Soruşturma

Uğur Altun

Akılda kalıcı olması bence tamamıyla birebir sanat eseriyle ilk karşılaştığımız noktada yani onunla birebir bakıştığımız noktada belirir: Eser size ne aktarıyor?

Soruşturmayı Gerçekleştiren: Meryem Selva İnce

 

Çocuklarda sanat öğrenimi, estetik bakış ve beğeni kazandırılmasında sizce çocuk yazının işlevi nedir?

İnsan doğduğunda gözünü açar açmaz farkında olmadan gördüğü bütün görselleri belleğine atmaya başlar. Yani aslında doğduğumuz andan itibaren görsel heybemizi doldurmaya başlıyoruz bizler. Dolayısıyla sanat öğreniminin de bununla eş zamanlı olarak başladığını düşünüyorum. Çocuğun büyüdüğü kültürel ortam da bunu çok etkiliyor.

 

Neyse ki çocuk kitapları var bu anlamda. Çocuk kitapları tamamıyla çocuklarda estetik bakış ve beğeni kazandırılmasında önemli bir rol oynuyor. Şöyle düşünebiliriz, çocuklarda gerçeklik algısı henüz tam oturmadığı için bize saçma gelen ya da anlamlandıramadığımız bazı şeyleri onlar daha kolay alabiliyor. Ne kadar erken yaşta çocukları kitaplarla tanıştırırsak farkında olmadan çocukların görsel algısının gelişimine o kadar katkı sağlamış oluruz.

 

Çocuk yazınına baktığımızda “sanat”, “çocuklar için sanat”, “çocuk sanatçılar” ve “sanatçıların çocukluğu” gibi bazı alt başlıklar dikkatimizi çekiyor. Siz bu ayrımları okurlarımız için nasıl tanımlarsınız?

Ben şöyle düşünüyorum, her çocuk, her insan doğduğunda aslında sanatçı olarak doğar. Fakat yaşadığı ortam, büyüdüğü kültür ve çevresel faktörler hem görsel zekâsını, belleğini hem de kişiliğini şekillendirir. Dolayısıyla çocuklar için sanat dediğimiz şey aslında mümkün olduğunca çocuğa müdahale etmeden, çocuğu bir gerçekliğe zorlamadan o gerçekliği vermek. Çocuk bu durumda çok daha özgürce iş üretebiliyor. Bunu şöyle örneklendirebilirim, bizim uyguladığımız bir teknik var: Çocuklar gibi çizip yetişkinler gibi düzeltmek. Burada olay tamamen şu, bu bir nesne obje olabilir mesela, biz öncesinde bu nesneyi sessizce ve uzunca bir süre tamamen inceledikten sonra gözlerimizi kapatıp hayali olarak kafamızdan resmetmeye çalışıyoruz.  Bu durum müdahaleyi kırıyor. Çocuğa müdahale etmek,  bir yetişkinin bir şeyi nasıl çizeceğini çocuğa göstermesi demek. Bir çocuğa “Hayır, bak, bunun çizimi böyle doğru değil, şöyle çizmelisin.” dediğimiz takdirde çocuğun gerçekliğine fazlasıyla müdahale etmiş oluyoruz. Ama çizimi çocuğa bıraktığımız zaman o neyi çizmesi gerektiğini iç güdüsel olarak bilerek eliyle çizebiliyor.

 

Çocuklar gibi çizip yetişkinler gibi müdahale etmek dediğimiz şey şu: İlk başta gözümüz kapalı, tamamen hislerimize güvenerek çizimi bitirdiğimiz zaman gözlerimizi açıyoruz ve eksik ne varsa mesela bir sandalye çiziyoruz diyelim, sandalyenin bir ayağı eksik çizilmiş, bir yeri eksik olmuş, oraya çok az müdahalelerle ek çizgiler ekleyerek o çizimi tamamlamış oluyoruz. Burada demek istediğim: Çocuklar için sanat, çocuk sanatçılar, sanatçıların çocukluğu dediğimiz şeyi aslında tek bir şey olarak düşünebiliriz. Çünkü dediğim gibi doğuştan itibaren hepimiz aslında birer sanatçıyız. Buradaki en önemli ayrım belki çocuk sanatçılar ya da sanatçılar arasında yapılabilir. Sanatçılar çocukluğunda çok fazla gerçeklik baskısına maruz kalmadıkları için daha özgürce üretmek onlarda aslında zamanla bir huy haline, refleks haline geliyor. Dolayısıyla yetişkin sanatçılara  baktığımız zaman  çocuksu yönlerinin de ön planda olduğunu görebiliyoruz.

 

Resimli kitaplar, resim (sessiz) kitaplar, yazının resmedildiği kitaplar ya da sözcüklerle yazılan resimler gibi bir ayrım gözetirsek sizce sanat bağlamında çocuk yazınında resim, edebiyat ve tasarım ilişkisi nasıl yorumlanabilir?

Bunların hepsini bir bütün olarak düşünebiliriz. Resimli kitaplarda zaten metin ve resim/illüstrasyon arasında çok önemli bir ilişki var. Bunun üzerine çokça da konuşuldu, biliyorsunuz. Metinde verileni resimlerle birebir anlatmak da doğru olabilir ya da direkt metni bir çıkış noktası olarak düşünüp oradan çizerin metin üzerine kattığı farklı anlamları dahil ederek de bir resimleme yapılabilir. Dolayısıyla dediğim gibi bunları çok ayrı düşünemiyorum ki bence ayırmak da çok doğru değil. Mesela resimsiz, sadece yazıyla yapılan kitaplar var ve bunun güzel örnekleri de var. Onlarda da yine baktığımız zaman aslında görsel olarak okura doğrudan bir şölen sunmasa da aslında bize metinle birlikte, metinde yaptığı oyunlarla, metni görselleştirmesiyle (görselleştirme dediğim tipografik olarak harflerle yapılan oyunlar) çocuğun aslında yine yaratıcı düşünmesine, farklı düşünmesine sebep olabilir.

Tasarım dediğimizse bunların hepsinin bir araya gelişi. Bir başlık büyük olur ya da bu kısmı çıkaralım dersiniz… Kitap aslında edebiyat, resim ve tasarımın bir araya gelmiş hâlidir. Çünkü bir metnin tasarlanması demek, aynı zamanda bir resmin metinle nasıl çalışacağına da karar vermek demektir. Dolayısıyla bunların hepsini bir arada, kendi içinde işleyen bir sistem olarak da düşünebiliriz.

 

Siz aynı zamanda ödüllü bir çizer ve grafik tasarım mezunusunuz. Çizimlerinizde sanatın hangi dallarını kullanıyorsunuz? Nasıl tekniklere yer veriyorsunuz?

Şimdi ben öncelikle grafik tasarım mezunuyum, aslında sanat okumadım. Sanat disipliniyle tasarım disiplini birbirinden çok farklı. Sanat olarak düşünürsek illüstrasyon dersleri aldım Polonyalı hocalarımdan. Onlardan da tabii sanata dair birçok şey öğrendim. Ama öncelikle bu ikisini ayırmak önemli. Sanat eğitimi ve tasarım eğitimi almak birbirinden çok farklı disiplinler. Dolayısıyla ben burada biraz da ister istemez “Tasarımcı aklıyla düşünmek nedir?”den bahsetmek istiyorum.

Ben çizimlerimde aslında daha çok gerçekçi bir çizim yapmak yerine tasarımcı aklıyla çizime yaklaşıp hangi öğeyi ön plana çıkarmam lazım diyorum, yani önce bunun kararını veriyorum. Bu bütün şeylerde aynı. Herhangi bir çocuk kitabı olabilir, bir poster tasarımı olabilir, çocuklar için ya da yetişkinler için tasarlanmış herhangi bir şey olabilir. Bunu bir başlık olarak şöyle düşünebilirsiniz mesela: Bir poster tasarlıyorsunuz, öncelik metin mi olacak, başlık mı? Okurun önce metni mi okuması gerekiyor yoksa görselin mi görünmesi gerekli? Ben önce buna karar veriyorum. Bir çocuk kitabı illüstrasyonu için dahi olsa önce çocuğa neyi anlatmak istiyorum, bunun kararını veriyorum. Dolayısıyla bu kararı verdikten sonra eskizleyip belirli programlarla (photoshop gibi) çizimimi bir araya getiriyorum.

Tekniklerden bahsedecek olursam ben karışık teknik kullanmayı seviyorum. Çevremde gördüğüm bütün dokuları (kâğıt dokusu olsun vs.) fotoğraflarını mutlaka çekiyorum. Çünkü bunların nerede ne zaman lazım olacağı hiç belli olmuyor. Bir projede karşınıza ilham olarak çıkabiliyor. Dolayısıyla mümkün olduğunca karışık teknik kullanmayı seviyorum. Bunların dışında doku biriktirdikten sonra monoprint dediğimiz aslında çok basit, bir matbaa mürekkebini kâğıda aktarma yaptığınız bir teknik. Onu da kullanmayı çok seviyorum. Çeşitli teknikleri gerekli olduğu yerlerde bir araya getirip görsel bir şey çıkarmak diyebilirim.

 

Son olarak çocuk yazınına görsel merkezli bakarsak sizce iyi bir sanat eserini tanımlayan ölçütler nelerdir?

Bana göre önemli olan bu noktada izleyiciye, seyirciye bir şeyler hissettirmesi. Yani bir şeye sırf güzel olduğu için de baktığımız zaman "Ne kadar güzel çizmiş, ne kadar gerçek çizmiş." demekten ziyade "Bana ne hissettiriyor?" diye bakmak. Baktığım şey bu. Bu olumsuz bir şey de olabilir, küçükken ya da yetişkinken yaşadığımız bir travmayı da hatırlatabilir. Bence önemli olan burada sanat eserinin izleyiciye bir mesaj vermesidir; mesaj dediğim his. Bakan kişinin ya kendinden ya da çocukluğundan bir parça bir şeyler bulması gerekir ki akılda kalıcı olsun. Bu noktada "Bir sanat eseri iyi mi, değil mi?" diye soracak olursak aslında akılda kalıcı olması bence iyi bir eser olduğu anlamına gelebilir.

Akılda kalıcı olması bence tamamıyla birebir sanat eseriyle ilk karşılaştığımız noktada yani onunla birebir bakıştığımız noktada belirir: Eser size ne aktarıyor? Eğer izleyince size bir şeyler geçirebiliyorsa o zaman bu iyi bir sanat eseridir. Evet, bence en önemlisi bu, izleyiciye bir şeyler hissettirmek, eserin bir şeyler söylemesi.