Röportaj

"Birbirimizin müziğine ve hikâyesine şahitlik edip dostluk kurduk"

Müziğe dair ve oyunsu bir isim bulmak istedik. Benim küçükken en sevdiğim oyun saklambaçtı. Saz da tüm enstrümanların genel adı olduğundan kelime ile biraz oynayarak Sazlambaç dedik. Tahir’in fikriydi, çok sevdik.

Sazlambaç üç yorumcu ve müzisyenin (Gülbahar Pay, Tahir Ayne, Taner Baba) bir araya gelerek oluşturdukları bir topluluk. Dinleyicilerini,

 

Dünya dillerinde çocuk şarkılarının, ninnilerin, geleneksel enstrümanlarla icra edilmesi ve çocuklarla buluşması niyetiyle yola çıktık. Kaynağı çocuk ve çocukluk olan bu müzikal üretimlerle çocuk dostlarımızla ve hepimizin içindeki o çocuk ile bağ kurmayı arzuluyoruz. Edip Cansever’in mısrasına yaslanıp "Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiçbir yere gitmiyor’’ diyerek sizleri bu müzik yolculuğuna şahitliğe davet ediyoruz,

 

şeklinde selamlıyorlar. Biz de Çocuk Yazını olarak bu daveti aldık, okurlarımız için kendileriyle gerçekleştirdiğimiz röportajı sütunlarımıza taşıyoruz.

 

Âdettendir önce şöyle soralım, Sazlambaç’ın isim hikâyesi nedir? Bu ekip ne zaman, nasıl bir araya geldi?

Taner: Ekipteki herkes birbirini ayrı ayrı buldu aslında. Her buluşmanın farklı bir hikâyesi, güzelliği var. Ortak payda müzik ve hikâye. Birbirimizin müziğine ve hikâyesine şahitlik edip dostluk kurduk. İyi ki de kurmuşuz. Sonra da çocuk şarkıları üzerine çalışmalar yapmak için bir toplantı yaptık. O gün öyle kendiliğinden, doğalından bir ekip kurulmuş oldu. “Sazlambaç” ismini Tahir önerdi. Ben karşı çıktım. Çok çocuksu dedim. Sonra da kendi kendime “Zaten çocuk şarkıları grubu kuruyorsun. Bir isim nasıl olabilir ki” diye hatırlamada bulunup ismi çok sevdim, sahiplendim. Canım Sazlambaç.

Gülbahar: Müziğe dair ve oyunsu bir isim bulmak istedik. Benim küçükken en sevdiğim oyun saklambaçtı. Saz da tüm enstrümanların genel adı olduğundan kelime ile biraz oynayarak Sazlambaç dedik. Tahir’in fikriydi, çok sevdik.

Bu arada ben, Tahir’in Bursa Misi köyü Masal Evi’nde başka bir müzisyen arkadaşıyla çocuklara verdiği bir konsere konuk olmuştum. Tahir’in bestelerini, ondan duyduğum çocuk şarkılarını söylemek beni çok mutlu etmişti.  Tahir birlikte üretmeyi teklif ettiğinde epey şaşırmıştım. Tahir ve Taner profesyonel müzisyenlerken ben çocuk ve çocukluğa dair çalışan, müziği seven, kendi hâlinde mırıldanan biriydim. Başta epey çekinmiştim. Fakat Taner ve Tahir bu süreci biraz daha “tamamlanma” gibi görmemi sağladılar. Nitekim kendim müzik dinlerken de müzik bilgisinin, kusursuz söylemenin, çalmanın ötesinde müzikte ve icrasında başka şeyler aradığımı biliyordum.

Biz nihayetinde birbirini çok seven, çocukla ve çocuklukla bağ kurmak isteyen dostlarız. Sazlambaç müzikal anlamda dostlarımdan ve çocuklardan öğrenerek keşfedeceğim umutlu bir yolculuk benim için.

Tahir: Aslında “Sazlambaç” ismi oyun oynamayı çok seven hâlimizden, kelime oyunlarımız sonrası çıktı. Çocukluğa dair bir çalışma yapmanın zorlu tarafı ona bir isim vermek. Yetişkin algımız bazen derin anlamların, zor ve karmaşık olanda var olabileceği yanılgısına düşürebiliyor bizleri. Saklambaç oyunundan geliyor. Bu muzip oyuncu hâlimizi müziğe uyarladığımız zaman Sazlambaç olarak tınladı.

İşin özü biz üç arkadaş buluşmalarımızın tesadüfi olmadığını düşündüğüm bir bilinç ile farklı zamanlarda bir araya geldik. İçimizde yaşattığımız çocuk ruhunun ve dünya hâlinin ortak noktamız olduğunu hissediyorum. Arkadaşlığımız devam ederken süreç bizi bu noktaya taşıdı. 2020 yılının sonbahar aylarında bu proje ile ilgili hayallerimizi dillendirmeye başladık ve yaşanabilir bir hayale dönüştürdük.

 

“Her çocuk bir evren” söylemini biraz açalım mı?

Tahir: “Her çocuk bir evren” söyleminin şarkıya dönüşmesinde, üç yıl boyunca müzik çalışmaları yürüttüğüm Waldorf pedagojisinden esinlenen Her Çocuk Bir Evren isimli yuvamız etkili oldu. Bu söylemin, benim içimde derin anlamları var. Evren bilinmezliklerle dolu ve hâlâ yaşadığımız evreni anlamaya çalışıyoruz. Bilmediğimiz ve algılayamadığımız çok şey var. Çocukların kendisi de bir nevi evreni andırıyor. Her çocuk özel, her çocuk ayrı bir evren. İnsan gelişiminde çocukluk çok kritik bir öneme sahip ve bu evreni nasıl yaşattığımız önemli. Bir insan, gelişiminin formülleştirilmesinden daha fazlasıdır. Yaşam çok akışkan ve değişken olduğundan sonsuz olasılıklı bir sistemde gelişim de kendi içerisinde bir sonsuzluk barındırıyor. Bu sonsuzluk algısını görmeden eğitim anlayışlarımızda bir standart üzerinden gittiğimiz zaman fark edilemeyen, anlaşılamayan evrenler (çocuklar) bu dünyada var olacaktır. Bu nedenle “Her çocuk bir evren” söylemini; her çocuğun fark edilmeye, anlaşılmaya ve uğruna emek verilmeye değer olduğu hissiyatı ile söylüyoruz.  

Gülbahar: Çocuk insandır. Her insan da ayrı bir dünyadır esasen. Zihin kategorilere ayırarak anlamaya meyilli. Bir şeyleri bölüp parçalayıp, belirli kalıplarda, kimliklerde genelliyoruz. Ortaklaşan birçok nokta olsa da özümüzde bir olsak da her birimiz başka veçhelerimizle keşfedilmeyi bekleyen bir evren gibiyiz aslında.

Taner: Tahir ve ben öğretmeniz. Gülbahar da çocuklarla sık sık karşılaştığı çalışmalara öncülük ediyor. Hepimizin çocuklarla ilgili güzel hislerini, fikirlerini sanırım en iyi özetleyen cümle bu. Her çocuk bir evren, başka bir dünya taşıyor içinde. Her çocuk müziği bir başka dinliyor, hikayelere bir başka cevap veriyor. Henüz otomatikleşmeyen, sistematikleşmeyen, kendiliğinden tavırlarıyla biz yetişkinlere çok şey öğretiyor.

 

Çocuk yazını bağlamında ninnileri ve çocuk şarkılarını nasıl tanımlıyorsunuz? Bir şarkıyı/ezgiyi ya da melodiyi “çocuğa göre” kılan nedir?

Taner: Her çocuk bir evren demiştik ya hani. İşte her evren ayrı bir ezgiyle, ayrı bir müzikle dolabiliyor. Çocuğa göre olması meselesi bazı etik sınırlarla ilgili. Çocukların yaşlarına, ruhlarına uygun sözler seçilmesi gerek. Onun dışında müziğin özgürlüğüne bırakıyoruz kendimizi. Çocukları gözeten bu tavrımızı müziğin kendi özgür tavrıyla birleştiriyoruz. Ortaya çocuk şarkıları çıkıyor.

Tahir: “Çocuğa göre” kavramı yıllardır aklımda dönüp dolaşan bir ifade. Bunu belirleyen kıstasları pedagojik olarak tanımlayabiliriz; ama yaşamın kendiliği çok da pedagojik ilerlemiyor. Savaşlar oluyor, kayıplar, afetler, göçler, tüm insanlığı etkileyen olaylar, aile içi şiddet… Bunların hepsine çocuklar şahit olurken şarkılarda, masallarda çocuğa görelik durup düşüneceğim bir noktaya beni getiriyor: Peki ya yaşam? Bu doğrultuda elbette sözlerde ve melodilerde çocukların, hatta yetişkinlerin ruhlarına zarar verici şeyler katmamaya özen gösteriyoruz. Bu açıdan bakınca halk ezgileri, ninniler, halk çocuk şarkıları bizlere ilham oluyor. Çünkü bu tür kaynaklar, yaşayarak ve belli bir insanlık tarihi süzgecinden geçerek bugünlere geldiler.

Gülbahar: Bu aslında "Hangi çocuk?" sorusuyla da desteklenebilir. Zira çocuğa görelik çok boyutlu ele alınması gereken bir durum. Gelişim özelliklerine, sosyo-ekonomik durumuna, mekâna, zamana göre değişecektir. Tüm değişimlerin ötesinde, çocuk bakışını, yalınlığı ve çocuk gerçekliğini göz önünde bulunduran ezgiler çocuğa göredir diyebiliriz bence.

 

Youtube kanalınızda yorumladığınız dört şarkının klibi de var. Bizlere aynı zamanda yapacağınız ya da yapmayı planladığınız diğer çalışmalarınız için tadımlık bir seçki sunuyor bu dörtlü. Şarkıların seçim sürecinden bahsetmek ister misiniz biraz da?

Gülbahar: Dünya dillerinde geleneksel çocuk şarkılarını, ninnileri araştırıp kendimizce bir arşiv oluşturmaya çalışıyoruz. Bir de Tahir’in güzel besteleri var tabii… Yola çıkarken bildiğimiz şarkılardan en sevdiklerimizi söyledik. İnsanın ürettiği ile bağını güçlü kurması gerektiğini düşünüyorum. En güçlü bağın da sevgi ile kurulacağına inanıyorum. Bu yüzden hepimizin duymaktan, söylemekten keyif aldığı, sevdiği ezgiler olmasını önemsiyoruz.

Tahir: Şarkıların öncelikle çocuk ruhuma hitap etmesini önemsiyorum. Dünya dillerinden çocuk şarkılarını, ninnilerini araştırıyoruz. Dünyanın genelindeki çocukların nasıl seslerle büyüdüğünü merak ediyorum. O seslerden ruhumuza dokunan olduğu zaman seçmemiz gerektiğini hissediyorum.

Taner: Aslında ben Gülbahar ve Tahir’e göre bu işe en yabancı ve uzak olan kişiyim. Hatta uzun süre onları “Ben de çocukları seviyorum. Valla seviyorum” diye ikna etmeye çalıştım. İkisi de çocuk şarkıları repertuarına çok hâkim. Ben etnik enstrümanlar konusunda bir müzik desteği sunmak üzere ekibe dahil oldum. Sonrasında seçtiğimiz şarkıları ben de çok sevdim. Yani işin içindeyken biraz da öğrenmiş oldum çocuk şarkıları motiflerini. Şimdi mesela bir şarkı seçeceksek, bunun modu, farklı enstrümanlara ne kadar açık olduğu gibi konuları enine boyuna konuşuyoruz. Zaten Tahir ve Gülbahar’ın besteleri var. Ekibimiz bir taraftan üretiyor da.

 

Tahir beye çocuk yazını bağlamında ayrıca sormak istiyoruz. Biz Çocuk Yazını olarak çocuğu dikkate alan her ürünü “yazın” olarak telakki ediyoruz. Yani sadece çocuklar için yazılmış kitaplar değil, şarkılar, türküler, reklamlar da alanımıza giriyor. Sazlambaç’ta söz ve bestesi size ait şarkılar da var. Bir yazar metnini oluştururken aynı zamanda muhatap ya da muhayyel bir okur da kurgular. İçerik, bağlam ve üslup biraz da buradan şekillenir. Siz bu şarkıları kurgularken nelere dikkat ediyorsunuz? Sizin hedef dinleyiciniz kim?

Tahir: İçerik kendi içerisinde değişkenlik gösterebiliyor. Bir tema üzerinden olabiliyor ya da bir hikâye üzerine kurgulanabiliyor. Mevsimlerin, doğanın dönüşümlerinin, canlı varlıkların yaşamdaki varlığının etkileri sözleri kurgularken etkili olabiliyor. Bir eser üretirken çoğunlukla bir hikâye anlatması önceliğimiz. Çünkü bu yaşamda ortak olan hikâyelerimiz çok var ve bizleri bir araya getiren şey bu ortak hikâyemiz. Hedef dinleyicilerimizin herkes olduğunu hissediyorum. Tıpkı soba başında oturup da her yaştan insanın aynı masalı dinlemesi gibi. Bu sıcak samimi ortamı yaşayalım istiyoruz.

 

Girişiminiz için kuruluş motivasyonunuzdan hareketle Doğu ve Batı’yı kültürel anlamda bir araya getiren araştırmacılara etnografik ve folklorik müzik çalışmalarında alan açacak melez bir seçki sunuyor da diyebilir miyiz? Almanca çeviri, Ermenice bir uyarlama var mesela repertuarınızda.

Taner: Zaten ekibimizin temel amaçlarından biri de bu diyebilirim. Şarkı seçimlerinde kolaylık sağlaması ve bir harita sunması adına, birçok şarkının kültürel arka planına dair bir dosya hazırladık, halen eklemeler yapıyoruz. Hangi ülkenin hangi çocuk şarkıları olduğuna dair elimizde büyük bir veri tabanı oluştu diyebilirim. Müzik alanında yapılan çalışmalarda, kaynak bulma zorluğu yaşıyor çoğu müzisyen. Çünkü müzikleri bir kategorizasyona dökmek vs. işleri müzisyenlerin nadiren yaptığı işler. Sağ olsun ekip arkadaşlarımın da bu konuda bilinçli olmaları ve böyle bir fikir sunmaları üzerine, Sazlambaç ekibimizin çalışmalarını aynı zamanda bir okul gibi, bir kaynakça gibi sunmak üzerine devam ettiriyoruz.

Gülbahar: Zamanla bu seçki genişleyecek ve daha fazla çocuğa ulaşacak diye umuyoruz. Belki o vakit böylesi kıymetli çalışmalar için bir alan açmış oluruz, kim bilir.

 

Sazlambaç’ın sözlü kültür ürünü olarak düşünebileceğimiz ninnileri bu topraklarda ya da yurtdışında gezinerek hikâye toplayan anlatıcılar gibi derlediğini ve evrensel anlamda kültürel mirasa katkı sunmak gibi bir misyonu üstlendiğini de söyleyebilir miyiz sizce?

Tahir: Bu misyonu üstlenmek çok emek gerektiriyor. Şu an bunu belki bu şekilde tanımlamak bunu hakkı ile yapanların emeğine gölge olabilir. Hayallerimden biri çocuklarla ilgili bu ve buna benzer bir misyonda yaşam sürmek. Bu bir ortak hayale dönüştüğü zaman kim bilir beraber yollara düşüp dünyanın her yerinde bu derlemeleri yapabiliriz. Çocuklarla buluşabiliriz.

Gülbahar: Bir misyondan ziyade bir hayal olarak ifade edebiliriz sanırım. Henüz şarkılar türküler, hikâyeler derlemedik. Lakin dilerim çalışmalarımızı derinleştirerek bu vesileyle yollara düşecek imkânımız olur.

Yaşadığım hayat güzel bir hikâye olsun istiyorum. Bunun için başka hikâyelere kulak vermek, şahitlik etmek gerekiyor diye düşünüyorum. Sözlü kültür bir hafıza aktarımıdır. Hafızanın da kim olduğumuz, ne yaptığımız, nasıl yaşadığımız üzerinde büyük etkisi var. Kendimiz olmak, yaşamak ne demek anlamaya gayret ettiğimiz bu yaşamda müzikal anlamda bu hafızaya yabancı olmamak, ondan beslenmek ve genişlemek benim hayalim.

Taner: Aslında ben sözlü kültürün çok merkezde olduğu bir coğrafyada doğdum. Nenem, dayılarım hep dengbej. Yani olayları sözlü kültürle bir sonraki nesle aktarmayı hedefleyen bir müzik türünün mirasçıları. Küçüklüğümden beri ninni, mani dinlerim nenemlerden. Ninnileri de bir toplumun hafızası olarak niteliyorum. “Uyu, uyu, uyu…” diye başlayıp öyle biten ninniler de var evet ama sözleri çeşitli olmasa bile müziğinden yakalıyorsunuz o bebeklerin nasıl bir ezgiyle büyüdüğünü, ruhlarının neyle beslendiğini. İşte Sazlambaç ekibi, bu konuda büyük bir merak sahibi. Bir ninni bulsak hemen birbirimize atarız, yeni bir define bulmuş heyecanıyla o ninninin temel özelliklerini deşifre etmeye çalışırız. Bu konuda halen yolumuz var, öğreniyoruz. Ama hepimizin aynı istek ve merakı taşıdığını bilmek mutlu ediyor.

 

Yeni projeleriniz ne zaman? Sazlambaç konserleriyle ne zaman bir araya gelebileceğiz?

Gülbahar: Çiçeklerin açtığı, kırlangıçların geldiği ilkbaharda diyelim.

Taner: “Bahar gelsin karşı dağa çıkalım!” (Gülüşmeler…)

Tahir: Bir albüm çalışması gündemimizde yer alıyor. Bununla ilgili hazırlıklara başladık. Sazlambaç konserleri açısından 2022 yılını daha aktif geçirmeyi planlıyoruz. 

 

Katılımınız için teşekkür ederiz.

 

Biz teşekkür ederiz “Çocuk Yazını” ailesine.