Soruşturma

Murat Moroğlu

Sanatçıların ellerinden çıkan, nitelikli bir editör ve genel yayın yönetmeni ile daha da nitelikli hale gelen kitaplar “çocukların ilk karşılaştıkları sanatsal ürünler” oluyor.

Soruşturmayı Gerçekleştiren: Yasemin Yılmaz Yüksek

Çocuk edebiyatını sanatsal bir tür olarak düşünmek bize nasıl bir pencere açar?

Nitelikli Çocuk Edebiyatı eserleri birer sanat eseridir. Sanatçının zihinsel süzgecinden geçmiş an’lar ve konular çocuğa görelik ilkesinden hareketle sanatçı bakış açısıyla çocuğa yansır. Sanatçı toplumları anlayan, toplumların davranışlarını yorumlayan ve bunu estetik kaygıyla ele alarak toplumu da değiştiren ve dönüştüren bireydir, bana göre. Dolayısıyla çocuk ya da yetişkin okur kitabı okurken aslında biraz da sanatçıyla baş başadır. Bu baş başa olma durumunda çocuk sanatçıların (yazarın, çizerin aynı zamanda editöründe) yaşama nereden ve nasıl baktıklarını da yorumlayama başlar bir süre sonra. Bu açıdan sanatçı ile çocuğun bir kitapta buluşuyor olmasını önemsiyorum. Daha çok nitelikli kitap daha fazla bakış açısı demek yaşama dair. Bunu beslenmek olarak da algılıyorum. Yaşama hazırlanma biçimi… Başka noktaları görebilme daha fazla yorumlama ve daha fazla olasılıklara yer açma biçimi insanın zihninde… Bu şekilde büyüyen çocuklar daha yaşanılası bir toplum oluşturabilir ileride. Onun için Nitelikli Çocuk Edebiyatı’nın açtığı pencere estetik bir dünya için açılan ilk pencerelerden bir tanesi.

 

Çocuk edebiyatı eserleri feminizm, alımlama, kültürel eleştiri gibi farklı edebiyat teorileri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Çocuk kitaplarında görsel öğe kullanımının yaygınlığı düşünüldüğünde kitapların sanat teorileri ışığında da eleştirel okumasını yapmak aslında mümkün. Çocuk edebiyatı eserlerini görsel temsil bağlamında incelemek için teori geliştirmek ve bu teori çerçevesinde incelemek okura, eleştirmene, yazarlara ve yayıncılara neler kazandırır? 

Bir kere sorunun öncesindeki yorumlama kısmını katılmakla birlikte şu eksikliği de hemen belirtmek istiyorum: Nitelikli Çocuk Kitapları yaşamdaki her şeyi konu edinebilir zaten edinmelidir de. Bu konuları birçok teori üzerinden de yansıtabilir. Ancak bunu yaparken de çocuğa baskı, dayatma ya da belirli amaca yönelik yapmamalıdır. Bugün birçok kitapta bu yanlış yapılıyor ve yapılamaya da devam edilecek gibi… Girişi biraz uzatmış olabilirim ama benim için bu durum çok önemli olduğundan üzerinde durmak istedim. Bu çerçevenin okura kazandıracağı en önemli şey; başkalarının da farklı şeyler düşünüyor, yapıyor ve yaşıyor olmalarını biraz daha anlamlı fark etmek olacaktır. Çünkü Nitelikli Çocuk Edebiyatı yaşamdaki her şeyi okura, farklı bakış açısıyla göstermeye çalışır. Bu gösterim sürecinde de “dikte etmek” gibi bir durum söz konusu değildir. Bir çocuğun nitelikli kitap okuması ötekileşme ve ötekileştirme sorununu da ortadan kaldıracaktır. Tabii eğer nitelikli kitapla okuru baş başa bırakabilirse yetişkinler. Eleştirmen, yazar ve yayıncı açısından da bir sonraki çalışmayı daha nitelikli hale getirmenin önü açılmış olur. Bu durum, kitap bileşenlerinin en çok “başkalarının farkına varma” süreçlerine destek olur diye düşünüyorum. Başkalarının farkında olarak yazmak bir nevi kendi düşünce ve duygularımızdan arınmak demektir aslında. Kendimizden olmayanı gözeterek yazmaya, çizmeye ve yorumlamaya ihtiyacımız var gibi…

 

Çocuğun sanatla ilk karşılaşması çocuk edebiyatı ürünlerinde gerçekleşiyor diyebilir miyiz?

Evet diyebiliriz. Ancak çocuklar için yazılmış her kitap bir sanat yapıtı değildir. Bazı ölçütler vardır. Yetişkinlerin bu ölçütleri bilerek kitap almaları ve çocuklara ulaştırmalı elzem bir durumdur. Geçen yıl edindiğim bir bilgiye göre ülkemizde beş bine yakın yayınevi var. Bu yayınevlerinin genel olarak aylık programları oluyor. Bazıları 10 kitap bazıları ise 3 kitap çıkarıyorlar. Ortaya çıkan bu kitapların hepsi nitelikli değil. Birçoğunun çocuklara ulaşmaması gerekiyor. O yüzden bir sanatçıların ellerinden çıkan, nitelikli bir editör ve genel yayın yönetmeni ile daha da nitelikli hale gelen kitaplar “çocukların ilk karşılaştıkları sanatsal ürünler” oluyor. Nitelikli kitapları yaygınlaştırmak için de yayınevlerine önemli görevler düşüyor. Bu yüzden “Editör Çalıştayı” gibi şeyler yapılmalı ve yaygınlaştırılmalı…

 

Okul öncesi dönemde çocuklara sanat eğitimi verilmeli midir?

Sanat eğitimini önemseyenlerdenim. Okul öncesinden başlayarak tüm kademeler için geçerli olmalı. Çünkü sanat, bireye kendisiyle, çevresiyle ilgili yaşama dair farkındalıklar sunuyor. Sanatla beslenen çocuklar, yetişkinliklerinde “estetik toplumları” oluşturabiliyor. Ben eğitim fakültelerinde de öğretmen adaylarına dört yıl boyunca sanat eğitimi verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sanat tarihinin yorumlandığı, sanatçıların fakültelere gidip öğretmen adaylarıyla sohbetler ettiği bir süreç öğretmen adayının kişisel ve mesleki özelliklerine olumlu katkılar sunacaktır. Okul öncesi kurumlarında da nitelikli kitaplar, iyi müzikler ve resimler, mimari sanatının incelikleri, tiyatro ve sinema gibi birçok sanat dalının ürünleri daha fazla yer almalıdır. Çocukların yorumlama, dil gelişimi, ifade edebilme gibi birçok özelliklerine katkı sunulmuş olur.  

 

Yaratıcı drama diğer sanat dallarıyla nasıl ilişki içerisindedir?

Devingen bir yapısı vardır yaratıcı dramanın. Değişir, dönüşür… Her sanatı ve eserini yaratıcı drama süreçlerinle ele alabilirsiniz. Oyunlar ve rol çalışmalarıyla bir resmin içine dalabilirsiniz. Ya da nitelikli bir çocuk kitabındaki kahramanlardan bir tanesi olarak kendi düşüncelerinize göre an’ ı yorumlayabilirsiniz. Edebiyat, müzik, plastik sanatlar ve daha birçok sanat dalını ve ürünlerini yaratıcı drama teknikleriyle, atölye süreçlerinde yaparak yaşayarak katılımcıların daha anlamlı yol almasına olanak sağlayabilirsiniz. Atölye katılımcısının yaşı ve rolleri ne olursa olsun bedensel ve zihinsel olarak eylemde olduğu yaratıcı drama süreçlerinde neden-sonuç ilişkisi içinde fark etme vardır, bence. Doğrudan öğretmen yerine bireyin keşfettiği bilgiler, birey için sonraki süreçlerde daha anlamlı bir şekilde davranışa dönüşebilir. Ezberden öğrenmek yerine yaparak yaşayarak öğrenme ve bunu yaparken de sanat eserlerini katılımcıyla buluşturmak süreci daha da estetik kılmaktadır. Bu açıdan tek başına değil de bir sanatla yaratıcı drama süreçlerini beslemek daha anlamlı geliyor bana. Bunun için de Ankara’da 2012‘de yüksek lisans yaparken aldığım “Nitelikli Çocuk Edebiyatı” dersi benim için bu alanda dönüm noktası oldu. O dersle birlikte dramaya ve öğretmenliğime bakışım da değişmeye başladı.

 

Yaratıcı drama ve çocuk kitaplarının kesiştiği noktada bizlere ne söylemek istersiniz?

Bir önceki sorunun cevabında sona doğru kendimde bir şeyler değişmeye başladı, demiştim. Bu değişimin elbette ki yaratıcı drama atölyelerine ve drama liderliğe yönelik oldu. Çocuk kitaplarının önemli özelliklerinden bir tanesi de kitabın çocuğa öğretmek yerine neden-sonuç ilişkisi kurdurtmaya çalışması ve olasılıklardan bahsediyor olmasıdır. Dramada da lider/eğitmen çocuklara doğrudan öğretmek yerine onları sorgulatmalıdır. İki alanın böylesine güçlü bir bağı var diyebilirim. Kitaplardaki yazar ile atölyedeki lider/eğitmen baskı ya da dayatma yapmalıdır. Kendi düşüncesini dikte ederek oldurmaya çalışmak iki alanın doğasına aykırı gibi geliyor bana. Birisi kullandığı dil ve görsellerle, diğeri de etkili bir atölye yapılandırmasıyla çocuklara önemli farkındalıklar kazandırır. Nerede olursa olsun hem drama derslerinin yapıldığı hem de nitelikli çocuk kitaplarıyla dolu kütüphaneleri bulunan kreşler, okul öncesi kurumları, ilkokullar, ortaokullar, liseler ve üniversiteler hayal ediyorum ben.

Çünkü çocuklar buna layıklar.