Popüler kültür bağlamında alımlandığı için üzerine çok çalışılmayan bir konu olsa da futbolun çocuk yazınında azımsanamayacak bir yeri var.
Popüler kültür bağlamında alımlandığı için üzerine çok çalışılmayan bir konu olsa da futbolun çocuk yazınında azımsanamayacak bir yeri var. Akran zorbalığına dikkat çeken ve arkadaşlığı pekiştiren bir oyun olarak futbol; ötekine saygı, centilmenlik, iş birliği gibi kavramlarının işlendiği, kaybetmeye dayalı olarak öfke ve üzüntü duygusuyla baş edebilme becerisinin geliştirildiği bir temsil alanı olarak futbol; tarihsel bir olayın aktarımında araçsallaştırılan futbol… Hatta çocuk okura rol model sunma motivasyonuyla şekillenen biyografik futbol yazını örneklerinden söz etmek mümkün. Bu nedenle Çocuk Yazını yeni dosyasında “Futbol” konusuna odaklanıyor. Sizin de Timaş Yayınları tarafından yayımlanan Cemcan seriniz var. Maceralarından biri futbol üzerine. Öncelikle sormak isteriz, sizi bu konuda yazmaya teşvik eden neydi?
Okullara yaptığım ziyaretlerde çocuklarla sohbet etmeye bayılırım. Bu sohbetler sırasında erkek çocukların ezici bir çoğunluğunun futbolcu olmak istediğine defalarca şahit oldum. Bu hayalin altında kısa yoldan başarıyı elde etme, ünlü olma isteği yatıyor diye düşünüyorum. Ün ve kısa yoldan başarı hayal eden çocukların sayısı, bana onların içinde yaşadıkları toplumu yalın bir şekilde okuduklarını gösterdi.
Çocukların, üzerine hayallerini kurdukları bilgi temelindeki eksik nokta ise sadece başarılı olanları görmeleriydi. Milyonlarca çocuğun içinde sadece bir avuç çocuk futbolla ilgili hayallerine ulaşabiliyor. Çünkü futbol da diğer sporlar gibi disiplin, çaba, zaman ve ilgi istiyor. Bunları tam olarak neye verirseniz zaten o işte ustalaşırsınız.
Çocuklara futbolda da başarının ancak disiplinle elde edilebileceğini anlatmak istedim. Madem bu kadar çocuk futbolcu olmak istiyor, o zaman “boş işler” diyerek konuyu geçiştirmek değil gerçekleri anlatmak gerekir.
Birinci soruyla da bağlantılı olarak kahramanınızın bu macerasını kurgularken yayınevi tercihleri üzerine neler söyleyebilirsiniz? Seri tercihi üzerine ne düşünüyorsunuz? Bir kitabı serileştirmek nasıl bir süreç?
Hiçbir çalışmamda yayıneviyle ortak bir konu belirlemedik. Konuları ben seçerim yayınevine kısaca anlatırım. Bugüne kadar bu konu değil de şunu işlesek diye bile müdahale etmemişlerdir. Seri olmasıysa ayrı bir süreç. Daha hiç kitabım yayımlanmamışken, kendi kendime seri macera dosyaları (bugün Mühürler Sandığı adıyla yayımlanıyorlar) yazmıştım. Demek ki seriye hep yakın duruyormuşum.
Timaş’ta seri çalışmasına ilk kez Şirin ile başladım. Bu çalışma sırasında karakterler öyle güzel canlanıyor ki zihnimde artık ben sadece o karakterlerin önüne yeni sorunlar, durumlar çıkararak nasıl tepki vereceklerini izler hale geliyorum. Cemcan, Şirin, Korsan Maviparmak ya da Mühürler Sandığı seri olarak yazılmış ve her öyküde kahramanların yepyeni bir şeyler keşfettikleri kitaplar. Böyle çalışmak çok hoşuma gidiyor. Her kitapta kahramanlarım da güçleniyor.
Son yıllarda Çocuk Yazını olarak çocuk okur için yazılmış telif ve çeviri eserlerde futbolu konu edinen metinlerde de bir artış yaşandığını gözlemledik. Birçok yayınevinin çocuk okur kitaplığında da bu konuda yayımlanmış eserler var. Sizce popüler kültürün bu yayıncılık tercihlerinde nasıl bir etkisi oldu? Çocuk yazını bağlamında futbol kitapları üretimi ve okur beklentisine dair gözlemleriniz nelerdir? Çocuk kitapları yazarı olarak sizin de okuduğunuz futbol konulu bir çocuk kitabı oldu mu?
Ne yazık ki benim futbola ilgim yok. Ancak evde oğlum ve eşim, çocukken de babam sayesinde futbol her zaman hayatımda oldu. Onlardan duyduklarım bende bir alt yapı hazırlamış, ancak futbolla ilgili son dönemlerde çıkan kitapları hiç incelemedim. Zaten amacım da o futbol kitaplarının arasına girmek, futbolu anlatmak değil, hiçbir başarının kısa yolda elde edilemeyeceğini göstermekti. Cemcan’ı yazmaya karar verdiğimde oğlumla konuşmuştum. Onun futbol tarihi üzerine derin bilgisi vardır. Metinde aklıma takılan yerlerde bana o yol gösterdi.
Okumak ilgi duyduğunuz konuda kitap bulmanız sayesinde başlar ya da pekişir. Bu yüzden bu kadar çok çocuğun ilgi duyduğu konuda bol kitap olması normal. Bu kitaplardan zayıf ve kuvvetli olanlar vardır. Çocukların bunu fark etmeleri bile kitap okuma yolunda atılmış bir adımdır.
Kitaplar hazırlanırken çocukların ilgi duyduğu alanların seçilmesi önemli. Yetişkinlerin çocukların dünyasına kulak vermeleri daha fazla kitap okunmasını sağlayacaktır.
Çocuk okura okuma kültürü kazandırma ve değerler eğitimi aktarımında futbol anlatılarının işlevi sizce nedir?
Daha önce de dediğim gibi futbol konusuna ilgi duyan çocukları kitaplara çekmek için en güzel yol onlara futboldan bahsetmektir. Böylece çocuklar ilgi duydukları başka alanlarla karşılaşınca da akıllarına kitaplara başvurmak gelir. Böyle bir alışkanlık kazanabilirler.
Ayrıca futbol popüler kültür olarak görülüp küçümsense bile kuralları ve ağır çalışma şartları olan bir spor dalı. Birçok sporda olduğu gibi disiplin, takım ruhunu korumak, duygu kontrolü gibi yönleri var. Çocuklara bu konuları vermek için bereketli bir tema.
Son olarak anlatı odağında düşündüğümüzde metinlerinizin kurgusunda dikkat çeken bir diğer özellik de mizah. Anlatılarınızda çocuk okura vermek istediğiniz mesajla -Cemcan’ın paketli gıda deneyimi gibi- mizahı birleştiren bir yapı var. Mizahın çocuk okur üzerindeki tesiri nedir? Ebeveyn ve çocuk okurdan ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
Mizah benim çok sevdiğim ve kuvvetli bulduğum bir anlatım şekli. Konuşmalarımda da bolca kullandığımı söyler insanlar. Bu anlatım şeklini babamdan almışım. Ömür boyu çok işime yaradı.
Bilginin kalıcı olması için onun bir duyguyla karışması gerekiyor. Duygu yoksa kalıcılık da yok. Kimileri üzerek duyguları harekete geçirmeyi seçer, kimi heyecanlandırarak, benim tercihim ise güldürerek duyguları canlandırmak şeklinde. İşaret etmek istediklerimi direkt söyleyerek değil de hikâyede komik durumlar yaşatarak kavratmayı tercih ediyorum.
Hem çocuklar hem de ebeveynler bu dili seviyorlar. Yetişkinlerden de benim kitaplarımı okuduğunu söyleyen çok oluyor. Bu arada nefret edenler seslerini çıkarmıyor ve ben de kendimi “çok da güzel yapıyorum” modunda, suni şekilde tutuyor olabilirim. Hemen bu geldi aklıma. Sonra bu düşünceyi kovaladım. Ben mizahı seviyorum, benim yazdığım mizahı seven de kitaplarımı okuyor. Fuarlarda, sosyal medyada, okul ziyaretlerinde güzel dönüşler alıyorum. Sanıyorum bu şekilde yazmaya devam edeceğim.