Mardin Artuklu Üniversitesi Mitoloji Kongresinde
15-16 Mayıs tarihlerinde Mardin Artuklu Üniversitesinin düzenlediği Uluslararası Mitoloji kongresinde, Çocuk Yazını ekip üyelerinin yer aldığı bir oturum gerçekleşti.
15-16 Mayıs tarihlerinde Mardin Artuklu Üniversitesinin düzenlediği Uluslararası Mitoloji kongresinde, Çocuk Yazını ekip üyelerinin yer aldığı bir oturum gerçekleşti.
Çocuk Yazını yeni dosyada çocuk yazınında mizahi üslupla üretilmiş içeriklere odaklanıyor. Yazılarınızı bekliyoruz!
“Paraya dair yazmak onu elde etmekten daha kolaydır; ve onu kazananlar, para hakkında sadece yazmayı başarabilenlere büyük destek verirler”.
Çocuk Yazını ve FSMVÜ Toplum Araştırmaları Merkezi işbirliğiyle gerçekleştirilen Çocuk Yazını Eleştiri Okulu başlıyor!
“Yeni kültürel anlatıyı yaratmak için yayıncılığa hayati bir rol düşüyor!”
Çocuk Kitapları: Tematik Editörlük Okulu Başlıyor!
Benim çocukluğumda Transformers, Hayalet Avcıları ve Voltran gibi transhümanist çizgi filmler, ThunderCats ve Ninja Kaplumbağalar gibi posthümanist çizgi filmler mevcuttu.
Kitabımda kaleme aldığım transhümanizm ve posthümanizm kavramları kulağımıza yeni gibi gelse de aslında yeni kavramlar değil.
Websitesini kurma nedenim artık basılı eserlerin tek başına yetersiz kalması ve öğrendiğimiz bilgilerin çoğunun web’den gelmesi.
Walter J. Ong, Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojikleşmesi kitabında teknolojinin insanın düşünme biçimine etki etmesi ve dönüştürmesi düşünüldüğünde, bu etkinin yazının icadıyla zaten gerçekleşmiş olduğunu vurgular.
Müziğe dair ve oyunsu bir isim bulmak istedik. Benim küçükken en sevdiğim oyun saklambaçtı. Saz da tüm enstrümanların genel adı olduğundan kelime ile biraz oynayarak Sazlambaç dedik. Tahir’in fikriydi, çok sevdik.
Çocuk Yazını söyleşileri başladı! Kasım ve Aralık aylarında birbirinden değerli konukları ağırlayacağımız söyleşilerle karşınızdayız. Pazartesi ve Cumartesi akşamlarınızı bize ayırın!
Çocuk Yazını'nda Kasım ayı boyunca sürecek atölyeler başladı!
Çocuk Yazını Aralık 2021 Sayısı için Yazı Çağrısı! Çizgi roman ve manga çocuk edebiyatının ne'si olur?
Euro 2020 devam ederken Haziran futbol dosyamızla karşınızdayız!
Evet, yüreğimdeki en unutulmaz resim ve en buruk tebessüm, Çanakkaleli Necati''ye ait. Bazen kaldığı otel odasında bizi kabul eder, o daracık yerde bile ders çalışırdık. Masasında hiç hoşlanmadığım Fakir Baykurt ve benzeri yazarların romanları olurdu
"Dünyada çocuk edebiyatı çoktan olağan bir disiplin alanı hâlinde üniversitelerin ilgili bölümlerinde yerini aldı ve bu gelişerek sürüyor.
"Aradan bir zaman geçtikten sonra bütün bu “ağlamalı” kitap ve filmlerin ne kadar da “gerçek olmadığını”, “bu kadar net bir iyilik ve kötülük ayrımı olmayacağını” düşünmeye başlamıştım.
Bütün çizgi romanlar ve televizyondaki dizi ve filmler bana edebiyat araştırmacılığında da iyi olduğum şeyi, sentaksı, sözdizimini takip etmeyi öğrettiler. Beni okuma konusunda yönlendiren akrabam ve öğretmenim olmadı.
“Ben, konvansiyonel olmamayı ve toplumsal cinsiyet rollerinin uygun gördüğü davranışlara meydan okumayı Pippi’den öğrendim. Hiç bir zaman onun kadar radikal ve cesur olamadıysam da o hep benim idolüm olarak kaldı.
70'lerin sonunda geçti çocukluğum. O zamanlar Milliyet Çocuk Dergisi, klasikleri çizgi roman olarak yayımlıyordu, büyük heyecanla her hafta bu seriyi takip ederdim.
"Sanırım bir başka noktada adalet duyguma seslenen metinler hoşuma gidiyordu. Ne güzel ki, haklının yanında olmak lezzeti bir çocuk için estetik tecrübeye dönüşebiliyor. Buna birçok klasik metni örnek göstermek mümkün.
"İnce Memed'i 9 yaşındayken evde tesadüfen bulup okudum. Yaşıma hiç uygun olmadığını hem ben hem de annem ve babam çok sonraları anladık; sanırım okuyor olabileceğime hiç ihtimal vermemişlerdi.
Üç yıl önce çocuk yazınına eleştirel bir perspektif kazandırmak üzere çıktığımız bu yolda sizlerin de desteğiyle çok özel bir tecrübe edindik.
Kitabın okura ulaşmasında ciddi bir emek varsa bu bütünlüklü bir emektir ve okur eline aldığında gördüğü şeyde bunu teker teker fark etmez. Dengeler güzelse zaten bu iyi bir ekip işi çıktığını gösterir.
Temel mesele, çocukların yaşına göre kitabın rahat okunabilir olması.
Yayınevlerinin dosya kabul etme, kitap seçme kıstasları ve öncelikleri -yayın ilkeleri doğrultusunda- farklılık gösterebilir. Ama genel bir şablon oluşturacaksak, her şey yazarın dosyasını bir biçimde yayınevine ulaştırmasıyla başlar.
Her kitap aynı ebatta, aynı tarzda sunulamaz. Mesela kurgu olmayan bir kitapsa genelde büyük ebatlar tercih ederiz. Ama kurguyu daha küçük ebatlarda çalışırız.
Günümüzde sırf çizeri için, sırf çevirisinin alınacak tat için okumayı tercih ettiğimiz kitaplar var.
Çizimler en az hikâyeler kadar önemli bizim için. Çocukların hikâyeleri özümsemeleri ve görsel estetiklerinin gelişimi konusunda çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Her metni elbette ama özellikle çocuklarla ilgili metinleri daha titizlikle ele almak gerektiğini düşünenlerdenim. Bu sebeple ilk olarak pedagojik açıdan yaş grupları bizim için önemli oluyor. Metinleri hedef kitlenin yaş grubuna göre ayırıyoruz.
Bir metni yayıma hazırlamadan önce çok da kısa olmayan bir düşünme süresi geçiriyoruz.
Gerek yabancı gerek yerli kitapların hazırlanışında yayınevleri risk de alır. Çünkü yeni bir ebeveyn profiliyle karşı karşıyayız. Arada bize şikâyetler geliyor.
Doğru metinle doğru çizeri buluşturmak çok önemli. Çok iyi bir hikâye, o hikâyenin ruhunu yakalayamayan çizimler sebebiyle okuyucusuna ulaşamayabilir.
Çevirmenler, metni, kaynak dilden hedef dile, hedef dili en doğru şekilde kullanarak kazandırır; editörler, metnin hedef dilde en güzel şekilde ifade edilmesini sağlar.
Editör hem mutfağı kontrol eden ve döndüren bir aşçı hem de bir gurme gibi olmak zorunda.
Yayınevi tüm kitaplarını belli bir formatta yayımlayabilir. Yahut formatları yaş gruplarına veya tarzlarına göre ayırabilir. Burada seçimleri etkileyen iki faktör var.
Çok fazla kedili kitap var. Ama asıl konu şu: Kediler, hak ettikleri şekilde o kitabın cümlelerinin en özel köşesine yerleştiriliyor mu? Gerçek hayatta tüm kediler, uyumak için en rahat ve özel yerin neresi olduğunu bilir.
Fransız düşünür Hippolyte Taine, “Birçok filozof ve kedi üzerinde çalıştım. Kedilerin bilgeliği sonsuz derecede üstün,” demiş. Sanırım kedinin çocuk edebiyatında çok rastlanan bir kahraman olması bundandır.
Kedi kahramanlı çocuk kitaplarında dikkatimi çeken en önemli özellik, öykünün çoğunlukla kedi kahraman ağzından anlatılıyor olması.
Kedi yakınlarımızda yaşamasına rağmen tam olarak evcilleşmiş bir canlı türü değil. Estetik bir görüntüsü var. Tüyleri okşama hissi verse de tırnakları her an tırmık yiyebileceğiniz ihtimalini de hatırlatır. Kedi bol sürpriz içeren bir varlıktır.
En çok rastlanan karakterin kedi olmasını günlük hayatta çok karşılaşılan ve çocukların sempatiyle yaklaştıkları bir hayvan olmasına bağlıyorum.
Kedinin bazı yetişkinlere bencilce, nankörce gelen tavırlarının aslında onun tabiatının bir gereği olduğunu çocuklar daha kolay anlıyor sanki. Kedibüdü’nün afacanlıkları Garfield’in hımbıllığı kedi sevenleri rahatsız etmiyor.
Kediler, kitaplar ve çocuklar dünyanın en keyifli üçlüsü olabilir diye büyük bir iddia peşindeyim son zamanlarda. Hele de New York’ta kitapçı kitapçı gezip; kedi hikâyelerinin ardı sıra gitmek ha-ri-kaaymış.
Çocukluğumu yetişkinlikle değiş tokuş ettiğim dönemeçte, hem çocukken hem değilken okumuştum Burroughs ustanın İçerdeki Kedi kitabını. Birçok şeyin yanı sıra yabani küçük kedi çeşitlerini de öğrenmiştim kitaptan.
Doğrusunu söylemek gerekirse ben, kedileri seven yazarların kitaplarını türü ve konusu ne olursa olsun seviyorum. Onların metinleri diğerlerinkine hiç benzemez.
Evde beslenme izni en çok verilen hayvanlardan biri kedi, biri kuş. Evde beslenmese de her mahallede "mahallenin kedisi" olur, esnaf ve kediseverler ortak beslerler.
Dinozorlar durduk yerde kimsenin aklına gelmezdi de, çocuklar tehlikeli görünümünü ama bir o kadar da sevimliliğini sevdiği için edebiyatımıza girip keyiflerince yayıldılar.
Çocukken çok kitap okuduğumu, okumak için imkânımın olduğunu söyleyemem. Kitapsız ve kedisiz bir evde büyüdüm. Belki de bu yüzden kedileri, kitapları ve kahramanı kedi olan kitapları daha çok sevdim sonrasında.
Eğer efsanenin izinden gidersek kediler Nuh Tufanı’ndan beri bizimle. İnsanlarla bu kadar iç içe, bebeğinden ihtiyarına herkesin yanında duran bu canların kitap sayfaları arasına da sızabilmesi bana hiç şaşırtıcı gelmiyor.
Ortaçağ’da kanonizasyonu büyük ölçüde tamamlanmış Doğu masallarında ve 19. yüzyıldaki ulusal dil ve kültür eksenli derlenmiş Avrupa masallarında aristokrasiden kolay kolay kaçamıyoruz.
Masallarda mayalanmış olaylar anlatılır; onun hamuru dil, mayası zamandır. Kıvamı tutturmak ise anlatıcının maharetine bağlıdır.
Eğer toplumda bir sıkıntı, bir dert varsa bu doğrultuda ihtiyaçlar ortaya çıkar. Dijitalleşme ve internet bağımlılığı ‘sosyal iletişim’ alanında geliştirmemiz gereken ihtiyaçları doğurdu. Hikâye anlatıcılığına bu sebeple talep arttı.
Eğer masal çocuklar içinse, sonu tatlı bitmeli. Bırakın hiç olmazsa çocukluklarında mutlu yaşasınlar. Onların yaşam sevinçlerini ellerinden almak da ne oluyor? Zamanı gelince, gerçeklerle yüzleşecekler nasıl olsa.
Sadece masallar için değil, aslında tüm anlatı türlerinin olmazsa olmazı; daha doğrusu, “o” olduğu zaman “olduğu” bir şey var, fakat nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
Popüler olan her şey hâliyle insana itici geliyor. Hele bu masal anlatıcılığının yetişkinlere yönelik çalışmaları bana hayli tuhaf ve zorlama geliyor. Ama belki de yetişkinler için bir sosyalleşme ihtiyacıdır, bilemiyorum.
İdeolojiyi ben bir kişinin hayatı anlamlandırması olarak görüyorum. Hâl böyle olunca da ideolojisiz bir metnin olabileceğini düşünmüyorum. Kendimizi ifade ettiğimiz her cümle, her metin bir ideoloji barındırır.
Masalların yeniden yazımına karşı değilim. Hatta bunun gerekli olduğunu da düşünüyorum. Çünkü her yeniden yazım esasında kendi çağının ihtiyaçlarına cevap verme çabasıdır.
Yarım yüzyıldan uzun bir süredir insanlık birbirinin anlattığını dinlemek yerine ekran başında başkalarının hayatını izlemeyi tercih ediyor.
İnsanın yüreğini sızlatan, bu coğrafyadaki insanların öyle ya da böyle paylaştığı çağrışımlı birtakım sözler var. Duyguları en damıtılmış şekilde aktaran tabirler.
Edebiyat tek bir parça, uç uca ekleniyor metinler benim fikrimce. Postmodernizm masalı ayrı bir yere yerleştirdi. Metinler arasılık değerli bence. Hepsi de şimdi masalların çokça anlatılması gibi. Bizi birleştirici bir gücü var.
Masalcılar geri döndü! Anlatıcılığın büyükşehirlerimizde yeniden canlanması çok güzel. “Geleneğin yeniden icadı” mı? Olsun, ne zararı var. Gelenek kendini yeniden icat ederek sürdürmez mi zaten. Masallar böyle yürümediler mi evvel zamandan günümüze.
Benim annem ilkokul öğretmeni, titiz bir kadındı ama bizi hep mutfakta yanında isterdi. Şimdi fark ediyorum sıkıntılı zamanlarımızda mutfakla terapi yapıyormuş bize. Normalde karşısına oturtsa, o kırmızı koltuğa yatırıp “Anlat bakalım okulda ne oldu,
Zengin Türkçeyi çok önemsiyorum. Çocuklar mecazı çok kolay anlamazlar mesela ama Türkçe mecazlı bir dildir, bunun dozunu ayarlamak çok önemlidir. Dokuz yaşındaki bir çocukla, beş yaşındaki bir çocuk için kullanacağınız dil aynı değildir.
Ebeveynler çok müdahil oluyor çocuklarına, duygularına. Hatta yaşadıkları kırgınlıkları hemen tamir edebileceklerini zannediyorlar.