Kritik

Görünürlük ve Görünmezlik Bağlamında Zeytinyağının Sırrı

Boş sahili dolduran Filistinli çocuklar aniden görünür olurlar. Bu ilginç ve imkânsız durum televizyon haberlerinde hayretle anlatılır. Çocukların kısmi görünürlüğü Filistinlilerin içlerinde gizledikleri ümidi temsil eder.

“Görebildiğin şeyler gizli kalmazlar, gizli olanları da sen göremezsin fakat asıl sen göremediklerini aramakla sorumlusun”

(Dakka, 76)

Nar Genç yayınları kitaplığından İsmail Avcı çevirisiyle Türkiyeli okurlarla buluşan Zeytinyağının Sırrı Filistin çocuk edebiyatı olarak yayımlanmış sayılı eserlerden birisidir. Velid Dakka, bir çocuk kitabı yazarı olmasa da hayat hikâyesi ve 2018 yılında Etisalat ödülünü almış olan bu eseriyle kendi ülkesinde oldukça tanınan, İsrail hapishanelerinde en uzun süre yatan ve halen içeride olan Filistinli bir yazardır. Biraz da bu yüzden Zeytinyağının Sırrı içeriden dışarıya seslenen, öfkeyle birlikte bir direnişin, çocuklara olan umudun bir göstergesi olarak okunabilir. Yazar, Filistinlilerin direnişini ve oradaki zulmü merkezine alarak büyülü gerçeklik anlatı kodlarıyla hikâyeyi genç okurlara sunmaktadır. Ana karaktere eşlik eden dost kahramanların hayvanlardan seçilmesi de alt türlerden biri olarak hayvan masallarını çağrıştırmaktadır. Bununla beraber anlatıcı metin boyunca görünmeyenin arkasındaki görünene dikkat çekmektedir. Anlatıda görünen, baba özlemi ve doğurduğu öfke, görünmeyen ise Filistinlilerin özgürlük arayışı, ihtiyaçları, istekleri ve hayatta kalma mücadeleleridir. Görünürlük ve görünmezlik (zâhir ve bâtın) nazarından öykü katmanlaşmakta ve farklı okuma pratiklerine imkân tanımaktadır. Ben de yazımda bu katmanların sunduğu farklı anlamların kapılarını aralamaya çalışacağım.

 

Görülenden görülmeyene: Kahramanlar hiyerarşisi ve Yolculuk

Anlatı gözük(e)meyen ve görüşülmesi engellenen bir baba ve olduğundan daha fazla görünen bir çocukla açılır. Ana karakter Cûd görünmeyen bir bağ üzerinden hatta anne babası dahi birbirini görmeden, babasının hapisten gizlice kaçırttığı spermler aracılığıyla dünyaya gelmiştir. Bu bir suç addedilerek ceza olarak hapisteki babasıyla görüşmesine izin verilmez (Dakka 12). Nitekim İsrailliler nezdinde çocuklar zaten ileride kendilerine kafa tutacak birer Musa’dır ve Cûd da 12 yaşında da olsa “güvenlik” açısından tehlikeli bir çocuktur (14). Baba özlemine dayanamayan Cûd bu duruma çözüm aramaya başlar. Babası Filistin duvarının diğer tarafındaki bir hapishanededir. Cûd “resmi” izinler olmadan diğer tarafa geçememektedir. Cûd’un yanından ayrılmayan tavşanı Pamuk, arkadaşları kedi Horlak’ın devamlı duvarın diğer tarafına gidip geldiğini, onun kendilerine yardım edebileceğini söyler.

Horlak onlara İsrail istihbaratında çalıştırılmış bir köpek olan Dişlek’e gitmeleri gerektiğini söyler. Böylece bir hayvan diğer hayvana yönlendirir ve hep birlikte -tavşan, kedi, köpek ve kuş- plan yaparak bir gece yola çıkarlar. Duvarı aşıp bir mağaraya sığındıklarında orada kendileri gibi benzer dertlerden mustarip yetişkinler olduğunu görürler. Tanıştıkları yaşlı bir kadın onları bu işten vazgeçirmek ister. Çünkü çocuklar yaşamalı, okumalı ve evde olanlara destek olmalıdır. Hem bu konuşmanın etkisiyle hem de hapishaneye çok uzak olduklarını fark etmeleriyle geri dönme kararı alırlar.

Cûd’un arkadaşları arasında bir de varlığı ihmal edilerek görünmeyen birisi vardır: Cüsseli bir eşek olan Barut. Senelerce herkesin ağır yüklerini taşıyıp her işlerini görse de yaptıkları görülmeyendir o (48). Diğer hayvanlar eve girebilirken Cûd onu büyüklüğü sebebiyle ne eve alır ne de ona derdini anlatır. Fakat Barut Cûd’un sorununu kuştan öğrenecek ve çözüm bulması için onu yaşlı bir zeytin ağacı olan Ümmü Rûmî’ye götürecektir. Dolayısıyla çözümün ilk adımı da görülmeyen bir görünen kahramanla atılacaktır. Bu açıdan düşünüldüğünde Barut zahirin ardındaki cevhere işaret eder. Bilge olanın az konuşup çok iş yaptığını okura hatırlatır. Çözümün her zaman görünende olduğu algısını sarsar.

 

Kalıcı çözüm nerede? Zeytin, sır ve çocuklar

"Şu zeytinin ne gibi bir sırrı olabilirmiş Ümmü Rumi?" Çünkü Ümmü Rûmi, henüz sırrını açıklamamıştı. Sadece şunu söylemişti: "Bu sırrın dış yüzü gizliliktir ama iç yüzü açıklık!" (Dakka 54)

Ümmü Rûmi anlatıda kilit kahramanlardan biridir. Esas mesele işgalcilerin bin beş yüz yıldır Filistin toprağında yaşayan bir zeytin ağacı olan Ümmü Rûmî’yi yerinden söküp duvarın diğer tarafında başka bir yere nakletmek istemeleridir. O sırada Ümmü Rûmî Cûd’un temiz haykırışlarını duyar ve hem ona hem de çağın sorunu olan kültürel mirasın yer değiştirmesine çözüm olması için sırrını Cûd’a vermek ister:

Ben senin sesini duydum; babana sesleniyordun beni darmadağın eden bir haykırışla. Çaresiz bırakılmış bir çocuğun, bu haykırışından daha temiz bir şey var mıdır ki? İşte bugün ben, sana sırrımı vereceğim ve sen çağın veba salgınına yakalanmış ailene ve insanlara şifa dağıtacaksın. Önümüzde çok fazla vakit yok. Çünkü onlar beni bu topraklardaki köklerimden söküp çıkarmak istiyorlar; tıpkı seni, babanın kalbinden söküp almak istedikleri gibi! (52)

Akabinde Cûd’dan gece gelip kovuğunda saklanmasını ve böylece duvarın diğer tarafına onunla birlikte kimse fark etmeden geçebileceğini söyler. Cûd ve arkadaşları saklandıkları o gece sırrı da öğrenirler. Bu sır Ümmü Rûmî’nin kovuğunda sakladığı zeytin tanelerinin kendisidir. Fakat asıl sırlı olanlar karanlıkta görülmeyen en olgun siyah taneler, ben burdayım diye bağırmayanlar (zira, olgunlaşmamış olanlar yıldız gibi parlamaktadır) görünmezlik yağına sahiptir.  Sihirli bir iksir gibi kendisinden çıkan zeytinyağı sürünen kişiyi görünmez yapar (75,76). 

Yalnızca anlatıda değil gerçekte de zeytinin zâhir ve bâtın anlamları vardır. Filistin’de zeytin yalnızca bir meyve olmaktan öte var olmanın, varlığını sürdürmenin bir ifadesidir. Nitekim İsrail, Filistinlilerin zeytin ağaçlarını sökerek hem onların zaten kısıtlı olan ticari hayatlarını zorlaştırmak ve hem de vatan topraklarına olan bağlarını koparmak istemektedir. Bu bağlamda yazarın da metinde zeytini seçmesi sembolik bir anlam taşır. Zeytin bir anlamda Filistin de demektir. Ümmü Rûmi bu sırrı verir fakat onunla Cûd’a ne yapması gerektiğini söylemez. Düşünmesini ve nasıl kullanacağını kendisinin bulması gerektiğini söyler: 

Kesinlikle öyle! İşte senin anlamanı istediğim şey tam da bu!" dedi Ümmü Rûmi sevinçle. Cûd'un, anlatmak istedigi her şeyi iyice anlayıp kavradığından emin olmuştu. "İşte bu yüzden sana düşen ödev, bilime yönelmen, deneyim ve deneyler yoluyla sırrın iç yüzünü ortaya çıkarmandır. Evet, ortaya çıkarmandır. Peki, nedir ortaya çıkaracağın şey? Bunu da sen ancak bilgi ve birikiminle açığa çıkarabilirsin! (72)

Cûd bu tavsiyelere uyar ve ismiyle müsemma olarak, yani kendisinden çok diğerlerini düşünerek seçimlerini yapar. Zira Cûd kelimesinin anlamı, cömertlik ve eldeki imkânları karşılık beklemeden başkalarının yararına sunmak demektir (Çağrıcı, “Cömertlik”).

Ümmi Rûmi’den ayrıldıktan sonra Cûd ve arkadaşları ağaçla birlikte duvarın diğer tarafına geçerler. Daha sonra görünmezlik yağını süren Cûd hapishaneye girer. Babası ve arkadaşlarıyla gaipten konuşur. Zira Cûd, hem kimseye bir zarar gelmemesi hem de böyle bir fırsatı olmayan başka çocukların olması sebebiyle zahirde görüşmeyi ahlaki bulmadığı için kendisini babasına göstermez, onunla kucaklaşmaz. Bu noktada görünen ve görünmeyen dikotomisinin anlamlarını ve işlevlerini okura sorgulatma imkânı tanıyan bu metinde anlatıcının, Filistin için kalıcı bir çözüm üretmek istediğini, baba ile oğlu direkt kavuşturmamasından da anlarız. Üstelik metnin sonunda da anlatıcı eliyle hapisteki Filistinliler hapisten kaçırılarak özgürleştirilmez. Sorun yalnızca bir ailenin veya bir grubun sorunu değil bir halkın sorunudur. Bu nedenle metinde anlatıcı aktivizmin, protestoların, bağırıp çağırmaların, parlamaların, görünür olmanın kalıcı çözüm getirmeyeceğine işaret eder. Asıl özgürlüğün gördüğümüzde değil görmediğimizde, geleceğin öznelerinde olduğunu gösterir. Bu geleceğin özneleri zeytinyağı sürerek gizlice sahile inen çocuklardır -ki bu Filistinliler için yalnızca izne tabi bir aktivitedir-. Boş sahili dolduran Filistinli çocuklar aniden görünür olurlar. Bu ilginç ve imkânsız durum televizyon haberlerinde hayretle anlatılır. Çocukların kısmi görünürlüğü Filistinlilerin içlerinde gizledikleri ümidi temsil eder. 

Öte yandan anlatıdaki çatışmalardan birisi de çağın hastalığı olan özgürlükten yoksunluktur ve bunun da görünen ve görünmeyen iki yönü vardır: Esaret ve akıl ile ahlaktan yoksunluk veya yaygın cehalet (Dakka 71). Biri zâhirî biri bâtınî, biri fiziksel biri zihinseli imler. Şöyle ki zeytinyağı fiziksel hastalığı yok etmese de gizleyecek bir çaredir. Yukarıda da anlatıldığı üzere fiziksel olanın, hapishaneden kurtulmanın çözümü basit fakat kalıcı değildir. Buna rağmen akıl insanı özgürleştirir. Yazarın kendisi de hapisten yazarak özgürleşir ve yazdıkça bağlarından kurtulur. Böylece görünen zincirler de görünmez olur. Anlatıcı da istediği kalıcı çözümün ancak zihinsel özgürleşme aracılığıyla gerçekleşebileceğini ağacın dilinden yineler: "Fakat şunu çok iyi bilmelisin ki sır, bilgi demektir ve bilgi, sahibine güç kazandırır. Güç ise birçok seçenekle yüz yüzedir. İşte bu anlamda sen özgürsün!" (63).

Sonuç olarak özgürlüğe giden yolda özlemlere sabrederler Cûd da babası da. Cûd’a bu tavsiyeyi veren mağarada karşılaştığı kadındır. Ona, “İnsan, özleminin üstesinden gelebilir ama yoksulluk ve cahilliğin asla!”der  (42). Sabır bâtınî /görünmez hastalığın şifasıdır. Bu şifa ilmin bir parçası olan güzel ahlaktır. Öykü boyunca Cûd elindeki gücü/sırrı babasıyla yüz yüze görüşmek için değil daha büyük bir hedef için kullanır ve isteklerini erteler. Üstelik tüm bunları da “eski Arap esiri” dediği geleceklerini özgürleştirmek uğruna yapar (118).

 

 

Kaynakça

Çağrıcı, Mustafa. “Cömertlik”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Web. Erişim: 12  Ocak 2024.

Dakka, Velid. Zeytinyağının Sırrı. Çev. İsmail Avcı. İstanbul: Nar Genç, 2019.