Soruşturma

Ahmet Akdeniz

Çocuklar kendilerine dikte edilen doğrulardan hoşlanmıyor, onlara alan açan, sorular sorduran, yanıtlarını kendilerinin aradığı hayal dünyasında olmak istiyorlar. 

Soruşturmayı Gerçekleştiren: Meryem Selva İnce

 

Çocuk edebiyatını sanatsal bir tür olarak düşünmek bize nasıl bir pencere açar?

Öncelikle tüm okuyuculara bir merhaba diyerek sözlerime başlamak istiyorum. Cümlelerim değil, sözlerim diyorum çünkü konuşma diliyle yanıt vermeyi düşüdüm sorularınızı okuduğumda.  Sanırım soruların yapısı beni buna yönlendirdi.

Çocuk edebiyatını sanatsal bir tür olarak değerlendirdiğimde açtığı pencereleri multi-disipliner bir yapıda görüyorum. Edebi bir tür olmasının yanı sıra içindeki çizimler, dil ve hatta okurken içimde uyanan melodiler bende bir karnaval havasını uyandırır her zaman. Tesadüf bu ya dün akşam Charlie Mackeys'in “Çocuk, Köstebek, Tilki ve At” kitabını okudum. İçimde zihnime kazınan cümlelerin yanısıra, çizimleri ve kullanılan renkler sanırım burada vereceğim yanıtların yol haritasını oluşturuyor. Özellikle kitabın iç kapağında yer alan, uçan atlarla resmedilmiş notalar bu karnavalın daha başından ruhumuza işlemesini sağlıyor. Çocuk edebiyatının açtığı penceleri anlatacakken size bir kitaptan bahsetmeye başladım... Aslında bu tam olarak sorunun yanıtı. O pencereler açılınca bir kez, yaşımız kaç olursa olsun, esen rüzgârda hayaller kurmaya devam ediyoruz.

 

Çocuk okur ve izleyici sanatı nasıl alımlar?

Çok zor bir soru... Çocuk okur ve izleyicinin sanatı alımladığı tek bir yol yahut biçimden bahsetmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Sahnelerde çocuklara yönelik binin üzerinde gösteri yapmış bir sanatçı olarak söylüyorum bunu. Gösteri yaptığınız kitlenin sosyolojik yapısından tutun da metnin, dansın yani sahnede hangi estetik araçla çocuklara ulaşıyorsanız o sanat disiplinini kullanım biçimine kadar etkiler bu alımlamayı.  Çocuk izleyicinin yanında çocuk okurlar için de benzer şeyler söylemek mümkün.

Metinler yazan ve bunu sahneleyen biriyim, bunca deneyimden sonra hâlâ kurabildiğim çok az genel cümle var çünkü kurduğumuz beylik cümlelerin bir sene sonra geçerliliğini yitirdiğine onlarca kez şahit oldum. Çocukların sanatı algılama şekli psikoloji gibi yaşayan bir olgu. Bugünden bahsetmek istersek şayet şunu söyleyebilirim. Çocuklar kendilerine dikte edilen doğrulardan hoşlanmıyor, onlara alan açan, sorular sorduran, yanıtlarını kendilerinin aradığı hayal dünyasında olmak istiyorlar.  Bunu yaparken edebiyatın güçlü cümlelerine sığınmak yahut sahne imkanlarının görsel şölenine sığınmak da artık kimseyi kurtarmıyor çünkü çocukların elinde ulaşılabilir daha renkli ve teknolojik ürünler var.

Somut bir örnek vermek istiyorum burada. Bir çocuk oyunumuzdan sonra bir çocuk bizimle tanışmaya gelmişti. Okulla geldikleri için yanında öğretmeni vardı. Öğretmen birden "Ne anladın, anlat bakalım." diye sordu çocuğa. (Bu soruların kısıtlayıcı olduğunu düşünüyorum.) Çocuk bizim oyunumuzda olmayan çok başka bir hikaye anlattı. Bizim oyunumuzda olan bir karakterden yola çıkarak başka bir evren kurmuştu kendine. Öğretmeni söze dahil oldu, "Biraz hayalci bir çocuğumuz; oyunu kaçırmış, anlamamış sanırım." dedi. Öğretmene baktım ve dedim ki bu oyunu ben yazdım ama benden daha çok anladığına eminim. Böyle dedim çünkü oyun bize iyi ve kötünün ne olduğu sorgulatıyordu, masallarda geçen o büyük kahramanların da özlem, kaygı, sevinç gibi mutluluklar yaşayabileceğini aktarıyordu. Yani yazdığım metnin ana çerçevesi “duyguları kabul etmek” üzerineydi. Sanırım o çocuğun cümleleri benim yazım serüvenimin en üst noktası olabilir. Edebiyat ödülleri almaktan bahsetmiyorum burada; bir çocuğun hayal kurabileceği alanın bir parçası olmaktan bahsediyorum. Sanırım bu örnek çocukların sanatı alımlaması meselesine nasıl baktığımı size aktarmıştır...

 

Mavi Sanat’ın kuruluş öyküsünden bahseder misiniz?

Ben Dokuz Eylül Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü'nden mezun oldum. Öğrencilik yıllarımızda oyunlarımızı sergilemek için bir sanat merkezi kurmayı hayal ediyorduk ve 2004 yılında ilk defa Mavi Sanat adını kullanarak küçük bir atölye açtık. Kısa sürede burası provalarımızı aldığımız farklı sanat dallarından arkadaşlarımızın çalışmalarını yaptığı bir atölye haline dönüştü. Sahnemiz yoktu oyunlarımızı dışarıda sahne kiralayarak gerçekleştiriyorduk.

Bir süre sonra sinema, dans ve resim gibi başka sanat dallarından arkadaşlarımız katıldı. Hem atölyelerin hem sanatsal üretimin olduğu bir yapı haline gelmiştik. Ağırlıklı olarak çocuk tiyatrosu ve çocuklara yönelik sanat atölyeleri üzerine çalışıyorduk. 

Şimdi tiyatro oyunları sahneleyen, filmler çeken, dans topluluklarıyla çalışan, uluslarası projeler yürüten ve çok sesli çok renkli bir yapı olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

 

Çocuklarda sanat öğrenimi, estetik bakış ve beğenisi kazandırılmasında Mavi Sanat’ın şemsiyesi altındaki atölyelerin işlevi nedir?

Kurulduğumuz günden bu yana bizler çocuklarla çalışırken alan uzmanlarıyla birlikte çalışıyoruz. Bizim atölyelerimizde yaş aralığını bir sosyolog belirler. Drama, tiyatro ve dans gibi tüm atölye içeriklerini sanatçılar oluşturur ancak bunu uzman klinik psikoloğun onayına sunarız. Bizler sanatçıyız; kendi alanlarımızda yetkin ve yaratıcı insanlarız ancak her şeyi bilmemiz mümkün değil. Özellikle konu çocuklar olunca asla işimizi şansa bırakmıyoruz. Bazen çalıştığımız psikologların atölyelerin konu seçimlerine müdahale ettiği, bazen de önerilerde bulunduğu oluyor. Çocuklarla kuracağımız göz temasından, ses tonuna, kullanacağımız materyallere kadar bizim atölyemizde her şey, bir uzman danışmanlığında ilerler. Deneme-yanılma yolunu izlemeyiz, akademik bir yöntem uygularız. Çocuklarla atölyeler yürüten sanatçılar, çocukların olası özellikleri karşısında ne yapmaları gerektiğini psikolog hocamıza danışarak belirlerler. Gerekirse psikoloğumız aileyle birebir görüşme gerçekleştirir. Bu titizlik çerçevesinden sonra bizde yaratıcılık faaliyetlerinden bahsedilir.

Bizim çocuk atölyelerimiz somut hedefler barındıran çocuklara mükemmel yıl sonu gösterileri hazırlayan bir atölye değildir. Yine burada somut bir örnek vermek istiyorum. Örneğin bizim dans atölyemizde hiçbir çocuğumuzun sene sonunda mükemmel salsa yapmasını hedeflemiyoruz. Dans sanatıyla tanışarak bakış açıları genişlemiş, kendini dansla ifade etmeyi deneyimlemiş bir topluluğa ulaşmayı hedefliyoruz. Bunu yaparken de konservatuarın ilgili bölümünden mezun bir sanatçı ve uzman çocuk psikoglarıyla birlikte bu süreci yürütüyoruz.

Ayrıca zaman zaman tiyatro, dans ve yaratıcı drama  atölyemizde bir müzisyen, bir ressam yahut bir fotoğraf sanatçısı davet ederek çocukların farklı sanat dallarıyla da tanışmasına alan açıyoruz.

 

Sadece estetik bir ürün olarak değil, aynı zamanda sosyal bir ileti olarak da sanatı değerlendirirsek dezavantajlı gruplar, toplumsal travmalar ve doğal afetler gibi zor meselelerde sanatın ve sanatçının yüklendiği rolü ve sanatın çocuklarla olan çalışmalardaki sağaltıcı gücünü nasıl değerlendirirsiniz?

Mavi Sanat kurulduğu günden bu yana çocukların olduğu her alanda çalışmalar yürütmüştür. Cezaevleri, ıslahevleri, hastaneler, mülteci kampları, İzmir depremi, Marmaris yangını, Maraş depreminden etkilenen çocukları örnek verebiliriz.

Sanatın  sadece çocuklarla değil, toplumun tüm kesimlerinde bir iyileştirici etkisinden söz edebiliriz. Yukarıdaki soruya verdiğim yanıttan da anlaşılacağı gibi özellikle toplumsal travma dönemlerinde sanat eğer doğru bir biçimde kullanılabilirse etkisini gösterecektir.

Maraş depremindeki çalışmalarımızla bunu biraz daha açıklayalım. Bizler orada akut dönemin hemen ardından dört ay kadar yüzün üzerinde atölye yaptık ve binlere çocukla çalıştık. Bu çalışmalarımızın tamamında, yanımızda ya bir psikolog yahut bir pdr uzmanı vardı. Çünkü biliyorduk ki orası bir travma alanı, gösteri alanı değil. Sadece atölye yaptık; gösterilerimiz depremden dört ay sonra başladı. Atölyelerimizde kostüm, makyaj, materyal kullanmadık. Bu bahsettiğim şeyler benim kişisel doğrularım değildi; biz bunları alan uzmanlarına danışarak yaptık. Yaptığımız atölyelerin kısaca çocukların kendilerini ifade etmelerine, duygularını paylaşmalarına alan açmaya yönelik olduğunu ifade edebilirim. Tiyatro Evi'nden Hamit Demir'in Van Depremi'nden bu yana, alan uzmanlarıyla yaptığı psiko-sosyal destek çalışmaları bize klavuzluk etti.

Bunları anlatmaktaki amacım, toplumsal travma yaşadığımız doğal afet gibi durumlarda sanatın sağaltıcı gücünün ancak ve ancak bilimle temellendirildiği zaman işlevsel olacağına olan inancımdır. Biz sanatçıların kötü müteahhitlerden bir farkının olması gerekir. Sanatımız eğer çocuğun psikolojisine olumlu anlamda temas etsin ve iyileştirici gücü onları sarsın istiyorsak temelini bilimin ışığıyla atmamız gerekir.

 

Katılım ve katkınız için teşekkür ederiz.

Düşüncelerimi ifade etmek için alan açtığınız için ben teşekkür ederim. Hep birlikte daha iyisini bulmak ve hep yolda olmak umuduyla...