Seri okurunu, “Farklılık nedir?”, “Farklılık uzaklarda mıdır yoksa öznenin içinde mi yer alır?”, “Farklılık çok sıradan ama özel de olamaz mı?” gibi soruları düşünmeye davet eder ve gerçek hayattaki farklılıklara karşı tutumunu/konumunu sorgulatır.
Aytül Akal’ın kaleme aldığı ve çizimlerini Yusuf Tansu Özel’in yaptığı Süper Çocuklar serisi dört kitaptan oluşmaktadır. Serinin ilk iki kitabı olan Renk Delisi ile Ses Delisi 2016 yılında, serinin üçüncü kitabı olan Koku Delisi 2017 yılında ve serinin dördüncü kitabı olan Süs Delisi ise 2018 yılında Tudem Yayınevi tarafından yayımlanır. Süper Çocuklar serinin her kitabı farklı bir macera içerir ve kahramanlar bu maceraların üstesinden “farklılık”larıyla gelirler. Kahramanlar yavaş yavaş farklılıklarını keşfederler fakat okur ve diğer kahramanlar Mete’nin farklılığını bilmesine rağmen Mete seri boyunca kendi farklılığını keşfedemez. Bu yazı serideki kahramanların farklılıklarının ne olduğuna ve Mete’nin yolculuğuna odaklanacaktır.
Süper Çocuklar serisi anlatıda eğlenceli ve pozitif bir macera dünyası yaratırken aynı zamanda kahramanlarının kendilik keşfi yolculuğunun dolayımında bir tür kendilik, kendini arama ve kendini bulma, altta yatan acı bir süreci yüzeye çıkarma/yüzleşme dilini de içinde barındıran bir seridir. Denilebilir ki seri boyunca kahramanlar -Campbell’ın Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında işaret ettiği yapıyı düşünürsek- yolculuk sürecinde yaşadıkları çeşitli olaylarla/maceralarla yeteneklerini keşfederek “kendilik”lerini kazanırlar. Renk Delisi ve Ses Delisi’nde karakter kadrosu Mete, Tuna ve Asya ile sınırlıyken Koku Delisi ve Süs Delisi’ne geçildiğinde karakter kadrosuna Lila da dâhil olur. Seride birinci tekil şahıs anlatım tekniği kullanılır ki burada konuşan ben anlatıcı Mete’dir. Mete hem ana karakter hem de okura hikâyeyi anlatan kişidir fakat bu durum her zaman için de geçerli değildir. Birinci tekil anlatıcı ağırlıkta olmakla birlikte hikâyenin bazı anlarında dışarıdan bir göz de olay akışını takip eder. Yine de serinin odağındaki asıl kahraman Mete’dir. Birçok macera yaşayan ve güçlü koku alma yetisi sayesinde maceralarda karşılaşılan güçlüklerin üstesinden gelen Mete, yeteneğini bir türlü keşfedemez fakat Asya, Tuna, Lila ve okur Mete’nin yeteneğini en başından beri sezinler.
Süper Kahramanlar: Campbell ve Yolculuk
Mete hikâye boyunca yeteneğinin ne olduğunu sorgular. Yer yer kendini henüz keşfedememenin sancılarını yaşar ama bu sancılar onun kendilik arayışına ket vurmaz, tam tersine onu arayış yolculuğunda daha da cesaretli kılar. Tam bu noktada Joseph Campbell’in 1949 yılında yayımlanan Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı eserinde bahsettiği ve incelediği mitler ve halk hikâyelerinin kurgusal benzerliklerini hatırlayalım. Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nda bir çemberden bahseder ve çemberi şöyle açıklar: “[…] [Kahramanın] ikinci önemli görevi ve amacı […] dönüşmüş olarak bizlere geri dönmek ve yenilenmiş yaşamından aldığı dersi öğretmektir.” (25). Campbell’in bu deyişi özel olarak Mete ve genel olarak diğer kahramanlar bağlamında biz okurları yeniden düşünmeye davet eder. Campbell eserinde X,Y ve Z çemberinden bahseder. Çemberde -eşit bir şekilde- dört nokta belirlenmiştir: İlk nokta olağan dünyadan çıkış yeridir ve diğer noktaları şöyle açıklar Campbell: “Bir kahraman olağan dünyadan çıkıp olağanüstü tuhaflıklar bölgesine doğru ilerler (X): burada masalsı güçlerle karşılaşılır ve kesin bir zafer kazanılır (Y): kahraman bu gizemli maceradan benzerleri üzerinde üstünlük sağlayan bir güçle geri döner (Z).” (35). Mete, Tuna, Asya ve Lila’nın yaşadıkları maceralar da Campbell’in bu söyleviyle paralellik gösterir. Mete, Tuna, Asya ve Lila olağan akışında seyreden hayatlarını bölen tuhaflıklarla karşılaşırlar, karşılaştıkları tuhaflıkların üstesinden Asya’nın duyum ikililiği, Tuna’nın güçlü ses yetisi, Mete’nin güçlü koku yetisi ve Lila’nın "tekrakromasi"si("normalden fazla renk tonu görebilme özelliği") sayesinde gelirler ve maceranın/tuhaflığın üstesinden geldikten sonra heybelerine doldurdukları güçle/tecrübeyle/kendilik keşfiyle evlerine dönerler.
Yine Campbell, söz konusu eserinde, gücün kahramanın kalbinde olduğunu belirtir:
Kozmogonik çevrim bütün kıtalarda karşımıza çıkan kutsal metinlerde şaşırtıcı bir tutarlılıkla sunulmuştur ve kahramanın macerasına yeni ve ilginç bir yön vermektedir; çünkü böylece tehlikeli yolculuğun bir bağlanma değil yeniden bağlanma, keşif değil yeniden keşif çabası olduğu anlaşılmaktadır. Aranan ve tehlikeler aşılarak elde edilen tanrısal güçlerin daha en başından beri kahramanın kalbinde olduğu ortaya çıkar. […] bu bakış açısıyla kahraman, hepimizin içinde saklı duran, yalnızca bilinmeyi ve yaşama katılmayı bekleyen tanrısal yaratıcı ve kurtarıcı imgenin simgesidir. (43)
Daha önce de belirttiğim gibi Mete seri boyunca kendini/yeteneğini arar. Mete’nin keşif yolculuğu süresince, Asya ve Lila yeteneklerini bilir ve avantaja çevirirler. Mete yeteneğini bilen ve avantaj olarak kullanan arkadaşlarını gördükçe arayışı ivme kazanır, kendini Asya, Lila ve daha sonra Tuna üzerinden konumlandırmaya çalışır. Dışarıda aradığı başarı/yetenek/farklılık/güç Campbell’in de dediği gibi, kahramanın yani Mete’nin “kalbinde”dir. Umduğu gibi bütün dikkatleri üzerine çekecek bir yetenek değildir Mete’nin yeteneği; herkeste olan ama Mete’de diğer insanlara nazaran daha güçlü olan koku yetisidir onun yeteneği. Bu noktada, serideki her kitabı kahramanların süper yetenekleri bağlamında yakın okumaya tabi tutmak yerinde olacaktır.
Renk Delisi: Sinestezi ve Kendini Bulma
Serinin ilk metni olan Renk Delisi’nde anlatı karakter şemasıyla açılır. Mete, Asya ve Tuna’nın “özellikleri” sıralanır ve okuyucu bilgilendirilir. Anlatı, Asya’nın Mete’ye “Senin sözcüklerin çok renkli…” diye seslenmesiyle başlar (7). Mete sınıfa “birkaç hafta önce” katılan Asya’daki “tuhaflığı” fark eder (7). Asya sınıfa yeni katılan birine göre farklıdır çünkü yeni katıldığı sınıfta hiçbir uyumsuzluk, arkadaşlık kuramama, kendini topluluktan geri çekme, özgüvensizlik sorunu yaşamaz ve birilerinin onu fark etmesini beklemez. Asya yeni katıldığı sınıftakilerle hemen arkadaşlık kurmaya, onlara soru sormaya ve onları tanımaya başlar. Burada Asya Mete’ye yeniden seslenir: “Sen cümle kurduğunda, diyorum… Sözcüklerin renklerle dans ediyor sanki. Diğerlerinde bu kadar ton yok.” (8). Mete daha önce karşılaşmadığı bu soru karşısında şaşırır ve hâlihazırdaki sûizanına bir yenisi daha eklenir ve Mete, Asya’yı “deli” ilan eder. Bu konuşma Mete’nin uğurböceği aradığı ve bulunca da “süper çocuk, dahi çocuk, harika çocuk” dileğinde bulunacağı sırada gerçekleşir (11). “Deli kız” Asya yüzünden uğur böceği Mete dileğini dileyemeden uçmuş ve Mete “süper çocuk” olma şansını kaybetmiştir.
Öte yandan Asya girişken olmasına rağmen “Çok zor arkadaş bulabiliyor[dur]” (21). Aslında özgüvenden ziyade duyum ikililiğine (sinestezi) sahiptir. Bu durumu Asya şöyle açıklar: “Benimki bir yetenek değil farklılık… Bir duyunun uyarımı, otomatik olarak başka bir duyu algısını tetikliyor, dedi doktor. Bu yüzden her harfi farklı bir renk olarak görüyorum” (24). Asya bu “farklılığı” sayesinde, Mete’yi ve diğerlerini “daha yakından” tanır.
Yine seri boyunca anlatının seyrini şekillendiren bir yol imgesi vardır. Kahramanlar –özelde Mete genelde hepsi- kendilerini keşfetmeye, bulmaya ve gerçekleştirmeye çalışırlar. “Yetenek Avı” bölümünde Mete ne olduğunu, kim olduğunu, nerede olduğunu sorgular: “Sabrım giderek taşıyordu. Aynadaki aksime baktım. ‘Söyle, kimsin sen?’ diye sordum. ‘Süper özelliğin ne?’ Yanıt yok!!!” (36). Mete’nin sorgusundaki ayna aksi önemlidir. Ayna metaforu aksiyle birlikte düşünüldüğünde “mirror stage”, ayna evresi teorisini hatırlatır. Lacan’a göre 6-18 aylık bebekler aynadaki görüntüleriyle karşılaştıklarında, annesinden bağımsız bir özne olduklarının ilk kez farkına varırlar. Bu noktada bebek artık annesiyle bir değildir, anne öteki konuma geçer. Özne(bebek), kendini öteki(anne) üzerinden oluşturmaya başlar böylelikle. Bebek ve anne ayna aksinden sonra yarılmış özne ve öteki olmuş gözükse de özne ve öteki birbirinden ayrılamaz. Kamil Tuzgöl bu bağlılık hakkında şöyle der: “Özne kendisinin toplumsal düzen içerisindeki sembolik konumunu Öteki aracılığı ile elde eder. Özne bu bağlamda Ötekine bağlı ve de bağımlıdır denilebilir. Ve öznenin arzusunun oluşumu Ötekinin arzusuna bağlıdır. Lacan bu durumu ‘Arzu Ötekinin arzusudur’ şeklinde ifade eder,” (48-49). Bu doğrultuda bakıldığında Mete’nin kendini bulma yolculuğu “ötekiler” dolayımıyla gerçekleşir: Asya’nın, Tuna’nın ve Lila’nın sahip olduğu “farklılıklar” aracılığıyla şekillenen bir kendini buluştur onun yolculuğu. Mete'nin dışında Asya da “farklılığını” “ötekiler” üzerinden öğrenir: “[…] Eskiden herkesin benim gibi olduğunu ve konuşmaların rengini gördüğünü sanırdım ama gerçek öyle değilmiş…” (23). Mete ise bölüm sonunda kendini arama ve bulma yolunu “acı ver[ici] bir süreç” olarak tanımlar (40).
Renk Delisi’ndeki asıl macera “Tuhaf Şeyler” bölümü itibariyle başlar. Öğretmenlerinin doğum günü için, bütün sınıf öğretmenlerine karşı olan duygularını yazdıkları “kapağında kilit olan, deniz kabukları ve renkli taşlarla bezeli, güzel bir günlük” alırlar (42). Her öğrenci sırasıyla duygularını yazar. Sıra Tuna’ya geldiğinde Tuna arkadaşından aldığı defteri eve götürür. Fakat Tuna sabah okul servisinden inip okula girmek yerine –sırasıyla- kırtasiyeye, büfeye ve pastaneye gider ve bu sırada çantasını kaybeder. Serinin sonuna kadar muallakta kalacak olan ve her eser sonunda okuyucuya sorulacak olan Mete’nin “süper gücü/farklılığı” güçlü koku yetisi tam bu noktada devreye girecek ve Tuna’nın çantasının içindeki sucuklu tostun izini sürerek çantanın barakada banka soygunu planlayan kötü adamların elinde olduğunu fark edecekler. Mete kendisinin/yeteneğinin farkında olmasa da süper özelliği sayesinde kötü adamlar yakalanacak ve bir soygunun önüne geçilecektir.
Ses Delisi: Kitaplar, Sahaf ve Eşik
Ses Delisi’ni okumaya başlayan okuru, Bilim Kahramanları’na katılmak için turnuvaya hazırlanan legoların dünyasına dalmış Mete, Tuna ve Erhan karşılar. Güçlü bir takım kurarak diğer rakiplerine meydan okumak isterler ve legodan bitmiş piller üzerine bir sistem ya da atık metalleri toplayacak bir uçan daire yapma fikirlerini değerlendirirler. O sırada Asya’nın elinde kitaplarla gelmesiyse yeni bir maceranın fitili ateşlenir. Asya, Mete için kitaplar getirir ama Mete kitap okuduğunu herkesten gizlediği için Asya’nın o kitapları bir okula yardım etmek için getirdiğini söyler. Erhan da kitap okuduğunu herkesten saklamaktadır ve bu yüzden, o kitapları Mete’den isteyemez. Erhan, eğer Mete kitapları sahafa satarsa, hemen gidip sahaftan satın alabilir ve okuyabilirim diye düşünür ve Mete’yi kitapları sahafa satması için ikna eder. Mete gerçeği söylemediğine pişman olarak kitapları satar ve daha sonra kitapları sahaftan geri almaya gidince kitapların Erhan tarafından satın alındığını öğrenir.
Kendini ve yeteneğini henüz keşfedememiş olan Mete sahafa girdiği ilk andan itibaren güzel bir koku duymaya başlar ve sayfasına çilek reçeli bulaşmış bir kitap bulur. Sahaf kitabın kime ait olduğunu başta söylemez ama Tuna, sahafın kitabın sahibi hakkındaki gizli konuşmalarını güçlü ses yetisi sayesinde duyar. Sahafta buldukları ve üzerinde “İmmidaaat! Kurttarıın! Canavar peşimde! Karanlık… Bodrum. Suda Boğacak. Geliyooooo…” yazan kitabın sahibinin zor durumda olduğunu düşünerek sahibini kurtarmak için bir maceraya atılırlar (34). Eser sonunda sandıkları gibi zor durumda olan biri karşılaşmazlar ama içine girdikleri bir binanın bodrum katının suyla dolu oluğunu ve binnaın kolonlarında çatlak olduğunu görünce apartman sakinlerini uyarırlar ve asıl büyük bir felaketi böylece önlemiş olurlar. Asya, Mete ve Tuna’nın güçlü yetileri, yetenekleri ya da farklılıkları sayesinde bir sorun daha çözüme kavuşur.
Bu noktada Campbell’ın “maceraya çağrı” hakkında söyledikleri yetiler/yetenekler ve çilek reçeli bulaşmış reçel bağlamında yeniden düşünülebilir: “[…] ‘[M]aceraya çağrı’ […] [m]istikler tarafından yorumlandığı şekliyle de ‘benliğin uyanması’ denilen şeyi belirtir. […] Fakat ister büyük ister küçük olsun, çağrı, her zaman bir dönüşümün […] gizemiyle perdeyi kaldırır. Alışılmış yaşam ufku genişlemiştir; eski kavramlar, idealler ve duygusal kalıplar artık yetmez; bir eşiği aşma zamanı gelmiştir” (55). Seri boyunca Mete, Asya, Tuna ve Lila maceralara çağrı alırlar ve bu çağrılar bir noktada kendi benliklerini araması ve uyanması için bir dürtüdür. Maceralar sonunda evlerine döndüklerinde çözülmüş ve mutlu sonla biten maceralarının yanı sıra kendilik keşfi de elde etmiş olurlar. Mete özelinde baktığımızdaysa Mete’nin “alışılmış yaşam ufku genişlemiştir”. Genişleyen ufuk yeni maceralara, yeni kendilik arayışlarına gebedir bir noktada. Mete kendi dünyasında “eşiği” aşamıyor olarak görünse de, aslında önemli bir eşiği aşmıştır. Fakat sadece içinde hazır bulunanın farkına varamaz.
Koku Delisi: Tekraktomat, Duyumlar ve Arayışlar
Mete’nin kendilik sorgusu ve arayışı serinin Koku Delisi metninde de devam eder. Bu sefer anlatı Mete’nin evinde başlar. Mete’nin annesi Nazan, sosyal medya aracılığıyla eşi Eser ile eski ortak arkadaşı olan Alev’i bulur ve onu evlerine davet eder. Anne Nazan ile baba Eser arasında hem kıskançlıktan hem de iletişimsizlikten doğan sorunlar oluşur. Fakat bu sorunlar Alev ile kızı Lila’nın evlerine yatıya gelmesine engel olmaz. Lila’nın geldiğini öğrenen Asya ve Tuna da tanışmak için Mete’nin evine giderler. Muhabbet ederlerken Tuna birden “Susss!” diye bağırır ve birinin ağlama sesini duyduğunu söyler (43). Bu sesi Tuna’dan başka kimse duymaz. Asya, Lila’nın kulağına kimsenin duyamayacağı şekilde Tuna’nın kulaklarının hassas olduğunu söyler ama Tuna bunu da duyar ve Asya’ya çıkışır (44). Bu noktada Tuna’nın da “gizli yeteneği” bulunmuş olur. Mete bu duruma üzülür çünkü kendisinin bir yeteneği/farklılığı olmadığını düşünür. Fakat Mete hariç, arkadaşları ve okuyucu Mete’nin özel yeteneğinin ne olduğunun farkındadır. Öte yandan Mete kendini henüz keşfedememiş olsa da kendini keşfetmiş biri vardır anlatıda. Lila da, Asya ve Tuna gibi “farklı bir özelliğe” sahiptir: tekrakromattır, yani herkesin gördüğünden daha çok renk tonu görebilme yeteneğine sahiptir (46).
Anlatı ilerledikçe Mete’nin güçlü koku alma yetisi her yerde kendini belli eder. Örneğin babası Eser “Aaa, vişne marmelatı da varmış, ekmeğinize sürersiniz.” dediğinde Mete: “Peynir diye kestiğin şey tereyağı, baba! […] O kavanozdaki de marmelat falan değil, biber salçası,” der (52-53). Bu tespiti keskin görüşünden değil, tereyağının ve salçanın kokusunu duyumsadığı için yapar (53). Mete’nin yetisi mekânları da aşar, ayrı odalar arasında bile gücünü gösterir. Şöyle ki “[yattığı] yerden yeşil zeytinle siyah zeytinin bile kokusunu fark [edebilir]” (57). Ancak kendi yeteneğinin/farklılığının farkına varamadığından, bu varamayışın sorgusunu da yapar Mete:
Lila bu kez ona doğru döndü. ‘Sen aslında çok haklısın Asya. Annem epeyce takıntılı biri ama kendisi bunun farkında değil. ‘Çok ilginç’ diye düşündüm. İnsanın bazı garip özelliklerinin olması ama bunun farkında bile olmaması… İnsan kendini ne zaman tam olarak tanıyabilirdi? Kim olduğunu nasıl keşfedebilirdi? Ben kimdim? Biliyor muydum? Ne zaman öğrenecektim? (79)
Mete’nin(öznenin) arkadaşlarının(ötekinin) yeteneklerine/kendiliklerine bakarak yaptığı bu sorgu Lacan’nın ayna evresinde işaret ettiği farkındalık evresi mesabesindedir. Kendini bilmenin idealine kapılır ve kendini/yeteneğini/farklılığını “hemen” bulması gerektiğini düşünür Mete. Arkadaşları yeteneklerini/farklılıklarını bir avantaj gibi kabul etmese ve kullanmasa Mete yine de kendini arkadaşlarına göre konumlandırıp kendini/yeteneğini/farklılığını keşfetme/arama yoluna girer miydi? Bu soruyu sormak öznenin öteki üzerinden kendini neden ve ne şekilde konumlaması gerektiği sorgulaması açısından önemli eşiklerden biridir.
Süs Delisi: Hercai Menekşe, Kaybolma ve Buluş
Serinin son eseri olan Süs Delisi bayram tatiliyle başlar. Okullar tatile girmiş ve Mete hariç herkes bir yerlere tatile gitmiştir. Arkadaşsız kalan Mete bisikletiyle gezintiye çıkar ve macera böylelikle başlamış olur. Bisikletiyle dolaşırken doğum gününde Asya’ya ne alacağını düşündüğü sırada bir cipten sigara izmariti atılır ve bu izmarit hâlâ yanıyor olduğu için Mete’yi yaralar (23). Her şey bir anda olmuştur ve cip uzaklaşıp gitmiştir. Mete ise dinlenmek için karşı kaldırama geçtiği sırada yerde çok güzel kokan hercai menekşe görünümlü bir broş bulur (25). Asya’ya alacak bir hediye bulamadığı için bu broşu Asya’ya doğum günü hediyesi olarak vermeye karar verir.
Mete güçlü koku yetisi sayesinde bulduğu broş gibi, yine güçlü koku yetisi sayesinde broşun arkasındaki sırrı da bulacaktır. Broş moda markası olan Malora’ya aittir (55). Bu marka yeni ürünlerini ve moda rengini henüz bir defileyle beraber moda dünyasına tanıtmamıştır. Asya ve Mete’nin sınıf arkadaşı olan Gamze’nin halası Seher İnci Merteli (97) Malora markasının tasarımcılarından biridir (56). Mete, Asya’nın doğum günü hediyesini okula getirdiğinde Gamze bu broşu görür ve tanır. Broşu geri vermek için Gamze halasına ulaşamaz ve Asya, Tuna, Melis, Gamze ve Mete modaevinin yolunu tutarlar. Gamze’nin halasının asistanı onları karşılar ve asistanın kullandığı parfüm kokusu Mete’yi rahatsız eder (92). Modaevinde halanın masasına oturan Mete çekmeceleri karıştırırken Seher Hanım’ın pasaportunu bulur ve isimlikteki yazının ters duruşu dikkatini çeker. Bu bulguların hepsini Seher Hanım’ın kaçırıldığına işaret olabileceğini düşündükleri için, Asya ve Mete babalarına anlatırlar. Asya’nın babası ve Mete’nin babası çocukların anlattığı kaçırılma olayını ciddiye alarak karakola giderler ve şikâyette bulunurlar (117). Mete’nin şüpheleri doğru çıkar: Seher Hanım’ın asistanı Handan Hanım rakip firmada çalışan biridir ve rakip firma yeni koleksiyonun ne olduğunu öğrenemeyince Seher Hanım’ı “öldürmekle tehdit e[der]. Dosyalar açılınca da bütün modellerin taklitlerini hazırlamaya başla[rlar]. [Seher Hanım’ı] kendi defilelerini yaptıktan sonra bırakacaklarını söyle[rler].” (122). Böylelikle, Mete’nin dikkati ve güçlü koku yetisi sayesinde bir sorun daha çözüme kavuşur.
Sonuç Yerine
Aytül Akal’ın kaleme aldığı Süper Çocuklar serisindeki her anlatı toplumsal bir soruna işaret eder ve kahramanlar bu sorunu çözmek için gerekli adımları atarlar. Bu sorunların anlatıdaki temsilleri, Renk Delisi’nde banka soymaya çalışan kötü adamlar, Ses Delisi’nde bodrumunu su basan ve kolonlarında çatlaklar olan bir apartman, Koku Delisi’nde şehrin göbeğinde büyük inşaat şirketlerinin peşinde olduğu değerli bir alan – ki alışveriş merkezi olmaktan kurtardıktan sonra, orayı sanat sokağı yaparlarken Mete’nin güçlü koku yetisi sayesinde fark edilen kötü adamların yapmış olduğu doğalgaz borusunu delmesi-ve Süs Delisi’nde modaevinin yeni ve kendine has modellerini çalmaya çalışan rakip modaevi sorunsalları şeklinde sıralanabilir. Okur dört metin boyunca Mete’nin güçlü koku yetisine, Tuna’nın güçlü duyma yetisine, Asya’nın duyum ikiliğine (sinestezi), Lila’nın tekrakromasi yetisine ve Melis’in de güçlü görme yetisine sahip olduğunu keşfeder. Her sorun bu yetiler sayesinde çözümlenir. Mete hariç herkes özel yeteneğinin farkındadır ama Mete macera bittiğinde dahi bu yetisinin farkına varamaz. Biz okur olarak seriyi bitiririz ama Mete hayat yolculuğunu henüz bitirmemiştir. Ancak Mete ve arkadaşlarının farklılıkları/yetenekleri/yetileri anlatılar bütününde güzel bir harmoni oluşturur: “[…] Herakleitos’un belirttiği gibi: ‘Benzemeyenler bir araya gelir ve farklardan en güzel uyum doğar ve her şey çatışmayla ortaya çıkar […]’” (Aktaran Campbell 48). Okur farklılıklardan doğan güce, pozitif yana ve avantaja şahit olur böylelikle. Diğer bir deyişle "negatif düşünceye yer yok, herkesin içinde süper bir gizli güç var yeter ki kahraman olma çağrısını alabilelim, onu bulabilelim” mesajını da alarak seriyi tamamlar.
Süper Çocuklar serisinde dikkat çekici bir diğer detay ise anlatının çağa uygun bir içerikte inşa edilmiş olmasıdır. Online mesajlaşma siteleri (Süs Delisi 35), çevrimiçi eğitim sistemi, görüntülü konuşma ve yapay zekâ ürünleri hayalleri (Süs Delisi 19 ve Ses Delisi 11) gibi günümüzün merkezinde olan teknolojileri yok saymaması genç okurun dilinden, onların zamanından ve yanından konuşup çocuk okuru kitaba çekmek ve onlara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak açısından da önemlidir.
Son olarak, Campbell’in “monomitin çekirdek birimi” olarak ifade ettiği “kahramanın mitolojik macerasının standart yolu” birçok anlatıda olduğu gibi Süper Çocuklar serisinde de temsillenir (a.g.e. 35). Metin sonlarında döngüler tamamlanmış “macera çağrıları”na kulak verilmiştir. Seri okurunu, “Farklılık nedir?”, “Farklılık uzaklarda mıdır yoksa öznenin içinde mi yer alır?”, “Farklılık çok sıradan ama özel de olamaz mı?” gibi soruları düşünmeye davet eder ve gerçek hayattaki farklılıklara karşı tutumunu/konumunu sorgulatır.
Kaynakça
Akal, Aytül. Koku Delisi. İzmir: Tudem Eğitim Hizmetleri, 2021.
_________. Renk Delisi. İzmir: Tudem Eğitim Hizmetleri, 2021.
_________. Ses Delisi. İzmir: Tudem Eğitim Hizmetleri, 2021.
_________. Süs Delisi. İzmir: Tudem Eğitim Hizmetleri, 2021.
Campbell, Joseph. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. İthaki Yayınları, 2021.
Tuzgöl, Kamil. “Lacanyen Psikanalitik Kuram ve Öznenin Konumu”. Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi 1,
1 (Ocak 2018): 41-53.