Duyuru&Haber

Çocuk Haklarının Farkındayım Hareketi ile 2024’e Merhaba!

Daha iyi bir yaşam, daha iyi bir fikir üzerine temellenir. Bu sebeple çocuk haklarının teorik, pratik, politik olarak gözetildiği bir yeryüzü istiyorsak farkındalığımızı ve sorumluluğumuzu arttırmak için buluşalım.

2024’ün ilk haftası, 2023’ten bir haber yazıyorum. Çünkü olan her şey tarihsel bir süreç içerisinde meydana gelir. Sonuç diye adlandırdığımız şeyler, bir sürecin önümüzde duran tarihsel kısmıdır. Bu sonuçlar ileride olacak başka sonuçlar için süreçsel etkinliğe dahil olurlar.

2023; deprem, seçimler, soykırım çerçevesinde birçok hak ihlalinin gölgesinde ama bir yandan da Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı mutluluğu ve başarı haberleriyle tamamlandı. 2023, dinamikleri yüksek olması bakımından kriz yılıydı diyebiliriz. Krizleri çözmek her zaman bizim elimizde olmaz; birçok kişi ve kurumun, kurumlar üstü yaptırımların etkinliğini gerektirir. Bununla beraber krizlere karşı baş etme mekanizması geliştirmek, mücadele kası oluşturmak dediğimiz şey, kişisel yeterliliğin ve kişisel gelişimin alanıdır. Bu sebeple bu haber yazısında 2023 yılında her anlamda sahada bilinçli bir şekilde kalma direncini korumaya özen göstermiş Oyun Çalışmaları [OÇA] topluluğunun “Çocuk Haklarının Farkındayım” hareketini yazacağım. Çünkü yeni bir yıl var önümüzde, bir koca yılın bu hareketten etkilenmesini arzuluyorum.

2023 yılında Çocuk Hakları Haftası, Gazze’de yaşanan soykırımın gölgesinde geçti. Hâl böyle olunca sosyal medyada çocuk haklarına dair sitem paylaşımları yükseldi. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne dair farkındalığın artmasının ve çocuk hakları ile ilgili paylaşımların akışa bu kadar çok düşmesinin asıl nedeninin Gazze’de yapılan katliam olması, aslından ihlalci kültürün ve işgalci yapılanmanın da beslendiği bir kaynağa dönüştü. Bu sebeple, 20 Kasım 1989’da atılmış bir imzanın yıldönümünden ileri gitmeyen bir günü, çocuk haklarına dair farkındalık çalışması şeklinde genişletmeyi, hem sahada hem de konuşma meclislerinde konu yapmayı tercih ettik. Oyun Çalışmaları topluluğunun sahaları, devam eden sahalardır. Yani bir sokak okulu şeklinde işler ve çocukların büyümesine senelerce eşlik eder. Çocuk hakları, yeni yıl, bahar bayramı gibi konular; her yıl tekrar eden, yinelenen atölye konusunu oluşturur. Ama bu yıl çocuk hakları ve çocuk hakları sözleşmesi üzerine bir negatif sorgulama “challege”ı başlamışken sadece sahada değil, konuşma alanlarında da çocuk haklarını gündem yapmaya karar verdik. “Çocuk Haklarının Farkındayım” hareketi olarak adlandırdığımız bu süreç, sosyal medyada kendi çalışmalarımızı ve sözlerimizi bu hashtag ile görünür kılmayı, canlı yayın ve zoom konuşmalarını ve saha çalışmalarını kapsıyor.

Bu minvalde İstanbul’da Tarlabaşı, Selamsız, Balat, Kazımkarabekir, Sevgi Evi; Samsun’da Sevgi Evi; Ordu’da mülteci çocuk arkadaşlarımızla saha çalışması yaptık. Çocuk haklarını konu olarak merkeze aldığımız bu sahalarda içeriğimiz sahaların bize sunabildiği olanaklara göre değişti. Sahaya göre uyarlama yapsak da en temelde, çocuk haklarının yasal varlığı hakkında illaki paylaşımda bulunduk.

Kısaca sahadan haber verecek olursak şöyle aktarabiliriz:

 

Ordu Sahamız:

Hacer ve Şeyma Genç’in sorumluluğundaki Ordu sahamızda mülteci çocuklarla çocuk hakları çalıştık. Çocuklar yasal süreç gereği ülkelerine geri dönmeleri gerektiğinden bahsettiler. Ülkelerinde savaşın daha az olduğu bir bölgeye gidip sonra tekrar Türkiye’ye dönerek beş yıllık oturma izni kazanma planlarından bahsettiler. Üstelik ülkelerinde çatışmanın az yaşandığı bölgelerdeki ev kiralarının da diğer bölgelere göre çok daha yüksek olduğundan dem vurdular. Mülteci olmanın zorlukları yetişkinleri azat etmiyor olsa da çocuk hakları açısından düşünmeye devam edelim elimizdeki hikâyeyi.

Çalıştığımız dört çocuktan ikisi Türkçe öğrenmeyi reddediyor, sınıflarında akran zorbalığı dil öğrenme dürtülerine ket vuruyor. Buna rağmen Türkiye’ye zar zor alışmışken şimdi geri gidecekler. Kendi ülkelerinin dillerini konuşabiliyorlar ama ana dillerinde okuma yazma eğitimleri yok. Türkiye’de nasıl dil bariyerinden kaynaklı başarılı olmak konusunda geriden geliyorlarsa gidecekleri yerde de aynı şekilde geriden başlayacaklar. Oraya yetişme çabaları bir anlam ifade edecek mi, bu çabaya girecekler mi bilemiyoruz. Çünkü kalıcı olmadıklarını, hiçbir yerde kalıcı olamayacaklarını biliyorlar ve sürekli bu şekilde bir oraya bir buraya giderek yaşamaya çalıştıkları bilgisine sahip bu çocuklar. Her beş yılda bir temel yaşam alanı oluşturmaya çalışıyorlar. Bu durumda eğitim hakkı, sanat hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi temel haklardan olan ama lüks gibi gözüken birçok hak bu hikâyeye dahil edilemiyor. Öyle ki “Türkiye’de neyi en çok özleyeceksin?” sorusuna cevapları yılda iki kere görebildikleri onlarla oyun oynayan saha arkadaşımız... Oysa bu paylaşım hâli sıradan şekilde ulaşabildiği bir temel hak olmalıydı.

 

Samsun Sahamız:

Hareketimiz, Şule Nur’un sorumluluğundaki Samsun sahamızda bir kuruma misafir oldu ve kurum çalışanları tarafından gözetilen, ilgili bir yerden karşılık buldu. Çocuklarla vaktimizi oyun ve sanat hakkının birlikteliğine ayırdık. Kurum çalışanları ile çocukların dahil oldukları süreç çocuklar tarafından “mutlu olma hakkı” olarak nitelendirildi.

 

Tarlabaşı Sahamız:

Her ay düzenli olarak gittiğimiz Selin Zeynep Eker ve Şeyma Çetin’in sorumluluğundaki Tarlabaşı sahasında çocuklarla çocuk hakları, hakların tesisi ve hak savunuculuğu üzerine konuşmak için alan açabildik. Hak ve ihtiyaçlar arasında ilişki kurup taleplerini dile getirmeleri ve pankart hazırlamaları için bir etkinlik tasarladık. Hazırlanan mini pankartlara “Belediye oyun alanı yapsın”, “Güvenlik sağlansın” gibi çocukların içini doldurdukları istekler yazıldı. Üzerimizden bir dronun uçtuğu sırada gerçekleşen bu atölye hali, öncelikle çocukların dinlendiği ve katılımcı olarak etkin oldukları bir çember ortamı olması niyetini taşıyordu. Yine iki ülkeye de sığmayan hayatlar, eğitimden mahrum kalan çocuklar ve hangi dili öğrenerek geleceğe tutunulabileceği üzerine sorular vardı.

 

Selamsız Sahamız:

Her ay düzenli gittiğimiz bir başka sahamız Meryem Azra Kurt ve Deniz İltekin’in sorumluluğundaki Selamsız; renkli, müzikli yapısına rağmen, çocukların avantajları konusunda tedirgin olduğumuz alanlarımızdan biri. Oyun, dans, yardımlaşma hakkı buradaki pankartlarda da belirdi. Onların genel talepleri ise biz saha öğretmenlerinin Selamsız’da okul açması oldu. :)

 

Kazımkarabekir Mahallesi Sahamız:

Beyza Tekin’in sorumluluğundaki esnek sahamız Kazımkarabekir Mahallesi’nde çocuk hakları deyince, Milli Eğitim Bakanı’na, okulun yaşamlarını ve nefes almalarını zorlaştırıyor olmasına dair şikayetler duyduk. Mahallenin dinamiğine göre çocukların dertleri ve ihtiyaçları da değişiyor tabii.

 

Balat Sahamız:

Yaren Gül Kılıç’ın sorumluluğundaki Balat sahasınaysa biz gittik ama yağmur sebebiyle çocukları bulamayınca saha sorumlusu arkadaşlar olarak birbirimizle oynadık.

 

İstanbul Sevgi Evi Sahamız:

Düzenli sahalarımızdan olan Sümeyye Bardakçı’nın sorumluluğundaki Sevgi Evi sahasında ise birlikte Spirit filmini izledik. Çocuklar büyürken belki de çok az şeyin ihtiyaç olduğunu sanma gafletine düşebiliyoruz. Bunu kırmak için iyi vakitleri, sanatsal atmosferleri, kültürel ihtiyaçları düzenli olarak hayatlarında bulundurmaya çalışıyoruz. Sinema da bunlardan birisi. Spirit filmi ise atların başrolde olduğu haklar üzerine metaforik olarak konuşabileceğimiz bir film. Filmin ardından rehberlerin kurdukları çemberlerde, film üzerine katılımcılıklarımızın arttığı bir dilim gerçekleştirmeye çalıştık. Çocuk arkadaşlarımızdan film sonrası kahraman için “Annesinin yanında olmaya hakkı vardı,” şeklinde bir dönüt geldi.

Sahalarda çocuklarla doğrudan “çocuk hakları” vurgusunu yaptığımız atölyeleri paylaşsak da çocuklardan beklentimiz, hakları ihlal etmeleriyle ilgili değil. Çünkü çocuk haklarını ihlal eden çocuklar değil. Bu sebeple çocuk haklarına dair farkındalık çalışmasını konuşma çemberlerine de taşıdık ve Çocuk Hakları Konuşmaları altında iki program gerçekleştirdik. Birinci program Çocuk Yazını ve Oyun Çalışmaları instagram hesapları üzerinden olan dört canlı yayından oluşurken, ikinci program altı konuşmacının Zoom’da gerçekleştirdiği bir panel olarak düzenlendi.

 

1. Program: Canlı Yayınlar

Çocuk Haklarının Farkındayım Hareketi

Moderatör: Meryem Selva İnce

Konuşmacı: Efruze Esra Alptekin

Programın açılış konuşması olan bu yayında özetle aşağıda yer alan konulara değinildi ve sorular soruldu:

  • Çocukların sadece sayı olarak görüldükleri zamanlarda “onlar bir sayı değildir” diyerek çocuk haklarının farkında olmak, onların sayı olmadıklarını fark ettiğimizin bir göstergesi olabilir mi?
  • Çocuk haklarını bir fikir ve etik boyutunda kavrayarak düşünsel anlamda bir değişim sürecine girmek gerekir.
  • Çocuk haklarının farkında değiliz. Bu çalışmalar “Farkındayım” diyerek farkında olma davetidir aslında.
  • Çocuk haklarını ihlal etmek de korumak da bir kültürdür. Hiçbir ihlal bir günde olmaz. O sebeple konuşmalarımız bir günle sınırlı kalmamalıdır.
  • Çocuk hakları hepimizi ilgilendirir çünkü biz de çocuktuk. Buradaki kapsam çocuk ve çocukluktur. Yetişkinler ise çocukluk sonrası varlıklar olarak kodlanabilirler.
  • Herhangi bir çalışmada öznenin kim olduğunu fark etmek gerekir. Bir yetişkin çocukluk taşıyor olabilir ya da bir çocuğa eşlik ediyor olabilir. Mesele ile yakından ilişkili olsa bile yetişkin birey çocuk öznenin alanına karışamaz.
  • Hak merkezli hareket ederken ve sahada bu anlamda farkındalık oluşturmaya çalışırken iki temel beceri konusunda taviz veremeyiz. Bunlar; kişisel yeterlilik ve toplumsal yeterliliktir. Yaptığımız çalışmaların bu becerilere ket vurmaması, aksine bu becerileri geliştirmeyi desteklemesi gerekir.
  • Kişisel yeterlilik becerisini geliştirmeye yönelik alan açmak, kişinin katılımcı olması ve baş etme mekanizmasının gelişmesi anlamına gelir.
  • Toplumsal yeterlilik becerisi, hak ihlali olan bir toplumda hak aramakla gerçekleşir. Hak arama meselesi bir toplumsal hikâye içerisinden neşet eder. Bu sebeple toplumsal yeterlilik becerisinin gelişmesine alan açmak da hak çalışmaları kapsamına girer.
  • Haklar bize cennet vadetmez. Asgari düzeyde iyi bir yaşam sunar. Yaşam, onur, sanat, eğitim... Bunlar çok basit, temel haklardır.
  • Bir hak ihlalinin yasını tutarken başka bir taraftan hak ihlali doğurmamak gerekir.
  • Berrak ve eylemde kalmak önemli. Bu sebeple üreten, devam eden, baş eden kişileri ve toplulukları dinlemek gerekiyor. Yapabileceği en iyi şeyi yaparak devam eden kişileri ve toplulukları örnek almak, rehber olabilir.

 

Bölünmüş Toplumlarda Barışı Sağlayanlar Olarak Çocuklar Konferansı ve Oyun Oynama Hakkı

Moderatör: Hafize Çetinkaya

Konuşmacı: Mehtap Özer Isovic

Bu konuşmada Isovic’in, Saray Bosna’da 7 Ekim tarihinde katıldığı Bölünmüş Toplumlarda Barışı Sağlayanlar Olarak Çocuklar Konferansı özelinde çocuk edebiyatı ve oyun hakkı konuşuldu. Yayın süresince konuşulan önemli konuları şöyle sıralamak mümkün:

  • “Savaşı görmüş insanlar barış konuşabiliyorsa umut vardır.”
  • Bölünmüş toplum kavramı sadece siyasi bölünmüşlüğü kastetmez. Bir ülke siyasi olarak bölünmüş olabilir, kendi içinde etnik kültürel bir bölünmeye de sahip olabilir. Savaş sonrası iç çatışma ile çeşitli bölünmeler de söz konusu olabilir. Bosna Hersek de İsrail de bölünmüş topluma örnektir. Ekolojik kriz ve iklim krizi de bölünmüş toplum doğurur. Bir toplum göç üzerine entegrasyon sağlamazsa bölünmüşlük başlar. Marjinalize edilen grupların topluma entegrasyonu da barışın kapsamındadır.
  • “Barış, savaşın yokluğu değil; adaletin varlığıdır.”
  • Savaşı görmüş çocukların büyüyüp burada eğitmen konuşmacı olması, kendi anılarından genel söyleme geçiş mücadelesi vererek çözüm aramalarıdır.
  • Bir çocuk nasıl edilgen rolden aktif role geçirilebilir? Çocuğun kendinde bu gücü fark etmesi sağlanmalıdır.
  • Sadece sürenin geçmesi yeterli değil, barış için adım atılması gerekir. Barışın muhafazası eylem gerektirir.
  • Barış nasıl sağlanır? Kültürler arası eğitim, çok kültürlülük, kültürler arasındaki etkileşimin sağlıklı inşa edilmesiyle. Aynı zamanda adalet, ekolojik adalet, esenlik ve dayanışmayla. Diğer maddelerin sağlanması dayanışma ve iş birliğine bağlıdır.
  • Çocuklarla çalışanların hemfikir oldukları asıl nokta, oyun.
  • “Çatışmaların çocukları nasıl etkilediği hakkında yeterince ilgili ve bilgili değiliz.”
  • Çocuğu bir yetişkine muhtaç olarak algılıyoruz. Bu da çocuğu edilgen bir role hapseder.
  • “Çocuk, isterse birçok şey gerçekleştirebilir; biz yeter ki fark ettirelim.”
  • Çocuğa öyle beceriler kazandıralım ki çocuk aktif rolünün farkına varsın.

 

Hukuk ve Edebiyat Kesiş(e)mediğinde: Çocuk Haklarının Edebi Temsilleri Üzerine

Moderatör: Meryem Selva İnce

Konuşmacı: Eylül Erva Akın

Neler konuşuldu?

  • Çocukların toplum karşısında savunmasız olduğu görüşünden ziyade, çocukların toplumda birer hak öznesi olduğu görüşüne yaklaşmalıyız. Çocuğu ve haklarını algılama şeklimizde çocuklar artık sadece savunmasız varlıklar değil, aynı zamanda toplumda birer hak öznesidirler.
  • Amerika Birleşik Devletleri bu sözleşmeyi onaylamadı, iç hukukuna entegre etmedi. Amerika, sözleşmenin yükümlülüğünü anladığı için reddetti. Yoksa kendi iç hukuku çocukları koruyan yasalar barındırıyor.
  • Taraf devletlerin yükümlülüklerinden birisi de hem çocukların hem yetişkinlerin bu haklardan haberdar olmasıdır. Edebiyat bunun aktarımını üstlenir. Edebiyat ve hukuk kesişimi bu sebeple çok güçlü bir alan.
  • Çocukları toplumdaki tartışmalardan soyutlamamak devletle olan karşılaşmayı çocuk metinlerinde sunmak gerekir. Çocuk için devletin temsili, okul idaresidir. Burada hak arama hikâyeleri gerçekten hayata değinen örnekler olmalı. Kuşlar Adası bu anlamda iyi bir örnek. Thomas Moore’un ütopyasını anımsatır, olması gereken normatif düzlem örneği şeklinde bir metin sunulur, hak arama yolları belirgin verilir.

 

Antroposen Çağında Çocuk Haklarını Konuşmak

Moderatör: Hafize Çetinkaya

Konuşmacı: Yasemin Yılmaz Yüksek,

Neler konuşuldu?

  • Antroposen, insan çağı anlamına gelir. Gezegen üzerinde insan etkisinin en yoğun hissedildiği çağdayız.
  • Antroposen insan olarak kendimizi tanımlamamızı değiştirdi. Aydınlanmanın sunduğu insan tanımını terk edip doğayla uyumlu bir insan tanımına geçmeliyiz.
  • Zaman ve mekân algısı değişince kavramlar da adalet de değişti. Adalet kavramına bakışımız değişime uğradı çünkü artık iklim adaleti diye bir şeye de bakmak zorundayız. Yeryüzüyle kurduğumuz ilişki başkalarını da etkiliyor bu sebeple adalet yeniden okunuyor.
  • İklim krizinin yaşandığı çağda çocuk haklarından bahsetmeliyiz. Çünkü doğrudan çocuklar bir haktan mahrum kalıyor.
  • Doğada zaman geçiren çocuk doğaya hükmetmez, arkadaşlık geliştirir. Bu hiyerarşik düzenin yok olmasını sağlar.
  • Sözleşmelerde ekolojik haklara vurgu yok. Ama artık iklim göçü, iklim mültecisi gibi kavramlar var. Bu sebeple iklim adaletsizliğini de düşünmek zorundayız.

Peki çocuklar için ne yapılabilir?

  • Kurumların, devletlerin, yerel yönetimlerin çocuğun yararını gözeten uygulamaları var. Bireysel yerden bakıp düşünelim.
  • Çocuğun doğa ile sürekli bir ilişki kurmasını sağlamak gerek. Yapıcı ve sürekli bir ilişkinin yolu çocuğun hayatına dokunan yetişkinlerden geçer.
  • Çocuklara ekolojik okuryazarlık kazandırmalıyız. Çocuğa doğada olma, doğayı keşfetme, doğayı bizzat deneyimleme imkânı sunmalıyız. Çocuk böylece kendi duygu ve düşüncelerini de doğanın içinde açabilir.
  • Çocuk kendisini koruyan mekân olarak ev ve okulu değil, doğayı da bilmeli, doğa ile bağ kurmalı.

 

2. Program: Zoom Konuşmaları

Tüm bu canlı yayın konuşmaların paralelinde, şimdi de Çocuk Hakları Konuşmaları’nın ikinci programına yakından bakalım. Bu program Beyza Tekin, Yaren Gül Kılıç, Sevde Ergen, Ömer Elitaş, Dilara Kepenek organizasyonuyla gerçekleşen bir paneldi. Altı konuşmacı beş ayrı başlıkta çocuk haklarının farkındayım dedi. Sırasıyla:

  • Efruze Esra Alptekin, “Hak Temelli Yaşam Çağrısı” adlı bir sunum yaptı. Bu sunumda yaşamımızın hareket noktasını hak temellilik üzerine inşa ederek şekillendirmenin toplumsal bireysel ve hukuki kapsamı aktarıldı.
  • Sevde Ergen, “Eğitim Temel Hakkı” adlı sunumunda, Gazzeli çocukların dünya basınına paylaştığı ateşkes çağrısında, sadece yaşam değil eğitim hakkı vurgusunu yapmasını merkeze alarak eğitimin yaşamla paralel önemde olmasını önceledi. Bu sebeple “Hangi eğitim?” diyerek eğitim sistemlerini, klasik ve alternatifler olarak değerlendirmeye sundu.
  • Ömer Elitaş,Uluslararası Hukuk Bağlamında Çocuk Hakları” konuşmasında hukuk ve uluslararası hukukta tarihsel sürece uygun olarak çocuk haklarının serüvenini paylaştı.
  • Gülbahar Pay, “Aktivizm Olarak Çocuk Hakları Festivali” konuşmasında bu yıl İBB ile beraber üçüncüsünü koordine ettiği Çocuk Hakları Festivali’nin arka planını, felsefesini ve yapma direncini paylaştı.
  • Sümeyye Bardakçı ve Deniz İltekin,Özel Gereksinimli Çocuklar Kimlerdir, Hakları Nelerdir?” konuşmalarında özel gereksinimli çocukları tanımanın ve onların hak ihlalini fark etmenin üzerinde durdular.

 

2023 yılını kapatırken “Çocuk Haklarının Farkındayım” hareketi ile gerçekleştirdiğimiz aktivizmler bunlardı. Paylaşılan tüm eylemler, sahalar, konuşmalar ve bunların organizasyonları gönüllü emeği ile oluşturuldu. Bu kısmı vurguluyorum. Çünkü hak temelli yaşamak bizim satın alabileceğimiz ya da belirli bir bütçe karşılığında bir yere aktarabileceğimiz bir şeyden önce bir etik ve fikir meselesi, bir yaşam şeklidir. Bu sebeple kendi yaşantılarımızda bu devrimi gerçekleştirerek dönüşümüne katkı sağladığımız bir yeryüzü hayali için tüm süreci ve sorumluluğunu alan kişileri isim isim paylaştım. Çünkü hakları ihlal edenler insanlar olduğu gibi gözetecek olanlar ve yasaları yaptırıma davet edecek olan da bizleriz. Peki o zaman ne yapıyoruz, ne yaptık? Gönüllüleri ve yaşam biçimlerinde haklara dair düşünmeye ve eylemeye alan açan kişileri kutluyor, hatırlanacak ve daha iyisi ile tekrarlanacak bir şey olması adına arşivliyorum. Çocuk Hakları Konuşmaları 3, çocukların konuşacağı ve süreci yöneteceği bir program olarak 2024 yapılacaklar listesinde yerini aldı. Daha iyi bir yaşam, daha iyi bir fikir üzerine temellenir. Bu sebeple çocuk haklarının teorik, pratik, politik olarak gözetildiği bir yeryüzü istiyorsak farkındalığımızı ve sorumluluğumuzu arttırmak için buluşalım. Hak temelli yaşam ve bu yaşam şeklini toplumsal bir uğraş olarak oyunlarımızda, ilişkilerimizde, kitaplarımızda ve tüm paylaşımlarımızda koruma gayretiyle, merhaba 2024!