Soruşturma

"Fakirlik daha keskin, ekşi kokar, zenginlik ise ıtır, lavanta"

Koku çok güçlü bir metafor. Diğer duyular gibi kokuya da bütüncül bakmak daha sağlıklı olacaktır; koku içinde görüntüleri, temâsı, sesleri de içeriyor. Tıpkı bakışın içinde koku, işitmenin içinde tadın olması gibi.

Sizce kokunun edebiyattaki işlevi nedir? Anlatıda kokunun temsilinden söz edilebilir mi?

Koku çok güçlü bir metafor. Diğer duyular gibi kokuya da bütüncül bakmak daha sağlıklı olacaktır; koku içinde görüntüleri, temâsı, sesleri de içeriyor. Tıpkı bakışın içinde koku, işitmenin içinde tadın olması gibi. Her ne kadar bize kategorilere ayrılarak öğretilse de koklamanın içinde görme, görmenin içinde duyma, tatmanın içinde hissetme var ve birine maruz kaldığımızda aslında hepsi topluca hücüm ediyor zihnimize ve teker teker varlıklarından daha büyük bir toplama dönüşüyor bizde bıraktıları iz.

İçinde yaşadığımız dünyada görme çok ön planda ve üretilen teknikler, hep bunun üzerine kurulu. Toplumlar her şeyi yutan bir çift göze evrilmiş vaziyette. Fakat gözden daha önce gelişen bir duyu koku. Dünyaya gözlerimizi açtığımızda da önce dokunma duyumuz gelişiyor, ardından koku, en son görme. Hayatı önce bu duyularımızla kavrıyoruz. Dokunma ve koku hafızasının diğer duyulardan daha güçlü olduğuna inanıyorum.

Kokunun gücünü, bu duyu üzerinden zihnimize üşüşen geçmişi, hayaletleri en iyi Proust anlattı şimdiye kadar edebiyatta bize. Hafıza ile ilişkili evet fakat bunun da ötesinde bir kuşatıcılığı olduğunu düşünüyorum kokunun. Edebiyatta koku metaforunu kullanan onlarca örnek sayılabilir herhalde. Ben burada Kazancakis’i anacağım ve izninizle onun El Greco’ya Mektuplar eserinden bir bölüm paylaşacağım, büyümeye dair de güçlü bir saptama: “İki veya üç yaşımdayken, her insanın kendi kokusu vardı ve ben gözlerimi kaldırıp görmeden önce insanı yaydığı kokudan tanırdım; anam başka türlü kokardı, babam başka türlü, bir dayının öbürüne oranla farklı, bir komşu kadının ötekinden ayrı kokusu vardı. Beni kucağına alanın ya kokusunu sever ya da tekmeleyip istemezdim. Zamanla bu gücüm azaldı, kokular birleşti, bütün insanlar aynı biçimde pis kokmaya başladı: ter, tütün ve benzin...”

 

Peki koku sınıfsal mıdır desek?

Sadece kokular değil bana kalırsa bakışlar, beden duruşları, genel hâllerde de sınıfsal bir yan bulabiliriz. Her gün baktığımız, çevremizdeki insanlara dönüşüyoruz farkında olmasak da. Şairin dediği gibi insan türü iletkenliği ile meşhur. Ülkemiz gibi sınıfsal ayrımların keskin olduğu kapalı toplumlarda bu daha da görünür, ister istemez bir vakit sonra ayrışan/ayrıştırılan kesimlere has bakışlar, hâller ve kokular da benzeşiyor.

Gündelik hayatımızda da temel bilgilerden ziyade kokular, bakışlar ve beden hâlleri tarafından itiliyor ya da çekiliyoruz. Bütün ilişkilerimizin dizaynında görmezden gelinemeyecek bir etkisi var tüm bunların. Sınıfsal bir tarafı olduğu âşikar. Çoğumuzun tecrübe ettiği toplu taşıma araçlarını hatırladığımızda bile belirgin farkları hemen söyleyebiliriz. Gideceği semte göre içindeki koku da farklılaşır otobüslerin misal. Kiminde  ter ve telaş kokusu hâkimdir kiminde parfüm. Fakirlik daha keskin, ekşi kokar, zenginlik ise ıtır, lavanta... Kokularla ilgili sinemada yakın geçmişte izlediğimiz Bong Joon-ho’nun filmi Parazit’i anmadan geçemeyeceğim, farklı sınıflar arasında duvarların örülmesinde, dışlaştırıcı ifade biçimlerinde koku metaforunun etkisi çok güçlü bir şekilde temsil ediliyordu.

 

Son olarak çocukluğunuzda sizi etkileyen bir koku ya da koku anlatısı var mı?

Annem ve babamın kokusu tabii bütün çocukluğumun içine gömüldüğü. Bir de anneannemin bahçesindeki iğde kokusu, sabah uyandığımızda sacda yaptığı yufka ekmek kokusu. Çocukken seyahat etmeyi çok sevdiğim hâlde araba kokusundan nefret ederdim, o uzun yolculuklar boyunca burnumu tıkardım. Bayramlarda kolonya kokusu, sabah evlerde kızarmış ekmek kokusu. Ramazan aylarında sahurda mutfaktan gelen çörek kokuları... Üniversitede, ailemden ilk defa uzakta yaşamaya başladığım yıllarda, yaz sabahları oturduğum semtte ara sokaklarda yürürken en çok evlerden gelen menemen kokusu bana keyif verirdi. Ev özlemimi hem depreştirir hem de yatıştırırdı. O kokunun içinde masada doluşan insanlar, ev ve aile sohbetleri, yeni bir günün telaşı pek çok şeyi tahayyül ediyordum muhtemelen.