Soruşturma

Mizgin Adar

Çocuk edebiyatının yaşsız olmasını, bilgiyi dikte etmemesini, okuyucuda sorgulama kanallarını aktif hale getirmesini, düşündürücü olmasını dramayla çok benzetiyorum.

Soruşturmayı Gerçekleştiren: Efruze Esra Alptekin

 

Sevgili Mizgin Adar, drama, doğa ve sinemanın birleştiği bir atölye müfredatınız var. Geniş bir katılımcı kitlesine hitap eden sanatsal içerikler üretiyorsunuz. Kısaca kendinizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

2016 yılında Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümünden mezun oldum. 2020 yılında Çağdaş Drama Derneği'nde Yaratıcı Drama Eğitmenliği sertifika programını bitirdim. 2021 yılında Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Dramatik Sanatlar Bölümü'nde yüksek lisansımı tamamladım. 2017 yılından beri farklı kurumlarda drama eğitmenliği yaptım. Çocuklarla ve yetişkinlerle pek çok atölye yürüttüm. Bu atölyelerde asıl amacım kişinin kendisine vakit ayırması, bir aradalığın verdiği özgüven ve özgürlükle kendi var oluşuna, yaşamına karşı bir duyarlılık geliştirmesi. Çalışmalarımda gündelik hayatta belki de önemsenmeyecek ayrıntılara, fark edilmeyen durumlara dikkat çekerek tersten ve yeniden bakış halini sağlamaya çalışıyorum. Bunu da sanatla ilişkilendirerek yapmaya çalışıyorum.

 

Drama, stopmotion, doğada oyun... Tüm bu yöntemleri nasıl harmanlıyorsunuz, sanatsal bir içerik sunarken tercihleriniz ve yol haritanız nasıl oluyor? Çocuk edebiyatı eserlerini de içeriklerinizde kullandığını fark ediliyor. Bir çocuk kitabına atölyenizde yer verme süreciniz nasıl işliyor?

Drama, stopmotion, oyun, çocuk edebiyatı gibi yöntemleri sanatla harmanladığımı söyleyebilirim. İçerik hazırlarken oyunun birleştirici özelliğinden, dramanın yaparak-yaşayarak öğrenme özelliğinden, çocuk edebiyatının sorgulayıcı ve düşündürücü özelliğinden, sinemanın estetiğinden oldukça faydalanıyorum.

Çocuk edebiyatının yaşsız olmasını, bilgiyi dikte etmemesini, okuyucuda sorgulama kanallarını aktif hale getirmesini, düşündürücü olmasını dramayla çok benzetiyorum. İki farklı disiplin ancak çok benzer özellikler ve ortak amaçları var. İkisi de bireye bir sorgulama, fark etme bilinci aşılıyor. Çocuk edebiyatı insanı zihnen aktif kılarken drama zihinsel ve eylemsel olarak aktif kılıyor; yaparak-yaşayarak, rol oynama ve doğaçlamayla harekete geçiriyor. Çocuk edebiyatı kitaplarının insana, yaşama, var oluşa dair her şeyi sade ve özgün bir biçimde işlemesi okuyucuya yeni bir bakış açısı sağlamaktadır. Bu kitapları dramayla buluşturmamın sebebi dramanın tamamen şimdi ve burada, yaparak-yaşayarak öğrenme temeline dayanmasıdır. Bu sayede kitaptaki hikâyeler drama yöntemiyle katılımcıların gündelik hayatlarındaki tecrübeleriyle ilişkileniyor, sorularla ve eğlenceli etkinliklerle keyifli bir öğrenme, fark etme sürecine dönüşüyor.

 

Sanatsal Tabiat projenizden, projenin çıkışından ve şu an etkileşim aldığı çalışma birimlerinden bahseder misiniz?

Doğada olmayı, ormanda yürürken düşünmeyi, bir ağaca, bitkiye dokunmayı; toprakta yürüyen böceği, ağaçtan süzülen yaprağı seyretmeyi, rüzgârın sesini dinlemeyi, doğa sakinlerinin birbiriyle etkileşimini ve yaşamsal döngülerindeki muazzamlığı sorgulamayı seviyorum. Doğada olma halini sanatsal bir etkinliğe, eyleme nasıl dönüştürebilirim diye düşünürken Sanatsal Tabiat çıkıverdi. Sanatsal Tabiat önce zihnimde bir tohum olarak belirdi, yaratıcı drama yöntemiyle filizlenmeye başladı. Bu projeyle doğada hem çocuklarla hem de yetişkinlerle buluşup drama yöntemiyle atölyeler yapmak istiyorum. Çünkü drama kendimi en doğal, en yaratıcı ve en özgün haliyle ifade edebildiğim bir alan. Sanatsal Tabiat atölyelerinde dramayı sanatsal disiplinlerle buluşturarak bir yöntem olarak kullanıyorum. Sanatsal Tabiat yaratıcı drama, stopmotion ve çocuk edebiyatı atölyelerinden oluşmaktadır. Birbirini besleyen bu üç atölyenin ortak noktası katılımcıları doğayla buluşturmak; doğayı keşfetmelerini, yaratıcılıklarını fark etmelerini ve doğayla ilişkilerini güçlendirmelerini sağlamak. Henüz filizlenme aşamasında olan bu projenin doğa-sanat-insan ekseninde kökleriyle ve dallarıyla yeryüzünü iyileştirici bir güç olarak saran bir ağaç olmasını umuyorum…

 

Tercih ettiğiniz sanat türleri daha çok somutlaştırma yoluna gidiyor. Bu sanat yolu ile somutlaştırma üzerine düşündüğünüz kasıtlı bir tercih mi, eğer öyleyse bizimle nedenini paylaşır mısınız? Bir de stopmotion yöntemine ve bunu çalışmalarınıza dahil etme şeklinize, çocuklardaki karşılığına dair neler söylemek istersiniz?

Evet, genel olarak yürüttüğüm atölyelerde süreç boyunca gerçekleştirdiğimiz eylemlerin, düşündüklerimiz ve dile getirdiklerimizin somut olarak bir üretime dönüşmesini seviyorum çünkü bunun öğrenmeyi, deneyimi daha kalıcı hale getirdiğini düşünüyorum. Sanatsal üretimin farkındalığı ve tekrarlama isteğini okşadığına inanıyorum; günlük hayatta hislerimizin farkında olduğumuz ve onları okşadığımız anlar yok denecek kadar az.

Stopmotion, fotoğraf karelerinin tek tek milim milim hareket ettirilerek çekildiği bir animasyon tekniğidir. Stopmotion oldukça sabır gerektiren bir uğraş; çekim öncesi hazırlık, çekim ve montaj diye ayırırsak uzun bir süreç gerektiriyor aslında. Hikâyenin yaratılması, senaryonun yazılması, karakterlerin ve mekânın belirlenmesi, tasarımın yapılmasına kadar dikkat ve özen gerektiriyor. Tüm bu aşamalar tamamlandığında ortaya çıkan film -profesyonel olmasa bile- sanatsal üretim hazzı insanı hafifletiyor. Sanatsal Tabiat’a stopmotionu da dahil etmemin sebebi katılımcılara kendi düşüncelerini somutlaştırabilme, yaratıcılığını fark etme imkânı sunmak ve bunu yaparken keyif almalarını sağlamak. Ayrıca sinema kökenli oluşumun da etkisi var tabii.

Stopmotion genel olarak çocukların ilgisini çeken bir alan. Atölyede hikâye oluşturmak, çeşitli materyallerle karakterler tasarlamak ve bunları filme dökmek onlar için çok heyecanlı. Zihinsel ve bedensel olarak yaptıkları işe odaklandıkları için keyifli ve öğretici bir süreç geçiriyorlar. Bir hikâye oluşturmak, karakter tasarlamak çocuğun yaratıcılığını desteklemekle birlikte kendi sanat anlayışını, ilgi alanını fark etmesini sağlar. Atölye sonunda kendi yaptığı filmi seyrederken aldığı haz, filmi yorumlaması, bir şey üretme sürecini kendi gözünden değerlendirmesi çocuğa estetik bir bakış kazandırır.

 

Yaptığınız çalışmalara katkıda bulunan, beslendiğiniz kaynaklar ve temel teknikler nelerdir, bu çalışmaların katılımcının sanat hakkını gözetmek konusundaki ilkeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öncelikli olarak doğadaki muhteşem sakinlik ve doğanın kendi içindeki dönüşümü diyebilirim. Atölye içeriği belirlerken 5N1K sorularını mutlaka cevaplıyorum. Katılımcıların yaş gruplarına göre ilgi ve ihtiyaçlarını gözeterek içerek oluşturuyorum. Bunun için insanları gözlemliyorum; bir bebeği, çocuğu, genci, yaşlıyı, nesneyi sadece izlemeye ve fark etmeye çalışıyorum. Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, tiyatrolar, doğa yürüyüşleri, meditasyon, kendimle, çocuk halimle konuşmalarım bunlar da ciddi anlamda faydalandığım kaynaklar arasında.

Sanatın insanın kendini var etmesinin yöntemlerinden biri olduğunu ve yaş sınırı gözetmeksizin bir gereklilik olduğunu düşünüyorum. Bu çalışmalarla katılımcılar kendi sanatsal biçimlerini ortaya koyuyorlar. Bir sözle veya beden diliyle aktaramadıklarını basit bir nesneyle; dal parçası, kâğıt, yaprak vs. ile oldukça anlaşılır bir şekilde ifade edebilmektedir. Bir hocam "Evvela insan anlaşılmak ister." demişti. Sanat, insanın anlamak ve anlaşılmak için kullanabileceği en özgün ifade biçimidir.

İnsanın önce kendini sonra ötekini ve evreni anlamasının en etkili yöntemi sanatla buluşması ve buluşturulmasıdır. Dolayısıyla anlamlı bir var oluş için kıyısından köşesinden sanatla temas halinde olmak kıymetlidir.

 

Bu dosyamızda çocuk yazını kapsamında çocuklar için üretilen her şeyde sanatın varoluş biçimine ve etkisine dair hem düşünmek hem de bilgi sahibi olmak istiyoruz. Sizin yaptığınız çalışmaların çocukları birer birey olma bakımından nasıl desteklediğine dair örnekler vererek bir değerlendirme de bulunabilir misiniz?

Sanatsal Tabiat atölyelerinin sanatı birincil öncül olarak almasının sebeplerinden biri, sanatın evvelden beri insana iyi gelmesidir. Sanatla harmanlanan herhangi bir eylem, insanın düşünce ve sebep-sonuç ilişkisi kurma becerisini geliştirir. İnsanın sihri düşüncesindedir; her şey düşünceyle başlar ve davranışa dönüşür. Davranış ise bulaşıcıdır; sanatla yoğrulmuş davranış kıymetli ve kalıcıdır…

Bir taşı alıp suya attığımızı düşünelim; taş suya değdiği anda çevresinde birbirinin ardı sıra halkalar oluşur, bu halkaların genişliği taşa, taşın içine düştüğü suya bağlı olarak değişir. Buradaki su, çocuk; taş, sanat; halkalar ise sanatın çocukta yarattığı etki olarak görülebilir. Bir çocuk, sanatla ne kadar temas halinde olursa düşüncesi, davranışı, var oluşu ve birey olma süreci o denli anlamlı olur.