Mitleri bir kılavuz olarak düşünebiliriz. Antik Çağ’dan bugüne insanlığın ortak deneyiminden süzülerek bir cep evreni olarak günümüze ulaşırlar.
3000 yıldan daha uzun bir süre önce şekillenmeye başlanan Antik Çağ mitolojilerinin etkilerinin 21. yüzyıl kültürlerimize nüfuz ettiği bir gerçek. Mitler, tabiatı bir karakter olarak anlatının içine alıp insanlığın büyük açmazlarını, doğanın bilinmezliğini, acılı toplumsal deneyimleri açıklamayı deneyen ve tecrübe aktarımı yapan son derece ilginç psişik anlatılar. Hatta Jung’a göre mitler varoluşun açıklanması için zorunlu imgeler.
Genellikle büyük doğa olaylarını, savaşları, yaratılış ve türeyiş efsanelerini konu alan mitlerin daha önce olduğu gibi modern zamanlarda da kılavuzluk yapması, bunca zamandır değişen dünyanın koşullarına direnerek ayakta kalmış olması neresinden bakılırsa bakılsın ilginç bir olgu. Bu yüzden çeşitli kültürlerden klasik mitler, özlerini koruyarak çocuk edebiyatına uyarlanmış ve genç okuyucular için erişilebilir ve çekici hale getirilmiştir. Peki çocuk pedagojisinin hızla geliştiği bir çağda mitik unsurlar içeren metinlerin (çocuk edebiyatına uyarlanarak) hala yazılıyor olması ve bunun çocuğun keşif yeteneği ile bağı nasıl açıklanabilir?
Bugün Sümerlerden bu yana bilinen Gılgamış destanı, Homeros’un İlyada ve Odysseia destanları ve pek çok antik çağ tragedyası hala revaçta. Bunlar bir koldan devam ederken ayrıca mitlerin modern yorumlamalarla yeni içeriklerle buluşturulmaya devam ettiği de dikkat çekmekte. J. K. Rowling’in kendisi bir efsaneye dönüşen Harry Potter serisinde Longbottom; Kral Arthur’a, Hermione Granger; Athena’ya, Luna Lovegod; Kassandra’ya ve Albus Dumbledore’un; Merlin’e öykünen karakterler olması tuhaf bir tesadüf sayılabilir mi? Hele hele bu karakterlerin çocuğu, fantastik ve inanılmaz eğlenceli bir dünyaya çekmekle kalmayıp onun karmaşık yaşam temalarını ilişkilendirilebilmesi için klasik bir miti ya da efsaneyi pedagojik bir biçimde anlatısallaştırabilecek (narrativity) alternatif bir dünya sundukları hesaba katılırsa.
Mitlerde, destanlarda ve günümüz çocuk fantastik edebiyatında kendi iç yolculuklarını tamamlamak isteyen Gılgamış, Odysseus ve Beowulf gibi biri Orta Asya’dan, diğeri Antik Yunan ve bir diğeri Anglosakson olduğu varsayılan mitolojik kahramanların hikâyelerini hatırlayalım. Hepsi en az bir kez yeraltı dünyasına yani Hades’in yanına inmek zorunda kalmıştır. Bilinçaltını temsil eden yeraltı dünyasına inmek neredeyse bir zorunluluktur, çünkü kahramanın orada kendi bilinçdışını temsil eden canavarlarla yüzleşmesi “mitik raconun” bir parçasıdır. Bu canavar kimi zaman Humbaba (Gılgamış) kimi zaman da Grendel (Beowulf) ismini alsa da kahramanın aslında yüzleşmekten en çok korktuğu şey kendisi olur. Kahramanın kendisiyle yüzleşebilmesiyse kuşkusuz iç cehennemine girmeyi göze almasına bağlıdır. Asıl olan da budur. Yani Beowulf’un Grendel ile mücadelesinde ölümcül bir yara aldığı halde gözünü budaktan sakınmayan “galip sayılır bu yolda mağlup olan” duruşudur. Bu ölümcül yara aynı zamanda doğaüstü güçlere sahip olsa da korkunç ihtimallere rağmen yiğitliği elden bırakmayan kahramanların en derindeki korkularının da bir yansımasıdır. Usta savaşçı ve denizci Odysseus için Truva’dan evine giden dört günlük yolun on yıl sürmüş olması ya da İlyada’da Agamemnon’la kıran kırana geçecek Truva savaşına girmeden önce Hector’un bir süre inzivaya çekilmesi bu yüzdendir. Kabul etmek gerekir ki bu anlatılar, insanın en büyük mücadelesinin onu çevreleyen doğaya ya da diğerlerine karşı kendine karşı olduğunu gösteren manevi birer kılavuzdur. Tam da bu bilgeliklerinden dolayı çocuk ve gençlik edebiyatında mitler sıklıkla fantastik unsurlarla harmanlanarak didaktizmden uzak, güçlü mesajları olan anlamlı ve eğlenceli metinler olarak karşımıza çıkarlar. İnsana kendini âlemin aynasında gösteren, manevi haritasını belirlerken ona eşlik eden ve başına gelen büyük trajedileri kabullenme gücü veren bu temel anlatılar, hem klâsik mitlerin çocuk okur için gözden geçilerek yeniden yazılmasıyla hem de yeniden yorumlanmasıyla her dönemde okurunu bulur.
Mitleri bir kılavuz olarak düşünebiliriz. Antik Çağ’dan bugüne insanlığın ortak deneyiminden süzülerek bir cep evreni olarak günümüze ulaşırlar. Bu kılavuz, koca alemde yolunu kaybetme korkusunu yaşayan insan varoluşunun, doğanın bilinmezliğine karşı verdiği cevaplardan ibarettir. Ancak bu cevaplar, teskin etsin diye ya da bilinmezliğe bir zırh olması için uydurulduğu için değil, insanlığın evrendeki yankı odası olduğu için psişik ve sezgisel tarafı ağır basan unutulmaz anlatılar olurlar. Miti bir çatı kavram olarak alırsak bu kategoriye dahil edilen tüm destanlar, efsaneler, masallar, hurafeler, ninni ve söylencelerin insanın varoluşsal anlam arayışı, aşk, kıskançlık, haysiyet ve hırs gibi insani duyguların yazılı kültürde sürekli yeni yorumlarla karşımıza çıkması, bu konuların kendi içlerindeki canlılığını ve dinamizmini gözler önüne serer. Her kültürel mit, bu kılavuza farklı bir iz bırakarak insanlığın ortak hafızasını oluştururlar.
Elizabeth Hale, Classical Mythology and Children Literature.An Alphabetical Odysseia (2022) kitabına şu sözlerle başlar: “Genç okurlar için kitaplar, yaşamı yönlendirmek için kişinin aklını ve kalbini kullanmasına yönelik bir rehberdir. Ve anlattığımız hikâyeler üzerinde Antik çağ mitolojisinden daha büyük etkiye sahip çok az şey vardır” (Aktaran Hale, xx). Bu gözle bakmaya başladığınız zaman çocukken okuduğunuz kitapların klasik mitolojiye ne kadar gönderme yaptığı da rahatlıkla anlaşılır. Gerçekten de mitolojik temalar her yerdedir, ona bakışımıza göre bize yol gösteren bir rehbere dönüşebilir.
Peki, çocuk ve genç okur bu rehberle nasıl ve ne zaman karşılaşır? Aslında doğar doğmaz duymaya başladığı şey budur, sözlü kültürden beslenen ninni ve masallar aracılığıyla aşina oldukları bu kılavuz sonraları kitap seçimlerini ve okur-yazarlık deneyimini de etkileyecektir. İçinde biçimlendikleri kültüre dair ilk farkındalıkları bu rezervi keşfederek kazanan genç okur, masalları biçimlendiren ana şemayı sezer ve bu şemaların ardındaki ortak hafızayla karşılaşır. Psikanaliz ekolünün kurucu isimlerinden Jung’a (2012) göre bu ortak hafızanın denk geldiği keşfetme ihtiyacı elzemdir, gereklidir: “Arketiplerin varlık ya da yokluklarını tartışabiliriz ama psikolojik ihtiyaçları mutlaktır. Zira bilinçdışında kaybolduğunda, ilk deneyimlerin tüm gücü de yok olur” (12). Neredeyse içgüdüsel bir ihtiyaçla mitlerin dünyasına yöneldiğimizi itiraf eden Jung’un yorumunu aklımızda tutarak mitlerin popülerliği ve yazılı kültürde her daim yeni biçimler ve yorumlar eşliğinde karşımıza çıkması farklı bir anlam kazanır.
Yazımın bu noktasında çocukların mitlerden beslenen modern yorumlamalarla nasıl karşılaştıklarından ve bunları nasıl alımladıklarından bahsetmek istiyorum. Mesela Harry Potter gibi anlatılarda söz konusu karakterler stereotipik, arketipik mi yoksa sadece kahraman olarak mı temsil edilirler? Çocuklar bu hikayeleri sembolik olarak mı yoksa yıkıcı bir şekilde mi alırlar? Bu sorulara verilecek yanıt bağlamsal olarak değişse de kesin olan, eğer köken mitler stereotipik bir karakter kullanıyorsa bunların yıkıcı yeniden yazımlarının da onların yerine bir direnç biçimini inşa ettiğidir. Çocukların hayatında “masalların anlam ve önemine” dikkat çeken en ünlü çalışmalardan biri olan Handbook of a Research on Children and Young Literature (2010 / Bu kitap 2023 yılında Erdem Yayınları’ndan Çocuk Edebiyatı İncelemeleri başlığıyla yayınlandı.) çalışması bu direniş biçiminin renkli örneklerini sunar: Uyuyan Güzel uzun bir dinlenmeye çekilmek üzereyken, birdenbire “Uyuyan Çirkin” ortaya çıkar (Yolen, 1981b). Uyuyan Güzel (Beauty; McKinley, 1978, 1997) adını ve doğasını yeniden şekillendirir. Hansel ve Gretel’in cadısı, The Magic Circle’da (Napoli, 1993) aklanır ve Rapunzel’in cadısı Zel’de (Napoli, 1996) tam bir kişilik değişimi yaşar. Rumpelstiltskin, The Rumpelstiltskin Problem’de (Vande Velde, 2000) altı farklı karakter yorumu kazanır. The Three Little Pigs’deki (Üç Küçük Domuzcuk) yıkıcı domuzlar, Caldecott Madalyası kazanan David Wiesner’in (2001) The Three Pigs (Üç Domuzcuk) adlı eserinde hikayelerinden çıkarak hiper metinsel bir serüvene atılırlar.
Peki, sözlü halk anlatıları, genç dinleyicilere ve okuyuculara neden hâlen cazip geliyor? Children and Young Literature kitabına göre cevap estetik unsurlarda saklıdır. Bu anlatıların belirgin ama ilgi çekici karakter arketipleri, seçici detaylar gibi öğeler içerir. Bu güçlü sözel formlar, hayal gücünü harekete geçiren bir zemin sağlar. Dolayısıyla çocuk bireyin zihninde duygusal, sosyokültürel, entelektüel, manevi ve bedensel düzeyde bir hikâye ile benzersiz bağlantılar kurabilir. Bu noktada okuma ve dinlemenin anlam ve bilgi yaratma süreçleri olarak pasif bir meşguliyet olduğundan söz edemeyiz (Children and Young Literature 214). Mitoloji insanlık tarihini de anlamamızı, uğruna mücadele etmeye değer kıymetleri göstererek kendi manevi rotamızı tayin etmemizi sağlayan bir kılavuz değil midir? Öyleyse mitolojinin modern yorumlarla edebiyat alanında yeniden üretilmesi – edebiyatın insanı dönüştürme misyonuna paralel hareket etmesi işten değildir.
KAYNAKLAR
Hale, Elizabeth and Miriam Riverlea Classical Mythology and Children Literature An Alphabetical Odyssey. Warszawa: Wydawnictwa Uniwerstytetu Warszawskiego, 2022.
Campbell, Joseph. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. Çev. Sabri Gürses. İstanbul: İthaki, 2020.
Jung, Carl Gustave. Dört Arketip. Çev. Zehra Aksu Yılmazer. İstanbul: Metis, 2021.
Fleeming, David Adams. Mitoloji: Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. Çev. Ilgın Yıldız. İstanbul: Say, 2020.
Mckinley, Robin. Beauty: A Retelling of the Story of Beauty and the Beast. 1978.
apoli, Donna Jo. The Magic Circle. UK: Puffin Books, 1995.
Shelby A Wolf, Caren Coats, Patricia Enciso and Christine A. Jenkins: Handbook of a Research on Children and Young Literature. UK: Routledge, 2010.
Velde, Valde, The Rumpelstiltskin Problem. UK: Scholastic Paperbacks, 2000.
Wiesner, David. The Three Pigs. UK: Clarian Books, 2001.