Dosya

Anlatıda Müşahhas Bir Koku: Canım Köpeğim

Esra Kökkılıç’ın Türkçeye kazandırdığı Büyülü Fener tarafından yayımlanan Christine Roussey’in Canım Köpeğim kitabı, Alfred adında bir köpekle küçük sahibinin dostluğunu konu edinir.

Esra Kökkılıç’ın Türkçeye kazandırdığı Büyülü Fener tarafından yayımlanan Christine Roussey’in Canım Köpeğim kitabı, Alfred adında bir köpekle küçük sahibinin dostluğunu konu edinir. Futbol oynamakta, kedileri kovalamakta, hızlı koşmakta ve kaybolan eşyaları bulmakta oldukça iyi olan ve sahibini asla yalnız bırakmayan Alfred’in tek bir kusuru vardır: Kokmak! Ancak anlatı önce köpeğin meziyetlerini sunarak okuru kusursuzluğun imkânsızlığına hazırlar. Diğer bir deyişle kokmak bir kimlik meselesine dönüşür ve Alfred’in Alfredliğini imler. Tam da bu noktada ben bu yazımda Roussey’in Canım Köpeğim kitabını anlatıda koku duyumunu kahramanın müşahhaslığını pekiştiren bir unsur olarak inceleyeceğim.

Koku basitçe biyolojik ya da psikolojik bir duyum değildir; koku kültüreldir, dolayısıyla sosyal ve tarihsel bir fenomendir (Classen, Howes ve Synnott 3). Bu açıdan koku kültürel değerlerle icat edilmiştir ve toplumlar tarafından dünyayı tanımlamak ve onunla etkileşim kurmak için bir araç ve model olarak kullanılır (3). Ancak koku algısı yalnızca kokunun duyumsanmasıyla değil, kokuyla ilişkilenen deneyimler ve duygularla da şekillenir (1). Bu nedenle koku kültürel olarak öğrenilebilen bir deneyim olsa da birey ve hafıza ilişkisinde farklı özelliklerde algılanabilir, anlamlandırılabilir hatta şahsileşebilir. Canım Köpeğim kitabının kahramanı Alfred’in kokusu da şahsileşmiş bir kokudur. Ayakları, kulakları, burnu, sırtı, karnı, sağ gözü, sol gözü, bıyıkları ve hatta kuyruğu da kokuyordur (Roussey 3-4). Anlatıcı bu kokuların neye benzediğini anlatma gereği duymasa da Alfred’in kokusunu görselleştirerek okura bir koku haritası sunar. Bu haritalandırmada başı “çürümüş mantar”, boynu “küflü çamur”, kulakları “çürük yaprak lapası”, mabadı “bozulmuş peynir kırıntıları”, karnı ve yanaklarıysa doğrudan nitelendirilemeyen “çeşit çeşit pis kokulu başka şey” kokuyordur (3-4). Sahibi onun bu çok çeşitli kokusunu duyumsarken anlatıda bu duyum beraberinde hep bir eylemle ilişkilenerek anlatılır. “Sabahları sıcak çikolatasını içerken”, “ikindi kahvaltısını ederken”, “makarna yerken”, “dişlerini fırçalarken”, “koltukta, kasapta, kütüphanede yüzme havuzunda ve hatta marketteki çamaşır deterjanlarının tam ortasında bile” sahibinin eylemleriyle Alfred’in kokusu bir aradadır (5-6). Dolayısıyla sahibinin hafızasında Alfred’in kokusu bir kimlik edinmeye başlar.

Anlatı her ne kadar Alfred’in meziyetleriyle açılmış olsa da sahibinin tüm eylemlerine sirayet eden bu kokma hâli, uçakla gidilecek bir yere taşınma sebebiyle bir krize evrilir. Uçağa kokusu nedeniyle alınmayacağını düşünen çocuk kahraman, köpeğinden kokusunu kendince gidermeye çalışır. Önce “üstüne bir kutu deodorant” sıkar, sonra onu “kokulu çam ağaçlarıyla” süsler, “üzerine güzel kokulu tütsüler” tüttürür, yine olmayınca “her yanına gül suyu buharı” üfler (7). Ancak sahibinin, en az Alfred’in haritasındaki koku çokluğu kadar denediği çoklu koku giderme yöntemleri sonuçsuz kalır. En sonunda meselenin kaynağına inerek Alfred’i bol köpüklü suda yıkar ve “İşte abrakadabra: Alfred artık kokmuyor!”dur (9). Bu sonuç başta sahibini mutlu etse de Alfred “capcanlı” ve o kadar güzel “limon” kokuyordur ki kimse onu “koklamıyor”dur bile! (11). Alfred’in kokuyla müşahhaslığıysa kaybolmuştur artık ve bu kayıp anlatıda önce “garip”seme edimiyle belirir (13). Zira, Alfred’in kokusuyla birlikte eylemleri de değişmiştir. Temiz kalmak ve kokmamak için bot ve yağmurluk giyen, şemsiye taşıyan köpeğin temkinli hâlleri asıl eğlenceden uzak, hüzünlü bir deneyimsizliğe dönüşür (14). Sahibi tam da bu noktada koku duyusunun kimlikle ilişkisini keşfeder: “Kokan köpeğim Alfred ne zaman ki bir daha kokmadı, artık benim köpeğim olmayı da bıraktı” (15). Alfred artık sahibi için Alfred’i değildir, Alfredliğini kaybetmiştir. Bu nedenle onu alır ve giyinmesine fırsat bile vermeden birlikte çamurda yuvarlanarak yeniden kirlenirler (16). Ardından Alfred’in koku haritasını canlandırarak ona kimliğini iade edecek kokuları deneyimlerler. Birlikte oldukça eğlenen ikiliden anlatıyı krize sokan kokuşmuşluk korkusu kaybolmuştur. Anlatıysa çocuksu bir dille kişinin biricikliğini ve aynı zamanda kusursuzluğun imkânsızlığını belirterek son bulur “Yarın uçağa bineceğiz, büyük maceramıza atılacağız! Ve eğer Alfred kokarsa ne yapalım! Zaten herkes pırt yapmaz mı?” (20).

Sonuç olarak yazıda okura hissettirilmesi zor bir temsil biçimi olarak koku duyumu anlatıda önce haritalandırılarak, sonra eylemlerle pekiştirilerek bir köpeğin kimliğinde şahsileşir. Üstelik koku sadece Alfredleşmekle kalmaz aynı zamanda sahibinin hafızasında yer edinerek köpeğinin biricikliğinin temsiline dönüşür. Bu temsil biçiminde kültürel olarak Alfred’in koku haritasında resmedilen kötü olduğu öğrenilmiş kokular, sahibinin belleğinde eşsiz olarak duyumsanır, yeniden biçimlendirilerek dostluk olarak kodlanır. Yani Alfred’in kokusu sahibi için en yakın dostunun kokusudur ve onu değiştirmek Alfred’in şahsiliği fikrini göz ardı etmek, aynı zamanda sahibinin koku hafızasını da yok saymaktır. Zira Alfred’in haritalandırılmış kokusu anlatıda sahibinin koku belleğinin oluşumuna etki eder. Şahsileşme ve aidiyet kavramları Alfred’in kokusu dolayımıyla okura sunulur.

 

Kaynakça

Classen, Constance; David Howes ve Anthony Synnott. Aroma: The Cultural History of Smell. London, New

York: Routledge, 1994.

Roussey, Christine. Canım Köpeğim. Res. Christine Roussey. İstanbul: Büyülü Fener,

2019.