Kritik

Ve Kader Böyle İstedi Romanı Ekseninde Ben’e Bir Bakış

Artık onlardan beklenen, bu zamana kadar benliklerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul ettikleri inançlarını bırakıp karşı tarafın inancını kendi inançları olarak kabul etmeleridir.

“Sen kimsin?”

Alelade sorulan bu sorunun cevabı da muhtemelen kendisi gibi alelade olacaktır. Muhatap, bu soruya aile, soy, kültürel ve manevi değerleri -din, dil, ahlak vs.- esas alarak cevap verecektir.

Peki gerçekte sen kimsin?

 

“Ben kimim?” ya da başka bir deyişle “Ben neyim?” sorusu felsefe tarihinin önemli konularından biri olagelmiştir. İnsanın varlık ve varlıktan hareketle kendi varlığını tanımlama ve anlamlandırma arzusu, maddeye konu olmayan alanlarda da kendini gösterir. Buradan hareketle bu yazıda 2019 yılında Nar Genç etiketiyle Türkçeye kazandırılan Ve Kader Böyle İstedi eserindeki karakterleri incelemeden önce bazı başlıkları açıklamakta fayda var. Ancak her ne kadar bu konuyu felsefe temelinde açıklamayı hedeflesem de disiplinler arası bir konu olması nedeniyle psikoloji alanının temel konularından biri olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.

Dr. Samer Sakka Amini tarafından kaleme alınan Ve Kader Böyle İstedi’nin ana fikri kimlik karmaşasıdır. Zira yazar kitabın ana fikrini açıkladığı giriş kısmında, bu fikri kurgulamaya iten sebebin “arkadaşı ile yaptığı bir tartışma” olduğunu vurgular. Yazar bilinçli olarak kurgusunu keskin sınırlar ve sonuçlar üzerine inşa etmez, bilakis kitabın -eğer varsa- sonunu okuyucunun düşünmesini ister. Bu noktada yazarın hedefi okuyucuyu “kimlik problemi” ve “ben kimim?” üzerinde düşünmeye teşvik etmektir.

“Kendini tanı, bil” öğretisi tarihsel olarak Sokrates’ten sonra ele alınsa da insanla birlikte var olduğunu düşünmek kaçınılmazdır. Kuramsal veya bireysel araştırmalarla olması fark etmeksizin soru işaretlerinin merkezinde yer alan “Ben” kavramı, Doğu/İslam felsefesinde “Nefis”, “Ruh” ve “Öz” olarak karşımıza çıkabilmektedir. “Öz” Batı felsefesinde “töz”, Doğu felsefesinde “cevher” dir. Bu kavramların tek bir açıklaması olmadığını gerek ait olduğu kuram gerekse filozofun değerlendirmesine göre farklılıklar gösterdiğini bilmek konuya yaklaşımımızı zenginleştirebilir. Şöyle ki, Doğu felsefesinin öncülerinden olan İbn Sina için insan “kendi bedeniyle temas etmeden bile benliğinin bilincine” sahip olabilir (Karahan 167). Ona göre “insani nefis, bir cevher”dir (Özkan 10). Gazzâli’ye göre ise benlik “maddi” ve “öznel” olarak iki kısımda incelenebilir (Ekşici 125). Son dönem İslam filozoflarından Muhammed İkbal’e göre de “hakikat bir ruhtur”, yani “benlik”tir. Klasik İslam Filozoflarının “nefis” olarak ifade ettiği kavram İkbal’de “Ene” veya “Ego” olarak hayat bulur (Coşanay 96). Bilindiği üzere ego, psikoloji alanında çığır açan Freud’un da çokça kullandığı bir kavramdır.

Batı felsefesinde ise Descartes’e göre benlik düşünen ve ölümsüz bir tözdür. Ben bilgisi tüm bilgilerimiz arasındaki en kesin bilgidir. Bu yüzden “Düşünüyorum, öyleyse varım” der (Yalçın 92). Kant’ın felsefesinde kendi içinde sınırları net olan bir benlik tanımına rastlanmaz. Bununla birlikte o fenomen-numen ayrımını benlik konusunda esas kabul eder. Ona göre benlik “maddi olarak değilse de biçimsel olarak ikidir, içeriği itibariyle tek”tir (Yalçın 94). David Hume benliği bir “algı demeti” olarak tanımlarken (Yalçın 93), Fitche’ye göre “ben” tüm edimlerin bir bütünüdür (Ünsalan 245). Yine Fitche, felsefesini “mutlak ben, ben ve ben olmayan üzerine” inşa eder. Onu diğerlerinden ayıran nokta, “ben” ini töz veya durağan varlık olarak değil eylem olarak görmesidir (Erkek 104). Konuya varoluşçu bakış açısıyla yaklaşan son dönem düşünürlerinden Sartre’ye göre “insan önce var olmakta, daha sonra kendi seçimleri ile benliğini kurmaktadır” (Kılıç 2). Bu açıdan Sartre kendinde varlık ve kendisi için varlık olarak da konuya yaklaşır (Acımert 96). Hayatının farklı dönemlerinde kendisine “Ben kimim?” sorusunu soran bir kişinin vereceği cevap da öz anlamda yani insan olmak açısından değişmez. Fakat çocukluk, gençlik, yetişkinlik dönemlerinde bu soruya vereceği cevaplar pek çok açıdan değişebilir. O halde ben, neye göre benim? Ben’in değişen ve değişmeyen kısımları var mıdır? Varsa nelerdir? İnsanın ben olması ve benliği içinde yaşadığı toplum, çevre ve aile gibi faktörlere göre nasıl şekillenir?

Ve Kader Böyle İstedi’deyse karşımıza iki karakter çıkmaktadır: Filistinli bir Arap olmasına rağmen Siyonist bir Yahudi olarak yetiştirilen Gari Şakal ve Yahudi olmasına rağmen Filistinli bir Arap olarak büyütülen İsmail Decani. Yazar benlik ve kimlik çatışmasını olabildiğince somut ifade edebilmek için Gari’yi İsrail ordusunun bir üyesi olarak tanımlarken İsmail’i vatanını koruma aşkıyla yanıp tutuşan, dezavantajlı toplumun bir üyesi olduğunun gayet farkında olan ve toplumda yer edinebilmek için hukuk fakültesini kazanan idealist bir Filistinli olarak tanımlamaktadır. Yıllar önce aynı gün dünyaya gelen İsmail ve Gari, doğumhanede karışmış ve “kendi kanlarına” tamamen aykırı olan, “ebedi düşmanlarının” ideolojilerine göre yetiştirilmiştir. Gerek İsmail ve Gari gerekse durumun farkında olmadan onları yetiştiren aileleri inançlarına sıkı sıkıya bağlıdır ve bu inançların tamamen kendilerine ait olduğu konusunda bir an olsun şüpheye düşmezler. İsmail ve Gari’nin doğumhanede karıştığı ve aslında “ebedi düşmanlarının” kanlarını taşıdıkları ortaya çıkınca hem aileler, hem ana karakterler ve hem de okuyucu yazarın hedeflediği ikileme düşmüştür: “Ben kimim?”, “Ben dediğimiz şey nedir?”. Bu durumda Gari ve İsmail’i bir münazaranın karşıt iki tarafı olarak tahayyül edebiliriz. Artık onlardan beklenen, bu zamana kadar benliklerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul ettikleri inançlarını bırakıp karşı tarafın inancını kendi inançları olarak kabul etmeleridir.

Bu noktada her ne kadar ana gayesi felsefe olmasa da somut bir örnek teşkil etmesi açısından Malcolm Gladwell Outliers isimli eserine değinmenin de faydalı olacağı kanısındayım. Zira Gladwell bilinçli veya bilinçsiz olarak toplumun benlik üzerindeki etkisini Bill Gates ve Steve Jobs gibi ünlü kişiler üzerinden örneklendirir. Gladwell’e göre yazılım ve bilgisayar alanında çığır açan bu kişilerin başarısı “doğuştan gelen zekâ dışında içinde yaşadıkları toplum ve çevreden ayrı düşünülemez”. Jobs’tan farklı olarak Gates de aile faktörü de vardır. Buna göre Bill Gates yaşıtlarının bilgisayara erişiminin sıfır ya da kısıtlı olduğu bir zamanda ailesinin desteğiyle bilgisayar kullanabilmiş; Jobs ise Silikon Vadisinin mutlak etki alanı San Fransico’nun güneyinde yer alan Mount View’da, “mühendislerle iç içe olduğu bir ortamda” gençlik yıllarını geçirmiştir (Gladwell 56). Benzer bir durum Ve Kader Böyle İstedi’de de karşımıza çıkmaktadır: Aile ve sosyal çevre bebeklikten itibaren, çocuk ve ilk gençlik dönemlerinde benliği kaçınılmaz olarak şekillendiren en büyük unsurdur. Daha sonra aile ve çevreden çıkan bireyin yetiştirildiği düşünme tarzından tamamen soyutlanması oldukça zordur. İsmail ve Gari karakterlerinin, kan bağı açısından yaşadıkları çevreye ait olmadıklarını öğrendiklerinde düştükleri durum da bunu destekler niteliktedir.

Outliers’in ilerleyen sayfalarında yazar Oppenheimer ve Chris Langan’ı da karşılaştırır. Yazarın düşüncelerini aktarmadan önce kendimize şunu soralım, bu iki isimden hangisini daha önce duymuştuk? İşte cevap tam olarak burada gizlidir. Şöyle ki Malcolm’ın araştırmalarına göre Langan Oppenheimer kadar hatta daha zeki olmasına karşın dezavantajlı bir ailede –uyuşturucu bağımlısı ebeveyn, maddi yetersizlik, çevre, ebeveynin çocuk eğitimine önem vermemesi- yetişmesinden kaynaklı potansiyel bir suçlu ve akıl hastası olurken Oppenheimer, etikliği tartışılsa da başarıdan başarıya koşmuştur (83). Aldous Huxley’in kült romanı Cesur Yeni Dünya’da ise kişinin tamamen kendisi olamayacağı ve topluma -kitapta aile diye bir kavram olmadığı için- göre şekilleneceği dolaylı yollarla ifade edilmektedir. Buna göre Huxley’in Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi olarak ifade ettiği bölümlerde döllenen yumurtaların her anı, deyim yerindeyse kast sisteminde ait olduğu yere göre düzenlenmektedir. Söz gelimi toplumun alt kesimi olması hedeflenen Gama, Delta ve Epsilonlara verilen oksijen, Alfa ve Betalardan farklıdır. Müdür Foster şöyle der: “Ne kadar alt sınıfa aitse o kadar az oksijen verilir” (31-41). Peki hem okur hem yazar hem bu dünyanın aktörleri olarak duygularımızı bu sınıfsallıktan nasıl soyutlayacağız?

Çekirdek duygular dilsel ve kültürel farklılıklara bakılmaksızın insanın doğuştan sahip olduğu biyolojik kodlu duygulardır (Cohen 155). Öfke, korku, neşe, şaşkınlık, iğrenme ve üzüntü olarak bilinen çekirdek duygular Ve Kader Böyle İstedi kitabında Gari ve İsmail karakterinde de öz olarak mevcuttur. Fakat duyguların odağı yaşadıkları toplum ve yetiştirme tarzına göre değişmektedir. Diğer bir deyişle duyguların ham hali benliğin değişmez kısmına dayanmaktayken değişken odağı benliğin değişen kısmına dayanır. Gari’nin Filistinlilere karşı beslediği öfke, öfke olması açısından sabittir, ben olmasının kaçınılmaz bir getirisidir: “Filistinlileri püskürtmek, dövmek ve Aksa’ya girmekten alıkoymak ona zevk veriyordu. Bu durumlarda her an öldürmeye hazır bir vaziyette eli tetikteydi” (Amini 35). Öfkesinin odağı ise değişkendir. Şayet kan bağı bulunan Filistinli Arap ailesine katılır ve inançlarını inancı olarak kabul ederse öfkesi öfke olmak bakımından sabit kalırken odağı değişecek; Siyonist Yahudilere dönecektir. Öte yandan İsmail’in Filistinli Arap ailesine karşı beslediği sevgi de odağı açısından değişebilir. Sevgi olması açısından ise sabittir: “Arkadaşlarıyla birlikte gösterilere katıldığında, o gün atılacak sloganları İsmail’in kendisi hazırlıyordu: Siyonist melunlar duysun, ey Filistin sen gözlerimizdeki nursun. Ölürüz; binlerle ölürüz ama Kudüs hep yaşar. Şehadet düğün günümüzdür bizim!” (26-27).

 

Sonuç

“Ben” bir topluluğa ait olma arzusu ve topluluğun dogmaları ile de paralel olarak şekillenmektedir. Ve Kader Böyle İstedi’yi bir de yazarın Gari ve İsmail’in hayatlarını kaydettiği ve kitabını maddi olarak bitirdiği, manevi olarak ise ahlak felsefesi bağlamında büyük bir dilemmanın içine düşürdüğü andan sonrasını hayal ederek çözümleyelim. Metnin sonlanışı ben ekseninde dört seçeneği mümkün kılar:

Gari ve İsmail’in yetiştiği aile ve fikir yapısı üzere yaşamaya devam etmesi.

Gari’nin kendisini Yahudi olarak yetiştiren Şakal ailesini bırakıp kan bağı olan Filistinli Decani ailesi ile yaşaması, İsmail’in kendisini yetiştiren aile ile kalması.

Gari’nin kendisini yetiştiren aile ile kalması, İsmail’in kendisini yetiştiren Filistinli Decani ailesini bırakıp kan bağı olan Şakal ailesi ile yaşaması.

Hem Gari Hem de İsmail’in kendilerini yetiştiren aileleri bırakıp kan bağı olan aileleri ile yaşaması.

İlk seçenek haricinde kahramanların ikisinin de benliklerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu düşündükleri dogmatik fikirleri anlatıdaki karşılaşmalar ve öğrendikleri yeni gerçeklikler etkisiyle dönüşecektir. Çekirdek duyguları çekirdek olmak bakımından kendilerinde kalırken, duygularının odağı değişecektir. Bu açıdan düşünüldüğünde “Ben” kavramına sabitlik atfetmek yerine Heraklitos’un dediği gibi “Ben bir oluştur” diyebiliriz. Çünkü evren sürekli bir akıştan ibarettir. “Ben” değişmeyen, sabit ve yeniliklere kapalı olan değildir. Ve Kader Böyle İstedi kitabının anlatıcısı da okuyucularına -dolaylı olarak insanlığa- doğrudan sorar: “Fikrin ve değerlerin neyin ürünüdür? Sana miras kalan şeylerin mi? Ailenden ve okulundan aldığın eğitimin mi? Okuduğun kitapların ya da kendi fikirsel çabanın mı? Ya da bunların tamamının mı?” (Amini 11)

 

Kaynakça

Acımert, Özlem. “Descartes ve Sartre Felsefesinde Ben Kavramı”. Yüksek Lisans Tezi. Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2022.

Amini, Samer Sakka. Ve Kader Böyle İstedi. İstanbul: Nar Genç Yayınları, 2019.

Cohen, Lisa. A’dan Z’ye Psikoloji. İstanbul: Say Yayınları, 2017.

Coşanay, Büşra. “Muhammed İkbal’in Benlik Felsefesi”. Mavi Atlas. Eylül 2008: 95-117.

Ekşici, Zeynep. “Gazzâlî’de İnsan ve Benlik Algısı”. Yüksek Lisans Tezi. Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2019.

Erkek, Fatma. “Fichte’nin Felsefe Sistemi ve Dayanakları”. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Aralık 2022: 1034-1056.

Gladwell, Malcolm. Outliers (Çizginin Dışındakiler). İstanbul: MediaCat Yayınları, 2020.

Huxley, Aldous. Cesur Yeni Dünya. İstanbul: İthaki Yayınları, 2013.

Karahan, Fazıl. İnsani Varlığın Hakikat Anlayışı. Felsefe Dünyası, Ocak 2012: 166-182.

Kılıç, Mehtap. “Jean-Paul Sartre’da Benlik’in Kuruluşu ve Özne Olmanın Olanağı Olarak Başkaları Problemi”. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 2021.

Özkan, Yakup. “İbn Rüşd’ün Nefis Anlayışı”. Siirt Üniversitesi. https://www.siirt.edu.tr/dosya/personel/ibn-rusdun-nefis-anlayisi-siirt-20211218124418883.pdf

Ünsalan, Fehmi. “Öz-Bilinç Tartışması Bağlamında Fichte Düşüncesi Üzerine Bir İnceleme”. Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi. Aralık 2019: 243-74.

Yalçın, Şahabeddin. “Kant ve Benlik”. Felsefe Dergisi. Kasım 2008: 92-101.