışına ya da düşlere açılan kapıdır. Alacakaranlığın o iki figürü, “gölge” ve “anima”, bu kapıdan geçerek gecenin düşlerine girerler ya da görünmez kalarak ben-bilincini ele geçirirler” (154, 155).

 

 

Yerdeniz Büyücüsü’nde Ged’in maceraları içerisinde görülen kibir, kendi benliği karşısında ezilme ve onu kaybetme durumu; Ged’in gerçekten de kendi “Gölge”sini bulmasıyla bütünleşmiş olur. Ged, öngörülmeyen fakat kendisinden kaçılmayacak olan bu birleşimle beraber gelişimini, yolculuk çemberi içerisinde sona erdirmiştir. Ged, bir çırak olarak kendini diğerlerinden üstün; aşağılanmaya gelmeyen, beden ve akıldan ibaret bir varlık olarak tanıtmaktadır eserin başından beri, yani unuttuğu, ruhunun imgesidir. Anlatının en sonunda ise içsel dünyasına yolculuğu ile ruhunu bulup bireyliğini tamamlar. “Gökyüzüne, denize, üzerlerindeki rüzgarla şişen kahverengi yelkene ve arkadaşının yüzüne baktı. “Estarriol” dedi, “Bak, bitti. Bitti artık.” Kahkaha attı. “Yara iyileşti,” dedi, “artık bütünüm, özgürüm.” Sonra eğilerek, başını kollarına dayadı ve bir çocuk gibi ağladı” (Guin 187). Daha önceleri de Gölge’nin mesajı verilen eserde, Usta Ogion’un olacakları tahmin edermişcesine Gölge isimli gemiye karşı aldığı tavır da dikkat çekmektedir. Ged’in gölgesinden kaçmaması, aksine onun üstüne gitmesi gerektiği Ogion tarafından vurgulanır ve kırılmanın kapısını aralayan ilk durum olur. Daha sonra bilinçdışı ve Ged arasında umarsız bir kovalamaca başlar:

Artık, avladığının ne olduğunu da, avının Yerdeniz’de nerede olabileceğini de bilmeyen bir avcı oluğundan, Ged’in bu deniz üzerine sürdürdüğü av, garip bir mesele haline gelmişti. Kendisi de bunu bilincindeydi. Avını, tıpkı onun kendisine yapmış olduğu gibi, tahminle, üzerine giderek, şansın yardımıyla avlamalıydı. Her ikisi de birbirinin varlığı karşısında kördü; Ged, ele geçmeyen düşmanın karşısında bocalıyordu, tıpkı gölgenin gün ışığı ve somut şeyler karşısında bocaladığı gibi. Ged’in emin olduğu tek bir şey vardı: Şu anda, gerçekten de av değil avcıydı. (150)

Bu kovalamanın sonunda ise Ged, Jung’un kitabında da bahsedildiği gibi “yaşamı aşar” (139). Benliğiyle bir bütün hâlinde, hatalarının, yaşadıklarının, doğrularının ve yanlışlarının ve hatta karanlık tarafının da farkında ve artık kör olmayan bir başkarakter olarak Ged, gerçekten de yeniden doğar.

Jung’un “yaşamın aşkınlığı” tanrının ya da tanrısal kahramanın ya ölümü ya da yeniden doğuşu (139) şeklinde tasvir ettiği durum Yerdeniz Büyücüsü’nde, bir anlatı nesnesi olarak Ged’in, büyük bir felaketten tazelenmiş şekilde çıkması ve başarılarına yolculuk çemberinin bilinmeyen tarafında devam etmesidir. Ancak Jung’un bahsettiği yaşamın aşkınlığı, karakterde bir ritüelin gerçekleştirilmesiyle meydana gelirken (134), Ged’in kişilik dönüşümünde önemli bir kırılma noktası olan gölgeyle birleşme sahnesi, Jung’un “öznel dönüşüm” adlandırmasıyla irdelenebilir. Ged, fiziken ölüp tekrar doğmamış bir karakter olarak, yolculuğun içerisinde ruh dengesini kaybetmiş ve korkunun esiri olarak yolculuğunu sürdürmüştür; tam da bu noktada karakterin krizleri aslında ruhsal/zihinseldir. Gölgesinin/benliğinin bulunuşunun ardından Ged “tedavi edilir”. Bu durum ise Jung’un (2005) kitabındaki “Kişiliğin Azalması” ve “Çoğalma Anlamında Dönüşüm” başlıkları ile paralel okunabilir. Ged, öncelikle ruhunu kaybeder; daha sonra ise maceranın başında bambaşka bir kişiliğe sahip olmasına rağmen olayların etkisiyle dönüşür. Ged’in başarısının sırrı, “Dışarıdan içeriye girenler kadar, içeride ortaya çıkanların da benimsenebilmesi için, dışarıdan ya da içeriden gelen içeriğin büyüklüğünü karşılayacak içsel bir genişliğe sahip olmak” tır (Jung 149).

Campbell’in Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’ndaki mitik anlatım içerisinde ilk bölümün ardından, karakterin macera yolunda erginliğe erişmesi konusu üzerinde durulmuştur. Karakter bir sınavla karşılaşır, önüne birçok engel çıkar, tüm engelleri atlatan kahraman başarıya ulaşır ve etrafınca saygınlık kazanır; en sonunda eve dönüş yolunun başlangıcı kahramanın yolculuğu için yeni bir maceranın eşiğine dönüşür. Yani Ged’in en büyük düşmanı, gölgesini yendiği sahneyle beraber başkarakter gelişimini tamamlamış bir şekilde eve dönebilmiştir:

Ve Vetch, gerçeği görmeye başladı: Ged, ne kaybetmiş ne de kazanmıştı, ama kendi ölümünün gölgesini, kendi ismiyle adlandırarak kendisini bütünlemişti: tam bir insan olmuştu: Tüm kişiliğinin bilincinde olan, kendisinden başka hiçbir güç tarafından kullanılmayacak veya ele geçirilmeyecek, o yüzden de hayatını hayattan yana yaşayacak, hiçbir zaman yıkım, acı, nefret ve karanlığın hizmetine girmeyecek bir insan. (187)

Jung’un benlik kavramlarıyla açıklanabilen karakter dönüşümü, şematik olarak uygunluk göstermektedir. Hikâyenin başında Usta Ogion’un da belirttiği gibi Ged, büyük yerlere gelebilecek güçlü bir zihin olduğunu; serbest bıraktığı benliğiyle tekrar bütünleşerek gösterir.

 

Yerdeniz Büyücüsü’nde Yitik Unsur: Dişil Ruh

Toplumsal normlar açısında bakıldığında da Ged’in yolculuk hikâyesinde hiyerarşi vurgusu kendini göstermektedir. Başbüyücüler, sihirbazlar, çıraklar ve daha nice toplumsal statü başta olmak üzere, toplumsal cinsiyet bağlamında okuma yapıldığında görülen bir diğer olgu da kadın–erkek arasındaki eylem ve düşünce farklılıklarıdır. Yerdeniz Büyücüsü’nün bir çok yerinde, yolculuğa değil; eserin muhtevasına bakıldığı zaman, daha önce de bahsi geçen konunun çoğunlukla erkek karakterler etrafında dönmesi, kadın karakterlerinse çoğunlukla bilgelikten öte, düzenbaz–kötü ya da değersiz çizilmesi dikkat çekmektedir. Anlatıda “O kadının hizmet ettiği güçler benim hizmet ettiğim güçlerle aynı değil. Kadının amacının ne olduğunu bilmiyorum ama hakkımda hayırlı şeyler istemediğini biliyorum. Ged, şimdi beni iyi dinle. Tehlikenin gücü, gölgenin ışığı kuşattığı gibi kuşatacağını hiç düşünmedin mi?” (31) gibi ifadeler üzerinden kadınlar tehlikeli ve karanlık olarak resmedilirken, erkekler ışıktan yana ve bilge olarak belirir. Ged’i yetiştiren cadıdan başlayarak kadın karakterlerin erkek karakterlerle olan ilişkisi aktif-pasif ya da iyi-kötü şeklinde sınıflandırılabilir. Kadınlar daha çok yetenekleriyle değil, güzellikleri ve bu güzelliklerini kötüye kullanmalarıyla öne çıkar:

Sen de aptalsın. Gontlu kadın, hem beni kandırıp, güzelliğinle ikimize de hakim olacağını sandığın için. Ama Taş’ın Lordu benim, ben; ve ben sadık olmayan eşlere bak ne yaparım: Ekavroe ai oelwantar...” Bu bir dönüşüm büyüsüydü; Benderesk’in uzun elleri korkudan  sinmiş olan kadını, iğrenç bir şekle, bir domuz, bir köpek veya salyası akan bir acuze biçimine sokmak için havaya kalkmıştı. (126)

Ged’in sonsuz yolculuğunda kadınlar ya engel olarak ya da kurtarılmak zorunda kalınan varlıklar olarak çizilmiştir. Yine Carl Gustav Jung’a göre anima ve animus kavramları eril ve dişilliğin psikolojik yansımalarını resmeden kavramlardır. “Bir erkek (ortak) bilinçdışının etkisi altına ne kadar girerse, güdüler dünyası da daha dizginsizce açığa çıkmakla kalmaz “anima” diye nitelenmesini önerdiğim belirli bir dişi karakter de ortaya çıkar. Öte yandan, bilinçdışının egemenliğine giren bir kadınsa, dişi doğasının karanlık tarafı, son derece erkeksi özelliklerle birlikte öne çıkar” (314, 315). Bu bağlamda Yerdeniz Büyücüsü’nde Ged’in kadınlara karşı bakış açısı da, yazarın anlatı bağlamını aktarırken incelediği yolda kadınların konumu da açıklanabilmektedir.

  

Kadınların başkarakterden bağımsız olarak arkaplanda kötücül etkinliklerine devam etmesi fakat sonunda gölgesini yenen Ged’in Vetch’in kızkardeşini görüş biçimi de bilinçdışını yenen karakterin anlatısında anima ve animus bütünlüğünü aktarmaktadır. Eserde yardımcı karakterler olarak yer verilen kadınların yolculuğu en başından beri silik ve belirsizdir. Buna karşı ölü bir ruh olan Elfarran’ın her ne kadar zayıf görünse de Ged’e yüklediği yük, onun temsiliyeti ile önem kazanır. Elfarran aracılığıyla kendi ölümünün gölgesini, bilinçdışı olarak okunabilecek bir yansımayı da serbest bırakır. Doğduğu yerde bir cadı olan teyzesi, kitabın kötücül kadını olan Lord’un karısı Serret, Ged’i kandırmaya çalışan Re Albi’li küçük kız, Ged’in ölüler diyarından çağırdığı “zarif” ruh Elfarran ve kitabın sonunda okuyucunun karşısına iyi kalpli tek kadın olan Vetch’in kardeşi Kest dışında kadın karakterlere yer verilmemiştir.

Erkekliğe yapılan vurgu da en az kadınlığın zayıflığına ya da kötücüllüğüne yapılan vurgu kadar önemlidir. Usta Ogion tarafından yetiştirilen ve yolculuğu bizzat onun tarafından başlatılan Ged’e verilen ilk öğütlerden birinin “Bekle. Erkeklik, sabretmek demektir. Ustalık ise dokuz kez sabretmek demektir” (Guin 25) şeklinde olması, başkarakterin davranışlarının daha sonraki değişiminde de görülebilen bir öğretiyi yaratmıştır. Erkekliğinin getirisiyle Gölge karşısında beklemeyi öğrenen Ged, Gölge’yi de ancak doğru anı ve onun kendisine doğru gelmesini bekleyerek “kendisi” yenmiştir. Buna örnek olarak, Gontluların kullandığı atasözlerine “Gont’da bir söz vardır: Bir kadın büyüsü kadar zayıf. Bir söz daha vardır: Bir kadın büyüsü kadar habis. Onakçaağaç’ın cadısı kara büyücü değildi; Kadim Güçler’le bir alışverisi olmamış, yüksek sanatlarla da hiç uğraşmamıştı; ama cahil insanlar arasında yaşayan cahil bir kadın olarak yeteneğini, sık sık aptalca ve belirsiz amaçlara harcıyordu” (Guin 15) şeklinde yer verilmiş ve büyük bir büyücü olmayan kadının amaçsızlığı da öne çıkarılmıştır. Başkarakterin erkek olması, onun yolculuğunu farklı düzlemde ilerletmiş olabilir zira Ged, bir kız çocuğu olarak yolculuğuna başlasaydı daha önce bahsedilen engeller ve çözüm yolları çok daha farklı kullanılabilirdi. Kullanılan bu atasözlerinde, kadınların üstündeki etiketler, eserin gidişatına da belirli ölçülerde yansıyabilirdi; bir kız çocuğu olarak bu büyük yolculukta ve bunun üstesinden gelme yolunda, kadın–erkek farklılığı açısından önüne çok daha farklı zorluklar çıkarılabilirdi.

Ayrıca anlatıda buna bağlı olarak, büyücünün gelişmesi ve ilerlemesi için verilen isimlerden “erkeklik adı” olarak bahsedilmesi de ilgi çekici bir durumdur: “Ya daha henüz çocukken, Karglı’nın birinin mızrağına saplanıp da ölürse  diye endişelenmeye başladı: Ya gerçek adını, erkeklik adını öğrenmeden karanlıklar ülkesine giderse.” (Guin 18). Roke’un dokuz ustası gibi güçlü büyücülerin erkeklerden oluşması, eserde oluşturulan büyücülüğün diline bakıldığında ilgi çekici ve karakterin yolculuğu üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir durum olarak okuyucusunun karşısına çıkmaktadır. Ged’in büyüme serüveninde erkeklik vurgusunun yapılması onun karakterine ve yolculuğuna da yön vermiş bir husustur. Yerdeniz Büyücüsü’nde, gerek yapılan küçük/kısa yolculuklarda gerekse güçlü ve olayların akışına yön veren karakterlerin kurgulanışında toplumsal normlar ve kadınların yeri önemli ölçüde etkili olmuştur. “'Korkma' dedi gülümseyerek. 'Bir kadının ruhunu çağıracağım. Bir kadından korkmana gerek yok. Elfarran’ı çağıracağım, Enlad’ın kahramanlıkları’nda anlatılan zarif kadın' (Guin, 67). Büyümesi ve kibrini yenmesi için gerekli olan en büyük engel, korkmadığı bir kadının ruhunu çağırırken ortaya çıkan gölgesini yenme meselesi, kitabın kırılma noktalarından biridir. Dolayısıyla, Yerdeniz Büyücüsü’nde yolculuk temasının yanında okunabilecek bir diğer önemli husus kadın ve erkek karakterlerin kitap içindeki dengelenmesidir. Başkarakterin yolculuğuna da yön vermiş olan bu denge, Ged’in büyümesinde ve bakış açısının değişmesinde de önemli bir etken olarak okuyucunun karşısına çıkar.

En nihayetinde varılan nokta; Campbell’in, fantastik edebiyat kahramanlarının yolculuğuna çizdiği şema aynı şekilde Yerdeniz Büyücüsü Ged’in macerasındaki eylemlerine uymaktadır. Fantastik roman özelliği taşıyan bu eseri Campbell şemalarıyla beraber okuduğumuzda ortaya çıkan tek fark, Campbell’in mitolojik kahramanlar üzerinden anlattığı bazı hikâyelerin serinin birinci kitabı olan Yerdeniz Büyücüsü’ne pek fazla uygunluk göstermemesidir. Buna karşın, seri bir bütün olarak okunulduğunda Campbell’in zengin şemaları; oldukça zengin bir anlatım ile bezenmiş eserin alımlanışında mutlaka karşılık bulacaktır. Carl Gustav Jung’un Dört Arketip yaklaşımıysa eserdeki “gölge” unsuruyla birlikte düşünüldüğünde karakterin bilinçdışına açılan bir kapı olarak belirir ve benlik algısını şekillendirir. Sahip olduğu kibrin törpülenmesi ve hatalarının getirdiği yüklerle gerçek benliğini, kendini tanır, gelişir ve kahramanın yolculuğu sonunda artık başka bir karaktere bürünmüştür. Kadınların bu yolculuktaki yeri, karakterin duygu durumlarına ve seçimlerine yön vermesi açısından önemlidir. Eril bir dil ve düşünce yapısı içerisinde yetişmiş olan başkarakterin, yolculuğun devamında kadınlara yönelik kötücül söylemlerinin azaldığı görülmektedir.

 

Kaynakça

Aslan Ayar, P. Türkçe Edebiyatta Varla Yok Arası Bir Tür: Fantastik Roman (1876-1960). İstanbul: İletişim,

2015.

Campbell, J. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. Çev. Sabri Gürses. İstanbul: Kabalcı, 2013.

Guin, U. Yerdeniz Büyücüsü. Çev. Çiğdem Erkal. İstanbul: Metis, 2018.

Jung, C. G. Dört Arketip. Çev. Zehra Aksu Yılmazer. İstanbul: Metis, 2005.