Tülin Kozikoğlu LeyLA FONTEN’den Öyküler serisinde La Fontaine fabllarını -yer yer metinlerarası köprü de kurarak- bir nevi yeniden yazar.
Tülin Kozikoğlu LeyLA FONTEN’den Öyküler serisinde La Fontaine fabllarını -yer yer metinlerarası köprü de kurarak- bir nevi yeniden yazar. Dokuz kitaplık seride dokuz farklı hayvanın “huyunu suyunu” La Fontaine’nin torununun torununun torunu 86 yaşındaki Leyla’nın anlatımıyla aktarır. Her anlatının girişinde Leyla meddahvari bir edayla “siz” dilini kullanarak muhayyel okuruna önce kendisini tanıtır:
Merhaba! Benim adım Leyla.
Size bir hikâye anlatacağım,
Beğenirseniz ne âlâ!
Daha sonra “bir varmış bir yokmuş” tekerlemesinin anlatıdaki işlevini gören ve serinin tamamı düşünüldüğünde çerçeve hikâye olarak düşünülebilecek kafiyeli bir anlatım başlar:
Etrafımda bunca hayvanı görünce,
Hepsini ben toplayıp getirdim sanmayın!
Her birinin burada olması tesadüf eseri:
Sinek pencereyi açık unuttuğum bir gün uçuverdi içeri.
Örümcek ise bir sabah yedide bacadan aşağı indi.
Kedi yılışa yılışa içeri girdi yağmurlu bir günde.
Köpeği kim bilir kim bırakmış arka bahçeme.
Kuşu kardeşim hediye etti, balığı ise uzaklardan bir kuzen.
Fare, kurbağa, kirpi… kurtulamadım gitti.
Tümünü besliyorum mecburen.
Bu anlatımda her birini bir iç hikâye olarak düşünebileceğimiz şekilde serinin kahramanlarının hepsi yer alır ve her bir metin öncesinde aynı anlatıcı aynı anlatımı “bir varmış bir yokmuş” tekerlemesi gibi tekrarlar. Anlatının kahramanlarını LeyLA FONTEN’in evinde tesadüfen bir araya getirir. Aynı zamanda serinin diğer kitaplarını da kurgusal olarak birbirine bağlamış olur. Ancak asıl zor olan “tuhaf kişilikleri ile uğraşmak”tır. Bu yüzden her iç hikâyenin girişi de o kahramanın belirgin olan bir özelliğini vurgulayan ikinci bir tekerleme kalıbı ile başlar. “İnanmazsanız anlatacağım hikâyeye kulak verin” davetiyle de anlatıcı, dinleyici olarak kurguladığı muhayyel okurunu anlatacağı hikâyeyi dinlemeye davet eder. La Fontaine’de olduğu gibi manzum hikâye formunda yazılan serinin kahramanlarının adlarının “a” fonemi ile bitmesi de -Sefa, Dila, Mina, Rıza, Sema, Kaya, Eda, Tuna, Feza- iç hikâyeler arasında kafiyeye dayalı bir bütünlük sağlar ve bu şekilde çerçeve hikâyenin örüntüsü tamamlanır.
LeyLA FONTEN metin zincirinde her bir iç hikâye, anlatıdaki ana kahramanının diğer kahramanlar açısından sorun teşkil eden bir özelliğine göre adlandırılıyormuş gibi gözünse de her bir davranışı bir duygu durumu tetiklediğinden aslında iç hikâyede kahramanın duygusal yönünü ve olaylar karşısında verdiği duygusal tepkiyi okuruz. Empati kurmaya davet eden ve “siz” diliyle anlatılan iç hikâyelerdeki bu anlatım, okurun kahramanın yanlış davranışı sırasında kendi ile baş başa kalmasına imkân tanır. Başka bir deyişle, bakış kahramanın kendisinden ziyade anlatıcının anlatımı dolayımıyla muhayyel okurun kendisine dönen bir bakışa dönüşür. Anlatı kahramanın duygularını anlatmasından ziyade onun duygu durumunu anlamaya ve anlatı içinde kahramanın kendisinin duygu durumundan tetiklenen yanlış davranışını anlamasına yöneliktir. Empati kurabilme becerisi dolayımında şekillenen bu farkındalık anlatısının en belirgin olarak görüldüğü iç hikâyelerden biri Bilmiş Fare Tuna’dır.
Bilmiş Fare Tuna
Anlatıcı serinin bu kitabında çerçeve hikâyede kurduğu örüntüye iç hikâyede bir ilmek daha atarak dokuz metin arasında kurduğu bağı güçlendirir. Bu anlatının ana kahramanı empati yoksunu Tuna’dır, birlikte yaşadığı arkadaşlarının duygularına önem vermeyen ve onları acımasızca eleştiren çok bilmiş bir faredir. Tuna, “Kuş Sema korktuğunda…”, “Kedi Dila ağladığında…”, “Örümcek Rıza kızdığında…”, “Köpek Kaya utandığında…” arkadaşlarının bu duygusal tepkilerini “aptalca” bulduğunu belirtmekle kalmaz, aynı zamanda kibirle yoğrulmuş reçetesini de sunar: “Çabucak kurtulmalısın bu huyundan, bak bana nasıl da cesurum her zaman!”.
Ev arkadaşları ise -serinin diğer kitaplarında da olduğu gibi- Tuna’ya direkt müdahale etmek yerine aynalama yapar gibi ona içinde kendi davranışını görebileceği bir oyun oynarlar.[1] Tuna uyurken kuyruğunu bir peynirin delikleri içinden geçirip boyayarak yılan görünümü verirler. Tuna uyanınca önce korkar, sonra bir an -bilmişliğinden ötürü- aklı başına gelir ve korktuğu yılanın ne kadar da küçük olduğunu fark eder! “Belki de peynir kurdudur” diyerek yemek için ağzını açar ve dişlediği kendi kuyruğu olur. Arkadaşları gülmeye başlayınca oyuna geldiğini anlayıp öfkelenir. Böylece Sema, Dila ve Rıza’nın duygularını sırayla deneyimlemiş olur. Arkadaşlarından özür diler:
Söz bir daha duygularınızı küçümsemeyeceğim
Gördüm ki ben de aynı duruma düşebilirim.
Korkak Kuş Sema
Serinin bu kitabında korku duygusu evham itkisiyle örüntülü bir şekilde anlatılır. Kuş Sema’nın Sinek Feza’nın “koca iğnesiyle” kendisini hedeflediğini düşünmesi bu örüntülerden biridir. Sema varsaydığı bu tehlikeden korunmak için -korkudan değilmiş gibi- taş kesilir, heykel taklidi yapar. Gerçekte ise Feza ona bakmamıştır bile. Benzer şekilde onu yutacağını düşündüğü Balık Sefa, birbirlerini kovalayan Kedi Dila ve Köpek Kaya da Sema ne kadar onlardan korkarsa korksun, kendi telaşelerindedir. Kimse onu görmemektedir. Sema isyan eder:
Bu ev tehlikelerle dolu.
Yaramaz hayvanlar sarmış sağı solu!
Küçücük bir kuş kendini nasıl korur?
Kurtarın beni ne olur?
Ancak anlaşılır ki Sema’nın diğer hayvanlar tarafından görmezden gelinmesi kasıtlı yapılan bir şey değildir ve evde yaşanan Sema’nın korkutucu bulduğu bu hareketlilik, saklambaç oynandığının bir göstergesidir. Sema bu duygusuna teslim olduğundan bütün eğlenceyi kaçırmıştır. Anlatıcı, görmezden gelinen kahraman Korkak Kuş Sema dolayımıyla Sema’nın evhamlarıyla örüntülü anlatıyı ironikleştirir. Böylece okura bu duygunun esiri olarak hayattan neleri kaçırabileceğini hatırlatır.
Öfkeli Örümcek Rıza
Rıza, sabahleyin erkenden kalkıp saatlerce uğraşarak ağını örer ve salonun orta yerine gerer. Ancak Sivrisinek Feza ağa düşünce bütün emeği boşa gider. Rıza çok kızar. Yine de azimle evin çeşitli yerlerine ağ yapmaya devam eder. Ağ, her seferinde serinin diğer kahramanlarından birinin çarpmasıyla bozulur. Rıza’nın öfkesi emeğinin heba olmasının yarattığı duygusal çöküşle katmerlenir ve öfke patlamasına dönüşür. İntikam için aklından haince planlar geçirirken birden ağlarının görünmez olduğunu fark eder. Bu bir anlık durup düşünme eylemi onu biraz yatıştırır. O sırada evin sehpasındaki boyaları görür ve ayaklarını renkli boyalara batırarak gökkuşağı renginde ağlar örmeye başlar. Rıza’nın öfke duygusu, ağlarının sanat eserine dönüşmesi ve görünür olmasıyla yerini gurura bırakır. Anlatı öfke anında durup düşünmeyi ve ani tepki vermeden önce okların hedefini öncelikle kendisine yöneltmesi gerektiğini okura sezdirmiş olur.
Sabırsız Sinek Feza
Ev ahalisi bu kez tatile gidecektir. Ancak tez canlı Feza bir türlü uyuyamaz. Bütün gece ev halkını vızıldayarak rahatsız eder ve kendisi de uyumaz. En sonunda vakit gece yarısına geldiğinde dayanamaz ve uyuyakalır. Sabah uyandığında kimsenin evde olmadığını görür, ağlamaya başlar. Bu noktada anlatıda tez canlı kahraman hatasıyla bireysel olarak yüzleşmiş olur. Sabırsızlığının sonucunu acı bir şekilde tecrübe etmiştir.
Öte yandan -okur düzleminde- çocuğa görelik söz konusu olduğundan anlatıcı kahramanını trajik bir sona da hapsetmez. Umut kartını devreye sokar. Aile durumu hemen fark edip geri döner ve Feza’yı alır. O günden sonra Feza sabırsızlık eden çocukların kulağına şu sözleri fısıldar:
Zzzman çok zzzor geçtiğinde,
Beklemeyi hiç ama hiç izztemediğinde,
Hatırla benim hikâyemi.
Gökyüzzzüne çevir gözzzlerini,
ZZayarken yıldızları bir, iki
on iki yirmi iki…
İzzter dilek tut, izzter hayal kur.
Bil ki zzzamanı gelince her izztediğin olur.
Tembel Balık Sefa
Evde tatlı bir temizlik telaşesi vardır. Sefa hariç herkes parti hazırlığındadır. İşler bitip parti başlayınca Sefa partinin kendisi için olduğunu anlar ve bütün gün yardım etmeyip uzandığından “çok utanır”. Ev ahalisinin hazırlık sırasında ne kadar da eğlenmiş olduklarını fark edince de onlardan ayrı düştüğü için “çok üzülür”. Hatasını anlar ve pişman olur.
Anlatıda Sefa’nın tembelliğin ardında saklı olarak kendisini diğerlerinden üstün görme hasleti de hissettirilir. Ancak anlatının en güçlü yanı, serinin tüm kitaplarında olduğu gibi kimsenin ana kahramana direkt müdahalede bulunmaması ve bütün kahramanların kendi hatası üzerine düşünme yetisine sahip karakterlere dönüşebilmesidir. Bu özellik kahramanla bütünleşebilmeyi kolaylaştırdığından çocuk okurun farkındalık duygusunu pekiştirir.
Kıskanç Kurbağa Eda
Eda, LeyLA FONTEN kime iltifat etse “Ne var yani ben de yaparım aynısı” diyerek yapmaya çalışan fakat eline yüzüne bulaştıran bir kurbağadır. Sonunda Leyla dayanamaz ve Eda’yı karşısına alır. Eda “Biraz da beni sevmeni istiyorum. Ama ben hiçbir şeyi beceremiyorum.” deyince kıskançlık duygusu gün yüzüne çıkar. Leyla ona herkesin becerilerinin farklı olduğunu, başkalarının yaptığını yapamasa dahi onu ne kadar çok sevdiğini anlatır ve birlikte en iyi yaptığı şeyi yaparlar: “Hep birlikte, zıpla, zıpla, zıpla!”
Metnin başarısı ise, anlatının birinci katmanında Eda merak duygusunun esiri bir kurbağa olarak görünürken anlatıcının Eda’nın merak duygusunun altında yatan kıskançlık hissini parlatmayı seçmesidir. Bu noktada “Aklı fikri hep başkalarının yaptığında” anlatının kilit cümlesi olarak belirir. Böylelikle kahramanın asıl duygusuyla yüzleşmesinin zemini çizilmiş olur.
Utangaç Köpek Kaya
Serinin bu metninde eve gelen misafire sergilenen abartılı davranışlar Kaya’nın utangaçlık, misafirinse korku duygulanımları dolayımıyla karikatürize edilir. Eve misafir gelecektir ve herkes misafiri eğlendirme amacıyla hazırlıklara girişir. Kaya ise koltuğun arkasına saklanır. “Çünkü kendisini göstermekten pek hoşlanmaz”. Diğerleri ise misafir ağırlamayı o denli abartırlar ki evi bir sirke çevirirler. Misafir de tehlikeli bir gösteriye dönen bu ağırlama merasiminden korkup; “Değer mi eğlenmek için bunca tehlikeyi, bunca sıkıntıyı göz almaya? Sakince oturup sohbet etseydik ya!” diyerek kaçar ve evin içinde güvenli bir yer arar. Bu sırada koltuğun arkasından başını hafifçe uzatan Kaya çekinerek, “Gel, burası güvenli” diye seslenir. Misafir gülümseyerek, “Meğer bu çılgınlardan kaçıyormuşsun, anladım. Ben de seni utangaç sanmıştım!” der. Bu cümle anlatıda hem önyargıları dağıtmak üzerine bir söylem oluşturur hem de ikili arasında doğabilecek bir aşkın habercisi olur.
Mutsuz Kedi Dila
Dila mızmız bir kedidir. Herkes onu susturmak için etrafında pervane olur. Kontrolsüzdür de aynı zamanda. Doyduğunu anlamaz, haddinden fazla yer. Mutsuz olmak için kendisine birçok bahane yaratır. Uykusu gelince, canı sıkılınca, acıkınca ağlar. Zamanla kimse onu umursamaz olur. Bir gün arkadaşlarından su ister. Kimse onu dinlemeyip ağlamasını duymayınca, akvaryumdan içer ve Sefa’yı yutar.
Sefa önce korkar. Tedirgindir. Sonra dostluklarından emin olduğu için midesinde gezinmeye başlar kedinin. Dila gülmeye başlar. O günden sonra ne zaman ikilinin canı sıkılsa aynı şeyi yaparlar. Böylelikle mızmızlık etmek yerine bir arkadaşı güldürmenin güldüreni de mutlu eden güzel bir davranış olduğunu keşfederler. Anlatının kuvvetli yanı arkadaşlarının Kedi Dila’nın istediklerini yerine getirerek onun bu davranışını pekiştirmeyi bırakıp kayıtsız kalarak Dila’nın kendi ile yüzleşmesini sağlamalarıdır. Bu noktada bireysel bir dönüşüm hikâyesidir Dila.
İnatçı Kirpi Mina
İnatçı Kirpi Mina’nın hikâyesi ise anlatılar içinde La Fontaine’nin fabllarıyla metinlerarası ilişkiyi kuran; ancak inatçılık duygusuna bakış açısını değiştiren bir tür yeniden yazım hikâyesi olarak belirir. Mina, anlatıcının tabiriyle “giyinmesi gerektiğinde giyinmez, gülmesi gerektiğinde gülmez… yapması gerekenleri bilmez, bilse de yapmak için çaba sarf etmez” biridir. Arkadaşlarının ısrarı üzerine uyuması gerektiği için yatağa yatar. Ancak yatak su yatağı olduğundan beklenmeyen bir sürprizle karşılaşır herkes. Benzer şekilde Mina’ya zorla birdirbir oynattıklarında, kostüm giydirip partiye katılmasını istediklerinde ve fotoğraf çektirmeye zorladıklarında da sonuç aynıdır. Anlatının sonunda arkadaşları Mina’ya ısrar ettikleri için pişman olurlar ve inat duygusunun huy olmaktan ziyade başkalarının ısrarıyla tepki olarak da doğabileceğini keşfederler. Anlatıdaki Mina’nın yükümlülüklerinin “gerekmek” söylemiyle ifade edilmesi de anlatıcının pozisyonunun Mina’dan yana olduğunu sezdiren unsurlardan biridir. Tüm bu “gereklilikler” arkadaşlarının ısrarında toplanır ve anlatının sonunda partide balonların patlaması gibi patlar, dağılır. Anlatıcı da:
Birine inatçı diyebilmek için
İlla ki ikinci bir inatçı gerekli.
Tek başına inatçı olamaz hiç kimse.
Tıpkı hikâyede olduğu gibi,
İki keçi bir köprüde
sözleriyle La Fontaine’nin “İki Keçi” fablına atıfta bulunur. Ancak bahsettiğim gibi bu kez inatçılığın ceremesini inatçı kişi değil, ona “inatçı” vasfını yakıştıranlar çeker. Bu yeniden yazımda inatçılığın dış etkenlerle tetiklenen bir duygu olabileceği ihtimali de dikkate alınmış olunur.
Sonuç olarak, Tülin Kozikoğlu’nun LeyLA FONTEN’den Öyküler serisi kıskançlık, mutsuzluk, korku, öfke, sabırsızlık, utanma, bilmişlik, tembellik ve inatçılık olmak üzere dokuz farklı hasleti konu edinir. Her bir anlatının sonunda tüm bu hasletler, empati duygusu dolayımıyla kahramanın nezdinde olumlu yönde pekiştirilir. La Fontaine fabllarından alışık olduğumuz mesel, bu anlatılarda açıkça söylenmez. Bilakis, empati kurma becerisi pekiştirilerek karakterle bütünleşme imkânı sağlandığından çocuk okur, bireysel olarak verilmek istenen mesajı deneyimler. Bu noktada seri, La Fontaine fabllarının yeniden yazımı olarak belirir.
Kaynakça
Kozikoğlu, Tülin. Bilmiş Fare Tuna. Resimleyen: Sedat Girgin. İstanbul: Redhouse Kidz, SEV yayıncılık, 2015.
_____________. İnatçı Kirpi Mina. Resimleyen: Sedat Girgin. İstanbul: Redhouse Kidz, SEV yayıncılık, 2016.
_____________. Kıskanç Kurbağa Eda. Resimleyen: Sedat Girgin. İstanbul: Redhouse Kidz, SEV yayıncılık,
2016.
______________.Korkak Kuş Sema. Resimleyen: Sedat Girgin. İstanbul: Redhouse Kidz, SEV yayıncılık, 2016.
______________. Mutsuz Kedi Dila. Resimleyen: Sedat Girgin. İstanbul: Redhouse Kidz, SEV yayıncılık, 2016.
______________.Öfkeli Örümcek Rıza. Resimleyen: Sedat Girgin. İstanbul: Redhouse Kidz, SEV yayıncılık,
2016.
______________. Utangaç Köpek Kaya. Resimleyen: Sedat Girgin. İstanbul: Redhouse Kidz, SEV yayıncılık,
2016.
______________. Sabırsız Sinek Feza. Resimleyen: Sedat Girgin. İstanbul: Redhouse Kidz, SEV yayıncılık,
2016.
______________.Tembel Balık Sefa. Resimleyen: Sedat Girgin. İstanbul: Redhouse Kidz, SEV yayıncılık, 2015.
[1] Aynalama tekniği kişisel gelişim yöntemlerinden NLP’de kullanılan bir tekniktir. Kısaca kişinin karşısındaki kişinin hareketlerini ona belli etmeden taklit etmesi şeklinde tanımlanabilir.