Kritik

Soul’e Dair: Okyanusu Arayan Balık

2020 yapımı animasyon film Soul’de, belki de izleyen herkesin sadece izlemekle kalmayıp, aynı zamanda hissedeceği bir sahne var.

You can’t crush a soul here.That’s what life on Earth is for.

Soul, 2020

2020 yapımı animasyon film Soul’de, belki de izleyen herkesin sadece izlemekle kalmayıp, aynı zamanda hissedeceği bir sahne var. Karakterimiz -henüz kendi bedenine kavuşamamış bir ruh olan- 22, yanlışlıkla yerleştiği bir bedenin içinde, kalabalık bir New York caddesinde yürümektedir. Ruhlar aleminden hiç istemeden ayrılmış, dünyaya düşmüş, başkasına ait 46 yıllık yabancı bir bedene yanlışlıkla yerleşmiş ve bir yaşam serüveninin ortasında kalıvermiştir. Etrafında akıp giden, tamamen yabancısı olduğu hayatı izlemektedir. Sokağa açılan bir kapının önüne oturur ve etrafına bakar. Bu sırada, yaşadığı bu an farklı bir his ve algıyla âdeta genişler, parıldar. Her şeyi sanki bambaşka bir gözle, hiç bilmediği bir coşkuyla görmektedir. Caddenin karşısında çocuğunu elinden tutup zıplatan adama bakar. Diğer tarafta, cadde üzerinde bir masada sohbet edip gülen iki kadın vardır. Rüzgâr eser, sonbahar yaprakları kaldırımdan uçuşur. 22 rüzgârı içine çeker, başını kaldırır. Tepesindeki ağaçtan bir yaprağın avucuna düşüşünü izler. Bir büyülenme, esrime anıdır bu. Ruhlar alemindekilerin “pırıltı” dedikleri şey yoksa bu mudur? 

22, bu sorunun ardına Joe Gardner mentorluğunda düşer. Bir ortaokulda müzik öğretmeni olan protagonistimiz Joe Gardner'ın yegâne tutkusu ve amacı caz müzisyenliğidir. Öğretmenliği yalnızca para kazanmak için ve oldukça hevessizce devam ettirirken bir gün kendi bölümünde kadro açıldığını ve devamlı öğretmen olarak işe alındığını öğrenir. Nihayetinde tıpkı annesinin istediği gibi sigortası ve güvenceleri olan bir işi olmuştur; fakat mutsuzdur. İşi kabul edip etmemek kendi elindedir, ancak aynı gün içinde karşısına başka bir fırsat daha çıkar: Meşhur bir caz kulüpte, meşhur bir caz sanatçısının piyanistliğini yapacaktır. Kaderinin değişeceği an işte nihayet gelmiştir; fakat akşamki prova için hazırlanmak üzere evine giderken bir kaza geçirir ve ruhu bedeninden ayrılır. Ruhu “Great Beyond”a (Öteki Dünya) doğru yola çıkmışken oradan kaçmayı başarır ve “Great Before”a (Muhteşem Önce) ulaşır. Burası Dünya’ya gönderilmeden önce ruhların karakter özelliklerini kazandıkları yerdir. Muhteşem Önce’de karakter özelliklerini kazanan bir ruhun dünya biletini tamamlayabilmesi için son aşama “parıltı”sını bulmasıdır. Aslında Öteki Taraf’ta olması gerekirken Muhteşem Önce’de bir başka ruhla karıştırılarak mentor yapılan Joe Gardner, dünyaya gitmemek için direnen, inatçı ruh 22 ile işte bu “parıltı” aşamasında karşılaşır. Artık 22’nin mentorluğunu yapacak ve onun parıltısını bulmasına yardım edecektir. Fakat nedir bu “parıltı”? Joe’nun yorumladığı gibi hayatın amacı mıdır? Yoksa parıltı bizim tutkularımız mıdır? Peki 22 kendi parıltısını neden bir türlü bulamamaktadır?

Joe, akşamki provaya yetişebilmek için derhal dünyaya geri dönmelidir. 22 ise kendisine musallat edilen bir mentordan daha kurtulmanın peşindedir. Anlaşırlar: 22’nin parıltısını bulacaklardır. Böylece dünya biletinin şartlarını tamamlamış olan 22, biletini Joe’ya verecek ve herkes istediğini elde edecektir. Ancak denedikleri hiçbir şey ne aşçılık ne kütüphanecilik ne itfaiye memurluğu ne devlet başkanlığı ne de uzay mühendisliği 22’yi tatmin etmez. Joe, 22’nin hiçbir hayat tutkusu ve amacı olmadığına ikna olur. Başka bir yol bularak dünyaya geri “düşer”, ama yanında yanlışlıkla 22’yi de götürmüştür. Üstelik 22 bu yanlışlığın sonucunda Joe’nun bedenine yerleşir. Joe ise artık bir kedinin bedenindedir. 

Bu noktada artık hem Joe hem de 22 için bambaşka bir var olma biçimi başlar. Joe önce bedenini tamamen yitirmiş, sonrasında yabancısı olduğu bambaşka bir formda tekrar yaşama dönmüştür. 22 ise soyut ve sınırsız bir var olma biçiminden, yabancısı olduğu bir beden anlayışına ve sınırlarına çekilmiştir. Öncelikle kedi Joe’nun yönlendirmeleriyle Joe’nun bedenin komadayken yattığı hastaneden kaçarlar. Akşamki konsere hazırlanabilmek için ilk yapılması gereken artık 22’nin sahip olduğu bedeni konsere gidebilecek biçimde düzenlemektir. Birlikte Joe’nun evine giderler. 22 temizlenir, Joe’nun en şık kıyafetini giyer, yola çıkarlar. Berbere, sonrasında bir aksilik yüzünden yırtılan pantolonu diktirmek için Joe’nun annesine uğrarlar. Nihayet caz kulübe ulaştıklarında yapılması gereken tek bir şey vardır artık: Meditasyon aracılığıyla hem bu dünyada hem öteki dünyada bulunabilen Moonwind’in meditasyon teknikleriyle Joe’nun bedenine, 22’nin ise Muhteşem Önce’ye kavuşabilmesi. 

Bu aşamaya gelene kadar Joe’nun tüm motivasyonu ve amacı yalnızca akşamki konserdir. Takıntılı biçimde arzuladığı caz müzisyenliğinin önünü açacak olan bu konser, Joe’ya göre tüm kaderini de değiştirecektir: Çünkü Joe için meslekler kişilerin yegâne tutkuları ve hayatın amacıdır. Bu sebeple, Muhteşem Önce’de tıpkı pek çok diğer mentor gibi Joe’nun da “pırıltı” anlayışı meslekler, işler, çalışmaya ve “üretmeye” ayrılmış vakitlerdir. Bu hem kendilerinin hem de diğerlerinin değerlerini ancak bu “işler” üzerinden biçmeye oldukça teşne bir anlayıştır. Hayatın amacı, tutkusu, parıltısı işte bu işlerdir. 

Bahsedilen mentorların Dünya’daki yaşamı deneyimlemiş ve henüz Dünya’yı bilmeyen, doğmamış olan diğerlerine danışmanlık yapan ruhlar olduğunu hatırlamak gerekir. Dolayısıyla burada yalnızca Joe’ya değil, genele dair bir anlayıştan bahsedilir: Zamanı çalışma vakti-boş vakit ikiliği üzerinden algılayan ve yaşamın bütün değerini çalışmaya ayrılan vakit üzerinden biçen, “zaman” ve “değer” algımıza hükmeden anlayıştır bu. Kişi kendi değerini çalışma zamanını doldurma biçimlerine göre belirler ve kendi kendini ancak bu biçimde kabullenir. Aynı zamanda diğerleri de onu böyle değerlendirecek ve kabullenecektir. Bu sebeple, Joe caz müzisyenliğine dair duyduğu tutkuya annesini ikna etmeye çalışırken şöyle söyler: “Eğer bugün ölürsem, hayatımın hiçbir anlamı olmayacak diye korkuyorum.”

Bu sebeple bir kedi bedeninde bulunan Joe, kendine ait bedende bulunan 22 ile akşamki konsere hazırlanmaya ve yetişmeye çalıştığı süreçte, tıpkı hayatı boyunca olduğu gibi bütün odağı ve ilgisi yalnızca yegâne amacındadır. Diğer insanları ve etrafında akıp giden yaşamı yalnızca kendi biricik ilgisi, arzusu, amacı ve yaşama anlayışı dolayımıyla yorumlar ve onlara değer biçer. Henüz Dünya’ya yeni düşmüş olan 22 ise, etrafındaki hikâyelere ve yaşama dair her bir detaya ilgi duyar. Çeşitli ikiliklerle bölünmemiş anlayışında, durup ince şeyleri anlamaya vakti vardır. Yazının başında bahsedilen sahnede, nihayet caz kulübe ulaştıklarında, Joe kaderinin değişeceğine dair inancından bahsedip, meditasyon uzmanını beklerken, 22 sokağa açılan bir kapının önüne oturur ve etrafında akıp giden yaşamın bizzat kendisine duyduğu derin sevgiyi fark eder. Bir bedene yerleşmenin uyandırdığı sınırlılık duygusu o anda bir genişliğe, sınırsızlığa dönüşür. Aslında, yaşamın kıymeti ve kerameti kendine içkindir. İşte 22’nin parıltısı budur: “Her zaman belki de bende bir sorun vardır diye endişelendim. Belki yaşamak için yeterince iyi değilimdir diye. Sonra sen bana amacı ve tutkuyu gösterdin. Belki de gökyüzünü izlemek benim parıltımdır. Ya da yürümek. Yürümekte gerçekten iyiyim.” Fakat Joe, kıymeti kendinden menkul bu parıltı anlayışına itiraz eder: “Bunlar amaç değil 22. Bunlar sadece sıradan, bildiğin yaşam.” 

Serüvenin kalanında Joe’nun da anlayacağı ve tasdik edeceği biçimde, Soul'deki parıltı anlayışı aslında amaçlarla değil, anlamlarla alakalıdır. Yaşamın kendisi ve onun sıradan, bildiğimiz detayları anlamın da kendisidir. Joe, bunu nihayet kavradığında önce metro camının yansımasında gördüğü kendisine ve sonra içinde bulunduğu yaşama dair algısı da tamamen değişir. 22’nin Joe üzerindeki bu etkisi, Soul’ün izleyici üzerindeki etkisine benzer. Soul, izleyiciyi âdeta sokağa açılan o kapının önüne getirip bırakır ve yaşamın kendisini, onun o sekmez, büyülü ritmini izleyiciye göstererek, bizi tanımladığına inandığımız amaçlarımızı, sıfatlarımızı ve varoluş anlayışlarımızı sorgulamaya açar. Tıpkı filmdeki meşhur bir caz sanatçısının anlattığı hikâyede olduğu gibi, okyanusu arayan balık, içinde bulunduğu şeyin yalnızca su değil, okyanusun kendisi olduğunu belki de artık fark edebilecektir.

 

Kaynakça

Doctor Pete. (Yön.). Soul. Kaliforniya: Pixar, 2020.