Ömer Seyfettin Türkçe edebiyatın önemli hikâyecilerinden biri sayılır.
Ömer Seyfettin Türkçe edebiyatın önemli hikâyecilerinden biri sayılır. Edebî metinlerinde sade dil tercih eden Seyfettin, millî kimliğin inşa edilmeye çalışıldığı kahramanlık gibi temaların yüceltildiği bir dönemde yaşar ve metinlerinde sadakat, cesaret, fedakârlık gibi temaları sıkça kullanır. Bu yazıda Ömer Seyfettin’in meşhur hikâyelerinden Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da “tavsiye edilmiş” olan “Kaşağı” ve “Ferman” hikâyelerini çocuklar için hedeflenen davranışın edinilebilmesi için “korkutma”nın araç olarak kullanılması üzerinden yakın okumayla ele almaya çalışacağım. “Kaşağı” yalan söylememek temalı bir hikâye iken; “Ferman” sadakat temalıdır. İki farklı teması olan hikâyelerde hedeflenen davranışın koşullanma aracı ortak bir biçimde “korkutmak”tır. Burada yapmak istediğim ele alacağım hikâyelerde korku edebiyatının var olmadığı ve hikâyelerin muhtevalarının çocukların zihin dünyalarına “korkutma” üzerinden doğrudan etkili olabildiğini göstermeye çalışmaktır.
“Ferman” Yeni Mecmua’nın birinci cildinde 1917 yılında yayımlanmıştır. Anlatıda, sorgulamadan lidere itaatin, bağlılığın gerekliliği ve önemi teması üzerine kurulmuştur. Bu vurgu olumlanarak kahramanlık hikâyesi şeklinde “çocuklara” sunulur. Hikâyede hayatı boyunca devletine bağlı bir asker olan Tosun Bey’in iftiralara uğrayıp idam edilmesi anlatılır. Ancak metnin kurulduğu temel fikir idam üzerinedir. Cesaret, fedakârlık, sadakat gibi Tosun Bey’in karakter özellikleri aracılığıyla verilmek istenenler de “korkutmak” üzerinden oluşturulmuştur. Mistik özelliklere sahip bir “kahraman” olan Tosun Bey çizilirken, uykusuz kalabilme, yorgunlukla başa çıkabilme, derin yarları ve selleri aşabilme, taşan derelerden geçebilme gibi abartılı özellikleriyle ön plana çıkartılmıştır (36, 42). Kahraman olarak sunulan Tosun Bey “haksız yere kafası kesilmiş bir beyin oğlu” şeklinde tasvir edilmiştir (38). “Kafası kesilmiş” ibaresi hiçbir sansür olmadan idamı aktaran bir anlatımdır. Aynı zamanda kendi idam fermanıyla karşılaşacak olan Tosun Bey’in olumlanan kahraman özellikleri silsilesi de bu hikâye için şunlardır: Sadakat, cesaret, fedakârlık, kuvvetlilik, beceri, çeviklik (49, 50). Nitekim bu özellikler çocuklar için oluşturulmuş hedef davranışların bu hikâyedeki örnekleridir.
Kahraman için kurulmuş tüm özellikler bütün olarak düşünüldüğünde, edindirilmesi hedeflenen davranışlar çocukların zihinlerinde korkutma duygusunun araç olarak kullanıldığı bir metinle sağlanmıştır denebilir. Hikâyenin içerisinde itaatin aracı olarak idamın verilmiş olduğu şu cümlelerle gösterilebilir: “...Tosun Bey kulumun da hemen varışında başını kesesin...” (48). Tosun Bey, bu mektup aracılığıyla idam fermanıyla karşılaşmıştır. Hikâyenin sonuna bakıldığında korkutma merkezli anlatım pekişir niteliktedir. Tosun Bey, kendisini haksız yere olduğunu düşündüğü için idam etmek istemeyen ve bu sebeple de padişahla konuşmak isteyen Çabuk Bey’i öldürmekle tehdit eder böylece idamını zorunlu hâle getirtir, ardından da sorgulamadan padişahın fermanına itaat etmek gerektiğini söyler. Çabuk Bey de onu idam eder ve hikâye biter. Çabuk Bey’in idamı sorgulayan bir karakter olması onun için kullanılan sıfatları da etkilemiştir. Hikâyenin sonunda anlatıcı, idam etmek istemeyen Çabuk Bey için “zayıf kalpli, zayıf ve itaatsiz ihtiyar” sıfatlarını tercih eder (56). Bunun sebebi de olumlanan davranışın hikâyenin başından beri olumlanan “kahraman” olarak sunulan Tosun Bey’in itaat eden tutum sergilemesinin doğru olan olduğunu vurgulaması gayesi olarak görülebilir. Ayrıca son olarak, yeni idam edilen Tosun Bey’in idam edildiği doğrudan değil de dolaylı bir biçimde söylenmiştir. Burada da “...iç avlunun siyah taşlarındaki taze ve sıcak kanlar üstüne, sâhipleri görünmeyen samimi gözyaşları gibi damlıyordu” gibi çocukları korkutacak bir son cümle yerleştirilmiştir (57). Dolaylı bir anlatımla aktarılan son kısım doğrudan idamı söylemekten daha ağır olabilecek, kanı bile tarif eden bir üslûbun tercih edildiğini göstermiştir. Bu hikâyedeki hedeflenen davranışın sorgulamadan lidere itaat olduğu görülebilmektedir. Bununla birlikte, anlatıcı olarak yazarın “korkutma”yı yaşatılabilecek en yüksek doruklarda tercih ettiği görülür. Hikâyedeki örneklere bakılarak, çocukların zihin dünyalarında doğrudan tehlikeye sebebiyet verebilecek ağırlıkta bir metin olarak görmeye imkân verdiği söylenebilir.
“Kaşağı” 1919 yılında İfham Gazetesi’nin haftalık edebî ilavesinde yayımlanmıştır. Anlatıda, kaşağıyı kendisi kırmış olduğu hâlde kardeşinin üzerine iftira atıp, kardeşinin hastalığı ve ölümü esnasında vicdan azabı çeken bir çocuğun trajik hikâyesi anlatılmaktadır. Bu hikâyede çocuklar için edinilmesi hedeflenen davranışlar yalan söylememek ve iftira atmamak şeklindedir. Burada, hedef davranışın aksinin yanlış olduğu çok ağır sonuçlarla gösterilen bir metin söz konusudur. İlk olarak, kardeşi Hasan’a iftira atan çocuk üzerinden anlatılan hikâyede iftira atılan Hasan’a karşı babasının acımasız tutumu güya yalanın ne kadar yanlış olduğunu vurgulamak niyetiyle kurgulanmıştır. Ancak metin “yalan çok fenadır” gibi cümlelerle kurulurken iftiraya uğrayan çocuğa karşı babasının hiddeti ve şiddeti de şu şekilde gösterilmiştir: “‘Utanmaz yalancı’, diye yüzüne bir tokat indirdi” (32). İftiraya uğrayan “masum” bir çocuğun da ceza çekebileceği şiddet gibi korkutucu bir ögeyle sunulmuştur. Ayrıca Hasan’ın cezası bitmez ve evde hapis kalır (32). Bir büyük için de ağır olacak cezaların küçük bir çocuk üzerinden verilmesinin korkutuculuk boyutu tartışmaya açık bile değildir. Bir yandan da “masum” kardeşe verilen cezanın büyüklüğü iftira atan abinin çektiği vicdan azabıyla doğru orantılı olarak verilmiştir. Cezanın boyutundaki abartma, korkutmanın hangi boyutlara varabileceğini gösterir niteliktedir.
Hikâyenin sonuna doğru evde hapis olan kardeş Hasan hastalanır. Abisi, Hasan hastalandıktan sonra hatasını anlar, üzülür, ağlar ve ardından da kâbus görür. Kâbusta Hasan ona: “İftiracı! İftiracı!” diye ağlayarak seslenir (33). Kâbus ve kardeşinin hastalığı aracılığıyla iftiranın kötü bir şey olduğunu anlayan karakter üzerinden çocuklara iftiranın kötü bir şey olduğu aktarılmıştır. Kâbus da “korkutma” aracı olarak tehlikeli olanlardan sayılabilecek güçtedir. Dadıları Pervin’e uyanır uyanmaz kaşağıyı kendisinin kırdığını anlatan abiye karşı Pervin’in tutumu da ilginç görünmektedir. Pervin, çocuğun hıçkırıklar içinde boğulan hâlinin karşısında “baban uyuyor, yarın sabah söylersin” dedikten sonra “Hasan da duyar. Onu öpersin, ağlarsın; seni affeder” der (34). Bu koşullamayla iftirayı atan çocuğa karşı yumuşak bir tavrın sergilendiği söylenebilirken, iftira atılan çocuğun ağır cezalara ve şiddete maruz kalmasının ironik bir tablo sunmuş olduğu ifade edilebilir. Anlatıcı hikâyenin sonunu daha ağır bir biçimde bitirir ve “korkutma”yı araç olarak metnin merkezine yerleştirmiş olduğunu göstermiş olur. Hikâyenin sonunda iftira atan abi kâbus gördüğü gecenin sabahında gerçekleri itiraf edemeden kardeşinin öldüğünü öğrenir. Bu hikâyede de hayatın en zor kısımlarından olan “ölüm”ü iki çocuk için de cezalandırma aracı olarak kullanmıştır. Abi gerçekleri itiraf edememiştir ve vicdan azabından hikâye bitmiş olsa da kurtulamamıştır. Ayrıca anlatıcı bir müddet sonra pişman olan abinin önüne ket vurarak yalan ve iftiranın sonuçlarının ne kadar ağır olabileceği sonucunu göstermeye çalışmıştır.
İki hikâyeye beraber bakıldığında, hedeflenen davranışın çocuklara verilmesi istenen özellikler, (yardımseverlik, dürüstlük vb.), çocukların olumsuz etkilenmeye çok açık olacağı ağır hastalıklar, ölüm, kan gibi temalar üzerinden olduğunda metinlerin çocukların zihin dünyasına “saldırı”ları doğrudan olmaktadır. Havva Tekin’in çocuklara yönelik kitaplarla ilgili ifadesine göre, çocuk kitaplarının çocukları tedirgin edebilecek, korkutacak, kaygı geliştirmelerine neden olacak olumsuz durumların aşılabilir olduğunu hissettirecek özellikte olması gerekir (aktaran Dağlıoğlu ve Çakmak 512). Aksi takdirde korkutmanın tesiri çocukları doğrudan olumsuz etkileyebilme gücüne sahiptir. Bu durumda çocuğa verilmek istenen duygu veya özelliğin korku ve korkutmak üzerinden kurgulanması söz konusudur bu da korku edebiyatı olarak yorumlanamaz. Çünkü verilmek istenen özellik metin içerisinde çocuğu “korkutmak” üzerinden aktarılır, Ömer Seyfettin’in anlatıcı olduğu iki hikâye de bu yargıyı doğrulayan örnekleri içerir. Çocuklar hayata bağlanma sürecinin ilk evresinde yoğun karşılaşmalar içerisindedirler. Bu süreçte ebeveynler yeni büyüme dönemindeki çocuğa karşılaşma alanlarını daha kontrollü bir biçimde sunabilir. Büyüme evresinde kontrolcü anne-baba olmak ne kadar tehlikeliyse, yeni büyüyen çocuklarda da kitaplar gibi seçilerek alınan karşılaşmaların kontrolünün bir büyük tarafından kontrol edilmiş olması çocukların psikolojik dünyalarındaki alanı tehlikeden uzak tutmaya çalışmak olarak okunabilir. Metnin çocuklar için olması bu konuda problemin ilk noktasını oluşturur ki bunun da nedeni metnin çocuklar için olup olmadığı, neye göre ve nasıl anlaşıldığı sorusunun cevabının net olmayışıdır. Çocuklara uygun mu sorusundan ziyade tercih edilen resimler, hikâyeler itibariyle “basit”[1] bir kurgunun olması gibi sebepler kanaatimce bir kitabı çocuk kitabı yapmak için yeterli sayılmaz. Şeklinden ziyade merkezde durduğuna kanaat getirdiğim muhteva kimi zaman değil çoğu zaman öncelenen olmalıdır. Bu sebeple kitapların uygunluk kıstası muhteva ile başlar.
Nihâî olarak, çocuklar için olan kitaplarda “korkutarak” verilmek istenenin verildiği bir alanın söz konusu olduğu Ömer Seyfettin’in iki hikâyesi üzerinden açık bir biçimde görülebilmektedir. “Korkutma”nın özellikle çocukların zihnî yapılanma süreçlerini doğrudan etkileyebilmiş olması durumun vahametini gösterir niteliktedir. İki hikâye temaları açısından bakıldığında farklı olsalar da muhtevalarında barındırdıkları “korkutma” yöntemi bağlamında ortaktır. Gayelenen davranış “Ferman”da cesaretken; “Kaşağı”da yalan söylememektir. Ancak bu iki davranışın verilme şeklindeki koşullama korkutma aracılığıyla sağlanmıştır. İki hikâye de sonu itibariyle bu örnek davranışlar yapılmazsa faturasının çok ağır kesileceğini çocuklara bildirir şekildedir. Bu bildirme şekli, korkutma yönteminin gayelenen davranış için doğru bir yöntem olup olmadığı sorusunun da cevabını verir niteliktedir. Çocuklar için “korkutma” üzerinden anlatım, davranış edimi için kullanılabilecek aktif bir araç olabilir mi gerçekten?
Kaynakça
Dağlıoğlu, Elif ve Özlem Çamlıbel Çakmak. “Okul Öncesi Çocuklarına Yönelik Yayınlanan Hikâye Kitaplarının
Şiddet ve Korku Öğeleri Açısından İncelenmesi”. Türk Kütüphaneciliği 23 (2009): 510-534.
Seyfettin, Ömer. Ömer Seyfettin’den Seçme Hikâyeler. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2014.
Yapıcı, Şenay ve Mehmet Yapıcı. “Çocukta Bilişsel Gelişim”. Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi 6 (2006).
[1] Basitten kastım girift olmayandır, küçük yaştakilere hitap edendir.