Kapağında dans eden ve sihirbazlık yapan kediler ile müzik yapan fareler gördüğümüz ve “Başrolde Macavity ve Bay Mistofeles!” açıklamasını taşıyan İhtiyar Farenin Kediler Kılavuzu’nun, bir sahneye ve müzikale gönderme yapması boşuna değildir.
Kapağında dans eden ve sihirbazlık yapan kediler ile müzik yapan fareler gördüğümüz ve “Başrolde Macavity ve Bay Mistofeles!” açıklamasını taşıyan İhtiyar Farenin Kediler Kılavuzu’nun, bir sahneye ve müzikale gönderme yapması boşuna değildir. Şiirleriyle edebiyata damgasını vurmuş T.S. Eliot’ın ilk kez 1939 yılında yayımlanan ve “kedileri çok sevdiği” ve “keyif” için yazdığı iddia edilegelmiş İhtiyar Farenin Kediler Kılavuzu, daha çok Cats müzikalinin temelini oluşturduğu için tanınmış bir şiir kitabıdır. Bu metin aslında yetişkin okura hitap eden Eliot şiirlerinden farklı alımlanarak ilk kez 1953 yılında henüz Eliot hayatta iken resimlenerek çocuk kitabı olarak da raflarda yerini almıştır. Yapı Kredi Yayınlarının Doğan Kardeş serisinden çıkan metni ise 2009 yılında Axel Scheffler tarafından resimlenmiş hâli ile ilk kez 2017 yılında Türkçe tüketen okurla buluşma fırsatı bulmuştur. Metin şiir formunda Londra’da yaşayan çeşit çeşit kedileri odağa alarak kaleme alınırken aslında kişileştirmeye başvurmuş ve yetişkinlerin dünyasına dair kimi göndermelerle kurulmuştur.
Toplamda 15 şiirden oluşan metinde, ismi kılavuz olmasına rağmen, şiirler arası bir devamlılık olduğundan söz etmek mümkündür. Aslında bu devamlılık daha ziyade kılavuzun tek bir ana öyküsü olduğu ve bunun da tüm metinleri birbirine bağladığı fikrini edinmeye imkân tanır. Kedilerin kimselerin bilmediği “yalnız kendilerinin bildiği” bir isimleri daha olduğundan söz ettiği ilk bölümden sonra okur, aslında isimleri olan kedilerin öyküleri ile karşılaşır ve hem onları tanır hem de şahsi hikâyelerine şahit edilir. En son metinde ise diğer şiirlerdekinin aksine bir kedinin konuşturulduğu tek kısım ile son bulur; kedi Morgan’ın kendini tanıttığı bu bölüm ile metin kapanırken okurun elindekinin yalnızca kedileri tanıtmak adına hazırlanmış bir kılavuzdan fazlası olduğunu anlamak da mümkünleşir. Eliot’ın bu metni kedilerin birer “şahsiyeti” olduğu fikrinden hareketle oluşturduğunu anlatıcı belli eder. Metnin anlatıcısı, kedilere isim koymanın ne kadar zahmetli ve önemli bir iş olduğuna değinerek metni açmıştır. Dikkatleri çekmek ister: “Kedilere İsim Koymak kolay iştir zannetmeyin, oyun sanmayın sakın, ne var deyip geçmeyin” (Eliot 11). Kedilerin pratik amaçlara hizmet edecek üç isimleri olması gerektiğine değinir; biri ev içinde, dostlar arasında çağırılmasını sağlayacaktır. Diğeri ona saygınlık katacak hem farklı hem de özel hissettirecek bir isim olmalıdır ki “dimdik tutsun kuyruğunu havada” (12). Üçüncü isim ise kedinin yalnız kendisinin bildiği, diğer kimsenin farkında dahi olmadığı bir başka isimdir ve eğer tek başına derin derin düşünen bir kedi ile karşı karşıya kalınırsa ne düşündüğünü tahmin etmek güç olmamalıdır: “Bir kedi görürseniz derin derin düşünen,/Tek bir sebebi vardır, benden size söylemesi,/Dalmıştır hayallere, gülüyordur içinden,/Düşün düşün düşün düşün düşünüyordur ismini:/Akla gelse dile gelmez/Dile gelse akla sığmaz/Derin ve esrarengiz, o biricik ismini” (13). Metin bu kapsayıcı giriş ile birlikte hem metnin geri kalanı boyunca görülecek olan isimli kedilere dair çıkarımların hangi düzlemden okunabileceğini sunar hem de kedileri insansı bir tutumun içinden değerlendirilsinler diye bir zemin oluşturmuş olur. Metin, “Yaşlı Miskin Kedi”, “Korkunçpençe’nin Son Çırpınışı”, “Rum Tum Tugger”, “Minnoşların Şarkısı”, “Mangojeri ve Rampaltazar”, “İhtiyar Deutronomos”, “Pekinezler ile Kuçucukların Korkunç Kavgası”, “Bay Mistofeles”, “Gizemli Kedi Macavity”, “Tiyatro Kedisi Gas”, “Şehri Züppe Kedisi Bustopher Jones”, “Demiryolu Kedisi Paytakbacak” bölümleri boyunca farklı insan tiplemelerini kedilere yakıştırarak her biri hakkında bir mini öykü sunar. Bu yakıştırmaların tamamı elbette ki sadece insanlara özgü değildir; metnin insanlar ve kediler arasında ortak olan ve hatta daha çok kedilere yakıştırılan kimi özellikleri de ortaya koyduğu görülür.
İlk hikâyedeki “Miskin bir Kedi hanımın” aslında insanların günlük yaşamı içindeki tavrı ile kendi rutini arasında bir farkla ortaya konana bir kahraman olduğu gözlemlenir. Miskin, insanların oradan oraya telaş içerisinde geçirdikleri tüm gün boyunca, yani akşama değin, bir köşede yatarak miskinlik yapar. Herkesin yorgunluğu atmak adına miskinliğe başladığı saatlerde ise Miskin iş başına geçer. Kedilerin akan bir hayatın içinde gözlemlendiklerinde tembelliğe meyilli bir yapıları olduğu klişesini bu öykünün odağa aldığı görülse de aslında kedilere olumsuz bir eleştiri olarak tembellik atfedilmesine de bir meydan okuma gibidir. Çünkü Miskin, bu kez herkesin tembellik yaptığı saatlerde, büyük bir fare topluluğunu eğitmekle meşgul olacaktır. El ayak çekilmiş saatlerde Miskin, kedi ve fareler arasında hep bir husumet resmedilmesine karşıt bir pozisyondan bir klişeyi yıkmaya daha hizmet etmektedir. Dostane bir hava içerisinde “edepsiz, terbiyeleri eksik” fareleri hizaya çeker, onları bir paspas üzerinde sıralayıp onlara müzik, örgü, nakış, oya öğretir. Farelerle ilişkisine değinilirken kedinin bir adının da Benekli Jenny olduğu anlaşılır. Jenny’nin sadece onlara bir şeyler öğretmediği aslında bir nevi annelik görevi üstlendiği de görülür: “Bakar ki vazgeçmiyor fareler gürültüden,/Der ki bütün bunlar hep düzensiz beslenmekten./Denemeden öğrenilmez, Miskin hep böyle söyler,/Koşar doğru mutfağa, pişirir neler neler:/Güzel bir fare böreği, yanında bezelyesi,/Mis gibi de bir kızartma, pastırmalı peynirli” (15). Farelerle kurduğu bu ilişkinin yanında Miskin, böcekleri de çeker hizaya; böcekleri izci yapıp yürütür. Aslında bu dostane ilişkinin temelinde kediler, fareler ve böceklerin ekolojik döngü içinde yaşamın devamı için birbirlerini tüketmek durumunda oluşlarına başka bir boyut katar. Şiirin son cümlesinden asıl söylenmek istenen daha açık biçimde söyleniverir: “Çok çok çok yaşa! Yaşlı Miskin Kediler! Demek onlar olmasa, ortalık karışacak, duman olacak evler!” (17). Kedilerin evlerdeki haşeratı temizleyip evleri onlardan arındırmaları bu biçimiyle metinde kedilerin miskinlikten azade olma eylemleriyle bağdaşırken haneye düzen getirme döngüsünü tamamlamış olurlar ki bu da yaşamın döngüsüne yapılan bir atıf olarak okunabilir.
Miskin’in tam karşıtı gibi konumlandırılmış Rum Tum Tugger ise metinde haylazlıkları ile kedilere dair bir klişeyi daha sürdürür. Afacan olan bu kedi, söz dinlemeyen, asi, kurnaz ama tüm bunlara rağmen sevimli bir kedi olarak ortaya konur. Evdeki kağıtları dağıtan, dikiş dikerken kucağa atlayıp iplikleri dağıtan, dolaba dadanıp yiyecekleri bitiren bu kediye evde kimsenin sözü geçmez. Bir diğer adı Acayip olan bu kedi ne söylense tersini isteyen ve yapan biri olarak resmedilir: “Bahçeliyse eviniz, apartmana heveslenir,/Apartmana taşınsanız, bahçeli ev ister. Fare yakala dersiniz, sıçan avlar getirir, sıçan avla derseniz, fare peşine düşer” (24). Ev halkının hiçbir söz geçiremediği Rum Tum Tugger, özgürlüğüne olan düşkünlüğüyle kedilerin kendi bildiklerini okuyuşuna bir atıf taşır: “Canı ne istiyorsa/öyle yapar mutlaka/Uğraşmayın boşuna, elden hiçbir şey gelmez!” (26).
Kedilerin afacanlıklarına değinen bir başka şiir ise iki kafadarı anlatan “Mangojeri ve Rampaltazar”dır. Şehrin sokak kedilerinden olan bu ikili aslında tatlılık yapıp kendilerini sevdirerek hırsızlık, haylazlık, haydutluk yaparlar ama yine de kendilerini sevdirmeyi başarırlar. Tıpkı Rum Tum Tugger’da olduğu gibi Mangojeri ve Rampaltazar’a karşı da onlarla temasta bulunan insanlar bu kedilerle başa çıkma yolunu ya seçmeyip yaptıklarına boyun eğerler ya da onların peşine düşüp bir türlü yakalamaya vakıf olamazlar. Bu ikili özellikle sokak kedilerinin dizginlenemez ve yakalanamazlıklarıyla haylazlıklarının hem sinir bozucu hem de sevimli olması klişesiyle örtüşür; kediler bağımsızdır ve dayanılmaz tatlılıkları bir biçimde hep mazur görünmelerini sağlar.
“İhtiyar Deuteronomos” şiirinde ise yine bir sokak kedisi ile karşı karşıya kalınır ve bu kedi yüzyıllarca yaşamasıyla tanınıp saygı gören bir kedidir. Efsanevi bir karaktere dönüşen bu kedinin, yaptıklarının mazur görülüp ne olursa olsun keyfinin kaçırılmamak istenmesi öyküsüne katılmış ihtiyarlık motifinin saygı ile örtüştürülmesinden zeminini oluşturur. Deuteronomos olup olmadık yerlerde uyuyan bir kedidir ve pazar da kurulsa dükkanların önünde ya da içinde de kıvrılsa tüm köy halkı onu rahatsız etmemeyi adet hâline getirmiştir. Deutronomos halkın o denli değer verdiği bir kedidir ki uykusunun bölünmemesi, başına bir şey gelmemesi adına aşırı bir hassasiyet gösterilir. Hem sevilmesi hem uzun yıllardır yaşaması sebebiyle duyduğu saygı sayesinde Deutronomos’un olur olmadık uyuklamaları klişesini sürdüren tavrı, insanların kedilerin fütursuzlukları karşısındaki hoşgörülü tavırlarına dair bir temellendirme yapar ve onları mazur görmek adına yarattıkları bahanelerin alt metnini serimler.
Fakat şüphesiz en azılı haylaz kedi Macavity’dir. Gizemli Macavity’nin bir diğer ismi Meçhul Pati’dir çünkü her şeye kafa tutup hiçbir zaman yakalanamamasıyla ünlüdür. Macavity aslında suçlu, haydut bir kedidir fakat öylesine efsaneleşmiştir ki kesinlikle kimse tarafından yakalanması mümkün değildir; o bir efsaneye dönüşmüştür: “Suçluların efendisi./Polisleri kudurtur, beladır başlarına/Çiğner kanunları, vız gelir yerçekimi!/Büyücüleri şaşırtır, asılı durur havada” (51). Hatta o denli efsanevidir ki Macavity, bir kedinin işleyemeceği denli suç işlemiş ve her seferinde dedektiflerin dahi elinden kaçmıştır. Macavity’nin öyküsünde kişileştirilmiş bu kedinin tavırları o denli boyutlara işaret eder ki sanki anlatı temelde yalnızca kediyi ortaya koymakla değil bir taraftan da insanların aldatılmaya meyyal yanlarının ve suçu meçhule atışlarının bir eleştirisini yapar: “Dışişleri Binasında bir anlaşma kaybolmuş,/Deniz Jandarmasında planlar buhar olmuş,/Soygun ortaya çıkmış, Gizli Servis demiş ki: ‘Macavity’nin işi bu’”(53). Macavity aslında bu azılı suçluluğuyla tüm kötü kedilerin de ele başı olarak gösterilir: “Macavity yönetiyormuş, emrindeymiş her suçlu,/Bizimkisi patronmuş: Suç Dünyasının Napolyon’u!” (a.y.). Diğer tüm haylaz kediler içinde bu kabiliyetiyle aslında Macavity’nin liderliği insanlar dünyasına dair bir eleştiridir. Öteki kedilerin görünür haylazlıklarının yanında Macavity’nin gerçekten tespit edilemez haylazlıkları yaptığının düşünülmesi şehir efsanelerinin ne gibi güçleri olduğuna bir kanıt gibidir. Tıpkı kendisi gibi azılı diğer kediler gibi insanların dünyasının her türlü aksaklığından sorumlu görülmeye dek vardırılmıştır Macavity. Klişelerin dışında bir kedidir o, günah keçiliğinden efsaneye dönüşebilmiştir.
Şahsiyet kazandırılan kedilerden biri de Mistofeles namı diğer Sihirlerin Efendisi’dir. Kedi klişelerini sürüdürüşüyle kedilerin efsanesi olmuştur Mistofeles. Tiyatro Kedisi Gas’ın oyunculuğu ya da Deutronomos’un saygı toplayan yüzyıllardır süren yaşamı hep onun gölgesinde kalmıştır. Mistofeles’te klişe olan her delikten geçebilen ve bunu yapmasıyla da insanları şaşkına çeviren kedilere bir göndermedir. Öte yanda bununla kalmaz Mistofeles’in hokkabazlıkları, illüzyonları, çektiği kartları, hünerli elleri ile herkes büyüleyen minicik bir siyah kedidir. Patentli gösterisini izleyenler onun sihirlerinin gerçek olduğunda hem fikirdir. Evde eşyaların yerini değiştirmesi bir sihir gibi algılanır, uyurken mırlaması, başka yerde sanılırken çatıdan bacadan çıkışları yine buna eklemlenir. Anlatıcıya göre sihirli güçleri kanıt aranacak gibi değildir; kesinlikle birer mucizedirler ve sorgulanmamalı yalnızca mucize oluşları takdire şayan olmalıdır. Şapkasından çıkardığı yedi küçük yavru kedi ise bu mucizelerin en şaşırtanıdır. Mistofeles’i hayatın mucizelerini ve sihirlerini sergilemenin bir başrolü yapar.
Şehrin Züppe Kedisi Bustopher Jones ise kuyruklarını indirmeyen mağrur kedilerin bir tiplemesidir. Şiirinde sefahat hayatı öyküsünün içinden kurulan bu kedinin öte yandan da güzelliği vurgulanır. Tüylerinin, tozluklarının göz kamaştırıcılığıyla kuyruğu dimdik yürürken ona bakanları hayran bırakır. Bir sokak kedisidir ama diğerleri gibi asla değildir; “meyhaneye uğramaz- kulüplerde eğlenir/Hiçbir sokak kedisi Bustopher’la yarışamaz” (60). İnsanların dahi şapka çıkarıp selam verdiği şişman bir kedidir, tıpkı lüks hayat yaşayan bir Londra beyefendisi gibidir. “Tabii ona sorarsanız, böyle yaşamak lazım,/Sadık kalmalıymışız, alıştığımız hayata. Şişkoların şişkosu şu sözüyle meşhurdur: ‘Günümü gün ediyorum’” (61). Bu hâliyle hem asil Londra beylerine dair bir satır arası eleştirisi yaparken öte yandan da kedilerin soylu hayvanlar olduklarına dair süregiden klişeyi devam ettirir.
Paytakbaçak ise bir “Demiryolu Kedisi” olarak aslında bekçilik görevi gördürülmüş bir öykü içinden okurun karşısına çıkar. Vagonları gezip etrafı teftiş eden bu kedi, kompartıman görevlilerinden bile daha dikkatli oluşu ve merakıyla öne çıkarılmıştır. Paytakbacak ciddi bir kedidir ve işini ciddiyetle yapar, güvenilirdir. Vagonlardaki eşyaların o varken kaybolması mümkün değildir. Bir yere ait olan bir kedinin sahiplenişini gösteren bir hâli vardır. Onsuz yola çıkamazlar: “Nerede bu Paytak Kedi? Saklambaç mı oynuyor? Onu bulmamız lazım, tren kalkamaz yoksa” (62). Kedilerin ait oldukları bir yer olduğunu ve onlarsız oranın eksik kalışını pekiştiren bu çıkış, aynı zamanda bir güven unsuru yaratmasıyla da ilgilidir: “Dersiniz içinizden ne güzel hayat böyle/Rahatınız yerinde, fare yok hiçbir yerde/Paytakbacak burada, o halleder her şeyi,/İyi ki yanımızdasın Demiryolu Kedisi!” (66). Paytakbacak kedilerin hem bulundukları yere bağlılıklarını hem kişilere varlıklarıyla hissettirdiklerini hem de varlığıyla yarattığı rahatlığın ne manaya geldiğini düşündürtmek adına her yerden çıkıp merakla her işe burnunu sokan bir kedi olma klişesini sürdürmüş olur.
Tüm bu tekil kedilerin dışında gruplar içinde görülen kediler de metinde yer kaplar. Bunlardan biri Siyam kedileri karşısında mağlubiyete uğratılan Zalim kedi Korkunçpençe ve çetesidir. Afacan, haylaz hatta haydut ve hırsız diğer tüm kedilerden ayrı olarak bu kedi “taş kalbiyle nam salmış, gaddar bir eşkıya”dır (18). Kötülükle özdeşleştirilmiş bu kedi, kanaryalara Pekinezlere fare ve öteki kedilere vahşice davranmasından ötürü bu biçimde kötü bir korsan olarak çizilmiştir. Bu noktada bu kedi şehir ve köyde yaşayan tüm kedilerin aksine Thames’te gemisi ile haydutluk yapmaktadır ve Londra’nın yerlisi kediler içinde denizlere açılıp etrafa kötülük saçan yapısı ile kimi Londra sakinlerine dair bir eleştiriyi de içerir gibidir. Özellikle farklı cins kedilerden nefret eden ve Uzakdoğu’nun kedilerince sonunda intikamları alınan bu kedi, ister istemez İngiltere’nin emperyalist uzanımlarına dair bir eleştirinin varlığını çağrıştırır. Kedinin zulmüne yine kedilerce verilen bir cevapta söylenenler çarpıcıdır: “Zalim düşman amansız yürüdü üzerine;/Bizimki mecbur kaldı kalasta yürümeye. Eh sen de böyle yapmıştın yüzlerce kurbanına,/Suçlar cezasız kalmaz, haydi cumburlop suya!” (23). Bunun üzerine Bangkok’ta bayram günü ilan eder kediler ve tüm kediler gibi, suyu sevmeyen bir kedi ötekileştirme suçundan ötekileştirdiklerince suya mahkum edilerek bir klişeyi daha sürdürmüş olur.
Bir diğer kedi grubuna ise Pekinez köpekleri ile kavgaya giriştikleri bir şiirin öyküsünde rastlanır. Burada kedi ve köpeklerin yüzyıllardır azılı düşman oluşları bir klişeyi sürdürmek üzere metne yerleştirilmiştir. Bu noktada Pekinezlerin seçimi tesadüfi değildir. Saki kedi ve köpeklerin birbirleriyle dost olamayışlarının sebebi iki ayrı uyuşmaz tür olduklarından değil de kimi köpeklerin hoşa gitmez özellikleri yüzündenmiş gibi kurgulanmıştır. Pekinezler tüm diğer dost canlısı köpeklere havlamaları, etrafta sürekli bir kaosa sebep olmaları ve herkesle kavga etmeleriyle can sıkıcı bir tablo yaratırlar. Büyük belalı kedi ise artık bu teröre bir son vermek adına Pekinezleri dağıtacak ürkütücü hamlelerde bulunur ve kedileri kovalayan köpekler klişesini tersine çevirir. Son kedi grubu ise minik dans eden kedilerden oluşan tatlı kısacık bir şiirde görülür: “Minnoşların Şarkısı”. Kedilerin miyavlamalarına gönderme yapan bu bölümde yaşamlarının gençliğinde sefa süren hayatı seven kedilerin olumlu ve sevimli enerjisini konu alır. Kısacık bir bölüm olmasıyla ve kedileri en çok kedi gibi göstererek gerçeğe en yakın tavrı takınmasıyla göze çarpar.
Metnin kapanışına değin bu biçimlerde ortaya konan farklı kedi tiplemelerinin sürdürdüğü klişelerin altında kimi zaman yetişkinler dünyasına ve onların kediler hakkındaki fikirlerine eleştiriler gözlemlenirken kimi zaman da direkt olarak yetişkinlerin tavır ve tutumlarına karşı eleştirilerle de karşılaşılır. Bir yanda zararsız klişeleri sürdürmeleriyle kedilere olan bağlılık ve sevgilerini gösteren insanlar metinlerin geri planını oluştururken kimi zaman da kedilerden daha akılsızca tutumları eleştirilir. “Kedilere Hitap Etmek” ve “Kedi Morgan Kendini Tanıtıyor” kısımları bu eleştirilerin hat safhaya çıktığı kapanış bölümleridir. Kedilere bir mesafenin ardından ve saygı ile hitap etmenin gereğini gösteren bölüm, tıpkı kedilerin de insanlar gibi birbirlerinden farklı birçok özellikleri olduğuna değinirken tıpkı kediler dünyasının da insanlar dünyası gibi iyi ve kötüler dünyası olduğunu vurgular. İnsanlar dünyasının kimi kodları kediler dünyası içinde de vardır, bu sebeple onlara nasıl davranılacağına yine onlar, kediler karar verir. Öte yandan Morgan metinde, kendi sesini duymanın mümkün olduğu ilk ve son kedidir. Diğer tüm kedileri toparlayıcı ve kedilere dair bildiğimiz tüm klişeleri de sürdürücü bir tavır takınır: tavuktan, kaymaktan, balıktan ne kadar bayıldığınu söylerken eski bir korsan olup emekliye ayrıldığını da ilave eder. Mısır kıyılarında sopa yemiştir haydutlardan, uslanmıştır. Faber&Faber’in kapısında insanlarla dost olmayı bekleyen, kediliğini bilen bir kediye dönmüştür artık. İnsanlaşan kedilerle başlayan bir kılavuzun kedileşen bir kedi ile bitişi gerçek dünyanın sularına geri dönüldüğünün bir sinyali gibidir.
Çocuk okura kedilerin dünyasını tanıtıp insanlar arasında yerleşmiş klişeleri hem kırıp hem de yeniden üreterek tanışmalarını ve kaynaşmalarını sağlayabilecek bu Kılavuzun yazarı kendisini bir İhtiyar Fare olarak kurarken nasıl bir yerden yaklaşmıştır bilinmez fakat hem ezberbozan öte yandan da kediler dünyasını insanlar dünyasıyla yakından okumaya fırsat tanıyan bu metin, insanların kedilere yaklaşımlarına dair bir pencere açmıştır. Kişileştirmeye başvurulmuş bu metin, çoğu yerlerde tıpkı bir fablın hedeflediği gibi insana dair bir çıkarım yapmayı imkânlı kılarken fabllarda görülmeye alışılmış o didaktik tonu tümden ortadan kaldırmasıyla dikkat çeker. Şiirlerin alt metinlerde yer alan kimi eleştirilerle ve kedileri yüceleştiren söylemleriyle insanlar dünyasının aslında kedilerin içinde bulunmasıyla nasıl bir görünürlüğe kavuştuğunu fısıldayan bir ton Eliot’ın bu alışılmadık metninin en belirgin sesi gibi görünür. Kediler, insanlar dünyasının tahtından kendilerine yer çalmışlardır.
Kaynakça
Eliot, T.S. İhtiyar Farenin Kediler Kılavuzu. Res. Axel Scheffler. Çev. Ayberk Erkay. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
2017.