Narnia, içinde çeşit çeşit varlıkların eşit bir şekilde yaşadığı bir evrendir. Narnia’da yaşayan bir faun olan Mr.Tumnus’un evinde “İnsan Bir Mit Midir?” adlı bir kitap vardır.
Narnia, içinde çeşit çeşit varlıkların eşit bir şekilde yaşadığı bir evrendir. Narnia’da yaşayan bir faun olan Mr.Tumnus’un evinde “İnsan Bir Mit Midir?” adlı bir kitap vardır. Böylece iki dünya arasında bir koşutluk kurulur. İnsanların dünyasında devlet, periler, faunlar gibi varlıklar birer mit iken Narnia dünyasında da insan bir mit olarak görülür. Bununla birlikte Narnia halkı bu mite inanmaktadır. Narnia dünyasında Âdemoğulları ve Havvakızlarının yönetimi ele alacağına dair bir kehanet vardır. Cadı dâhil herkes bu kehaneti doğru olarak kabul eder.
C.S Lewis’in en önemli eseri olarak kabul edilen Narnia serisinin ilk kitabı Aslan, Cadı ve Dolap 1950 yılında okurların karşısına çıkmıştır. 2005 yılında Andrew Adamson’un beyaz perdeye aktarması ile ise dünya çapında bir şöhret kazanmıştır. Lewis, kitabını vaftiz kızı Lucy Barfield’e armağan ederken ondan “peri masalı” diye bahsetse de günümüzde her yaştan okurun ilgi gösterdiği bir fantastik eser olarak alımlanması muhtevasının bambaşka olduğunu gösteriyor. Lewis’in kurduğu dünya mitolojik varlıklar, İsa’yı andıran bir Aslan, Lilith’ten gelme bir Cadı ve Âdemoğulları, Havvakızları ile kutsal metinlerin tezahürü gibidir. Çeşitli dinî öğelere yapılan göndermelerle birlikte metnin altyapısının sıkı bir kadercilikle kurulması da bu iddiayı destekler niteliktedir. Bu yazı, farklı dinî öğelerin harmanlanarak yazarın fantastik dünyasına yaptığı katkıyı göstermeyi amaçlamaktadır. Bununla birlikte bu fantastik dünyanın filme olan yansımasını da göstermeye çalışacaktır.
Narnia, içinde çeşit çeşit varlıkların eşit bir şekilde yaşadığı bir evrendir. Narnia’da yaşayan bir faun olan Mr.Tumnus’un evinde “İnsan Bir Mit Midir?” adlı bir kitap vardır. Böylece iki dünya arasında bir koşutluk kurulur. İnsanların dünyasında devlet, periler, faunlar gibi varlıklar birer mit iken Narnia dünyasında da insan bir mit olarak görülür. Bununla birlikte Narnia halkı bu mite inanmaktadır. Narnia dünyasında Âdemoğulları ve Havvakızlarının yönetimi ele alacağına dair bir kehanet vardır. Cadı dâhil herkes bu kehaneti doğru olarak kabul eder. Narnia’nın heterojen dünyasında her varlık birer canlıdır: “Kadına benzeyen ama aslında ağaçların ruhları olan taştan harika şekiller vardı. Bir Sentor’un harika bir kopyası, kanatlı bir at ve Edmund’un bir ejderhaya benzettiği yılan gibi bir yaratık vardı.” (Lewis 57). Cadı’nın hükümdarlığından önce bu dünyada herkes mutludur. Şarap tanrısının neşe getirdiği, Hermes ile bir Nympha’nın oğlu olan Silenus’un gezdiği mitolojik bir dünyadır: “Yaşlı Silenus’un şişko eşeğiyle onları ziyarete gelişini, bazen Baküs’ün gelişini ve o zaman derelerden su yerine şarap akışını ve tüm ormanın haftalarca neşeye boğuluşunu anlattı.” (Lewis 15). Cadı ile birlikte bitmeyen bir kış gelmiş ve bu neşe sona ermiştir. Bununla birlikte neşe getiren mitolojik tanrıların yerini Cadı’nın tarafında olan kötü varlıklar almıştır. Böylece Narnia’da kutsal metinlerdeki gibi katı bir iyi-kötü karşıtlığını meydana gelir. Kötü varlıklar Homeros’un Odysseia’sındaki varlıkları andırır: “Devleri, kurt adamları ve bizim tarafımızda olan ağaçları çağır. Gulyabanileri, cinleri, insan yiyen devleri ve minotaurları çağır. Zalimleri, büyücü karıları, hortlakları ve zehirli mantar insanlarını çağır.” (Lewis 79). Bu karşıt güçler Âdemoğullarının ve Havvakızlarının Narnia’ya gelmeleriyle birlikte epik bir destan oluşturur.
Film, çok küçük bir iki değişiklik dışında hikâyeye sadık kalarak çekilmiştir. Narnia’nın mitolojik evrenini de oldukça iyi yansıtmıştır. Savaş yüzünden Londra’dan uzağa gönderilen dört kardeşten Lucy, saklambaç oyunu esnasında boş bir odadaki dolaba saklanır. Büyük kürk ve paltolarla dolu olan bu dolaptan kışın hüküm sürdüğü Narnia ülkesine gider. Burada bir faun olan Mr.Tumnus ile karşılaşır. Tumnus’un anlattıklarından bu soğuk ve kasvetli ülkenin bir zamanlar yemyeşil ormanların içinde eğlenceli partilerin düzenlendiği bir yer olduğunu öğrenir. Dolaba geri dönen Lucy kardeşlerini böyle bir ülkenin varlığına inandıramaz. Lucy ile eğlenmeyi seven Edmund bir gün onu takip eder ve dolaptan Narnia’ya giden ikinci insan olur. Lucy’nin aksine Edmund Cadı ile karşılaşır. Cadı lezzetli Türk lokumu ve sıcak içecek verdiği Edmund’a kardeşlerini getirmesi karşılığı daha fazla Türk lokumu ile bir de prenslik teklif eder. Daha sonra Narnia’da Lucy ile karşılaşan Edmund yaşadıklarından ona bahsetmez. Döndükleri zaman da Lucy diğer kardeşlere Narnia’da Edmund’la karşılaştığından bahsettiğinde Edmund bunu reddeder. Nihayet hizmetçi Margaret’ten kaçtıkları bir gün, dört kardeş dolaba saklanırlar ve Narnia’ya giderler.
Asıl hikâyenin başladığı bu kısım, kadercilik üzerine kurulmuştur. Bay Tumnus’un Cadı tarafından kaçırıldığını öğrenen kardeşler onları çağıran bir kunduzun evine giderler. Burada kunduz onlara iki Âdemoğlu ile iki Havvakızını içeren bir çeşit kehanetten bahseder. Peter buna karşın kendilerinin kahraman olmadığını belirtir. Bu nokta önemlidir çünkü daha önce Edmund, Cadı ile ilk karşılaştığında kardeşlerinin hiçbir özelliğinin olmadığını belirtmiştir. Kardeşler kendi dünyalarında yaşayan sıradan insanlar olmalarına karşın Narnia’da birer kahraman hâline gelirler. Nitekim Cadı’dan sonra Narnia’ya ilk kez uğrayan Noel Baba Peter’e kılıç ile kalkan, Susan’a yay ve Lucy’e bir merhem ile bir kama verir. Edmund ise Cadı’nın yanına gitmiştir. Edmund’un kardeşlerine ihanet etmesi de yine kader ve kehanetle bağlantılanır. Özellikle metin versiyonunda anlatıcı, ısrarla Edmund’un kötü biri olmadığını ve Cadı’nın verdiği sihirli lokum yüzünden kardeşlerine ihanet ettiğini belirtir. Bu noktanın filmde tam olarak yansıtılmamış olması hikâye açısından önemlidir. Edmund ihanet ederken dahi içten içe gerçekleri bilmektedir: “Yaptığı şey için kendi kendine bulduğu bahane buydu ancak çok da iyi bir bahane değildi, çünkü aslında, içten içe Beyaz Cadı’nın kötü ve zalim olduğunu düşünüyordu” (Lewis 54). Edmund’un yanlış yola bile bile girmesi, kaderine karşı bir eylemde bulunamayacağını göstermektedir. Anlatıcının Edmund’un Cadı’nın evine yaptığı yolculuğu uzun uzun anlatması ise Edmund’un bilinmeyen bir kuvvetin etkisiyle oraya çekildiğini hissettirir. Ayrıca Edmund’un kardeşlerine yiyecek ve ikbal karşılığında ihanet etmesi, yani nefsani isteklerine boyun eğmiş olması onun günahkâr bir insan olarak çizildiğini göstermektedir. Cadı anlatıya göre, Âdem’in ilk karısı Lilith’in, cinlerin ve devlerin soyundan gelmektedir. Böylece sembolik düzeyde, tıpkı kutsal metinlerdeki gibi iyi Âdemoğlunu kandıran kişi lanetlenmiş kadın Lilith olur.
Peter, Lucy ve Susan kunduzlarla beraber yaptıkları yolculuktan sonra Aslan’ın kamp alanına varırlar. Bu yolculuk esnasında kış yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlar. Kehanette Aslan’ın dönmesi ve Âdemoğulları ve Havvakızlarının gelişi eşzamanlıdır. Aslan’ın ortaya çıkışı Narnia’nın mitolojik dünyasına bir de İsa figürünü katar. Aslan’ın İsa ile özdeşleşmesi Edmund için kendini feda etmesi ile gerçekleşir. Aslan’ın adamları Edmund’u kurtarırlar fakat Narnia’da yer alan büyü Aslan ve Cadı’nın üstündedir. Onu hazırlayan Büyük İmparator hainlerin öldürülmesini Cadı’ya hak olarak vermiştir. Cadı Edmund’u geri istediğinde Aslan onunla baş başa görüşür ve Edmund’un yerine kendisini feda eder. O günün gecesinde Aslan Taş Masa etrafında Cadı ve çeşitli yaratıkların eşlik ettiği bir ayinde kurban edilir. Film ile metin içerik aynı olmasına karşın Aslan’ın geri dönüşünün anlatıldığı yerlerde biçim açısından ayrılırlar. Filmde yönetmen bir yandan Aslan’ı, diğer yandan savaş meydanını gösterir. İzleyici Aslan’ın hikâyesiyle birlikte aynı zamanda Peter ve Edmund’un savaş alanında yaşadıklarına şahit olur. Metinde ise Aslan’ın hikâyesine ağırlık verilir. Okuyucu savaşın yaşandığı yere Aslan ile birlikte gider. Böylece İsa’nın dönüşü metaforu metinde daha epik bir biçimde yer alır. Buna karşın filmdeki savaşın anlatımı, metindekine göre daha ayrıntılı ve başarılıdır. Aslan, Cadı’nın taşa çevirdiği varlıkları tekrar canlandırır ve zor durumda olan Peter ve Edmund’a destek olarak yetişir. Bu sırada Edmund, Cadı’ya karşı savaşmış ve ağır yaralanmıştır. Edmund böylece cezasını çekmiş ve sembolik olarak tövbe etmesi sağlanmıştır. Aslan’ın Cadı’yı mağlup etmesi ile kehanetteki gibi dört kardeş tahta oturmuş ve Peter en büyük kral olmuştur.
Sonuç olarak eser, iyilerle kötülerin belli bir kadercilik çevresinde savaşını ele alır. Narnia hikâyesi tamamen ikili zıtlıklar üzerine kurulmuştur. Yaz-kış, iyilik-kötülük gibi durumlar bunların açık göstergeleridir. Bu açıdan anlatının tek tanrılı dinlerin yapısından etkilendiğini açık bir şekilde söylemek mümkündür. Bununla birlikte birçok mitolojik varlık barındırması ve ağaçların yaşananlara müdahalesi gibi detaylar ile de paganizme de göndermeler içerdiği söylenebilir. Film ve anlatı kimilerince Hristiyanlık propagandası yaptığı için kimilerince de pagan öğeler taşıdığı için eleştirilmektedir. Buna karşın ben yazarın sadece bu temlerden yararlandığını düşünüyorum. Anlatının -üslubunun pek başarılı olmamasına karşın- bu kadar etkili olmasını da dinî ve mitolojik öğeleri başarıyla kullanmasına bağlıyorum. Filmde de bu unsurlar güçlü bir görsellikle sunulduğu için fantastik film hayranları tarafından ilgiyle karşılanmaya devam etmektedir.
Kaynakça
Lewis, C.S.. Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap. çev. Müfit Balabanlılar. İstanbul: Doğan Egmont Yayıncılık,
2012.