Sinemasal

Baharat Kokulu Bir Çocukluk Hikâyesi: Bir Tutam Baharat

Bir Tutam Baharat (2003), Türkiye Yunanistan ortak yapımı bir film. Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini üstlenen Tassos Boulmetis filmin hikâyesini kendi hayatından bilhassa çocukluğundan yola çıkarak kurgular.

Bir Tutam Baharat (2003), Türkiye Yunanistan ortak yapımı bir film. Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini üstlenen Tassos Boulmetis filmin hikâyesini kendi hayatından bilhassa çocukluğundan yola çıkarak kurgular. 1964’te İstanbullu Rumların sınır dışı edilişi üzerinden göç, aidiyet, ulusal kimlik gibi meseleler üzerine izleyiciyi düşündüren filmde olan biteni İstanbullu Rum ailenin çocuğu olan Fanis üzerinden takip eder izleyici. Fanis’nin İstanbul’daki hayatı dedesinin Moda’daki baharat dükkânın tavan arasında bin bir çeşit baharat kokusu içinde geçmekte ve günleri en yakın arkadaşı ipek saçları, ışıl ışıl gözleri olan Saime ile oynadığı oyunlarla şenlenmektedir. Bir yandan baharat dükkânı bir yandan da aile üyelerinin çeşitli sebeplerle bir araya gelmesi ile kurulan ve âdeta lezzet şölenine dönüşen sofralara bakılarak filmin en çok da izleyicinin tat ve koku duyusuna hitap ettiğini söyleyebiliriz.

Filmde, “Astronomi sözcüğünün gastronomi sözcüğünün içinde saklı olduğunu” söyleyen dedesi Fanis’ye gezegenleri çeşitli baharatlar ile anlatır. Biber yakar ama her yemeğe de yakışır, bu güneştir; dünyada yaşam vardır, yemeklere lezzet yani hayat katan şey tuzdur, Venüs bütün kadınların en güzelidir, hem tatlı hem acıdır, tarçın gibi… Dedesi bir gün Fanis ve arkadaşı Saime’ye elindeki birkaç kartpostaldaki şehirleri anlatırken hangi şehirde ne yetiştiğini, o şehirlerde yetişen baharat ve bitkilerin kokularını da koklatarak anlatır. Baharat ile birlikte dedesinden insanlara, hayata ve yemeklere dair öğrendiği şeyler Fanis için yalnızca birer çocukluk anısı değil, ondaki kişilik, kimlik ve aidiyet duygusunun inşasında önemli bir unsur hâline gelir. Fanis’in iyi bir aşçı ve gökbilimci olmasını sağlayan tutkunun kökeni de buradadır. Ancak bundan sonraki hayatı o kadar da kolay değildir.

Dönemin siyasi gelişmeleri neticesinde Fanis ve ailesi Türk vatandaşı olan dedesini İstanbul’da bırakarak Yunanistan’a göç etmek zorunda kalır. Doğup büyüdüğü şehri bir yabancı olarak terk etmek zorunda kalan Fanis gittiği ülkede de yabancı olarak karşılanır. Bu yeni hayata adaptasyon süreci en çok da Fanis için zordur. Bu zorluklardan kaçıp sığındığı tek yer vardır: “Evin mutfağı”. Tatlar ve kokular en yakın arkadaşı olur ve Saime’nin tren garında uğurlarken hediye ettiği oyuncak mutfağı. Fanis geceleri gizlice mutfakta yemek pişirir, gündüzleri ise oyuncak mutfağı ile okuldaki kız arkadaşları ile oynar. Bazen de çok özlediği arkadaşı Saime’ye mektup yazıp, baharat kokulu kartpostallar yollar. Evet, Fanis Saime’ye gönderdiği kartpostalların üzerine baharat sürer. Bunu baharat kokuları içerisinde oynanan oyunların kaybının acısını hafifletmek ve o güzel günlerin hatırasını yaşatmak için yapar belki de.

Öte yandan, Fanis’nin gastronomiye olan düşkünlüğü ve hep kız arkadaşları ile oynaması ailesinin, kilisenin, okuldaki öğretmeninin hoşuna gitmez elbette. Öğretmeni bir gün babasını okula çağırır ve şu cümleleri kurar: “Yemekler ve kokular oğlunuzun Yunan yaşam tarzına uymasına engel oluyor.” Fanis’in kendini dünyaya ait hissetme sebebi olan tat ve kokunun onu bir ülkeye ait olmaktan alıkoyduğu düşünülür. Bunun üzerine Fanis’nin mutfağa girmesi yasaklanır ve Yunan yaşam tarzına ayak uydurabilmesi için bir dizi eğitici etkinlik onu beklemektedir. Tüm bunlar Fanis’yi tutkusundan alıkoymaz; filmde Fanis’nin gençlik yıllarına geçtiğimizde onu bir restoranda aşçılık yaparken görürüz.

Bu tutkusundan vazgeçmemesinin bir sebebi de Fanis’nin dedesine olan özlemidir. Dede hiçbir zaman İstanbul’u bırakıp Yunanistan’a gelmez, Fanis de İstanbul’a gitmez ta ki yetişkin biri olarak dedesinin cenazesine katılana kadar. Bu noktadan sonra da bir yandan İstanbul’u terk etmek zorunda kaldıktan sonra her şeye rağmen akıp giden hayat, bir yandan da içinde yarım kalan her şey ile yüzleşir. Çocukluk arkadaşı ya da aşkı diyebileceğimiz Saime ile bile bir araya gelir, hatta ona gönderdiği kartpostalların hâlâ kokup kokmadığını da sorar.

Başta da belirttiğim gibi filmde anlatının merkezinde tat ve kokunun olması göç, aidiyet, kimlik inşası gibi son yüzyılımız içinde oldukça hayati bir noktada duran meseleleri kan revan bir hikâyenin içinden izlemememizi sağlamakta.[1] Kan revan bir hikâyeden kastım politik söylemin ağır basmadığı bir film olmasıdır ki bunun nedenlerinden bir tanesi de filmi tam olarak bir çocukluk hikâyesi olarak gerçekleri ve düşleri ile çocuk dünyasının zenginliği içinden izliyor oluşumuzdur. Nitekim Fanis sadece bir karakter olarak filmde yer almaz, film boyunca arka planda anlatıcı olarak Fanis’nin sesini duyarız. Tam da bu yüzden politik meseleleri, yarım kalan bir aşk hikâyesini gölgede bırakan baharat kokulu bir çocukluk hikâyesi seyrederiz.

 

Kaynakça

Boulmetis, Tassos. (Yön.). Bir Tutam Baharat. L.A.: Village Roadshow & Capitol Films, 2003.


[1] Filme dair sözü edilen meseleler üzerinden kapsamlı bir değerlendirmesini içeren söyleşi için bkz. Kerem Soyyılmaz tarafından hazırlanan Sezai Ozan Zeybek’in konuk olduğu Filmin Tadı isimli Podcast, 7. Ve 8. Bölümler.

https://open.spotify.com/episode/7iBq1RPWjATDLYNk8zd0AF?si=3l7Eb5orTy6GQ8eglKCGhA https://open.spotify.com/episode/2XqnNgbhz8epHdKUGD0zL5?si=DgKp_34cTd2cO6BEInfh4A