Soruşturma

Hafize Çınar Güner

Çocukken aldığım ilk bayram harçlığını hatırlıyorum. Sanırım altı yaşındaydım. O harçlıkla çekirdek, çikolata, şeker, çubuk kraker almak ya da mahalledeki arsaya gelen elle çevrilen dönme dolaba binmek yerine bir Ayşegül kitabı almak istemiştim.

Çocuk Yazını “Paranın sanatla ve çocuk özneyle ilişkisini etik kodlarla yeniden değerlendirmek mümkün mü?” sorusundan yola çıkarak yeni dosya konusunu “Paranın ve Çalışmanın Estetiği” olarak belirledi. Bu vesileyle çocukluk hafızanıza seslenerek öncelikle şöyle sormak istedik: Çocukken aldığınız ya da kazandığınız ilk harçlığı hatırlıyor musunuz? Hatırlıyorsanız bunu okurlarımızla paylaşmak ister misiniz?

 

Çocukken aldığım ilk bayram harçlığını hatırlıyorum. Sanırım altı yaşındaydım. O harçlıkla çekirdek, çikolata, şeker, çubuk kraker almak ya da mahalledeki arsaya gelen elle çevrilen dönme dolaba binmek yerine bir Ayşegül kitabı almak istemiştim. Ablamla hayli uzakta olan bir kırtasiyeye yürüyüp Ayşegül Vapurda kitabını almıştım.

 

 

Çocuk yazınında paranın temsil biçimlerine ve çocuk öznenin parayla ilişkisine baktığımızda “çocuk işçi” örnekleminden hareketle para karşılığında çalıştırılmanın, çalışmanın önüne geçtiğini bu yüzden de pek makbul kabul edilmediğini görüyoruz. Özellikle toplumcu gerçekçi metinlere baktığımızda para ve çalışma temaları etrafında istismara uğrayan çocukların görünür kılınması söz konusu. Öte yandan parayla kurulan ilişkinin değişmesi ve paranın hem biçim hem de anlam olarak değişmesiyle kredi kartının resimli çocuk kitabında yer aldığını, yazları staj yapar gibi ya da harçlık biriktirmek için çalışan çocukları da görüyoruz. Sizce çocuk edebiyatında paranın temsili nasıl olmalı? Çocuk öznenin parayla ilişkisi edebiyat düzlemine nasıl taşınmalı? Çocukça çalışmak mümkün mü?

 

“İyi ki Varsın Tilki Toni” serimin üçüncü kitabı olan Bir Dilek Tut adlı eserimde kitabın kahramanı Deniz, yaz tatilinde hem can sıkıntısını gidermek hem de hayali olan yere gidebilmek adına mahallesindeki esnafa yani bakkala, veterinere, fırıncıya, ev yemekleri yapan dükkâna yardım ederken kazandığı parayı biriktirmeye çalışır. Ablası Güneş ile mahalle parkında açtıkları ikinci el pazarı, zamanla bir takas pazarına dönüşür. Öykümün bu kısmını yazarken titizlenmiş ve durumun başka bir şekilde algılanmasını istememiştim. Soyut işlemler dönemine geçmiş çocukların yaşama dair deneyim kazanıp parayı tanımaları için kendi istekleriyle yetişkinlerin gözetiminde çalışmalarının, daha doğrusu emekle para arasındaki ilişkiyi öğrenmelerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Günümüzde yaşadığımız sosyal ve ekonomik krizde çocuklar döviz kurlarını bile takip eder oldu. Pandemi ile birlikte iç içe giren hayatlarda çocuklar yetişkinlerin dünyalarına daha çok dâhil olmaya başladılar.  Çocukların istek ve ihtiyaç arasında kuracağı dengede, kapitalist sistemin yaşamsal alanlarımıza kurduğu baskıda, emeğin ve alın terinin kutsallığı, çalışmanın ve kazanmanın onuru konusunda paranın çocuk kitaplarındaki temsili önemli olacaktır.

 

Geç Dönem Osmanlı’dan Cumhuriyet’in ilk yıllarına, oradan da günümüze doğru uzandığımızda çocuklar için yayımlanan süreli yayınlarda ve medyatik içeriklerde banka reklamlarının ve sponsorluğunun ayrı bir yeri olduğunu gözlemledik. Zamanla reklam ve şarkılarla da desteklenen bu içeriklerde tutumlu olmayı özendiren/simgeleyen kumbara imgesi çocuk özneyle yakından ilişkileniyor. Siz bu ilişkiyi nasıl yorumlarsınız? Özellikle hatırladığınız ya da etkili bulduğunuz bir reklam var mı? (Geçmiş ya da güncel.)

 

Çocukluğuma baktığımda birkaç nitelikli çocuk dergisi dışında -ki bunların başında Doğan Kardeş geliyor- bankaların da çocuk dergilerinin olduğunu hatırlıyorum. Şu an artık var olmayan Pamukbank’ın çocuk dergisi ise ilk aklıma gelenlerdendir. İçinde bolca reklam olan bu dergiler, kimi zaman kumbara ile birlikte hediye edilirdi ve tasarruflu olmak üzerine bir algı yaratılmak istenirdi. Çünkü bu ülkede orta ve alt gelirli insanlar için hep tutumlu olma zorunluluğu vardı; gelecek her zaman zor ve muğlaktı. Ben seksen darbesi sonrasında büyüdüğüm için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Sosyal devler anlayışından her seçimle biraz daha uzaklaştık. Sağlık ve eğitim neredeyse tamamen paralı bir hale geldi. Çalışarak, liyakatle bir yerler gelmek hayal oldu. Günümüzde ise durum öyle vahim bir hal aldı ki insanlar bırakın para biriktirmeyi günlük yaşamlarını idame ettiremiyorlar. Yoksulluğu en derinden yaşayanlar ise çocuklar... Sanırım bu yüzden bu tip reklamların ve iletilerin artık hedef kitlesi de değişti!

 

 

Çocuk edebiyatında para ve çalışmanın temsili sizce çocuk öznenin yetişkinliğine nasıl etki ediyor? Parayla ilişkimizi çocukluk hafızamız ve kültürel kodlarla ilişkilendirebilir miyiz?

 

Aslında çocukluk hafızamız yaşamın her alanında bizimledir. Bunu sadece parayla ilişkimizle sınırlandırmamak gerekir. Paranın bir yaşam amacı değil, yaşama aracı olduğunu, emekle hak edilerek kazanıldığını ve bölüşülerek kullanıldığını ben çocukluk yıllarımda öğrendim. İşçi ve emekçi bir ailenin kızı olarak tam olarak yoksullukla olmasa da yoklukla büyüdüm. Sanatın ve edebiyatın politik olduğunu düşünüyorum. Vahşi kapitalizme boyun eğmemek ve sınıf mücadelesini vermek adına, edebiyatta hele de çocuk edebiyatında paranın ve çalışmanın nasıl temsil edildiği önemlidir. Bu noktada Kırmızı Kedi Çocuk Yayınları tarafından yayımlanan Gonca Özmen’in çevirisi ile dilimize kazandırılan Joanne Schwartz & Sydney Smith imzalı Babamı Beklerken kitabı aklıma geliyor. Bu tip kitapların çoğalmasını ve çocuklara ulaşmasını diliyorum.

 

 

Çocukken okuduğunuz ya da izlediğiniz kadarıyla (takip ediyorsanız günümüzde de) çocuk yazınında paranın temsili ve çocuk öznenin parayla ilişkisinin yansıtılma biçimi üzerine neler söylemek istersiniz? Unutamadığınız bir karakter var mı? (İnsan ve insan dışı canlılar, sınıfsal pratikler, para oyunları vb.)

 

Çocukken okuduğum bir eseri hatırlayamıyorum ama aklıma “Monopoly” adlı kutu oyunu geliyor. Bu oyun günümüzde de çocuklar arasında yaygın olarak oynanıyor. Oğlum İda da bizimle ve arkadaşlarıyla bu oyunu oynamayı seviyor. Oyunun sürekli yeni versiyonlarının da üretildiğini görüyorum. Paranın temsili ve çocuk öznenin parayla ilişkisini yansıtma biçimi deyince ise ilk olarak aklıma çocuk edebiyatında usta isim Behiç Ak’ın Güneşi Bile Tamir Eden Adam kitabındaki Tamirci Kadir Bey karakteri geliyor. Kitaptaki birinci bölümün sonunda şöyle bir paragraf vardır: “Her türlü tamir işini çok az paraya yapar. Ancak, para vermeyen olursa da, asla para istemez. ‘Aman canım, böyle bir bozuk makineyi tamir etme fırsatı verildiği için asıl ben teşekkür ederim,’ deyip geçer.”  Öyküde Tamirci Kadir Bey’in her şeyi çok ucuza tamir etmesinden nalbur, mobilyacı ve beyaz eşya satıcısı hiç hoşlanmaz ve kazançlarına engel olduğunu düşünürler.  Çocuk okura bolca düşünme imkânı sunan bu kitaba bayılıyorum ve bir drama öğretmeni olarak da defalarca öğrencilerimle çalışıp oyunlar sahneye koydum. Artık bir klasik haline geldiğini düşündüğüm bu eser dışında -üretim ve tüketim ilişkisi hatta sermaye ve emek arasındaki ilişkiyi sorgulayan- eserler var ama çocuk edebiyatında paranın temsilinin daha çok, bilinçli tüketici olmak ve az harcamak gibi konulara odaklandığını görüyorum. İlk olarak da aklıma Özge Bahar Sunar’ın Senede Bir Gün Dükkânı ve Nilay Dalyan’ın Bit Pazarı kitabı geliyor. Çocuk işçiliği ülkemizde bir sorun olduğu halde bu konuyu ele alan sanırım pek de yerli eser yok. Benim tek bildiğim Şermin Yaşar’ın Lo adlı kitabı var. Çeviri eser olarak ise Kırmızı Kedi Çocuk Yayınları tarafından yayımlanan Annette Pehnt’ın Harika Bir Başlangıç kitabını hatırlıyorum. Kurgu dışı olarak da Özlem Özyurt’un Parasını Yöneten Çocuklar kitabının önemli olduğunu düşünüyorum.