Çocuklar için sürükleyici, uzunca bir roman, yetişkinler içinse bir çırpıda okunacak etkileyici bir novella olan Babam ve Ben, dilimize 2014 yılında çevrilir.
Çocuklar için sürükleyici, uzunca bir roman, yetişkinler içinse bir çırpıda okunacak etkileyici bir novella olan Babam ve Ben, dilimize 2014 yılında çevrilir. Yazarı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Patrick Modiano ülkemizde az tanınır olsa da, çizeri Jean-Jacques Sempé’nin hayranı çoktur. Bu iki sıra dışı adam, Modiano ve Sempé, üst düzey bir uyum içerisinde hareket ederek; okurda şüphe uyandıracak ve anlatılanların doğruluğunu sorgulatacak detaylarla müphem bir metin kurgularlar. Satır aralarına gizlenen ironiler, neredeyse ayrı bir kahramanmış gibi titizlikle kullanılan “gözlük” simgesi, kelimelerin çağrışımlarıyla oluşturulmuş gizemli atmosfer ve kahramanların sahte isimler kullandıklarının ima edilmesiyle; Babam ve Ben’in sıcak baba-kız hikâyesi, son derece tekinsiz bir atmosfer üzerine kurulur.
Gözlük: İki Ayrı Dünya Mümkün
Patrick Modiano’nun postmodern bir oyundan ziyade Fransa’nın anlatı zamanındaki toplumsal gerçekliğine işaret etmek üzere kurmaya çalıştığı tekinsiz atmosferde en önemli aracı gözlüktür. Başkahraman Catherine Certitude, anlatı başladığı sırada Amerika’dadır; küçük bir kızın dans etmeden önce gözlüğünü çıkardığını görür ve otuz yıl öncesine, Fransa’da geçirdiği çocukluk günlerine döner. Gözlük, henüz daha açılış sahnesinde kendisine yer bularak; metin içerisinde dikkate değer bir anlam taşıdığına işaret eder aslında. Catherine ve babası Georges Certitude, gözlüklerini bazen çıkarmayı bazen takmayı tercih ederek iki ayrı dünyanın varlığını mümkün kılarlar kendilerine:
Gözlüksüz gördüğüm dünyanın girinti ve çıkıntıları yoktu; yanağımı dayadığım ve sonunda üzerinde uyuyakaldığım büyük bir yastık kadar yumuşaktı. (…) [Gözlüklerimi taktığımda ise] her şey alışılmış ciddiyetine yeniden kavuşurdu. [Onlarla] dünyayı olduğu gibi görürdüm. Hayal kurmak güçleşirdi. (Modiano, 5-6)
Baba ve kızdan müteşekkil Certitude ailesi, tüm hatlarına vakıf oldukları keskin görüntülerdense gözlüklerini çıkardıkları anda flulaşan, sınırlarını seçemedikleri, emin olamadıkları, bu sebeple hayal kurma becerilerinin sürekli tetiklendiği görüntülerden yanadır. Bu detay, kahramanların gerçeklikten kaçtıklarına, hayalî ve yumuşak olanı tercih ettiklerine dair ilk işarettir. Babanın tercih sebebi, onu “gizli işler çevirmek” zorunda bırakan anlatı zamanının zorlu şartları iken küçük kızınki hayal kurma lezzetini yoğun şekilde duyduğu çocukluk dönemindendir. Gerçeklikten ısrarla uzaklaşmaya çalışan bu iki kahramana soyadı olarak “gerçeklik” anlamına gelen “Certitude”[1] kelimesini seçmesi ise Modiano’nun okuru gülümseten ironilerinden biridir.
Gözlüğün başlı başına bir karaktermiş gibi metne anlam kattığı örneklerden biri de Odile’in annesinin güneş gözlüğünün ardına saklanmak suretiyle Bay Certitude’u görmeyi reddettiği sahnedir. Catherine’in dans okulundan arkadaşı Odile, anne ve babasından habersiz, kitabın iki başkahramanını evlerindeki davete çağırır. Sosyetenin katıldığı bu özel davette baba Certitude adeta görünmezdir; kimse kendisiyle konuşmaz. Odile onu ailesi ile tanıştırmak istediğindeyse, Bayan Ancorena güneş gözlüklerini bir set gibi aralarına çekerek kendisini görmezden gelir. Gözlüğün burun üzerindeki varlığı, kitap içerisinde o ana dek daima gerçeği göstermeye, görüneni daha da belirginleştirmeye yararken; ilk defa bu sahnede bir gözlük, karanlık camlarıyla gerçeği karartmaya, örtmeye yaramıştır. İster numaralı gözlük olsun ve gerçekleri belirginleştirsin, ister güneş gözlüğü olsun görüneni karartsın; her iki sahnede de “gözlük”e biçilen rol metnin gerçeklik tartışmasına araç olacak cinstendir.
Ailenin Aidiyetsizliğini Daima Hatırlatan Kuzey Garı
Babam ve Ben’in açılış sahnesinde yetişkin Catherine Certitude Amerika’dadır; otuz yıl öncesine, çocukluğuna döndüğünde ise babası ile kendisinin Fransa’da bulunduğunu, fakat annesinin o zamanlar da Amerika’da olduğunu belirtir. Anne gitmek “zorunda” kalmıştır, çünkü memleketini “çok özlemiştir.” Baba ise “işlerini” hallettikten hemen sonra kızını da alıp eşinin yanına gidecektir. Kitabın henüz daha başında yetişkin Catherine’in Amerika’da olduğunu öğrenen okur, Fransa’da geçen günlerin geçici olduğuna şartlanır ister istemez. Oradaki günlerin biteceğini ve sonunda sahiden bir şekilde Amerika’ya gidileceğini biliyordur çünkü artık. Babanın Amerika yolculuğunu kitabın daha başında vadetmesi ise Fransa günlerinin geçiciliğine dair yine çok benzer bir beklenti uyandırır okurda.
Fransa’da çok uzun süre kalınmayacağının altını en çok çizen detay ise Kuzey Garı’nın metin içerisinde sürekli hatırlatılmasıdır. Kızının dans dersleri esnasında bir bankın ucuna oturup onu bekleyen baba Certitude için şunları söyler kızı Catherine: “Bazen arkasındaki pencereden Kuzey Garı’na, peronun ışıklarına ve uzak yerlere giden trenlere bakardı.” Ya da Catherine’in gözlüklerini stüdyoda unuttuğunu fark edip geri döndüğü akşam, loş ışıklar altında tek başına dans ettiği sahne son derece büyülü çizilmiştir. Dansçı olmak isteyen küçük bir kız, buna imkân bulduğu, hayallerini gerçekleştirdiği yerde ve zamanda, niçin durup Kuzey Garı’nın peronlarını seyreder? Dans stüdyosu gibi kendilerini en çok ait hissettikleri yerde dahi “bir gün buradan gidecekleri, gitmek zorunda kalacakları” hep aklındadır çünkü. Bu noktada Bay Certitude’un Amerika’ya gideceklerinin haberini Kuzey Garı ile ilişkilendirerek vermesi de son derece anlamlıdır:
Catherine, babam haklıydı. Bir gün Kuzey Garı’na geldi ve burada kalmaya karar verdi. Hauteville Caddesi’ndeki dükkânımızı o açtı. Bu semtte oturması gerektiğini düşünüyordu çünkü burada garlar vardı. Eğer bir gün gitmek istersek her şey daha kolay olacaktı… Gidelim mi Catherine? Sen de yolculuğa çıkmak istemez misin? Yeni ufuklara yelken açmak? (71)
Ailenin bu ülkede yaşamaya dair tedirginliklerinin, aidiyetsizliklerinin birkaç kuşak öncesine dayandığını işaret eden bu satırlarda dikkati çeken; yerleşilen yere dahi gitmek planları kurularak karar verilmiş olmasıdır. Anlaşılır ki baba ve kız, oranın “yerlileri” değildir. Babanın gözünün sürekli trenlerde olduğunun satır aralarında ima edilmesi, hayatı babasına öykünerek yaşayan küçük kızın da gözünün ara sıra gara kaçtığının hissettirilmesi; Certitude ailesini metin boyunca tedirgin, tutunamayan, yaşadığı yer ile bağ kuramayan bir havaya bürür. Tüm bunların sonunda okurda kalan duygu ise karakterlerin Fransa’da daha fazla yaşayamayacaklarına dair intibadır.
Kelimelerin Çağrışımları ile “Kurulan” Gizem
Babam ve Ben’in anlatıcısı, sonunda Amerika’ya yerleşmiş ve artık olayların bilinmezlerini çözmüş bir yetişkin olsa da, Fransa’da geçirdiği günleri çocukluğunun gözüyle anlatır. Hadiseleri anlamlandıramadığı cümlelerinden açıkça belli olan bu çocuk bakışı aracılığıyla, Bay Certitude’un ne iş yaptığı, kimlerle görüştüğü belirsizliğini kitap boyunca korur. Tam anlamıyla bir dükkân değil, “dükkâna benzer bir yer” (9) olan iş yerine gelip giden kutular vardır. Kutu, anlatıya müphemiyet kazandırmak için seçilebilecek en uygun nesnedir, çünkü kutuyu açmadığınız sürece söylenen nesnenin içeride gerçekten var olup olmadığından emin olamazsınız. Neredeyse hiç açılmayan ve her seferinde farklı adamlar tarafından ve özellikle “geceleri” (20) taşınan bu kutular, bu yüzden kitaptaki gizemli havanın başrolüdür. Küçük kız babasına birkaç kez ne iş yaptığını sorsa da “paket işindeyim” (26) gibi kapalı cevaplarla karşılaşır. Modiano’nun satır aralarına sakladığı bir ironiyi daha hatırlamanın tam zamanıdır: Catherine’in annesi yetenekli bir dansçıdır ve Bay Certitude da aynı koreografide revü dansçılarını taşıyan “taşıyıcılardan” biridir. Başkahramanı bir zamanlar sahnede, sanatın içinde bir “taşıyıcı” olarak gösterip sonra yasa dışılığı ima edilen paket işindeki bir “taşıyıcıya” dönüştürmek, kelimenin çift anlamlılığı ile işaret edilen ikinci durumun vahameti; Modiano’nun trajikomik ironi örneklerinden biridir.
Catherine’in tesadüfen bulduğu babasının kayıt defterinde; gelen sütunu altında “radyo, gömlek” gibi nesneler; giden sütununda ise “asker ayakkabıları, elektrikli motorlar” yer almaktadır. Babanın gerçek isminin Georges değil, Albert olduğunu ve değiştirdiği soyadında da Tse, Tits, Czer gibi heceler (19) bulunduğunu öğrenen dikkatli okur, onun başka bir etnik kökene sahip olduğunu ve askerlere Fransa’nın aleyhinde destek verme ihtimalinin bulunduğunu fark edecektir. Çocuk okurunsa bunu fark etmesine imkân yoktur. Fakat bu hikâyeyi bir çocuk edebiyatı ürünü olarak kurgulamakla Modiano’nun istediği, işlerin “göründüğü gibi olmadığını” kurduğu müphemiyetle çocuklara sezdirmektir. Bunu okura tekinsizlik, güvensizlik duygularını bırakmakla başarır. Bu noktada, seçmiş olduğu kelimeleri çağrışımlarıyla birlikte incelemekte fayda var: “İş geceleri yapılırdı. Çoğu zaman, oldukları yerde durmalarına rağmen motorları çalışmaya devam eden kamyonlar beni uykumdan uyandırırdı. Odamın penceresinden, dükkâna girip çıkan ve kutular taşıyan adamlar görürdüm.” (20) İşin gecenin “karanlığında” yapılmasının yanı sıra dikkati çeken bir başka nokta; kamyonlar duruyor olmasına rağmen motorlarının çalışmasıdır. Bu gürültülü motor sesi, her an gitmeye, “kaçmaya” hazır bir duruş intibaı uyandırmaktadır okuyanda. Kutuları taşıyan adamların isimlerinin zikredilmemesi, tanıdık olmadıklarının ima edilmesi de yine çok anlamlıdır. Bu detay, kutuları taşıyan kişilerin sıradan insanlar gibi isimleriyle var olamayacaklarına; görünür değil saklı, bilinmez, isimsiz olmaları gerektiğine dair bir his bırakmaktadır. Ya da sürekli değişen bu simaları, aynı kişilerin sürekli gelmesinin, görünmesinin tehlikeli olabileceğine dair bir işaret olarak yorumlamak da mümkündür.
Bay Certitude’un makbuz imzaladığı sahnelerde “hızla” (35) zarfının kullanılması da oldukça anlamlıdır: Bu zarf okurda, ‘Certitude tehlikeli bir iş yaparken yakalanmaktan korkuyor, iş bitsin ve adamlar bir an evvel gitsin istiyor’ düşüncelerini uyandırır. Hatıra fotoğrafındaki kadın için “sadece bir hostesti” (47) demesi ve daha fazla açıklama yapmaktan çekinmesi, Amerika’daki eşinden Catherine’e kısacık kendisine uzun uzun mektuplar gelmesi, iş yapacağı “eski pardösülü, bıyıklı adamlarla” (23) parkta buluşmak isteyerek yaptığı işi normalleştirme ve dikkat çekmeme çabası, ama o kişilerle “sırayla” (27) görüşerek ister istemez normalin dışına çıkması ve daha birçok örnek; Bay Certitude’un sahiden “bir dolaplar çevirdiğine” (91) delildir. Çocuk okurun politik göndermeleri anlamasına imkân yoktur; fakat yukarıda bahsi geçen detaylar ve kelimelerin sebep olduğu duygu çağrışımlarıyla Fransa’nın Certitude ailesi için “tekinsiz” bir yer olduğunu kolaylıkla sezerler. Onlarda bırakmayı başardığı bu hisler sebebiyle Modiano’nun atmosfer kurma becerisi tüm övgülere değerdir.
Sahte İsimler: Olduğun Kişi Olamamak
Patrick Modiano’nun, anlatı zamanında Fransa’daki yaşamın gerçeklik ve güven üzerine kurulu olmadığına dair imalarının en belirgini; metindeki pek çok karakterin sahte isim kullanma ihtiyacı duyması ya da bir anda gözden kaybolmalırıdır. Catherine’in dans hocası Galina Dismailova, kendisini tanıttığı gibi Rus kökenli biri değil; kurmaca gerçekliğinde Odette Marchal ismini taşıyan Saint Mandéli bir Fransız’dır. Bir diğer örnek; Catherine’i ve babasını evlerindeki davete çağıran Odile ve sosyeteye mensup ailesidir. O davetten sonra bir anda görünmez olurlar; Ancorena ailesinin 21 numaradaki evleri adres defterinde bulunamamakta, sıralama ilginç bir şekilde 19’dan 23’e atlamaktadır. Dans hocasının, bir anda ortadan kaybolan ailenin kendisine bir aylık kurs borcu olduğunu söylemesi de (67) varlıklı ve göz önünde bu ailenin göründüğü gibi yaşamadığının en açık ispatıdır. Bay Certitude ile davette konuşan ve ona kartını vererek iletişimde kalmak istediğini belirten René Tabéelion da metin içerisinde bir anda görünmez ve ulaşılmaz olan karakterlerdendir.
Okurun şimdiye dek kendisine verilmiş bilgilere dair güveninin en çok sarsıldığı sahne ise baba Certitude’un isminin “gerçekte” Georges değil Albert olduğunun öğrenildiği kısımdır. Patrick Modiano, toplumsal gerçekçi bir tavırla; anlatı zamanında Fransa’da yaşayanların, etnik köken veya politik sebeplerle isim değiştirme ihtiyacı duyduklarına gönderme yapar. Fakat çocuk okurlara bu sebepleri açıkça göstermek için henüz erken olduğunun kendisi de farkındadır. Bu sebeple durumu açıkça göstermek yerine; çeşitli imalar ve üst düzey atmosfer kurma becerisiyle çocuklara “hissettirmekte” bulur.
Sempé Çizimlerinin Metnin Müphemiyetine Katkısı
Jean-Jacques Sempé’nin, mevcut hikâyeleri çizgileriyle daha da derinleştirme kabiliyetine hayran olmamak elde değildir. Okur, bu kabiliyet ve dehanın açık örneklerinden birine Babam ve Ben’de rastlar. Bu noktada, yazının girişinde zikredilen ‘Modiano ile üst düzey uyumunu’ ve çizimlerinin metne nasıl katkı sağladığını izah etmek gerekir:
Sempé, Modiano’nun bilinçli şekilde kurduğu müphemiyete, çizimlere bakan kişinin konumunu duruma göre değiştirerek katkı sağlar. Catherine ve Georges Certitude’un baba-kız olarak paylaştığı -ev halleri gibi- özel anlarda ya da Catherine dans ederken, uyurken, hayal kurarken, baba ve kız ortak bir duyguyu bakışlarıyla paylaşırken Sempé daima direkt çizer karakterleri. Araya başka nesneler koymadan, yakından ve çizime bakan kişinin herhangi bir engel duymadan onları görebileceği şekilde. Böyle anlar, anlatıcının çocuk Catherine olduğunu hatırlarsak; en sahih zamanlardır. Belirsizlik, şüphe, kaçamak yoktur, sadece ilişkinin sıcaklığı ön plandadır. Fakat Bay Certitude’un işi veya “dükkânına benzer yer” söz konusu olduğunda araya nesneler koyar Sempé. Kitabın başında baba ve kızın tartıya çıktıkları sahneyi hatırlayalım: Sempé onları mutlu ama arkada -uzakta-, ağzı sıkı sıkı kapatılmış kutuların ardında çizer. Birlikte haftanın beş günü La Picerdie restoranında yedikleri öğlen yemeklerinde de bu bakış aynıyla geçerlidir. Sempé baba ve kızın oturdukları masayı direkt çizmez; kalabalığın, küçük kızın sözünü ettiği “bıyıklı ve eski pardösülü adamların” içinde, geride resmeder. Çizen kişinin durduğu yer, başka bir masadan baba-kızın “gözetlendiği” izlenimini uyandırmaktadır.
Uzaktan bakma, hatta gözetleme hissini ise en çok dükkânın yer aldığı geniş sokak çizimlerinde tecrübe eder okur. Sempé, “Casterade & Certitude” tabelasının daima yarım görüneceği bir bakış açısıyla, binaların ardından resmeder dükkânı. Direkt şekilde girişe yer vermez. Aynı şekilde Bay Certitude, Amerika’da gittiğinde ve yeni ortağı Bay Smith ile dükkân açtığında da tabela “Smith & Cert” şeklinde yarım haliyle görünür. Bay Certitude’un işinin belirsizliğine ya da çevirdiği dolaplara dair imalara kalemiyle sık sık yer veren Modiano’ya ek olarak, Sempé de çizimleriyle bu açık ve net olmayışa, gizli kapaklı işlere atıfta bulunur. Bu tezi kuvvetlendiren en açık örnek ise Certitude Fransa’daki dükkânını devredince, yeni ortağın adının tabelaya yazıldığı sahnedir: “Casterade & Chevreau”. Buradaki çizimde sokak görüntüsü ya da geniş bir açı yer almamış, direkt dükkânın kendisine, girişine odaklanılmıştır. Sempé, Certitude’un işine ve kızı ile ilişkisi dışındaki hayatına hep uzaktan, binaların ardından bakan bir gözle eşlik eder hikâyeye. Yarım çizilen tabela detayı, bakan kişinin saklandığına, tam anlamıyla açığa çıkamadığına dair bir intiba uyandırır okurda. Bu intiba da “gözetleme” duygusunu beraberinde getirir; Bay Certitude’un “işlerine” dair duyulan şüpheleri körükler. Bu aynı zamanda, Modiano ve Sempé’nin “atmosfer kurma” noktasında büyük bir uyum içerisinde hareket ettiklerinin de göstergesidir.
Sonuç
Ülkelerin geçirdiği siyasi ve onun etkisinde yaşanan toplumsal dönüşümleri açıkça anlatmak için çocukluk çok erken bir dönemdir. Modiano’nun savaşın etkilerinden, yıkıcı taraflarından, güven ortamını alıp götürmesinden açıkça bahsetmesine imkân yoktur; fakat bunu çocuklara hissettirebilir. Toplumsal derdi olan bir romancı olarak oturur masanın başına ve Babam ve Ben’i tekinsiz bir atmosferde, müphemiyet içinde, şüpheleri ima ede ede kurgular. Baba Certitude’un tam olarak ne iş yaptığını kesinlikle söylemez, ama dikkatli kelime seçimleri ve kahramanlarının adını soyadını değiştirmek zorunda kalmaları gibi detaylarla, dönemin zorlu şartlarına işaret eder. Sempé çizimleriyle hikâye gittikçe derinleşir ve çocuk okur sıcak baba kız ilişkisinin ardındaki güvensiz atmosferi iyice hisseder. Çocuk, bu güvensizliğin, baba kızın ve diğer pek çok kahramanın Fransa’ya duyduğu aidiyetsizliğin etnik ve politik farklılıklara dayanan sebeplerini idrak edemez belki, yazarın bıraktığı ipuçlarını da kaçırır; yine de Babam ve Ben yazınsal amacına ulaşacaktır: Çünkü müphemiyetin bıraktığı o tam vakıf olamama, hadiselerin iç yüzünü anlayamama hali, çocuk okurun zihninde daima kalacaktır. -Modiano gibi ben de- temenni ederim ki o çocuk bir yetişkin olduğu zaman kitabı yeniden okumak için eline alacaktır. Bu yüzden bir çocuk romanı ve yetişkin novellası olarak Babam ve Ben amacına ulaşacaktır; derdini aynı kişiye çocukken sezdirdiği, yetişkin olduğunda ise açıkça gösterdiği için.
Kaynakça
Modiano, Patrick. Babam ve Ben. Ankara: Tudem Yayınları, 2014.
[1] Soyadı meselesinde, okuru Modiano’nun kalemine hayran bırakacak bir detay daha gizlidir: Certitude kelimesi ailenin gerçek soyadı değildir; bu detay, anlatıda verilen bilgilerin doğruluğunu sorgulatması, anlatılanlara karşı okurda güvensizlik hissi uyandırması bakımından şu an okuduğunuz metnin tezini desteklese de dipnotta üzerinde durulacak nokta bu değildir. Bu sahneden ayrıca bahsetmek gerekir; çünkü Modiano bu sahnede Catherine karakteri aracılığıyla muhteşem bir çocuk bakışı örneği sunmuştur. Catherine Certitude 19. sayfada şunları söyler: “Babam bana asıl soyadımızın çok daha karmaşık olduğunu açıklamıştı. Aşağı yukarı şuna benzer bir şeydi: Tscertistscekvadze ya da Chetitudjvili. (…) Nüfus dairesinin ıssız ve güneşli ofisinde suratsız bir memur tek başına oturuyormuş. Babamın oldukça karmaşık olan soyadını dosyaya geçirmeye çalışırken derin bir iç çekmiş. Mekanik bir hareketle, sanki babamın soyadındaki Czer, Tser, Tits ve Tce’ler ona etrafında bulunan yüzlerce böceğin vızıldamasını hatırlatıyormuş gibi, bu görünmez arı, sivrisinek ve cırcırböceği topluluğunu başından savmak istemiş. ‘İnsanı yoran bir soyadınız var.’ demiş babama alnını silerek. ‘Biraz basitleştirmeye ne dersiniz? Mesela Certitude nasıl olur?’” Açıkça söylenmese de ailenin soyadını değiştirme sebebi, karakterin kurmaca gerçekliğinde sahip olduğu esas etnik kimliğin -bir Fransız olmadığı açıktır- Fransa’nın o dönem şartlarında yaşamayı zorlaştırmasıdır. Çocuk okurun bunu fark etmesine imkân olmasa da babanın kızına durumu açıklarken böyle bir hikâye uydurması ve soyadındaki hecelerin arı ve sivrisinek vızıltılarına benzetilmesi; dünya çocuk edebiyatında “çocuk bakışının” tam anlamıyla kurulduğu kusursuz örneklerden biri yapmaktadır bu sahneyi.