Röportaj

Oyun Çalışmaları (OÇA) Ekibi: "Hayallerimize ortak ve destek olacak kişilere ulaşmayı hedefliyoruz"

Oyun Çalışmaları felsefesini oluştururken edebiyat bundan ayrı bir yerde durmadı hiçbir zaman. Çocuk üzerine çalışmalar yapan konseptleri eleştirmek bize geniş bir vizyon sundu.

Oyun Çalışmaları felsefesini oluştururken edebiyat bundan ayrı bir yerde durmadı hiçbir zaman. Çocuk üzerine çalışmalar yapan konseptleri eleştirmek bize geniş bir vizyon sundu. Bu alanda gördüğümüz en temel eksiklik; çocuk üzerine birçok çalışmanın yapılması ama çocuğun bunun içinde olmamasıydı. Bu hataya düşmek istemedik. Bu yüzden hayal ettiğimiz ya da merak ettiğimiz her şeyi önce çocuk dostlarımıza sunduk.

Oyun Çalışmaları, çocuk kitaplarını oyunlarla birleştirerek “farklı ama birlikte” olmanın güzelliğini anlatıyor çocuklara. Gönüllü ekibiyle bir araya gelerek projelerinin detaylarına dair söyleştik.

 

Oyun Çalışmaları nedir, niçin kuruldu?

Oyun Çalışmaları, bir dayanışma ağı. Bu ağın temelleri bir toplum eleştirisine ve bu eleştiriden doğan iyileştirme arayışına dayanıyor. Bu eleştiri; bireylerin birkaç küme altında tek tipleşmesine ve küme dışında kalanın varlığının reddedilmesine yönelik bir eleştiri aslında. Bireylerin biricikliklerini koruyarak kendilerini gerçekleştirebilmelerine imkân tanımak ve böylece daha geniş bir zeminde farklılıkları ile var olmaları gerektiğine dikkat çekmek istiyoruz. Bu amaçla üç arkadaş bir araya gelerek Oyun Çalışmaları’nı (OÇA) kurduk.

 

Peki, oyun bunun neresinde?

Var olan oyunlar, mevcut oyun anlayışımız veya bu alanda yazılmış kitaplar insanları belli tanımlara hapsediyor. Biz “Hangi oyun bireyin kendini gerçekleştirmesine yardım eder, diğer oyuncunun da kendini gerçekleştirmesine imkân verir, hangi masal bireye kendisinin ve diğerinin varlığını hatırlatır?” gibi sorular üzerine düşünüyoruz. Böyle düşünmeye başladıkça oyun felsefemiz de şekillenmeye başladı. Origami ve Go oyunlarını çok önemsiyoruz mesela. Etkinliklerimizde bu tip oyunların felsefesini de anlatıyoruz. Ben Gadamer’in Oyun Kuramı üzerine bir tez yazıyorum, bir diğer arkadaşımız Klasik Edebiyat alanında yüksek lisans yapıyor; toza dumana karışan eski metinlerden diliçi çeviri yapıyor, farklı dillere ve gezmeye olan ilgisi ile OÇA’ya yeni hikâyeler buluyor.

 

Sadece oyunla ilgilenmiyorsunuz öyleyse?

Hayır, biz aslında önce İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi’nde açılan bir kulüp olarak faaliyetlerimize başladık ve üniversite bünyesinde etkinlikler yaptık. Bu etkinliklerdeki en önemli kıstasımız hitap ettiğimiz kitleye yönelik bir yaş sınırının olmamasıydı. Etkinlik ne olursa olsun; iki, yirmi iki ya da kırk iki, insanlar kaç yaşında olursa olsun ortak payda da buluşabilmeli ve herkes aktif olmalı. Film gösterimleri yaptık mesela. Miyazaki gösterimlerine büyük küçük herkes geldi. Aynı şekilde origami, mangala atölyeleri yaptık. Yaşları, boyları, cinsiyetleri ne olursa olsun farklı ama aynı her birey tüm etkinliklere katıldı ve böylelikle OÇA’nın gönüllüleri de arttı. Sosyal Hizmet, Psikoloji ve daha birçok farklı bölümden arkadaşlarımız katıldı, işin ucundan tuttu. Beraber mülteci çocuklar için sanat etkinlikleri organize ettik. Bu yıl üniversitemizin Çekmeköy Milli Eğitim Müdürlüğü ile gerçekleştirdiği “Ümran Projesi”ne dâhil olduk. Fatma Tuğba Yaylacı ve Aslıhan Akman Nişancı’nın tasarladığı “Benim Göç Hikâyem” travma destek çalışmasını uyguluyoruz. Yine bu proje kapsamında; Kudüs Çalışmaları, Kardeş Kalbi, Uluslararası Öğrenciler kulüpleri ile birlikte “Mülteci Çocuk Şenliği” düzenledik. “Mahalle(m)de Oyun Var” projemizde, yazın memleketine giden her gönüllümüz kendi mahallesindeki çocukları felsefemizdeki oyunlarla tanıştırıyor. Bunların dışında, “OÇA Sanat Atölyeleri”, “Ayrımcılığa Karşı Masallar”, “Oyuncak Arkadaşım” etkinliklerimiz de devam ediyor.

 

Peki, bunca faaliyetin içinde çocuk edebiyatı nerede duruyor?

Oyun Çalışmaları felsefesini oluştururken edebiyat bundan ayrı bir yerde durmadı hiçbir zaman. Çocuk üzerine çalışmalar yapan konseptleri eleştirmek bize geniş bir vizyon sundu. Bu alanda gördüğümüz en temel eksiklik; çocuk üzerine birçok çalışmanın yapılması ama çocuğun bunun içinde olmamasıydı. Bu hataya düşmek istemedik. Bu yüzden hayal ettiğimiz ya da merak ettiğimiz her şeyi önce çocuk dostlarımıza sunduk. Mesela gösterimlerimiz için film listesini sekiz yaşındaki Rana ve Ebru hazırladı. Çocuklardan gelen desteğin daha sürdürülebilir olmasının yolunun, çocuk edebiyatıyla içli dışlı olmaktan geçtiğini fark ettik. Bu yüzden çocuk edebiyatını merkeze koyduk. Şu an üniversitemizde “Çocuk Edebiyatında Mültecilik” başlıklı tezini hazırlayan arkadaşımız, sürekli çocuk edebiyatı üzerine kafa yorduğu ve durmadan bu alanda kitaplar okuduğu için OÇA’yı bu anlamda çok geliştirdi. Yine onun desteğiyle sosyal medyada “OÇA Ne Okuyor?” tanıtımlarımız var. Bazen çocuklar kendi beğendikleri kitapları tanıtmak istiyorlar, o zaman “Çocuğun Dilinden” başlığıyla paylaşıyoruz. Yaratıcı okuma uygulaması olarak edebiyat ürünlerini oyunlarla birleştirdiğimizde ise “Oyunbaz Okur” başlığıyla tanıtım yapıyoruz. 

 

“Ayrımcılığa Karşı Masallar”  etkinliğinizden de bahsedebilir misiniz?

Savaş, ölüm, yas, cinsiyetler arası eşitsizlik, akran zorbalığı, engellilik, mültecilik ve daha birçok konuda yazılmış kitapları masal haline getirerek çocuklara anlatıyoruz. Ayrımcılığa karşı masalların, özellikle çocuklar arasındaki kutuplaşma, ötekileştirme ve zorbalığa engel olacağına inanıyoruz. Uygulama yaptığımız çocuklardan da olumlu dönütler alıyoruz. İlk olarak “Ayrımcılığa Karşı Masallar-Mültecilik” konusunu çalışmaya başladık. Ümran projesi bize bu hayalimizi gerçekleştirme imkânı sundu. Mültecilik üzerine yazılmış Kayıktaki Çocuk kitabını masala dönüştürdük ve çalışma yaptığımız okullardaki çocuklara interaktif bir şekilde anlattık. Çocuklar arkadaşlarını “Suriyeli” diye işaret etmeyi bir kenara bırakıp onun da kendileri gibi olduğunu görmeye başladılar bu etkinlikten sonra.

Engelsiz Masallar’da ise Farklı Ama Aynı, Şair Kısakulak ve Şuşu, Can ve Dörtteker gibi kitapları masallara dönüştürmeye başladık. Şu an on masalımız var. Drama çalışmasıyla birlikte uygulama yaptığımız masalın adı “Gizemli Yumurta”. Down sendromunun bir eksiklik değil farklılık olduğunu vurguluyor. Çocukların karşısındakini tanıma ve anlamada masal ve oyunun ne kadar önemli olduğunun altını “Ayrımcılığa Karşı Masallar-Engellilik” ile çiziyoruz. Bizden farklı olanın hikâyesini masallarla anlatmaya devam edeceğiz.

 

Yeni projelerinizi de merak ediyoruz.

Biz oyun ve masalın kurduğu “farklı ama birlikte” dilinin herkese ve her yere ulaşmasını arzu ediyoruz. OÇA bir dayanışma ağı ve şimdiye kadar tüm çalışmalar kurucuların ve gönüllü arkadaşların bursları ile yürütüldü. Hayallerimize ortak ve destek olacak kişilere ulaşmayı hedefliyoruz. Oyun ve projelerimizi geleneksel hale getirmek yine öncelikli hedeflerimizden. Tüm alt başlıklarını tamamlayarak “Ayrımcılığa Karşı Masalları” tüm okul ve sokaklarda anlatmayı hayal ediyoruz.

 

Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederiz.