Dosya

Biri Şapkada Sekiz Yaramaz Kedi: Şapkalı Kedi ve 7 Yaramaz Kedi

Kediler, kitaplar ve çocuklar dünyanın en keyifli üçlüsü olabilir diye büyük bir iddia peşindeyim son zamanlarda. Hele de New York’ta kitapçı kitapçı gezip; kedi hikâyelerinin ardı sıra gitmek ha-ri-kaaymış.

Kediler, kitaplar ve çocuklar dünyanın en keyifli üçlüsü olabilir diye büyük bir iddia peşindeyim son zamanlarda. Hele de New York’ta kitapçı kitapçı gezip; kedi hikâyelerinin ardı sıra gitmek ha-ri-kaaymış. Genç ve çocuk edebiyatında bir dünya kedili hikâyeye rastladım. Hemen hemen hepsine bayıldım, hepsini kucakladım. Fakat en çok ilgimi çeken ve okumaktan oldukça keyif aldığım iki kitabı özellikle bu yazıda ele almak istedim: The Cat in the Hat (Şapkalı Kedi diye çevrilmiş Türkçe’ye) ve Seven Bad Cats (henüz Türkçe çevirisi mevcut değil).

Yaklaşık 50 yıldır Amerika’nın en çok okunan kedisi; The Cat in the Hat Amerikalı çocuk edebiyatçısı Dr. Seuss tarafından yazılmış ve o günden bugüne Amerika’da büyüyen her çocuk bir şekilde bu kedinin maceralarından haberdar olmuş. Hikâye örgüsü ve vermek istediği mesaj bir yana, kedinin çocuk yazınında en çok ses getiren ilk örneklerinden olduğu için The Cat in the Hat tam manasıyla kült bir eser.Seven Bad Cats ise Moe Bonneau imzalı yedi yaramaz kediyle dolu bir masal. Seven Bad Cats kitabına dair çılgın istatistikler, en çok satanlar vs. bulunmamakta. Aksine 2018 yılının başında yayımlanmış, taze bir öykü.

 

Açıklama: Macintosh HD:Users:senabolukoglu:Desktop:51NpGEKBQoL._SX361_BO1,204,203,200_.jpg

 

Ben de bu yazıda; 1950’lerin sonundan günümüze uzanan iki farklı kedi öyküsünü bu iki Amerikan çocuk kitabı üzerinden karşılaştırmalı olarak değerlendirmeye çalışacağım. Kediler hikâyelerde mırmırlarken neyi temsil eder, çocuklar kedilerden ne öğrenir, biz yetişkinler onlardan nasıl dersler çıkarırız? Bu üç temel soru etrafında dolanıyor olacağım.

Annelerinin evde olmadığı, yağmurlu bir günde iki kardeş pencerenin önüne oturmuş gri bulutları izlerken; The Cat in the Hat hikâyemiz de başlıyor. Bu iki kardeş ne oynayacaklarını, nasıl eğleneceklerini düşünürken birdenbire kapıda bir kedi beliriverir. Bu davetsiz misafir kedi, başındaki şapkasından türlü türlü hokkabazlıklar çıkarınca kardeşler bir anda kendilerini hiç beklemedikleri bir curcunanın içinde bulurlar. Annelerinin yokluğundan istifade, haylaz kedi ve kardeşler yapmamaları gereken birçok yaramazlığı yapınca kelimenin tam anlamıyla evi alt üst ederler. Aslında hikâyedeki kedi, çocuklardan daha çok fenalık peşindedir. Her şeyi birbirine katan ama ne yapıp edip iki kardeşi de kendine ortak eden kedinin, kurnazlıklarına şaşmamak elde değildir. Kardeşlerin bu kedi yüzünden “yoldan çıktığını” düşünen evin balığı ise var gücüyle çocukları uyarmaya ve yaptıkları şeylere engel olmaya çalışır. İşler iyice çığırından çıkmaya başladıkça daha da çok endişelenen zavallı balık, artık kedinin evden gitmesi gerektiğini söylese de nafiledir.

Tüm bu hercümerç devam ederken, çocuklar birden pencereden annelerinin yaklaşmakta olduğunu görürürler ve apar topar evi eski hâline getirmenin telaşına kapılırlar. Bu defa balığın sözünü dinleyip öncelikle kedi ve ona ait olan her şeyi kapı dışarı ederler. Fakat etraf öyle bir dağınık, öyle bir yayıntı ki; nasıl toparlayacakları hakkında en ufak fikirleri yoktur. Bu esnada kedi, yine çat kapı evde beliriverir. Bu defa şapkasından yaramazlıklar değil, evi eski düzenine getirecek türlü numaralar çıkarır. Böylece anne eve varmadan ev pırıl pırıl olur. Kedi usulca evden ayrılırken iki kardeş annelerini kapıda karşılarlar. Hikâye son bulmadan evvel anne çocuklara sorar: “Ee anlatın bakalım gününüz nasıl geçti?” ve nihayetinde bir soru da biz okuyuculara gelir: “Siz olsanız annenize ne anlatırdınız?”. Kitabın yazarı Dr. Seuss, kediler ve çocukların en büyük hayranı olduğunu ve bu çılgın ikilinin birbirlerinden öğrenecekleri şeyleri anlatmaktan büyük bir keyif duyduğunu belirtmektedir. Zira gerçek hayatta insan ve hayvan ilişkisinin inanılmaz bir şekilde acımasız olduğunu söyleyen Dr. Seuss, tüm bunların aksine hikâyelerinde insan ve hayvan ilişkisinin iyi kalplilikle yoğrulduğu anları ele almaktadır (Kahn 1960). Vaktiyle 25-30 kediye babalık yapan yazarın, bu kadar yaramaz bir kedi hikâyesi anlatmasına şaşmamak lazım. Çoğu zaman kedilerin evin bir bireyi, bir parçası hatta belki bir evlâdı gibi muamele görmesi; kediler ve çocukları aynı karede yakalamamızı kolaylaştırıyor sanıyorum. Kâh sakin kâh haşarı, kimi zaman alabildiğine uslu kimi zaman oldukça yaramaz olan kedilerin çocuklarla ne çok ortak yönü var! Kediler atlar zıplar, kırar döker ama en sonunda yine kendini sevdirmesinin bir yolunu bulur. Yani bir diğer deyişle, aslında çocuklar ve kedilerin benzer hâlleri, birbirleri arasındaki kurulan ilişkiyi daha samimi ve tabii kılmaktadır. Bu katıksız samimiyet ve tabiilik çocuk yazınında en aradığımız ve sevdiğimiz kısım olabilir.

Hikâyede de geçtiği üzere haylaz kedinin çocukça hâlleri, “çocukla çocuk olması” esasen bir kedide yadırgamayacağımız şeyler. Evin altını üstüne getirmesi tam da kediye ait hareketler değil mi? Her yaramazlığın sonunda olduğu gibi, bu hikâyenin sonunda da, kedi de çocuklar da “süt dökmüş kedi” gibi kabahatlerinden mahcup oluyorlar. Çünkü sütü döken hep kedidir ve ardından başı öne eğik olan da yine kedidir. Tıpkı hikâyedeki çocuklar gibi. Bu anlamda yazarın kardeşlerle birlikte neden kediyle doğrudan bir ilişki kurduğunu anlayabiliriz: Bu iki canlının birbirinden öğrenecekleri çok şey olmalı!

Bu yazıya misafir olan ikinci kitap Seven Bad Cats de aslında benzer bir yaramazlık hikâyesine değiniyor. Adı üzerinde yedi kötü kedinin macerası bu. Fakat bu sefer “evcil” bir ortamda değiliz. Evden dışarıda, tek başına deniz yolculuğuna çıkmış minik bir kaptanla birlikteyiz. Başkahramanımız minik denizci, eşyalarını bir güzel toplayıp kayığına atlar. Fakat o da ne! Yedi yaramaz kedi onun peşi sıra birden kayığa zıplayıverirler. Biri yemekleri yer, ikisi küreklerin ucunda uykuya dalar, üçü yengeçlere gözlerini diker ve geriye kalan da sürekli denizcinin eldivenleriyle oynayıp dururlar. Kimi kayığı tırmalar, kimi de kovanın içine kafasını daldırır. Kediler hiç söz dinlemez, yaramazlık yapmaya devam etmektedirler. En sonunda olan olur ve kediler kayıktan aşağı denize yuvarlanırlar. Onların peşinden minik denizci de kendini suda bulur. Fakat ne yazık ki kedileri kurtarmak isteyen denizci yüzme bilmez! Yavaş yavaş suyun derinliklerine doğru batmaya başlayan denizci çocuk, etrafında artık yalnızca balıkları görmektedir.

Aniden on dört patinin kendisini yukarı doğru ittirdiğini hisseder ve su üstüne çıkar. Denizci bu sefer yedi iyi kedi sayesinde kurtulmuş olur, yeniden kayığına ulaşır. Artık bu yedi iyi kedi kuyruklarıyla kürek çeker, sevgiyle yemek pişirir ve şarkılar söyleyerek minik denizciyi evine götürürler. Bir iyi kedi de denizcinin kucağında onu ısıtmaya çalışır. Böylece denizci yanına sadece eşyalarını aldığını zannederken yanı başında bitiveren bu yedi kötü kedi sayesinde kurtulmuş olur ve mutlu bir şekilde yeniden uykuya dalarlar. Masal da burada sonlanır.

Bu iki hikâyede de geçen yaramaz kediler çok içten ve kalpten. Sinirlenseniz de asla kızamayacağın türden fena kediler bunlar. Aynı evin içindeki kardeşler, bebekler, çocuklar gibi. İşte bu yüzden bu kedilerin çocuksu masumluklarının yanında yaptıkları “hataları” telafi etme çabası çok naif geliyor. Hem Şapkalı Kedi’de hem de 7 Yaramaz Kedi hikâyesinde benzer “özür dilemeleri” görmekteyiz. Yanlışlıkların hep devam etmeyeceğini, eninde sonunda doğru davranışların yerini bulacağını öğrenmekteyiz. Bunun yanı sıra, Amerikan toplumsal tarihinden beslenmiş bir okuma yapmak da mümkün. Örneğin, Amerikalı çocuk edebiyatı profesörü Philip Nel “Was the Cat in the Hat Black?: Exploring Dr. Seuss’s Racial Imagination” (Şapkanın içindeki Kedi Siyahi miydi?: Dr.Seuss’un Irk Tasavvurunu Keşfetmek) adlı makalesinde şapkalı kedinin popüler kültürdeki Afro-Amerikan ögeleriyle bezeli olduğunu ve kedinin siyahilerin karikatürize edilmiş bir hâlde tasvir edildiğini belirtir (77). Kedinin kıyafetleri, elinde tuttuğu baston, “şarlatan” tavrı, siyahilerin yaptığı sahne performanslarını anımsattığının altını çizer. Amerikan toplumsal tarihine uzak olanlar için oldukça farklı bir yaklaşım Nel’in okuması. Kedinin siyah olmasından hareketle, bu siyahi kedinin, beyaz bir ailenin huzurunu kaçırdığını bile iddia eder (78). Bu düşünce de uzun bir geçmişe dayanan kültürel tarihi hatırlatıyor: İnsanlar gibi hayvanların da renklerine göre hayvansal bir sınıfa ait olabileceği fikri. Bu okumalar elbette şapkadan çıkmadı. Nel’e göre 1950’lerden itibaren çocuk edebiyatında hemen hemen tüm hayvan karakterleri ırkçı tarihin ve söylemin bir parçası oldu (91). Bu sebeple, eserlere “renk”li bakmakta fayda var. Bunun yanı sıra Seven Bad Cats kitabı üzerine bu kadar detaylı bir okuma pek gerçekleşmeyebilir. Fakat Nel’den ilhamla, ırkçılık, ayrımcılık ve sınıflandırma üzerine düşünebiliriz. Belki de yedi kedinin birbirinden farklı özellikleri ve karakteristikleri olmasa denizci çocuk asla su yüzüne çıkamayacaktı. Çünkü her biri denizciyi kurtarmak için kendilerine özgü yetenekleri kullandılar. Bu da günümüz toplum tasavvurunun birbiriyle uyumlu yedi ayrı kafa hâline dönüşmesi şeklinde yorumlanabilir. Elbette bu toplumun parçası olmayanlar için tüm bu harmoni, ayrımcılık, ırkçılık tartışmaları uzak bir yerde. Fakat yine de üzerine düşünmek için bizi dürtükleyebiliyor.

Hangi kedi beyaz, hangi kedi siyah, hangi çocuk Latin bilemeyebiliriz. Fakat bildiğimiz bir şey var ki; kediler ve çocukların aslında afacanlıkları tam da olması gerektiği gibi. Kusurlu fakat sorunlu değil. Denizciden habersiz kayığa atlayan kediler de, eğlence için evi birbirine katan şapkalı kedi de bir yerden sonra uslanıp yaramazlıklarından vazgeçmekteler. Belki de kediler ve çocukları yan yana getirmenin sebebi tam da budur. Her şeyden bağımsız, kendi serüveninde, düşe kalka ne yapacağını öğrenmek. Hatta sadece çocukların değil, yetişkinlerin de kedilerden öğreneceği çok şey olduğunu hatırlatmak. O zaman yaşasın kediler! Yaşasın miyav gücü!

 

Kaynakça

Bonneau, Moe. Seven Bad Cats. Illinois: Sourcebook, Inc., 2018.

Dr. Seuss. The Cat in The Hat. New York: Random House, Inc., 1957.

Kahn, J. E.  “Children’s Friends”. 17 Aralık 1960.  https://www.newyorker.com/magazine/1960/12/17/childrens-

friend  Erişim: 23 Şubat 2019.          

Nel, Philip. “Was the Cat in the Hat Black?: Exploring Dr. Seuss’s Racial Imagination”. Children's Literature

42 (2014): 71-98. https://doi.org/10.1353/chl.2014.0019 Erişim: 23 Şubat 2019.